REKLAMI GEÇ

BÜYÜKŞEHİR SEÇİMLERİ VE İTTİFAK KUTUPLARI

13 Aralık 2018 Perşembe

Türkiye son yirmi yılın toplumsal başkalaşma ‘çatışmasının’ son dönemecine girmeye hazırlanıyor.

2007’de kutuplara ayrılan, 2011 genel seçimlerinde ivmelenen bu süreç, 16 Nisan 2017 Anayasa referandumu ile önemli bir eşiği aşmıştı.

Ancak yasal düzenlemelerin toplumsal yapılanmada karşılık bulması eş zamanlı olmadığı için, 24 Haziran 2018 CB. ve erken genel seçimi ile 31 Mart 2019 yerel seçimleri söz konusu değişim mistifikasyonunun çok önemli pratik araçları olacaktı. Anayasa vücut bulacak, değişiklik maddeleri üzerine neredeyse bir yılı aşan yoğun demokrasi ve diktatörlük tartışmaları yerini meşru bir zemine bırakacaktı.

İktidarı elinde bulunduran kesim açısından baktığında son aşamanın ilk ayağı sayılan 24 Haziran başarıyla savuşturuldu. Tek adam iktidarının arka kapısını açan maymuncuk kilide uymaya başladı.

İktidar sahipleri açısından bu sürecin son aşamasına gelinmiş bulunuyor.

Onlarca yıl süren, “Cumhuriyet”, “Atatürk”, “Osmanlı”, “Abdülhamit” ve “İran örneği” tartışmalarıyla kaybedilen zaman, bundan sonra yerini bambaşka siyasal varoluş tartışmalarına bırakmak zorunda kalacak.

***

Son 24 Haziran genel seçimlerinde genel muhalefet ve demokratik sol güçlerin yaşadığı başarısızlık, bundan böyle eskisi gibi düşünme ve tartışma retoriğinin kapısını kapattı.

Yerini başka fikirlere bırakmak, yeni siyasal tasarımları düşünce dağarcığına eklemek gerektiğini acı biçimde hatırlattı ve buna hazır olmayan muhalefet güçlerini darmadağın etti.

***

2017 Anayasa değişikliğinde resmileşen ve bugünkü adını alan ittifaklar kutuplaşması, yazımızın başında değindiğimiz 20 yılın özeti gibi. 2000’li yıllarda Irak için ikinci tezkere görüşmeleriyle başlayan, 2017 referandum ve CB. seçimleriyle devam eden MHP-AKP ittifakı, son şeklini 31 Mart 2019 yerel seçimlerine giderken almaya başladı.

Adeta bir tür siyasal rant paylaşımına dönüşen ittifakın biçimi, muhalefeti de aynı yöntemi kullanarak ittifak görüşmeleri yapmaya zorladı. Sonuçta seçim gündemi, geleneksel sol tarafından hala yöntem araçlarıyla hazmedilmeyen ve biri diğerinden pek fark içermeyen iki kutuplu bir siyasal aktörler arenasına dönüştü.

***

Yerel ölçekte bakarsak, uzun ve kısmen sancılı geçen muhalefetin iki önemli partisi arasındaki ittifak görüşmeleri, Denizli için İyi Parti lehine sonuçlandı. Bu durum, özellikle CHP tabanından gelen refleksif tepkileri bir kenara koyarsak, olağandışı karşılanan bir ittifak tercihi olmayacak gibi görünüyor.

Sadece bu pasif tepkiye bakarak sonuç çıkarmak gerekirse, birliktelik arzusu sanılandan daha fazla yerleşik siyaset kültürüne dönüşmeye başlamış diyebiliriz.

***

İşin diğer boyutuna bakacak olursak, CHP’nin İyi Parti lehine aday açıklamaktan çekilmiş olması, galiba beklenen bir sonuçtu. Tabandaki seçmen kitlesi metanete varan sakinlikle sosyal medyadaki çıkışları yumuşatıp etkisiz kılarken, parti örgütleri alışılmadık sert bir tepkiyle karşılamadığı gibi fevri sayılacak açıklamalar da yapmadı. İl yönetimi her ne kadar gece yarısı Ankara yollarına düşmüş olsa da, sessizlik tutumu sanki danışıklı dövüşün izlerini tasvip ediyor. Kocaman bir anlaşmanın geç açıklanması gibi her şey!

CHP adına büyükşehir aday adaylığına ilk talip olanların son haftalardaki suskunluğu da buna işaret ediyordu. Yanı sıra partinin aday olma niteliğine haiz kabul edilen ‘ağır topları’ sahneye hiç çıkmamayı tercih ettiler.

Birkaç yıldan beri çakmak, kalem ve anahtarlık klasik tavlama araçları ile çalıştığı ulu orta bilinen Adnan Keskin ve son aylarda ‘yan cebime koy’ taktiğiyle piyasa yapan Melike Basmacı’nın adaylık meselesine fazla asılmayıp mesafeli kalışları bu çerçevede değerlendirilmelidir.

İlk aday adayı Arif Balkanay’ın şairlerin dizelerini sakatlama pahasına ‘yandım anam’ havasındaki sosyal medya tepkisini geçiyorum, hiçbir iz bırakacak gibi görünmüyor. Kaç haftadır o da olayın farkındaymış gibi sessiz bekleyiş içindeydi. O nedenle Denizli Gazetesinden Mustafa Kaya’nın köşe yazısında, bir kaç gün önce “mücadeleye devam” demeci vermek zorunda kalmıştı.

***

CHP-İYİ Parti ittifakı Denizli’de nasıl sonuçlanır?
Bunu şimdiden öngörmek kuşkusuz zor. Çünkü sorun CHP ve İyi Parti’nin iyi niyetinin çok ötesinde ittifaklar ve bileşenler kompozisyonuna bağlı gibi duruyor.

Son haftalarda hem değerlendirme grupları, hem de birlik çağrısı yapan toplulukların sesi daha fazla çıkmaya başladı. Talepler ve birlikte siyaset yapma arzusunu temel alan çağrılar görmezden gelinemeyecek denli güçlü.

Bu talep ve çağrıcıların başında HDP geliyor. Beraberinde meslek örgütleri, sivil toplum temsilcileri ve etkin siyasal çevreye sahip bireysel katılımcılar yapılan çağrılara tepkisiz kalmıyorlar.

İronik olan şu: İyi Parti o çağrı toplantılarına katılmayı HDP var diye reddetmişti.

Oysa şimdiki panoramada CHP-İYİ Parti ortaklığı işte bu oluşumları, çağrıları, talepleri dikkate almak zorunda. Nasıl olacak peki?

***

TBMM’nin 3. büyük partisi konumundaki HDP’nin Denizli’de gerçekten anahtar role sahip oy oranı ve siyasal gücünü hesaba katmadan olmayacak.
Ortalama 26.000 oyu olan HDP’nin, son seçimlerde neredeyse eşit oy almış olan iki ittifak kutbu için de hayati önemde olduğunu söylemek müneccimlik sayılmamalı.
Başarı kapısını açacak görünen anahtar şimdilik bu! Ve bu rol kolayca değişmeyecek.

O nedenle, özellikle İyi Parti Denizli milletvekili başta olmak üzere son aylarda ve haftalarda mecliste açıkça küfür etmeye varan HDP düşmanlığı, seçimlerin kaderini tayin edecek bir tutum olarak öne çıkabilir. Yasin Öztürk’ün kendi partisinin neredeyse iki katı oy almış bir siyasal parti seçmenine göstereceği saygı, onun yeni siyaset yapma tercihine uyum sürecinde kat ettiği mesafenin, katı milliyetçilikten çıkıp liberal muhafazakar kimliğe olan alışma düzeyinin ve ittifak fikrini ne ölçüde sindirdiğinin göstergesi olacak.

Yoksa HDP’nin bu koşullarda çıkaracağı bir büyükşehir adayının, partinin Denizli’deki mevcut oranının hayli üzerinde oy toplayacağını söyleyebiliriz. Çünkü küskün CHP’linin tek adresi orası olacak.

***

Osman Zolan kazanır mı?
Bu gün en şanslı aday o. Hem son sekiz yılın yönetici birikimi, hem kentin sorunlarına hakim oluşu, onu birinci sıraya yerleştiriyor.

Beğenmesek de, yaptığı çalışmaların ona puan kazandırdığı açık.
İktidar olmanın tüm nimetleri elinin altında. Bunları kullanmayacak diye bakmayın. Kim olsa bu avantajı sonuna kadar kullanır.

MHP’nin tıpkı CHP gibi Büyükşehir adayı çıkarmayıp Zolan’ı destekleyeceğini geçen hafta açıklamış olduğunu da unutmamak gerek.

Zayıflığı nedir derseniz, çevresini ören kast unsurlarının, her alanda planlamasını yapanlar da dahil çıkarını önceleyen rant çevrelerinin mevcut gücünü tahrip ettiğini söylemek gerek. Zayıf yanı bu!

Ama bu zayıf tarafı onun seçim kaybetmesine yol açar mı? İşte o sorunun yanıtı kolay değil.

Bekleyip göreceğiz.

En azından Şubat ayının ortasını görüp, diğer kutbun ittifak taktiklerindeki gelişmeyi izlemek gerekecek!

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı