REKLAMI GEÇ

KOD ADI: ALO FATİH

14 Şubat 2014 Cuma

Başbakan ile bir gazete yöneticisi arasında geçen ve sosyal medyada “Alo Fatih” geyiğine dönüşen ŞEY, basına karşı güvensizliğin kodlanmış halidir.
Daha önce bilinen, ancak dışa vurumu çok kolay olmayan ve hatta riskli gelen basın-iktidar ilişkisi, telefon konuşmalarının ortaya saçılmasıyla ve de Fatih Altaylı’nın günah çıkarma seansına dönüşen tv programındaki sözleriyle “ete-kemiğe” büründü.
Artık “Alo Fatih” demek “Medyaya güvenmiyoruz, gazetelerde yazdıklarınıza, televizyon ekranlarında söylediklerinize inanmıyoruz” demekle eş anlamlıdır!
Bu sözler kendini rakamlarla da ifade ediyor: Kadir Has Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmada medyaya güven yüzde 19 çıkıyor.
Gazete tirajları günden güne düşüyor. Hatta iktidara çok yakın olanlar, borazanlığını yapanlar yerlere çakılıyor.
Bu rüzgarın öncesi var:
Hatırlayacaksınız ilk kitlesel tepkiler medyanın ne “mal” olduğunun ortaya çıkmasıyla haziran ayındaki Gezi eylemlerinde verilmişti.
Binlerce insan “Medya Biziz” pankartlarıyla yürümüş, Habertürk ve NTV binaları önünde protesto gösterileri düzenlenmişti.
Gazetecisinin ne iş yaptığını bilmediği, görevinin ağır sorumluluğunu idrak etmediği yerde, gazete okuru duruma el koyar!
Gelişmiş ülkelerde durum hep böyledir.
Protesto eder gazeteleri almaz, kanalları izlemez.

ic-haberturk
Gazeteci kimdir? Gazeteciliğin olmazsa olmazları neler?
Bu soruları hiç önüne almamış meslekten kişilerle, sadece “benim haberlerimi” görün diyen bir iktidar demokrasinin neresinde durur?
“Görmeyen duymayan, söylemeyen” bir basın kendi sonunu hazırlayarak, kendi varoluş nedenine karşı DURMA bedelini elbette pahalı öder!
Mesleğe başladığımız ilk yıllarda ustalardan öğrendiğimiz 5 N 1 K gazeteciliğin olmazsa olmazıdır.
Ne? Ne zaman ? Nerede? Nasıl? Neden? Kim?
Haber yazma tekniğinin kuralını verir. 5N 1 K sorgulayan, araştıran gazetecilik anlayışını yaratır. Aynı zamanda gazeteciyi deformasyon ve dezenformasyondan korur. Ancak günümüzde5 N 1 K’nın uygulandığını hatta hatırlandığını bile söylemek zor.
Bültenlerle özdeşleşen gazete sayfalarında sorgusuz sualsiz, hiç bir editoryal düzeltme yapmadan haberleri görmek mümkün. Gazete manşetlerinin pişti olmuş halleri de yeni değildir üstelik!

ic-1Eeeh böyle olunca da gazetecilikte yeni kurallar ortaya çıkıyor. Buna 3 K adını verebiliriz.
Kopy-paste, Konserve, Komposto
Kel başa şimşir tarak misali, ya da tencere yuvarlandı kapağını buldu hali bu
İşte bu hallerden bir haldeyiz ve fena halde mesleki deformasyona müsait durumlar var.
İktidar baskısı ile işini kaybetme korkusu içice geçmiş durumda.
Ama kabullenmeliyiz ki, işin kolayı buna sığınmak.
Asıl tembellik hali ile kör bir pısmışlık var.
Özel haberi geçiniz, bülteni olduğu gibi kopyalayıp gazete sayfalarına, internet sitesine taşımak kolaycılığıdır adı.
Yapışkan bir şey, virüs gibi tüm hücrelere yayıldığı gibi, yayılıyor.
Çoğunluk kopyalayıp yapıştırıyor. Yapıştırıp yapıştırıp “gazetecilik” yapıyor.
Bıkkın bir topluluk bu, üstelik ne iş yaptığını hiç anlamamışlık var üzerinde.
Dehşete düşmemek elde değil!

 

*******************************

Şehir hakkı

Sosyoloji literatüründe bir kavram var:
Right to the city
Türkçesi şu: Şehir hakkı
Dünya bu tanımla 1968 öğrenci olayları sırasında tanıştı.
Türkiye’de Gezi olaylarından sonra popülerleşti.
Şehir hakkı: Şehirde yaşayan insanların şehir hakkında verilecek kararlarda söz sahibi olmasını içeriyor.
Şuraya geliyorum:
Müze yapmak için yıkılmak istenen müzelik Endüstri Meslek Lisesi Taş Atölyeleri için Mimarlar Odası Denizli Şubesi’nin bir süredir yürüttüğü barışçıl ve diplomatik mücadele sonuç vermedi, iş sonunda yargıya taşındı.
Mimarlar Odası iki ayrı dava açtı.
Birincisi: Taş atölyelerin yıkım kararının iptali
İkincisi: yürütmeyi durma istemi
Bölge İdare Mahkemesi de yürütmeyi durdurma kararı verdi!
Bu şu anlama geliyor:
Dava sonuçlanıncaya kadar taş atölyeler yıkılmayacak!
Mahkeme ne kadar sürer?
Bilmiyorum. Bu konuyla ilgili bir açıklama yok. Bir yıl da olur, bir ay da..
Bekleyip hep birlikte göreceğiz.
Şunu biliyorum ki, bu yıkım 30 Mart’tan önce zaten olmazdı.
İşi sağlama almak isteyen Mimarlar Odası Başkanı Cüneyt Zeytinci kararı eline aldığı gibi “ne olur, ne olmaz” diyerek bir kopyasını yıkım emri bekleyen il kültür müdürlüğüne, bir kopyasını da Vilayete gönderdi.
Perşembe günü sabah saatlerinde de Vali Demir’i yeni yönetim olarak ziyaret edip durumu sözlü olarak da aktardı.
“Hukuktur sonunu bekleyeceğiz. Zaten apar topar yıkmayacaktık” diyen Vali Demir gibi bize de mahkeme sonucunu beklemek düşüyor!
Başa dönersek;
Right to the city
Yani; şehir hakkı
İnsanların yaşadıkları şehirde söz sahibi olmaları güzel bir şey olmalı.
Diyorum ki; taş atölyeler konusunda keşke yargı kararını beklemek zorunda kalmasaydık.
Ne iyi olurdu dimi?

ic-tas-binalar-vali
**************************
Mimarlar “Zeytinci” dedi, Zeytinci ne diyecek?

Malumunuz Mimarlar odası seçime gitti. Cüneyt Zeytinci yeniden başkan seçildi.
kendisini kutlamak isterim:
“Cüneyt Zeytinci sizi ve ekibinizi kutlamak isterim. Ancak bundan sonra işiniz daha zor olacak! Malumunuz, ülke bir seçim havasında, yerelden çıkmış genel atmosfere dönüşmüş halde. İklim çok sert, toplumdaki bölünme hat safhada ve korkutucu bir halde duruyor.
Önünüzde ise, kentin hassas olduğu iki konu var:
Bir: Taş atölyeler
İki: Denizli Lisesi
Bu iki konu da sizin mihmandarlığınızda yürüyor.
Mimarlar Odası, bugüne kadar kent adına en çok söz söyleme hakkını kendini bulan kurumlardan biridir.
Bundan sonra da siz ve ekibiniz kentin bir adım önünde olmanız gerekecek!

ic-mimarlar

 

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı