REKLAMI GEÇ

GEZİ TRAVMASI

19 Kasım 2018 Pazartesi

Gezi travması bir hayalet gibi hala gökyüzünde dolaşmaya devam ediyor.

Gün geçmiyor, siyasal iktidarın bilinçaltı dürtüleriyle ‘telepatik’ etkileşime geçen polis kuvveti, gezi ‘artıklarını’ temizlemek için gözaltı ve tutuklama operasyonlarına girişiyor.

Ülkenin en zeki beyinleri bu operasyonların kurbanı oluyor. Gözaltılar tutuklamaya, tutuklama yargısız infaza ve giderek rehineliğe dönüşüyor.

Görünen o ki, Gezi Direnişi sadece kendi döneminde elde ettiği demokratik sonuçlarıyla değil, uzun vadede yarattığı psikolojik iktidar kırılmasıyla, bunun daha uzun yıllara yayılacağı aşikar olan travmasıyla da hem uluslararası direniş literatüründeki sağlam yerini, hem de iktidarın bilinçaltındaki mutlak başarısını tescillemeye devam edecek gibi görünüyor.
***
Travmayı psikolojinin uzmanları şöyle açıklıyor: Bireyin fiziksel ve psikolojik bütünlüğüne tehdit teşkil eden, rutinini bozan her şey!

Eski Yunanlılar travma sözcüğünü açık yara, ya da fiziki yaralanmayı tarif etmek için kullanmış. Zamanla sözcüğün sembol bir kavrama dönüşmesi, ruhsal-psikolojik yaralanmaların tarifi için de geçerli hale gelmesiyle sonuçlanmış.

Psikolojiye ait bu kavramı toplumsal çatışmaların yol açtığı yaralanma ve bozulmalar için kullandığımızda, tarifinde köklü değişiklik olmaz ancak kapsamı genişler ve grup psikolojine ait başka etkenler söz konusu süreçlerde yer alır. Ortak ahlak kavramları, ortak bilinç ve inanç sistemlerine inen darbelerin güçlü etkisi toplumsal travmanın oluşumunda etkili olan diğer faktörler olarak sayılabilir.
***
İşte bu ve benzeri nedenlerle, son günlerde yaşanan bilim insanı avcılığı durup dururken nüksetmiş entelektüel düşmanlığı olarak görülmemeli. Hem siyaseten, hem ruhen kökleri daha öncelere dayanıyor.

Gezi travmasını sürekli olarak iktidar bunalımının parçasına dönüştüren bir başka etken, son derece demokratik toplumsal tepki olarak tarihe kaydedilmiş olması…
Yaşanan çatışmaların tetikleyicisinin iktidar tarafından planlandığının inkar edilemeyecek denli açık olması…

Uluslararası arenada gezi düşmanlığı retoriğinin hiçbir biçimde geçer akçe olmadığı ve olamayacağının idrak edilmesi…

Gezi parkı direnişi günlerine kadar tam on yıl boyunca iktidar tarafından yaratılmış olan büyülü ‘refah’ halesinin birkaç gün içinde paramparça oluvermesi…

Açılan gediğin bir daha asla kapanmayacak olması ve bundan böyle ilk on yıla geri dönme arzusunun hayalleri süslemekten öte yararının olmayacak olması…
İnşa edilenin özgün bir demokrasi değil, adım adım diktatörlüğe uzanan bir yapı olduğunun su götürmeyecek biçimde açığa çıkmış olması…

Travmatik etkenlerden bazıları olarak sıralanabilir.
***
Kamuoyunda ‘Osman Kavala davası’ olarak bilinen ve aynı dava çerçevesinde yaşanan gözaltıları Gezi direnişine bağlama çaresizliği ile örtmeye çalışan iktidar savcıları, yine eli boş döndü. Gözaltına alındığı iddia edilen 20 kişilik rakam 14’te kaldı, neredeyse 24 saat içinde şafak baskınıyla ‘ele geçirilenler’ serbest kaldı. Bir kişi tutuklandı, iddianamesiz tutukluluğun gerekçesi yine oluşturulamadı.

Bu zihniyet, halının altına bile süpüremediği çaresizliğinin travmasını bu gidişle daha çok çekecek gibi görünüyor.
***
Hatırlatalım:
Ne demişti Freud?
“Histerikler esas olarak geçmişin izlerinden acı çeker.”

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı