REKLAMI GEÇ

SANAT ESERLERİ KURTARICI OLABİLİR

24 Mayıs 2018 Perşembe

Bir fotoğraf sanatçısı düşünün. Sanatının bağlamını neye borçlu olabilir? Diyelim ki o sanatçı, bakışını ve makinesini alıp ülkesindeki şehirleşmenin sürdürülemezliğine odaklanıyor. Kentin kıyısındaki doğanın biçareliğini çekiyor. Sanatı birden bağlam kazanmış olur. Bir ressam düşünün. Sökülüp bir kenara atılmış zeytin ağaçlarının çaresizliğini resmediyor. Ülkesinin zalim bir gündemiyle güncellenmiş olur. Bir heykeltıraş düşünün. Örneğin Soma maden emekçisinin tekmelendiği anı heykelleştiriyor. Bu utancı ömrü boyu taşıması gerekene utancını ömrü boyu tokat gibi yüzüne çarpma potansiyeli olmaz mı? Bir şair düşünün. Şiirleri haksızlıklara karşı savrulmuş birer çığlık, ülkesindeki çarpıklıklara yönelmiş ve estetize edilmiş “haklı öfke” anıtları olsa?

Bu örnekleri kuşkusuz her sanat dalı için ve türlü biçimlerde çoğaltmak mümkündür. Demem o ki, sanat bir çeşit iyileştirme çabası olabilir. Bizzat sanatçının kendisini iyileştirip “kurtarabilir”. Sanatçı özgür bir vicdan taşımak zorundadır. Bu iyileştirme çabası; yanlışlara karşı gelmekle başlayıp, doğruları ortaya koymakla sürer, öyle değil mi? Bu ikincisi bağlamında örneğin ilgilenmek, özen göstermek ve himaye etmek dürtüleri sanırım her sanatçıya yakışır. Doğası gereği doğru muhalifliklere odaklanması gereken sanatçı duruşunu tamamlar.

19. yüzyıl, cömert uluslararası idealleri ve insanlar arası eşitlik kabulleriyle sanatı da etkilemişti. O yüzyılın çoğu sanat eserinde bu idealler ve kabullerin izleri olduğu söyleniyor. Günümüzde alt kültürlerin yükselişi ve bölgeciliklerle beliren post-modern durum bu ideal ve kabulleri yok etmektedir. Peki, sanatçı farkındalık ve bilinç yaratarak dünyayı değiştirebilir mi? Bu sorunun yanıtında, sanatın dünyayı ya da bir yereli hangi bakış açısından yola çıkarak temsil edeceği önemlidir kanımca. Bir soru da şu olabilir: Sanat, günümüz tüketim kültürünün ve popüler kültürünün yarattığı etkilerle başa çıkabilir mi?

Sorularımıza yanıt olarak denebilir ki; sanat dünyayı temsil ediyor, onun için ifade veriyor. Belki dünya biz insanlar onu düşündüğümüz için vardır. Belki onu nasıl düşünürsek öyle olacaktır. Kim bilir? Gerçeklik ise bizim varsaydığımız kadar gerçek mi, yoksa daha ziyade zihinsel bir manzara mı? Bu nedenle, sanat aslında dünyanın temsilini de üstleniyor. Sanatı bir teminat olarak gören sanatçılar var. Onların sanatı, değerleri tamir etmek veya onları eleştirmek gibi bir tutuma sahip.

Toplumsal huzursuzluk olduğunda, sanatçılar ve entelektüeller genelde protesto etme ve toplumsal değişim talep etme öncülüğünü üstlenirler. Bir de, sanat eserleri güçlü semboller içerir ve semboller çok önemlidir. Çünkü onlar; meseleyi düzene koyma, bir araya getirme ve çözüme hız kazandırma gücüne sahiptirler.

Ne yazık ki günümüzde sanat eserleri birer “ürün” olarak görülmekte ve tüketim toplumuna hizmet ettiği oranda yaygınlık kazanmaktadır. Bir de en az iki yüzyıldır devletlerin sanat üzerinde oynadıkları “etkisizleştirme oyunu”ndan söz etmeliyim. Sanatın değişim yaratma gücünden hoşlanmayan merkezi otoriteler daha çok; topluma kapalı, dönüştürücü etkisi olmayan ve pop özelliğiyle çabuk moda olup çabuk modası geçen sanat akımlarını ön plana çıkartıyorlar. “Sanatı yine sanatla vurmak” olarak adlandırabileceğimiz bu gizli tutumdan yakınan çok sayıda sanatçı olmuştur (örneğin Thomas Mann ve Hermann Hesse).

Yazımı örneklerle sürdürmek istiyorum: “Bu yıl; New York’daki ‘New Museum’, ‘Songs for Sabotage’ (Sabotaj Türküleri) isimli dördüncü trienal’ini açtı. Üç yılda bir olan bu sergide 19 ülkeden 30 kadar sanatçının eserleri vardı. Sergi küratörleri sergi amacını şöyle açıkladılar: 1- Gerçeklik, görüntüler ve doğrularımızı oluşturan yapıları ifşa etmek. 2- Sanatçıları siyasi ve toplumsal yapılara karışmaya özendirmek. İnsan bu sergide dokümanter görüntüler ve düzenleyici toplantı ve işlikler beklerken, karşısına resim ve heykeller çıkıyor. Elbette eylem çağrıları ve propaganda eylem değildir ve değişim ya da direniş sergileyen sanat eserleri gerçekten değişim ya da direniş doğuramayabilir” (BBC.com).

Örneklere devam: “1997 yılında, Alman sanatçı Christoph Schlingensief bir canlı enstalasyon eseri meydana getirdi. Bunun için, binlerce işsizi o zamanki Alman başbakanı Helmut Kohl’un tatil yapmakta olduğu Avusturya Wolfgangsee gölüne sokup yüzdürdü. 2014 yılında Lawrence Abu Hamdan ‘All-hearing’ (herkes duyacak) adlı oluşum (happening) tarzı eseri için iki önemli müftüyü farklı bir Cuma hutbesine ikna etti. Bu hutbelerde imamlar ‘gürültü kirliliğinin halk sağlığını tehlikeye atması’ konusunu işlediler. İki sanatçı da, bir değişim sağlamak üzere statükoyu allak bullak etmişlerdi” (BBC.com).
Değerli okurlarım, başka çok sayıda örnek var ama yazımı fazla uzatmamak için yukarıdaki üç örnekle yetiniyorum. Bizim koşullarımıza ve kültürümüze ters düşmeyen örneklerin Türk sanatçılar tarafından da yaratılabilmesi mümkündür. Sanırım her sanatçının ilk ödevi kendini ve sanatını özgürleştirmektir. Belki ancak bu yolla değişim yaratmaya dönük sanat eserleri yapabilirler. Bunun için, ülkemizdeki sanat piyasasında da görülen “sanatı metalaştırma” olgusuyla mücadele etmeleri gerekir.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı