REKLAMI GEÇ

SEVME KÜLTÜRÜ

15 Şubat 2018 Perşembe

Sevgililer günü ticari bir buluştan ibarettir kanımca. Öte yandan, sevmek ve sevilmek bireysel ve toplumsal kültürün ayrılmaz bir parçasıdır. Özellikle toplumsal kültür, bireyi etkileyerek bireysel kültürü dönüştürme gücünü en çok da gençler üzerinde uygular. Benim kuşağımın toplumsal kültürü fedakarlık, yardımseverlik, katlanmayı bilmek, sabır ve uyumluluk içerdiği için sevme kültürümüz de bir başka olageldi. Sevdiğimize tahammül gösterme, fedakarlık yapma, sabırla anlayış gösterme ve almaktan çok vermeye odaklanma gibi özelliklerimizle sevgi, aşk ve evlilik ilişkilerimizi besleyebildik. Sevgi ilişkilerimizi üretken kılmayı önemsedik ve bu sayede uzun soluklu birliktelikler kurabildik. Bizim kuşağın boşanma oranları belki de bu yüzden bugünün gençlerine göre oldukça düşük kalabilmiştir.

Günümüz toplumsal kültürü, onu biçimlendiren küresel etkiler altındadır. Bu etki eskiden böyle baskın ve kaçınılmaz değildi. Son yirmi yılda küreselleşen kapitalist dünya düzeni, hız ve tüketim çağını açtı ve hepimize dayattı. Bizim kuşaklar bu hız ve tüketim kültüründen tümüyle etkilenmemiştir belki ama genç kuşaklar bu kültüre yem olmaktadır sanırım. Hız kültürüyle el ele veren tüketim kültürü, her şeyi hızlı yaşamaya ve hızla tüketmeye dayanmaktadır. Oysa ki sevgi ilişkileri fazla hız kaldırmaz ve uzun soluklu olabilmeleri için belli bir yavaşlığa muhtaçtır. Çünkü anlayış göstermek zaman işidir, yeterince tanıyabilmek zaman işidir ve uyum sağlayabilmek zaman işidir. Tüketim kültürünün dayattığı çok ve hızlı tüketme insan ilişkilerine de sirayet etmektedir. Hızlı tüketen çok sayıda tüketir ve doyumsuz kalarak tüketmeyi sürdürür.

Bu yeni kültür insanlar arası ilişkilerde ve özellikle sevgi ilişkilerinde nasıl etkili olmaktadır? Arkadaşlık, sevgi, aşk ve böylesi ilişkiler de tüketim nesnesi haline gelmemiş midir? Özellikle yeni kuşaklarda korkarım durum böyle. İlişkiler de, sevilen insanlar da kolayca ve hızla kullanılıp tüketilebiliyor. Oysa tüketken değil üretken sevgi ilişkileri kurmalıyız ki, uzun soluklu ve doyurucu olabilsinler. Hele evlenip aile kuranların bu konuya çok özen göstermeleri gerekir. Çünkü doğacak çocuklarının sevgi dolu bir aile ortamında ve ana babalı büyümesi çok önemlidir. Arkadaşımız, sevgilimiz ya da eşimiz birer tüketim nesnesi değil, bağlanmamız gereken en yakınlarımızdır.

Sevme kültürü sevme pratiklerimizin zaman içinde nasıl değiştiğini de içerir. Örneğin, bilimsel buluşlar cinselliği tehlikelerden arındırmış, modern yasalar kadınları kendi kazançları ve gövdeleri üzerinde egemen kılmış, din kurumları ve geniş ailenin evli çift üzerindeki baskıları azalmıştır. İnsanlar sevgi ve aşklarına böylelikle sahip çıkabilmişlerdir. Bu özgür tutum, ilişkilerini hiç kuşkusuz besleyebilmiş ve daha iyi korumuştur. Günümüzün hız ve tüketim kültürü ise, modernite çağının yetişkin insana sağladığı bu olanağı başka yoldan geçersiz kılmaya adaydır.

Birini sevebilmek, sevgi dolu olmayı gerektirir. Sevgi dolu olmak, uyumlu bir ailede sevilerek yetiştirilmiş olmayı gerektirir. Kendini sevemeyen kimseyi sevemez ve kendine saygı duymayan kimseye saygı duyamaz. Kendisine karşı üretken bir tutum geliştiremeyen ise sevdiğine karşı da üretken bir tutum geliştiremez. Oysaki sağlıklı bir sevme kültürü edinmemiz biraz da buna bağlı değil midir?

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı