DÜNYADA NELER OLUYOR
2 Eylül 2021 Perşembe
Bu konuda yaz boyu okumalar yaptım. İngilizceden sayfalarca çeviri yapıp özetledim. Sizlere bu konuda bir sayfalık genel bilgi sunmak istiyorum. Kovid-19 dünya krizi, doğanın bize verdiği önemli dersler içeriyor. Gerçek bellemiş olduklarımızı yeniden düşünmemizi sağlıyor. Bir şeyleri yapma biçimimizi değiştirmeyi dayatıyor. Nasıl yaşayıp çalışacak, birbirimizle nasıl etkileşecek olduğumuzu yeniden tasarlamak gerekiyor. Mal ve hizmetlere nasıl erişeceğimizi de.
Koronavirüs, Batıdan Doğuya kaymakta olan dünya güç ve etki dengesinin bu eğilimini daha da güçlendirdi. Güney Kore ve Singapur en iyi pandemi sınavı verdi. Çin de, ilk hatalarından çabuk sıyrılmayı başardı. Avrupa ve Birleşik Devletler’deki hükümetlerin pandemi’ye tepkisi çok kuşkucuydu ve “Batı markası”nın gücünü iyice zayıflattı.
Öte yandan bu virüs, Dünya Sağlık Örgütü gibi küresel kurumlardaki zayıflık ve politik dirençsizliği görünür kıldı. Birleşmiş Milletler gibi bir küresel kurumun ilgisiz durumu da ortadaydı. Bu virüs ulusal sınırları belirginleştirip sertleştirdi, göç hareketlerini zora soktu, gücü küreselden ulusala ve ulusaldan yerele aktardı. Süper güçler arasındaki rekabeti öyle körükledi ki, Çin-Amerikan örgünlüğü çözülmeye uğradı ve bir pasifik-ötesi soğuk savaş baş gösterdi.
Koronavirüs, “yeni dünya düzeni” paranoyasının tırmanmasına da vesile oluyor. Güç elitlerinin dünyayı yönetme arzularının kabarmasından korkuluyor. Ne var ki aynı zamanda; fiili yeni dünya düzeni yani süregelen küresel entegrasyon ve uluslar-üstü yönetim emeli, gözlerimizin önünde çözülüp dağılmaktadır.
Ekonomik güç kaybına koşut biçimde; Avrupa ve ABD, küresel politik gelişmeleri yönlendirme ve etkileme güçlerini yitirmiş görünüyorlar. Artık küresel savaşları kazanamıyor ve dünyadaki müttefiklerine dönük ödev ve vaatlerini yerine getiremiyorlar. 1991 yılında soğuk savaşın sonlanmasından sonra, Avrupa’daki silahlı kuvvetler belirgin biçimde küçültüldü. Savunma bütçeleri daraltıldı ve ABD’nin Avrupa ve komşularına ilgisinin azalması, bir stratejik boşluk doğurdu.
Dünyanın tarihi ağırlık merkezi zaten Doğuya doğru kaymaktaydı, yani Atlantik’ten Pasifik’e. ABD ve Avrupa, ekonomide meydanı Asya’ya kaptırmıştı: Ticaret, yatırım ve büyüme hacmi bakımından. Asya’nın küresel gayrisafi milli hasıladaki payı, 2000 yılındaki %30’dan günümüzdeki %50’ye çıktı. Buna karşın, bu yıl Avrupa ve Kuzey Amerika toplam GMH’si, dünyanın %40’ı oldu. Aynı biçimde Asya ülkeleri; özellikle de Çin, Güney Kore ve Singapur, giderek inovasyon merkezlerine dönüşüyor. Bu ülkeler yabancı ülkelere; doğrudan ve portföy yatırımları olarak, sermaye ihraç etmektedirler.