REKLAMI GEÇ

FASTFOOD İKTİDAR ve KÜLTÜRÜ

1 Ocak 2015 Perşembe

AKP Siyasal İslam’ı son yıllarda bilinçaltına yerleştirmeye çalıştığı “Yeni Türkiye” kavramını yeterince pazarlayamadı. Olmazdı da. Geleneklerini kendi tarihsel iç dinamikleri ile oluşturmayan bir siyasal hareketin bir anda başarıya ulaştığı nerede görülmüş?

Kaldı ki, mevcut iktidar bırakın geleneklere sahip olmayı, kendi geleneğini tarihin asar-ı atika müzesi(siz diktatörden imparatora, tarihin her türden safrasının çöplüğü diye anlayın)’nden devşirdikçe köksüzlüğünü o ölçüde açığa vuruyor.
***
Son on yıl boyunca AKP’nin iktidarda kalmasına, seçimler kazanmasına olanak sağlayan argüman neydi? Batı’da kendine sempati sağlayan demokrasi söylemi. Bu onun sözde en temel ve modernist sunumuydu. Diğer deyişle Batının normatif olarak aradığına karşılık düşen bir talebi savunuyor gibiydi. Sağladığı kısmi uluslararası desteğin, ‘yetmez ama evet’lerin temelinde hep bu vardı. Dolayısıyla kendini Batı modernitesinin hukuki ve sosyal bileşenlerine yakın tarif ettiği ölçüde başarı çıtası yükseldi.
Ama bu bir siyasal gelenek olarak inşa edilmemişti.
***
2011 genel seçimleri bu miladın sonu oldu. AKP’deki hızlı biçimde seyreden çark etmeyi kısa süre şaşkınlıkla izleyen aynı batı, bir süre sonra refleks olarak tepkisini dile getirmeye başladı. Ne ki atı alan Üsküdar’ı geçmek üzereydi. Bunca yıl sabırla demokrasi, Kürt sorununun çözümü için adım ve müktesebat için paket açılım kriterlerini bekleyen Avrupa Birliği sonunda Sarkozy’in henüz o yıllarda yaptığı açıklamaya yaklaşmaya başladı.

AKP’nin köksüzlük sıkıntısının bir başka boyutu burada ortaya çıktı. Sinsi, geleceği planlanmamış, sadece ‘koltukta’ kalma uğruna sürdürülen palyatif çözümler için Batı’nın kapısında onca bekleyip çokça şey koparmak kurnazlığı başarılı olamazdı, olmadı.
***
2014 yılı AKP için en çetin yıl oldu. Bir başka açıdan zirvenin sonu, düşüş emarelerinin belirmeye başladığı tarih aralığı. Mısır’dan sonra Suriye’de yaşanan dış politika hezimetini, iç politikada yaptığı tiranlığa varan baskı politikaları izledi. IŞİD başta olmak üzere Siyasal İslam’ın Ortadoğu temsilcilerine gösterdiği hoşgörü ve işbirliğinin kefareti başarısızlığın üzerine tuz biber ekti.

Bununla birlikte, yıllardır kurulan çalışma yaşamı sistemi iflas etti. Gündelik iş kazaları alışılmış olaylara dönüştü. Denetimsizliğin sorumsuzluk derecesi saklanamaz hale geldi. Devletçi geleneksel politikalardan uzun yıllara dayanan kopuş sürecinin sonuçları son birkaç yıl içinde toptan bir çöküşe yol açtı.
Kendi yönetme geleneğini bir türlü kuramayan, özlediği biçimde yerleştiremeyen AKP, gelenek olarak yönetme erkinin ustası olduğunu iddia etmesine karşın, sadece kötü bir çırak olduğunu sergileyen hataları peş peşe sıraladı.
***
Köksüzlüğün ve çaresizliğin bir başka evrensel göstergesi baskıdır. AKP’nin girdiği yol sonunda bu oldu.
Yönetme sevdasını köksüzlük garabetinden kurtarma uğraşı, Osmanlıcı derin heveslerle birleşince otokratik zihniyete alan açıldı. Her alanlardaki başarısızlığın içten içe gelişen psikolojik çöküşüne merhem olabilecek tek şey ne olabilirdi? Baskı politikaları inşa etmek. Son on yıl için geri dönüp baktığımızda AKP’nin en başarılı olduğu şeyin baskı politikası üretmek olduğu görülüyor. Gündelik hayatın her alanına yayılan bir baskılar zinciri…
***
Fastfood kültür son yüzyılın son çeyreğinden başlayarak hayatımızın her alanını kuşatmışken, modern yaşamın vazgeçilmez tüketim nesnesi olarak bizi yönetmeye başladı. Ancak kendini her gün, her saat, her alanda yenileyerek. Başka deyişle, o kültür kendini de tüketerek varlığını sürdürmeye devam ediyor. Batıya özgü simgeleri ve sembolleri olması bizi yanıltmasın. Yaşadığınız jeopolitik alan ve mekan neresiyse bu sembolleri oraya uyarlayabilirsiniz. Nitekim ‘Aksaray’ olarak lanse edilen yapıya böyle bir simgesel değer yüklendiği yorumlanabilir. Ama onun fastfood bir iktidar alışkanlığının parçası olduğu unutulmadan!
***
Yeryüzü tarihçilerinin Anadolu’dan geçmiş tüm hükümranlar için ortak yargısı; “bu topraklar ne ‘Roma’lar gördü, hiç birine yar olmadı.”

Fastfood kültürler çağında her tür hükümranlık hevesi aynı kültürün bir parçası olarak nüksediyor.
Yani fastfood kültürden türemiş bir neo-Osmanlıcılık hevesinin de aynı kültürle ortak kadere sahip olduğunu söylemek abartı sayılmaz.

Adını koyalım, ömrü doğarken kısalmaya başlayan bir hevestir Neo Osmanlıcı otokratik iktidar hevesi.
Hem de sonu umulmadık ölçüde hızlı yaklaşan bir heves.
Aynı iktidar sahiplerinin şimdiden çaresizce seyre koyulduğu düşüşün jeo-siyasal halleri…

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı