REKLAMI GEÇ

ANLAMA KISIRLIĞIMIZ VE ALGI TUTSAKLIĞIMIZ

28 Eylül 2017 Perşembe

“Bakıyoruz, ama göremiyoruz.
Duyuyoruz, ama anlamıyoruz.
Beynimizi ve bilincimizi kullanamıyoruz.
kafa yormuyoruz.
uygun yorumlayamıyoruz.
Zihinsel tembellikten kültürel köleliğe kayıyoruz.
Yalnızca televizyonların, bilgisayarların, gazete ve radyoların taktığı gözlükle bakıyoruz.
Uzaktan kumandalı robotlara çevriliyoruz.
Aklen, fikren ve ruhen işgal ediliyoruz, esir alınıyoruz.
Bu işgal ve esaretin askeri işgalden çok daha tehlikeli ve uzun vadeli olduğunu bile bilmiyoruz.
Ülkemiz elden kayıyor.
Bölgemiz kaynıyor, ahlak yozlaşıyor.
Devlet çözülüyor, millet kopuyor.
Ekonomi çöküyor, hukuk çatırdıyor.
Biz hala: “Yakaladığımız istikrar ve huzur ortamını bozmak istiyorlar” nakaratını tekrarlıyoruz!
Planlı propagandalarla ve pervasız programlarla her gün biraz daha papağanlaşıyoruz.
Basit kolaycılık ve fasit çıkarcılık putuna tapınıyoruz ve paganlaşıyoruz.
Sadece konuşmak ile şeytani güçlerin etkisinden kurtulamayacağımızı anlayamıyoruz.”

Kanımca oldukça yerinde olan bu saptama bombardımanı; şaşırtıcı biçimde, Milli Görüş çizgisinde bir siyaset bilimci olan yazar Ahmet Akgül’den gelmektedir. ‘Şeytani güçler’ deyimiyle iç ve dış emperyalist güçleri kastediyor sanırım. Ele almak istediğim konu üzerinde internet araştırması yaparken, konuyla ilgili en çarpıcı mesajları içeren ve bana doğru gelen yazılardan yararlanıyorum. Ne var ki; yazarlarının kim olduğunu araştırdığımda, bu yazılar da türlü değişik görüşlerden kişilere ait çıkıyor. Bu durum siz değerli okurlarımca yanlış anlaşılmama yol açıyor olabilir. Çünkü yazarlarının kim olduğunu araştırmadan alıntıladığım yazılar da oldu. Biraz geç uyanmış olabilirim. Bu konuda beni bağışlayınız. Biliniz ki, kaynak güvenilirliği ve doğru bilgilenme talep etme duyarlılığınıza saygım tamdır.
Konumuza dönelim ve biraz da çözümler üzerinde duralım. Anlama kısırlığını çözmek için, neleri yanlış anlıyor olabileceğimiz üzerinde düşünmeliyiz. Yanlış anladıklarımızın yaşamdaki önemi nedir? Bazen yanıtlar sorularımızda gizlidir.

Kendimize şunları soralım:
1-Anlama kısırlığım olabilir mi? Neyi tam kavrayamıyorum?
2-Neden anlama kısırlığından muzdaribim?
3-Anladığımı sandığıma gerçekten inanıyor muyum?
4-Anladığımı sandıklarım gerçekten benim için önemli mi?
5-Onlara gerçekten inanmak istiyor muyum? ( Illusions of Understanding…www. edge.org).

Bu soruları kendimize sormamızın, anlama kısırlığımızı aşmamızda yararı olabilir. Bir de; bilgiye kolay ve hızlı ulaşımın, her zaman en iyi bilgi edinme yolu olmayacağını bilmemizde yarar var.

Algı tutsaklığına gelince, yeryüzünde ve özellikle ülkemizde oldukça etkin ve tehlikeli bir “algı savaşı” sürdürülmektedir. Bizi yanıltarak irademizi ele geçirmeye çalışan bir algı savaşı yaşıyoruz. ‘Bir kısım’ medyadan yalan yanlış bilgi bombardımanıyla sinsice bulaşan algı virüsü; her şeyi toz pembe gösterip halkı uyutuyor, aldatıyor, algımızı ve beynimizi ele geçiriyor. Artık sadece görmemiz istenenleri görüyor, yapmamız istenenleri yapıyoruz. Ulusal ve insancıl bir algı yönetimi olmadığı için, küresel algı yönetiminin ve Türkiye uzantılarının figüranı oluyoruz. Algılama yeteneğimiz bozulduğu için tehlikeleri göremiyoruz.
Sanırım hepsi dış kaynaklı formatlarla yurdumuza sokulan yarışma programlarına bir göz atalım. Ulusal kimliğimiz, dilimiz ve değerlerimizi hedef alan pek çok yozlaştırıcı etkiler taşıyorlar. Algı tutsaklığımızın bir kısmı da böyle oluşuyor. Örneğin, Banu Avar’ın bir yazısında ‘Survivor’ yarışması üzerine yaptığı bu yöndeki çözümlemeleri belki okudunuz. Bence daha fazla örnek işlenebilirdi. Çünkü bu gibi programlarda hem bilince hem de bilinçaltına yapılan yönlendirmeler var. Örnek vermektense, sizleri bu örnekleri keşfetmeye özendirmek isterim.

Böyle durumlarda ve algı tutsaklığıyla baş etmek için iyi bir yöntem; Türklüğümüze, güzel Türkçemize, geleneksel değerlerimize ve önceden bildiğimizi düşündüğümüz şeylere sıkıca sarılmaktır. Bir şeyin doğru olduğunu biliyorsak ve bize o doğru değil deniyorsa, yapılacak en iyi şey bu sonuncusu olabilir. İspatlanabilir gerçeklere sahip olmamız da bizi algı tutsaklığından korur. Bir başka korunma yolu, farklı görüşlerin yazılı ve görsel medyasını izleyip çapraz karşılaştırmalar yapmaktır.

Bilmemiz gereken başka hususlar da var:
1- Algımızı yönetip yönlendirenlere karşı kendi gerçeğimizi savunma şansımız olmaz,
2-Algımızı tutsak edenlerin değişmesi beklenmemelidir,
3-Gerçek dünya ile yakınlaşılmalı, algımızla oynayan kişi ve unsurlardan uzaklaşılmalıdır.

(How To Survive Gaslighting, TheGuardian.com). ‘Gaslighting’ sözcüğü, günümüz İngilizcesinde ‘negatif algı yönetimi’ anlamına gelmektedir.

Değerli okurlarım; çok önemli ve güncel acillikte gördüğüm, birbiriyle ilişkili iki konuyu işledim. Yazımın çarpıcı olmasına çalıştım. Emperyalizmin ülkemizdeki en büyük oyunlarından birinin Türklüğümüze dönük olduğu malumunuzdur. Bilesiniz ki, Türk olmaktan şeref duyan ve Ata’sını dinleyerek bununla övünen bir kardeşinizim. Biz Türklere anlayış derinliği ve algı özgürlüğü, keskinliği yaraşır. Kaldı ki; ilk iki sayfada aktardığım gibi, bu ikisine sahip olmama lüksümüz de yoktur. Bunu sağlayacak çözüm yollarını aktarmaya çalıştım. Bu makalemin aktardığı ya da yaptığı uyarıları da bu ışıkta değerlendirmenizi diliyorum.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı