REKLAMI GEÇ

ESKİYİ YIKMA ZİHNİYETİ

14 Haziran 2017 Çarşamba

Her varoluş kendini tehdit edecek kültürel sembolleri yok ederek işe başlar.

Yaşadığımız gerçeklikte bu denli iddialı olmasının başka açıklaması yok.

Ulusal düzeyde inşa edilmek istenen eskiyi yok etme cevvaliyeti de başka türlü açıklanamaz.
***
Yıkmanın yerel düzeyde tezahürü ise çoğunlukla daha vahşi düzeyde seyreder.

Çünkü yüksek düzeyde planlama yerini, genellikle eşrafın gönlünü hoş etmeye bırakır.

Yıkmak için fazla düşünmek gerekmez.

Hatırlı kesimin çevre baskısı yeter artar.

Bir de cehaletinin komplekslerini baskılamak için yıkıp yaparak bertaraf etme dürtüsü yok mu?
***
Birkaçını hatırlamak için Ulu Cami’den başlayalım. 800 yıllık Selçuklu mirasından!

Ulu Cami tam bir cehalet ve mimari katliam örneği olmuştu. Bir gece yarısı, kimselerin ihtimal vermediği şekilde yıkım araçları yerle bir ediverdi. O günlerde bu yıkım, Denizli’nin son otuz yılda yok edilen geleneksel mimarisinin nasıl ortadan kalktığının sembolü olmuştu. Dönemin Belediye Başkanı, danışmanı ve daha bilmem neleri koro halinde “haberimiz yok” diyerek kamuoyuyla adeta alay etmişti. Yerine betondan, kaba, hiçbir mimari estetik içermeyen, çevre düzenlemesi ve işlevselliği olmayan, sadece “yıktık ama daha irisini yaptık” zihniyetinin tipik örneği bir cami yapıldı. Üzerinden 15 yıl geçti, bu gün kentin merkez ticari alanına açılan en önemli ana caddelerin kavşağında yarattığı sıkıntı tartışılmaya başlandı. Bu olayın suçlusu-sorumlusu olarak kim yargılandı bilmiyorum. Soruşturma yapıldı mı ondan bile kuşkuluyum. Çünkü aynı Belediye Başkanı üzerinden on yıl geçmeden, ironik biçimde Tabiat Varlıkları Bölge Kurulu Başkanlığına atandığına göre, soruşturma veya yargılama değil, ödüllendirmeden söz etmek gerekir.
***
Kız Meslek Lisesi’yle devam edelim.

1959 yılında Menderes’in katıldığı gösterişli bir törenle açılmıştı. 50 yıl eğitim hizmeti verdi. Yine bir gece yarısı, yine dönemin Belediye Başkanının tasarrufu ile iş makinalarına kurban edildi. Ertesi günü tıpkı Ulu Cami yıkımında olduğu gibi, belediye başkanı sırra kadem bastı, ulaşılamadı. Yıkımı üzerine alınmayıp valiliğin üzerine attı. Bir gün önce “yıkılmayacak” sözü veren şehrin kifayetsiz valisi, ertesi günlerde çaresiz, sıkışmış biçimde mahcubiyetini sergiledi. Çok sonraları belediye başkanının tasarrufu olduğunu bizzat açıklayan aynı valiydi. Yıllarca atıl kalan arazi önceleri ramazan eğlencesi pazarlayanların çadırlarına açıldı, sonrasında zemini betonlanarak araç otoparkına dönüştürüldü.
***
Endüstri Meslek Lisesi’ne gelelim.

Asıl amaç Kız Meslek, Endüstri Meslek ve eski Valilik binasını topluca ortadan kaldırmaktı. Yerel yönetimde mevzi elde edenlerin her dönem kullana kullana alıştırdıkları retorikle Türkiye’nin, hatta Avrupa’nın “enn büyük” müzesi buraya kurulacaktı. Öyle ya, küçüğü yakışmazdı. Müze geleneğimiz var mıydı, nasıl bir müzeye ihtiyacımız vardı, yok ettiklerimizi müze mimarisiyle yerine koyabilecek miydik, hiç önemi yoktu. Önemli olan tek şey “enn büyük” olmasıydı. Öyle ki, Mimar Sinan mezarından kalkıp şöyle bir bakmalı, “tüh, ben bunu niye düşünemedim” demeliydi. Başkanlığının şehre kazandırılmış ölümsüz abidesi olmalıydı. Kuşaklar, asırlar geçmeli, o müze bahçesine ayak basan herkes bu eseri kazandıran Başkanın girişteki levhaya asılmış tumturaklı cümlelerden terekküp bilgilerini hayranlıkla okumalıydı…

Önce eski Valilik binası gözden çıkarıldı. Denizli’nin ünlü mimarından cevaz alındı. El yazılı ferman sağa sola servis edildi. Bina yıkılabilirdi.

Sonra Bölge Koruma Kurulu devreye girdi. Henüz üç yıl önce korunmalıdır kararı verilen Endüstri Meslek Lisesi yapıları için yıkılabilir kararı çıkarıldı. Ardından çok ünlü bir işadamından müzeyi yapmak üzere söz alınıp protokol yapıldı. Projeler hazırlandı, görüşmeler, toplantılar derken…

Şehrin ‘ötekileri’ uyandı. Basın açıklamaları, toplantılarla devam eden direniş, dava açmayla sonuçlandı. Mimarlar Odası Denizli Şubesi’nin açtığı davada önce yürütmeyi durdurma kararı alındı, ardından dava yapıların korunması kararıyla sonuçlandı. Bunu gören iş adamının ilk işi verdiği sözden caymak oldu. Müze yapmaktan vazgeçti, Kültür Bakanlığı’na yazıyla bildirdi. Endüstri Meslek Lisesi yapıları ancak böyle kurtarılabildi.
***
Denizli Lisesi’nde ne oldu?

Kanırta kanırta iş yapmayı pek seven CB adayı Erdoğan (o zaman adaydı) talimat verdi, “Koca Mektep Denizli Belediyesi’ne devredilecek” o kadar! Ama o kadar değildi. Sivil örgütlenme, muhalefet derken Denizli Lisesi üzerine kurulan hayaller de uykuya yatmak zorunda kaldı. Hala uykuda. Ne zaman uyanır bilinmez. Ses soluk çıkmıyor. Bunda 7 Haziran seçim sonuçlarıyla referandum sonuçlarının etkisi var mıdır bilemeyiz ancak olasılık olarak gözden ırak tutulmamalı. Geri adım atış, beklemeye almak gibi görünüyor.
***
Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı, Ulus Caddesinde kendi icat ettiği literatürle “üst yapı çalışmasına” başlanan düzenlemelerle ilgili basına yaptığı açıklamada, “eskiye dair hiçbir şey kalmayacak” diyor. Bu demeç bir dil sürçmesi midir, lokal bir olayın açıklaması için kurulmuş cümle midir, yoksa bir zihniyetin dışavurumu mudur?

Ben öylesine kullanılmış bir söz olmadığını düşünüyorum. Yukarıda özetlediğimiz ‘eskiye dair yok edilenleri’ bu nedenle hatırlattık. Daha çok temsil ettiği siyasal parti tarafından sık sık ortaya konulan “yık-yap” zihniyetiyle ilişkili gibi geliyor. Tıpkı zeytinlik alanlar konusunda Meclise getirilen tasarıyı savunan zihniyet gibi!

Bunları yazdığımız için Başkan yine alınacak biliyorum. Ama alınmasın.

Bu şehrin, yöneticileri, hele Belediye Başkanlarının koruma sicili hiç temiz değil.

Buluttan nem kapmakta haksız değiliz.

Külahçıoğlu Un Fabrikası restorasyonundan başlayarak koruma altına alınan üç beş örneği de saymaya kalkmasın. Onlar zaten yapmakla yükümlü olduğu işlerdi. Yaptıklarını değil yapmadıklarını ve yapmak istemeyişin dayandığı zihniyeti sorguluyoruz. Eğer doğru olmadığını düşünüyorsa, bunu çıkıp anlatsın. Hatta bir şeyler yapsın. İstediği zaman meclis ona yetki veriyor mu, veriyor. O halde Endüstri Meslek Lisesi yapılarını restore etsin. Daha uzun yıllar yapılamayacağı aşikar Denizli Müzesi için o yapıları kent müzesine dönüştürmek için girişimde bulunsun. Devralması gerekmiyor. Bakanlıktan bunun bir yolu bulunur. Erdoğan’a çıkıp dosya vermek kolay. O dosyayı verecek ilişkilere sahipseniz, bunu yapacak irade ve çabayı da gösterebilirsiniz.

İşte o zaman biz sizin “eskiye dair her şeyi yok etme” sözlerinizin arka planındaki zihniyeti değil, yaptıklarınızın yararını tartışmaya başlarız.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı