REKLAMI GEÇ

BÜYÜKŞEHİR’İN NESİNİ KONUŞMALI?

29 Ekim 2012 Pazartesi

Yerel yazar çizerlerin gündemini haftalardır meşgul eden konu Büyükşehir meselesi.
İktidarın kendine yontma politikalarının son örneği olan ‘Büyükşehir’ yasasından Denizli de nasiplendi. ‘Büyükşehir’ olmasına karar verilen 13 il içine alındı.

***

Olumlu ya da olumsuz tepkilerin pek çoğunu okuyor, izliyoruz. Bunların ilkini, İktidar kanadından taarruza geçen Belediye Başkanı ve çevresi ile diğer ‘ilgili’ şahsiyetlerin TV kanalları başta olmak üzere tüm yerel medyadaki işgalinin had safhaya ulaşması oluşturuyor. Gün geçmiyor, bazen günde birkaç kez farklı yayın organlarında arz-ı endam ederek, Büyükşehir olmanın sağlayacağı nimetleri ballandırarak anlatıyorlar. Bir avuç TV izleyicisinin gözünün içine bakarak, kendi uygulamalarına nasıl inandıklarını kanıtlamayaçalışıyorlar. “Marka olmak”, “merkezi fonlardan daha fazla pay almak”, “ekonomik olarak güçlenmek” ve daha başka argümanlarla,düzenlemenin arkaplanında yer alan seçim stratejisine dönük hesapları gizlemeye çalışıyorlar. Tuhaf, bir o kadar da açık olan merkez ilçe bölümlemesine mantıksal temel sağlamak için terleyip duruyorlar.

***

Diğer yandan, konuya muhalif ve kendi penceresinden bakmayı tercih edenlerin(akil eleştiricileri tenzih ederek vurguluyorum) itirazları ise pek nev-i şahsına münhasır gibi görünmüyor. Bu grup, ‘Büyükşehir’ olmanın imgesel değil, olgusal olduğunu çoğunlukla fark etmeyenlerden oluşuyor. İktidar payandası demeçlerin yanıtlarına dönüşen karşı çıkışlar, hem siyaset alanı, hem de yerel yönetim alanını bulanıklaştıran perspektifler üretmekten öteye geçemiyor. ‘Demokratikleşme’ konusundaki kaygılarla sarmalanan yazı ve demeçler, açık söylemek gerekirse kamuoyu nezdinde pek fazla fikirsel etkiler yaratmıyorlar. Seçim kaygısının galebe çaldığı öngörüler inandırıcı olamıyorlar.

***

Sonuçta, iktidarın ve savunucularının belirlediği çerçevede bir tartışma zemini oluşuyor ve her tartışmacı(ister iktidar, ister muhalefetten olsun) aynı zeminde fikir eşelemeye devam edip gidiyor.

Oysa Büyükşehir olmanın sağlayacağı olanaklar ne kadar gerekliyse, toplumun farklı kesimlerinin yaşamından belki daha fazlasını alıp götürecek. Yönetenin siyasi kimliği bir yana, şimdiki yerel yönetimlerin sıcak ve bireysel teması da içeren yanı zamanla uçup gidecek, yerini daha bürokratik ve ulaşılmaz yönetim ilişkilerine bırakmak zorunda kalacak. Vatandaş sert, uzlaşmaz ve ulaşılmaz bir bürokrasiyle karşı karşıya bırakılacak. Zaman zaman örneğini yaşadığımız kent yöneticilerinin kendini fazlasıyla beğenmiş ya da çeşitli biçimlerde şişirilmiş egosentrik duruşları yaygınlaşacak. Ağlak demeçlerle eskiden beri yaratılmaya ve yaygınlaştırılmaya çalışılan ‘kent milliyetçiliği’, kendi mekanizmalarını kurup yeniden ve yaygın biçimde üstümüze salınacak.

***
Bu gelişmelere başkaldırının gereksiz olduğu zehabına kapılmayalım. Bizimkisi yalnızca bir durum saptaması. Teknik ayrıntılara dalıp gitmeden beliren kaygıların toplamda nasıl göründüğünü ifade ediş de diyebiliriz.

Kaybedeceklerimiz mi? Çoktandır kaybettiklerimizin yanında inanın esamesi bile okunmayacaktır.

***

Oysa çok değil, henüz on yıl önce bu kentte insan yaşamının günlük örgüsü başka bir mecrada akıyordu. Nasıl mı? Bunu haftaya yazmaya çalışalım.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Özcan DURUSOY   -  Bağlantı 29 Ekim 2012, 18:29

Belki kazanacaklarımız kaybedeceklerimizden fazla olacaktır. Ancak bir şey var ki o asla geri gelmeyecek. Beldelerin kapanmasından sonra artık kimse Yeşilyuvalıyım, Yenicekentliyim veya Kızılcabölüklüyüm diyemeyecek. Çünkü bu beldeler mahalleleri ile birlikte bağlı olduğu ilçenin bir parçası olacak ve bu beldelerin ismi geçmeyecek.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı