REKLAMI GEÇ

2014’e GİRERKEN

3 Ocak 2014 Cuma

2013 yılı Türkiye’nin siyasi atmosferi açısından çok hareketli bir yıl oldu. İstanbul Taksim Meydanında bulunan Gezi Parkı’na AVM yapılmasına karşı çıkılmasıyla başlayan olaylar tüm Türkiye’de kitlesel gösterilere dönüştü. Bu eylemlerde onlarca vatandaşımız yaralanırken 6 yurttaşımız da hayatını kaybetti ve olaylara müdahale ederken inşaattan düşen 1 emniyet görevlimiz şehit oldu.

Demokrasi kelimesinin karşılığını sadece sandıkta oy vermek olarak gören anlayışla, iktidarlara sadece sandıkta hesap sorulmaz, gösteri yapmak anayasal ve çağdaş demokrasinin gereğidir diye düşünenler arasındaki mücadele hızını kesmeden devam ediyor.

Şimdi bu mücadele başka bir alana taşınıyor:

11 senedir hükümet olan fakat iktidar olamadığını kendi yöneticilerinin beyanlarıyla ifade eden iktidar partisi, Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk operasyonuyla çok zor günler geçiriyor. Ak Parti Hükümeti ve Hizmet hareketinin 11 yıllık koalisyonu, 2010 yılındaki referandumda tavan yapmıştı. Ergenekon, Balyoz gibi dalga dalga yapılan operasyon ve yargılamalarda Hizmet hareketine yakın medya kuruluşları suçlanan kişileri itibarsızlaştırmak için yargılama sürecinde ciddi enerji harcıyorlardı. O zaman bu şikayetler dile getirildiğinde Başbakan yargının bağımsızlığından dem vuruyordu. Şimdi benzer süreç kendi bakan ve yakınları için yaşanırken birden Başbakan’ın aklına paralel devlet geliverdi.

Aslında yaşananlar, ülkede yaşanan kirliliğin su yüzüne çıkması açısından büyük önem taşımakta. Siyasetlerine yüce ve kutsal değerleri koymaktan çekinmeyen siyasi anlayış adliye tarafından sobelenmenin sıkıntısını yaşıyor. Diğer taraftan da başbakan’ın oğlu dahil onlarca işadamına yolsuzluklukla ilgili takibat başlatılacakken yürütme, yargı organına müdahale ederek maç içinde kural değişikliği yapıyor. Yargı ve yürütmenin bağımsızlığı bu şekilde ortadan kalkmış oluyor.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde benzeri görülmemiş olaylar dizisini hep birlikte yaşıyoruz. İktidar partisi olayların komplo olduğu, İsrail-Amerika tezgahı olduğunu söylerken bulunan para sayma makinesinin de İsrail ajanları tarafından konduğunu, bulunan 4,5 milyon dolar’ın İmam Hatip Lisesi için toplanan para olduğunu iddia ediyorlar.

Türkiye 2002’den sonra ekonomi, sivil yaşam, demokrasi, insan hakları, özgürleşme, Kürt sorunu gibi konularda ciddi mesafeler alsa da son dönemde ortaya çıkan yolsuzluklar ve hükümet’in yürütmenin gücünü kullanarak bunu örtbas etme çabaları Ak Parti’nin misyonunu tamamlanmasını hızlandıracak görünüyor. Bunun yanında Başbakan’ın Gezi Parkı olayları sırasında Faiz Lobisi paranoyası, kendi vatandaşını düşman gibi gören ayrıştırıcı ve jakoben tavrı, emniyet güçlerinin orantısız müdahalesine destek vermesi gibi sebeplerden dolayı Sn. Recep Tayyip Erdoğan tüm Dünya ülkelerinde sahip olduğu prestiji kaybetti. Başbakan’ın en son Manisa gezisi sırasında evinin balkonundan ayakkabı kutusu gösteren bir bayan’ın 4 saat gözaltında kalması yukarıda yazdığım nedeni pekiştiren bir olay olarak tarihe geçecektir.

Sonuçta parlamenter ve çağdaş demokrasilerde bir partinin seçimi kaybetmesi kadar olağan bir durum yoktur. Herkes iktidarı beğenmek ve onu desteklemek zorunda değildir. Biri çıkar daha ciddi bir iddia ortaya koyar ve seçimi kazanır. Bunu da herkesin böyle bilmesi ve bunu içselleştirmesi ülkemizin geleceği açısından çok önemlidir. Türkiye Cumhuriyeti saltanatla yönetilmiyor.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı