REKLAMI GEÇ

DENİZLİ KENTİ NASIL PLANLANMALIYDI?

4 Ekim 2017 Çarşamba

Değerli okurlarım; bu makaleyi, alanında yüksek lisans yapmış ve uluslararası mesleki seminerlerden başarı sertifikaları almış bir kent ve bölge plancısı olarak kaleme aldım.

Ayrıca; kimilerinizin bileceği gibi, Denizli kentinin yerlisi bir hemşerinizim. Kentimizde de çeşitli mesleki görevlerde bulundum. Denizli’yi ve kentimize ilişkin nazım planlama süreçlerinin çoğunu yakından tanıyorum. Başlıktaki konuyu, bu makalemde makro ölçekte ve ana hatlarıyla ele alacağım.

Bildiğiniz gibi, Denizli kentimiz sırtını Güneyde Akdağlar sıradağlarına yaslamıştır. Kuzeyinde, Kuzeybatısında ve Doğusunda verimli tarım arazileri yer alır. Güneyinde Akdağlar olduğuna göre, Denizli kentinin tek uygun büyüme yönü Batıya doğrudur. Yani, Akdağlar’ın tarıma az elverişli etekleri boyunca. Nitekim Denizli kenti bu en uygun büyüme yönünde gelişecek şekilde makro ölçekte planlanabilmiştir. Bu planın ana hatlarıyla uygulanması ve Deprem Evleri, Yenişehir gibi yeni semtlerin buralarda kurulması sürmektedir. Aşağıda, kentimizin şimdiki yerleşim şemasını bulacaksınız.


Bu eteklerin dağlara bitiştiği şeritler boyunca, Babadağ Fayı gibi fay hatları vardır. Bu hattı saymazsak ve planlama dışı tutulabileceğini düşünürsek, Akdağlar’ın etek arazileri yapılaşmaya uygundur. Ne var ki dağ eteklerinde belli aralıklarla, dağdan akan suların ve akarsuların oluşturduğu derin vadiler de vardır. Denizli kentinin uygun büyüme alanlarını dilimlere ayırırlar.

Bu coğrafi yapı; o alanda kurulacak ve kurulmuş olan yeni semtlerin birbiriyle ulaşımını kısıtlayıcıdır. Bu yeni semtlerin Denizli kent merkeziyle ve eski mahalleleriyle ulaşımı da bu nedenle bir iki ana yolla kısıtlıdır. Büyüyen ve metropol olan Denizli’nin ana kent merkezi bu alanların kuzeyinde kurulmalıydı. Dükkanların ve bir AVM’nin varlığı bunu sağlamaya yetmez. Böylece; vadiler arasında kalan yaylalardan geçen yollarla, yeni semtler kolayca bu yeni merkeze bağlanabilirdi. Vadiler de doğal bitki örtüleri güçlendirilip yeşil alan yapılırdı. Parmakları Kuzeye bakan bir el düşününüz.


Bu elin ayası yeni Denizli’nin merkezi ve merkez mahalleleri olurdu. Baş parmağı, korunmaya alınmış eski Denizli. Diğer parmakları yeşil vadiler arasında kalan yayla semtleri. Elin tamamı doğayla çevrilmiş olacağı gibi, parmak araları da korunmuş doğa parçaları olacak olan derin vadiler. Böylece yeni semtler; bir şerit semt, bir şerit doğal park olacak şekilde planlanırdı. Bugün Denizli’de örnekleri de yok değil. İki tarafı büyük parklarla çevrili ve iyi planlanmış bir semtte yaşamayı kim istemez ki?

Bu tür makro planlama konsepti yeni değildir. Örneğin Danimarka’nın başkenti Kopenhag; bugünkü kentsel biçiminin çoğunu, 1947 yılında yapmış olduğu meşhur ‘Beş Parmak Planı’na borçludur. Bu kent bölgesi planı; belli başlı yeni kentleşme alanlarını ve uydu kentleri, yollar ve raylı sistemler boyunca konumlandırır. Kentsel büyüme ve uydu kent dizilerinden oluşan parmakların aralarında, oraya kama gibi sokulmuş geniş yeşil alanlar planlanmıştır (Greater Copenhagen Council)


Gelelim tekrar Denizli’mize. Alman mimar ve şehirci Hermann Jansen’in de kentimiz için önerdiği böyle bir plan ellili ve altmışlı yıllarda yapılabilseydi, eski Denizli aynen korunarak ve büyümeden kalırdı. Batısında yepyeni, daha büyük ve tümüyle planlı bir yeni Denizli kurulabilirdi. Böylece asıl kent merkezi, Sakız Kırı’na ve 1200 Evler’e uzanan yeni gelişme alanlarının Kuzeyinde ve orta noktasında kurulmuş olurdu. Gerçi bu vadilerin bazıları yeşil alan ve aralarında yeni kent yerleşimleri var. Kentin batıya doğru büyümesi de sağlandı. Eksik kalan; eski Denizli’nin büyütülmeden korunması, kent merkezinin değişmesi ve bütüncül planlı bir Yeni Denizli’nin kurulmasıdır.


Parmak sayısı Batıya doğru elbette arttırılabilir. Verdiğim yalnızca bir ana fikir şemasıdır. Peki; eski Denizli’de arsa ve konut sahibi olanlar, kentin büyümesiyle oluşacak yeni kent rantından payını almak istemez miydi? Bunun için eski evini yıkıp daha yüksek katlı bina dikmek için belediye’ye dayanılmaz baskılar yapmaz mıydı? Elbette yapardı ve öyle de oldu. Sonucu hepimizin malumudur sanırım: Eski evlerin bulunduğu sokaklar genişletilip düzeltilmeden, o eski evlerin yerine yapılan apartmanlar. Eski Denizli’nin böğrünü parçalayarak kendini türeten plansız çarpık yapılaşma. Kentin özgünlüğünün, belleği ve mimarisinin yok oluşu. Cadde kenarlarında dikilen ve yapılar arasındaki hava akışı ve bölüşümünü engelleyen bitişik düzen yüksek apartmanlar… Oysa bina yüksekliğinin, cephe aldığı yolun genişliğine göre belirlenmesi; yüz yıl öncesinin planlama ilkesiydi.

Peki; mülk sahiplerinin bu önlenemez dürtülerine rağmen, eski Denizli aynen korunabilir miydi? Hayır, mı dediniz? Oysa ki evet. Korunabilirdi! Bunu başarmanın bir formülü vardı. Belki kolay olmazdı ama belediyenin, valiliğin ve diğer devlet kurumlarının uyumlu, eşgüdümlü çalışmasıyla mümkündü. Bu formül nedir?

1-Kurulacak yeni Denizli’nin arazilerinden çoğu kamu arazisiydi.
2-İyi bir planlamanın ve ona uygun parselasyonun yapılmasıyla imarlı arsa üretilirdi.
3-Bu imarlı arsaların kamu arazisinde kalanlarından uygun miktarı, eski Denizli’de evi ve mülkü olanlara tapulanabilirdi. Böylece, kentsel rant dağılımı adaleti sağlanmış olurdu.
4-Bunun karşılığında bazı evler belediyenin olabilirdi.
5-Diğer evlerin sahiplerine de tapu şerhi gibi bazı kısıtlamalar getirilirdi.
6-Bu kısıtlamalar, çok katlı bina dikmek için evlerini yıkmalarını engellerdi.
7-Tek başına yeterli olur ve sonuç verir miydi? Bence hayır.
8-Belediye ve ilgili yasalar, denetimli tamir ve restorasyonlara izin vermeliydi.
9-Bunun için; devlet kurumları ve belediye, evini tamir edeceklere teknik destek de vermeliydi.

Ne yazık ki; ülkemizde tarihi çevre ve yapı korumacılığı, tam tersi etki yapacak şekilde oluşturuldu ve böyle yasalaştı. Sit Alanları tayin edildi edilmesine. Ne var ki; tek başına yeterli değildi ve bu sit alanlarında yapısı bulunan yurttaşlara çivi çaktırılmadı. Evlerini tamir bile edemediler. Öyle olunca bu evler ya kundaklandı ya da çürümeye bırakıldı. Çürüyünce de kamu makamları yıkma gerekçesi bulmuş oldu. Çünkü her an yıkılabilirler ve çevreye, insanlara zarar verebilirlerdi.
Denizli kentinin çarpık kentleşmesi ve hala yapılabilecek şeylerin, yapılabileceği her zaman şeridinde yapılmasının engellenmesi! Kentsel belleğin ve bu belleği diri tutacak yapıların hala yıkılıyor olması ve bu gafletin sürecek gibi görünmesi. Lütfen acı gerçeğimizle artık yüzleşelim. Bunun suçlusu şu kaçamak yanıtımızdır : ‘Ne yapabiliriz ki? Artık çok geç.’

Bu iki cümleye sığınmayı, bu kısır kafa yapısını artık bir tarafa bıraksak! Çünkü kentimizi böyle diye diye bozduk. Ne dersiniz değerli okurlarım? Ne dediğinizi duyar gibiyim : ‘Peki sahiden artık çok geç değil mi?’ Değil mi ki bu kardeşiniz bunları yazdı, bu soru ve yakınmanıza yanıt almak en doğal hakkınızdır. Evet. Bazı şeyler için artık çok geç. Ama hala yapılabilecek kurtarışlar var. Aslına bakarsanız, her zaman olacaktır diyorum. Nitekim eski ve şimdiki belediye yöneticilerimiz, bir dizi tarihi Denizli evini restore edip şehrimize farklı işlevlerle kazandırdılar. Bu tür hizmetlerini de sürdüreceklerdir sanırım. Denizli kentimiz için başka neler yapılabileceğini, bir başka makalemde yakın zamanda işlemeyi düşünüyorum.

Şimdilik esen kalınız.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

yaşar Oğuz Ergun   -  Bağlantı 8 Ekim 2017, 08:40

Sayın Yorulmaz, sorunuza teşekkürler. Yanıtını, bu konudaki bir sonraki makalemde vermeye çalışacağım. Saygılar.

Bahtiyar Yorulmaz   -  Bağlantı 5 Ekim 2017, 13:13

Merhaba,
Peki raylı hat yapılmak istenilse nereden nereye yapılabilir ?

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı