REKLAMI GEÇ

“BORÇ VEREN ÜLKE OLMAK!”

25 Kasım 2014 Salı

Yerel gazete başlıkları son günlerde Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin bol keseden atıp tutmalarını manşet yapmaya devam ediyor. Ulusal basında pek rastlamadığımız bu demeçler, her nedense yerel basının göklere çıkarıp orada tutma gayreti sayesinde yerel gündemimizi tümüyle işgal ediyor.

Beyefendi yine buyurmuş; “borç alan ülke olmaktan çıkıp borç veren ülke haline geldik!” Bu demeçler çok yeni değil. Yanlış hatırlamıyorsam birkaç yıl önce de aynı minvalde bir iddiayı buralardaki bir toplantıda dile getirmişti.  Yine aynı argüman, yine sahuru beklemeden önümüze sürülen temcit pilavı.

***

Zeybekci’nin dilinden düşürmediği “borç alandan borç verene dönüşme” fantezisinin, kapitalizmin son dönemdeki sermaye temerküzüne yönelik süreçlerin kışkırtmasından kaynaklandığı söylenebilir.

Forbes Dergisinin her yıl yayınladığı ülkeler ve zenginleri listesinde giderek daha fazla Türkiyeli zenginin yer aldığı görülür. Zenginleşmede aşama kaydeden uluslararası sermaye güçleri ön sıraları pek kaptırmasa da, listenin geniş tutulması sayesinde birkaç Türkiyeli şirket ve işadamı bu listenin bir yerlerine mutlaka yamanır. Kanımca Zeybekci’nin ‘harç-borç’ döngüsündeki değişimi bu kadar sık ve kendinden emin biçimde yineleyişinin sebeplerinden birisi de Forbes listesi olmalı.

***

Oysa 21.yüzyılın ilk on yılı ile ilgili dünya kapitalist sisteminde yaşanan üretim, paylaşım ve bölüşüm eşitsizliği konusundaki gerçekler, ekonomik gelişme konusundaki yargıları ters yüz ediyor.

2014 yılı içinde Türkçeye çevrilen ve tüm dünya ekonomistlerinin dikkat kesildiği Fransız yazar Thomas Piketty’in “21. Yüzyılda Kapital”(*) başlıklı yapıtı, söz konusu alanın süreçleri ile ilgili oylumlu bir eser özelliği taşıyor.

Çoğu iktisatçının hemfikir olduğu eşitsizlik kavramının son yüzyıl içindeki tarihsel gelişmesi konusunda Piketty ciddi bir literatür ve istatistik taraması ile elde ettiği sonuçları açıklarken; “1970’li yıllardan sonra toplumsal-ekonomik eşitsizlikler, özellikle 2000-2010 yılları arasında olağandışı artış gösterdi” vurgusunu yapıyor. Bir örnekle de pekiştiriyor,  ‘1910-1920 arasındaki eşitsizlik seviyesine ulaştığını, hatta bu seviyeyi hafiften geçtiğini’ belirtiyor.

Buradan çıkacak olan sonuç, eşit olmayan bölüşümün yarattığı zenginleşme sonrası sermaye yoğunlaşmasının önceki dönemlerden daha güçlü biçimde seyrettiği oluyor. Haliyle ulusal ekonomiye yansıması da, Zeybekci gibi ‘ekonomist’lerin hayallerine yol veriyor.

***

Thomas Piketty’e geri dönelim.

Yazar “paylaşım sorununu yeniden ekonomik analizin merkezine yerleştirmek” gerektiği düşüncesinde. Yani bizim Ekonomi Bakanı gibi çevresindeki zenginleşmeye bakarak borç harç ilişkisi kurmak yerine, toplumsal eşitsizliklerin köklü bir analizi için bölüşüm olgusunun inceleme ve tartışılmasının gerektiği görüşünde. (Fransa’da çıkan ‘servet vergisi’ meselesine yakından bakın.)

Analistlerin bir yanılsamasına da açıklık getiren Piketty, ikinci dünya savaşı sonrası yıllarında, yani 1945-75 arası dönemde, özellikle “üçüncü dünya” olarak anılan gelişmekte olan ülkelerde, zengin ülkelerdeki büyümeye benzer bir büyüme salınımı gerçekleştiğine dikkat çeker. Eşitsizliklerin dünya çapında azalmasını sağlayacak potansiyel bir güce sahip olan sürecin anlaşılabilir olduğu kadar, endişe verici olduğunu da belirtir. ‘Dengeli büyüme’ konusundaki teorilerin ise 1975’lerden sonra (ben kesin tarih olarak ’76 petrol bunalımı diyebilirim) altüst olduğunu ve petrol, finans, gayrimenkul piyasalarının yarattığı çarpıcı dengesizlikle şüphelere yol açtığını belirtir. Ama gerçek olan değişmez. Tüm bu dengesizlikler sermayenin eşitsizlik parametresinden güçlenerek çıkmasını sağlamıştır.

Zaten ne olduysa bu tarihten sonra olmuştur. Neoliberal politikaların eşgüdümünde yaşanan ‘Türkiye değişimi’, 2000’li yıllardaki eşi görülmemiş bölüşüm ve paylaşım eşitsizliklerinin ana rahmine dönüşmüştür.

***

Bu gün Türkiye ekonomisini yönetenler, toplumda yaşanan eşitsizlikler konusunda vurdumduymazlıklarını ayyuka çıkarmışlardır. Bakan Zeybekci’nin bakış açısı da yönetici siyaset elitinin zihniyetini yansıtan tipik bir örnektir.

Her fırsatta çıkıp sağda solda demeç vermenin yaratacağı yanılsamanın ömrü bir yere kadar sürer. Ama dağılım-bölüşüm eşitsizliğinin toplumda yaratacağı gelişme ve sonuçları asla öngöremezsiniz. Öngörürsünüz, gördüğünüz yalnızca sizin zararlı çıkacağınız bir süreç olur.

(*) “21. Yüzyılda Kapital”, Thomas Piketty, İş Kültür Yayınları, İst. 2014, 742 sayfa

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı