REKLAMI GEÇ

UMUTLU OLMALIYIZ: UMUT SOSYOLOJİSİ

6 Temmuz 2017 Perşembe

Değerli okurlarım, ben bir sosyolog değilim. Yalnızca, umut konusunu çeşitli boyutlarıyla araştırmayı önemli buluyorum. Çünkü umut bayrağını dalgalandırmak, her türlü faşizme ve korku ortamına baş kaldırmaktır.

Ele aldığım konuyu size, tanınmış sosyolog ve düşünürlerden alıntılar yaparak aktaracağım. Yazımı sosyolog Ken Plummer’dan alıntılarla sürdüreyim:

“Toplumsal eleştiriye düşkünlük, sosyoloji bilimi metinlerine umarsız ve umutsuz bir hava katmıştır.” Bu sözlerin sahibi sosyolojinin bir umutsuz durumlar saptaması olmaktan çıkması gerektiğini söylüyor: “Bir neşe sosyolojisine, insani gelişme-çiçeklenme sosyolojisine, bir umut sosyolojisine gereksinim var. Oysa ki yirminci yüzyıl düşünürlerinin, umut ve umudun siyasi yorum ve göndermelerine ilişkin birbiriyle çelişen görüşleri olageldi” (Ken Plummer)

Örneğin Albert Camus der ki, umut içinde yaşam sürmek edilgenlik, rehavet ve yenilgiye teslim olmaktır. Bu varoluşçu düşünür, antik yunanlılarda umudun Pandora’nın Kutusunda kalan kötülüklerin sonuncusu ve en korkuncu olduğuna değinir: “Genel kanının aksine, umut eşittir teslimiyet. Oysa yaşamak, kendini teslimiyete bırakmamaktır.”

Raymond Williams; umudun, tahrip olmuş bir yaşama katlanan insanların sonsuz dayanıklılığında bulunabileceğini söylemiştir: “İşte bu yüzden umuttan bahsetmeliyiz diyorum, tehlikelere karşı insanı duyarsızlaştırmadığı sürece” John Berger, “dünyayı değiştirmeyi ummaya başlamadan önce, onu göğüslemeyi öğrenmeliyiz” der.

Michael Taussig’e göre, sosyologlarda incelenen durumların umut verici bulunmaması beklentisi egemendir. Onlar umut eksikliği durumlarının daha muazzam bulgu ve saptamalar olduğunu düşünürler. Bir son tahlil kötümserliğinin sunduğu kritik netlik, toplum bilimcilerine rahat geliyor der. Bir şekilde, bu kör kötümserlik aşağılanan miyop iyimserliğin panzehiri olup çıkar. Kötümserler asla sürprizle karşılaşmaz çünkü işlerin er geç bozulacağına olan inançları tamdır.

‘Umut Sosyolojisi’ kitabının yazarı Henri Desroche bu kitabında şöyle yazar: “Yaygın insan doğası olmasa da, umut zaman ve belli durumlar içinde hep yer alacaktır. Umut bir inanç sistemi midir? Umut Hint Fakirinin sihirli ipidir. Hint Fakiri ipi yukarıya fırlatır, ip dimdik durur ve biri bu ipe tutunup tırmanırsa da dik durmayı sürdürerek buna dayanır. Çünkü umut şayet yaratıcı hayal gücünden ibaretse, hayal gücünün tipik doluluk ve boşluğunu paylaşmadan var olamaz.”

Değerli okurum, bu noktada kendi naçizane görüşümü sunmak isterim. Umut hayal gücü, dayanma, direnme, inanç ve yaratıcı düşünceye dayalı bir şeyse; yine de var olmayı ve haklı çıkmayı sürdürecektir. Çünkü bu özellikler kişiye iyimserlik getirecektir ve kişi iyi şeyler olacağına inandığı için, inanmanın gücü devreye girecektir. İnanma gücünün bilimsel kanıtları vardır ve az değildir. Plasebo etkisi ve benzeri olguları anımsayalım.

Yukarıda aktardığım umut olgusu yaklaşımları, umudu geleceğe mal ediyor. Oysaki Henry Desroche, umut sosyolojisinin bugünün koşullarına uygunluk göstermesinden yanadır. Ernst Bloch, Nazizm’in karanlık zamanlarında yazdığı ‘Umut İlkesi’ kitabında şöyle der: “Umut bir olasılıkla, kurduğumuz hayallere dikkat etmeyi içerir. Umut ilkesi, faşizme ve onun korku ilkesine bir başkaldırıdır. Umut etmeyi öğrenme meselesidir. Umut başarıya aşıktır. Umut duygusu insanları kendilerini aşmaya ve cesurca ifade etmeye iter. Bu duygunun işe yaraması için, insanlar kendilerini etkin biçimde olmakta olanların içine atmalıdırlar. İnsanlar zaten onları çevreleyen durum ve olaylara aittir.”

“Umut kesinliğin düşmanıdır. Ortaya çıkışı önceden kestirilemez ve bir çok şeyi de şansa bırakır.” Bu sözler Studs Terkel’e aittir ve onun ‘En Son Umut Ölür’ adlı kitabından alınmadır. Bu kitabında yazar, Hiroşima’ya atom bombası atan pilotlar ve diğer askeri personelle olan mülakatlarını aktarır. Burada Amiral Gene LaRocque şöyle der: “Biz askerler umuda düşmanız çünkü umut askeri mantığa ters düşer. Askerler bir kez bile umut hakkında düşünmezler. Bence umut, boşa giden bir duygudur. İnsanlar piyango bileti aldıklarında kazanmayı umarlar. Bu onların belki son umududur. Daha iyi bir dünya istiyorsak, bu değişiklik için çalışmalıyız. Umut boş bir akıl işletmedir.”

Görülüyor ki, askeri kafa için umut gibi bir muğlaklık, kesinliğin ve emin olmanın düşmanıdır.

İçinde bulunduğumuz sıcak yaz aylarında yazımı fazla uzatmamak ve sosyolog Les Back’in şu sözleriyle noktalamak istiyorum:

“Umut varılacak bir menzil ya da kader değildir. Belki de, henüz gerçekleşmemiş bir gelecek üzerine doğaçlamadır. Arkasında, yerine getirilmeden bozulmuş bir vaat saklayan acımasız bir iyimserlikten söz etmiyorum. Öyleyse umut gözleme dayalı bir konudur. Bu durumda umut sosyolojisi, ‘umut adaları’nın oluştuğu zamanları ve dayandıkları toplumsal koşulları iyi gözlemeye dayanır.”

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı