REKLAMI GEÇ

ÜLKEMİZDE GÜVENCESİZLER HIZLA ARTIYOR

7 Mayıs 2020 Perşembe

Daha çok Fransız toplum ve siyaset bilimcilerinden ortaya çıktığını anladığım bu “güvencesizler” (Prekarya) kavramıyla yeni tanıştım. Elbette, İngilizce “precarius” ve “precariusness” sözcüklerini ve ne anlama geldiklerini biliyordum. İlki, “güvencesiz” ve “denge durumundan yoksun” anlamındadır. İkincisi ise, “güvencesizlik” ve “denge durumundan yoksunluk” anlamına gelir.

Değerli arkadaşım Hakkı Dinç’in, kendi sosyal medya sayfasında paylaştığı bir videoyu izlemiştim. Medyaskop Kanalı’ndaki bir söyleşiydi bu. Söyleşinin başlığı “Tehlikeli ve Umutlu Gelecek: Artık hepimiz Prekarya’yız” idi. Söyleşinin konuğu ise, genç akademisyen Alphan Telek. Bu video’da, muhabir’in sorularını ve genç konuğun yanıt ve anlatısını; sonuna dek, büyük özenle ve notlar çıkararak izledim ve dinledim. Bu yazımın konusu, böyle oluştu. Hakkı Dinç arkadaşıma sonsuz teşekkürler. Notlarımı düzene sokup, kolay anlaşılacağını umduğum bir biçimde sizlerle paylaşıyorum:

Prekarya=proleteria + precarius (işçi sınıfı + güvencesiz). Türkçe= Güvencesizlik, istikrar içinde olamama. “Prekarya”lar ise, “yaşamı üzerinde denetim kuramayanlar”dı. Sendikasızlaştırılmakta olan çalışanların, sorması gereken şuydu: Yaşamımız üzerinde bir denetime sahip miyiz? Bu durumda, insanlarda yaşam’a ve kendi durumuna olan güven ölüyor. Dayanışmanın yerini rekabet, dahası düşmanlık alıyor. Bir iş yerinde çalışanlar; “yukarıdan” verilen hedef “canavarı”yla, performans yarışına sokuluyor. Bu durum, belirsizlik ve eşitliksizlik doğuruyor ve bunu yaşayanları hasta ediyor, ağır strese sokuyor ve insanlıktan çıkarıyor: Ruhsal ve fiziksel olarak. Korona gibi virüs salgınları; bu yolla bağışıklığı azalmış insanları daha çok tehdit ediyor.

“Prekarya” durumundaki güvencesiz yurttaşın, devlete ve yönetenlere karşı eli kolu bağlıdır. İşçi de, işverene karşı aynı durumdadır. Güvencesizliğin kol gezdiği bir toplumda, sosyal yardımlar aslında elzemdir. Yoksa aç kalacak insan çoktur. Prekarya, “sosyal sermaye”si az olan bir insan grubudur. Bu gruptaki çoğu kişinin mal, mülk ve ek geliri yoktur. Yalnızca, ona çalıştığı işte ödenen ücrete sahiptir. Prekarya, öyle zorunluluklarla kısıtlanmıştır ki, bunlar o insanların hayal gücünü bile kısıtlar.

Bu durumdaki insanlarda öfke oluşur. Öfke içindeki birey ve kitleler, her türlü manipülasyona açık hale gelir. Çünkü durumlarıyla yüzleşemezler. Bu manipülasyonu yapması daha olası olan rejimler, otoriterdir ve Dünya gidişatı, hala otoriter rejimlerin arkasından esen bir rüzgardır.

Sosyal ve ekonomik sınıflar artık kaygan, soyut ve akışkan bir zemindedir: Hızla değişiyorlar. Özellikle de, işçi sınıfı. İstikrarlı yaşam; prekarya için, yani güvencesizler için bitmiştir. Yaşam ve yaşamdaki her şey artık parça parçadır ve herkes herkesi tüketim nesnesi olarak görüp, tüketmektedir. Bu güvencesizlik düzeninde; yaşam ve mücadele yolunda, kimse yalnız yürümemelidir. Özellikle kadınlar, her an türlü tuzaklara çekilebilirler.

Peki, bu durum sürüp gidebilir mi? Yaşam böyle, dengeli kalır mı? Dengesini yitirmiş olan yaşam, sürdürülebilir olur mu? Elbette hayır, değerli okurlarım. İnsanları güvencesiz kılanlar, er geç güvencesiz kalacaktır. Çünkü denge, ancak böyle sağlanabilir. Hiçbir şey; sürekli dengede kalamayacağı gibi, sürekli dengesiz de kalamaz. Eşyanın tabiatı denir ya, işte evrenin ve tüm varoluşun doğası da budur.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı