REKLAMI GEÇ

HÜSRANSIZ TOPLUM NASIL OLUR

1 Nisan 2021 Perşembe

Değerli okurlarım; geçtiğimiz haftalardaki art arda gelen iki yazım, ütopya ve distopya üzerineydi. Ütopya’ların hüsranla sonuçlanabileceğini ve distopya’ların, zaten içinde yaşayan halklar için hüsran olduğunu yazmıştım. Aklınıza şu soru takılıp kalmış olabilir: “İdeal toplum düzeni de berbat toplum düzeni de hüsran boyutu içeriyorsa, hüsransız bir toplum olabilir mi?”.

İşte ben de bu konuyu araştırdım, İngilizce’den uzun uzadıya çeviriler yaptım, ve bu yazımda sizlerle bulgularımı paylaşmak istiyorum. Bu haklı sorunuza yanıt olabilir diye. Evet. Kendini hüsranlardan koruyabilecek bir toplum olması olasıdır. Bunun için uygun bir toplum düzeni önerebilirim. İlkin belirtmeliyim ki; hüsransız bir toplum, sürdürülebilir bir toplumdur. Öyle bir toplum ki; nesiller boyu sürer, yeterince uzak görüşlü ve esnektir, ve fiziksel ve toplumsal destek sistemini bozmayacak kadar da akıllıdır. Böylesi toplumun nasıl bir toplum düzeni kurarak bunu başarabileceği, verdiğim tanımdan belli olmaya başladı sanırım.

Bu toplumun seçip iş başına getirdiği hükümetler, en önce şunları sağlamakla yükümlüdür: Yeterli taze ve tatlı su, gıda, enerji, toplu konut, sağlık ve eğitim. Bunları yaparken de, gelecek nesillerin gereksineceği kaynakları sınırlandırmamaya çalışması gerekir. Kuşkusuz ki bir ülkede, sürdürülebilirlik konularıyla uğraşmada tek bir kurum yeterli olamaz. Her bakanlık ya da devlet kurumu tek bir görev üstlenmiştir ve tek bir uzmanlık alanı vardır. Bu durum, ekosistem yönetimi gibi sorunlarla başa çıkmada zorluk yaratır. Su, toprak, enerji ve yenilenemeyen kaynaklar gibi ana kaynak alanları; birbirleriyle tümüyle ilintilidir ve uzman kurum ve bakanlıklar arasında sıkı eşgüdüm kurulmasını gerektirir.

Bir ulusun; kaynaklarını sürdürülebilir kılmada başarılı olabilmesi için, bu eşgüdüm bağlantılarına gereksinimi vardır: Merkezi ve yerel yönetimler arasında, bunlarla sivil toplum kuruluşları ve özel sektör arasında. Merkezi ve yerel yönetimlerdeki geniş yelpazeli uzmanlıklar, üniversiteler ve iş dünyasının uzmanlıklarıyla bir araya getirilmelidir. Bir de şu var ki; her birimiz ülkemiz için özgün çözümler üretebiliriz, yeter ki şu “öğrenilmiş çaresizlik” illetinden uzak duralım.

Bu noktada, siz değerli okurlarımın aklına şöyle bir soru gelmiş olabilir: “Sürdürülebilir toplumu anlattınız ama, aslında bir ütopyayı anlatmış olmadınız mı?” Hayır, çünkü yukarıda anlattığım toplum modeli; öncü bireyleri de olsa, ancak bu model kendisine benimsetilmiş bir halkın oluşturduğu ortak bir anlayışla yaşam bulabilir. Oysa bir ütopya yalnızca bir kişinin ya da bir grup kişinin hayalidir. Bu ütopik hayal, bütün bir topluma benimsetilmeden dayatıldığında; ne denli iyi olursa olsun, mutlaka o topluma dar gelecek ve sıkıntı verecektir. Tarih, bu durumun örnekleriyle doludur. Çünkü; bir insan kitlesi ancak, benimsediği hatta oluşturulmasında söz ve pay sahibi olduğu bir toplum projesini sahiplenip, hayata geçirebilir ve kalıcı kılabilir.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı