REKLAMI GEÇ

TAŞRADA SANATÇI OLMAK

15 Haziran 2017 Perşembe

Türkiyemizde İstanbul merkez, onun dışındaki her yer taşra kabul ediliyor. Oysa İstanbul da, batının taşrasıdır. Taşraya içeriden bakamayabilirim de, sanatın Türkiye merkezi olan İstanbul’a dışarıdan bakabilirim. Edebiyatı ele alalım. Yazın dergileriyle yaşam bulan taşramızda, sanırım yazın’ın merkezlerindeniz. Yazın sanatının merkezi, belki önümüzdeki beyaz kağıt ya da beyaz word sayfasıdır. Edward Shills’e göre; bir toplumun özünü, ruhunu, ruh köklerini ifade eden değerler sistemi neredeyse merkez oradadır. Bu yer bize tanıdık geliyor.

Taşranın merkezliği, kanımca çelişkiler ve benzeri diyalektik ilkelerle dile getirilebilir. Evet; bulunduğumuz ortam dar, boğucu, kasvetli, tekdüze ve tutucu olabiliyor. Sanatımız da bu ortamla olan kavgamızda özleşiyor ama! Sanat yurdunu samimi, sıcak, sahici, dingin ve özgün kılmak adına. Köklerden, yerin ruh köklerinden beslenmek adına.

İnsan kendi merkezine doğru çıktığı yolculukta ne kadar ilerlerse o kadar merkezleşiyor ama bir o kadar da yalnızlaşıyor. Artık çevresi tehditkar unsurlarla dolu, yabancı ve ürkütücü bir ortam. Ülkenin sanat merkezine mi taşınsın? Bence hayır; orada tutunma zorluğu bir yana, içine düştüğü zıtlığın mücadele dayatmasına muhtaç. Ülke taşrasındaki sanatçının biricik başarma şansı, o zıtlıkla beslenebilmesi değil midir? Yapabilirse; eskiyi öldürecek, yeniyi doğurtacaktır.

Örneğin edebiyatla ilgili, Joseph Campbell şöyle der: ‘Kahramanın sonsuz yolculuğunun onu kendi merkezine, oradan da kendi taşrasına ulaştırması gerekir. Bu yolculuğu başarılı bir şekilde geçiren yazar, yazıyla ontolojik bir bağ kurarak merkezi ve taşrasıyla mekandan azade olur ve yazın sanatının sonsuz bahçelerine ulaşır’.

Elbette merkezin avantajları var. Örneğin, ‘Yapabilirim ruhu’ ! Bu kavram, merkezin taşraya nazaran avantajlarından birini yansıtıyor. Büyük kente, örneğin İstanbul’a geldiğinizde er geç sizi ele geçiren ve size büyük düşler kurduran bir ruhtan söz ediyorum. Olanaklarınızın genişlediğini bilmenin ötesinde bir şey. Yeltenme gücünüz misliyle katlanıyor ve bu ‘yapabilirim ruhu’ yapabilme gücünüzü de misliyle çoğaltıyor.

Bir avantajı da entelektüel çevrenin genişliği. Örneğin Beyoğlu’ndaki Simurg Kitapevi gibi buluşma, bir araya gelme mekanlarında kolayca bilgi paylaşımı yapabiliyorsunuz. Kuşkusuz çok daha geniş bir beslenme havzası var. Kitaba erişme de çok daha kolay. Sosyal ortamlarda tanınmış sanatçılarla tanışıp bu ilişkilerden yararlanabilirsiniz. Büyük kitap fuarları da önemli tanışma ve beslenme alanlarıdır. Önemli yayınevlerine kolayca ulaşırsınız. Dar bir sanat grubu da oluştursanız fizik olarak bile merkezde olmanız size tanınma ve yaygınlık kazanma avantajı sağlayacaktır.

Bir de sert gerçekler var. Edebiyat alanından örnek verebilirim: Merkezde bile yazar olarak kabul görmeniz için yeterince erken yaşta usta-çırak ilişkisine girip bir yazın ustasının çıraklığını yapmayı başarmalısınız. Her usta yazarın kendi çevresi ve başat olduğu bir yazın dergisi vardır. Bu çıraklık çoğu durumda, içki sofralarına ve her türlü taşkınlıklara katlanmanızı gerektirir. Türk merkez yazınının katı kast sistemi içinde ancak bu yolla ve büyük katlanmalar sonucu yer alabilirsiniz.

İktidar ilişkilerinin sanat alanına da taşınmış olması bence hazin bir durum. Taşrada durum farklı mı? Merkez sanatında büyük iktidar alanları varsa, taşra sanatında da küçük iktidar alanları vardır. Öte yandan, tam da bu noktada taşra sorunsalı başlıyor. Tehdit ve fırsat burada. Küçük iktidar alanınız sizi kendi merkezinize ve oradan da kendi taşranıza varmaktan alıkoyabilir. İşte tehdit! O alanı büyütmenin yolu, o alanı terk etmeyi göze almaktan geçebilir. İşte fırsat!

O alanı terk etmek, kanımca başka bir kente taşınmayı ya da sanat grubundan ayrılmayı gerektirmez. O alanın kendini başat sayan sanat anlayışından uzaklaşabilmeyi göze almayı gerektirir. Kendi merkezinize ve oradan da kendi taşranıza gidebilmeniz için, ilkin kendi öznelinize ve kendi özgün sanatsal düzeninize gidebilmeniz gerekir. Sanırım bu da her türlü kolaycılıktan kaçınabilmeyle olasıdır. Örneğin, çevrenizde onay bulan tarz ortaklaşması bir kolaycılıktır.

Kendi sanatsal düzeninize giden yolu nasıl döşersiniz? Yazımın ilk paragrafına dönme zamanıdır. Yani; içinde bulunduğunuz genel ama en çok da yerel toplumun özünü, ruhunu, ruh köklerini keşfediniz. Bunları ifade eden değerler sistemini temel almak, sanatçıyı merkeze, kendi merkezine taşır. Yerel olanı bulup sanat ürünlerinde işleme şansı en çok biz ‘taşra’lıların elinde ve yetkisinde değil midir? Kendi merkezimize yolculuk yapmayı göze alabildiysek, bu uğurda kolayın konforunu bırakabildiysek evrensele de ulaşmışızdır. Dolayısıyla elimizin altındaki yerelden yola çıkıp evrensele ulaşma fırsatımız var. Merkez sanatçılarından çok daha fazla. Kaldı ki, merkezde yer almanın insanı kendi merkezine gitmekten alıkoyan konfor ve kolaycılıkları çok daha fazla olsa gerektir. Sonuç olarak; kendimizi tüm yerellik ve evrenselliğimizle tanımalı, kendi özgün sanat dilimizi aramalıyız derim. Özlü ve sahici sanatın yurdu neredeyse merkez oradadır.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı