REKLAMI GEÇ

Karar verin: Cumhuriyetçi misiniz? Osmanlıcı mı?

3 Haziran 2016 Cuma

Alman Birleşik Parlamentosu’nun dün aldığı ‘soykırım’ kararı üzerine devlet erkanı, basın ve sosyal medya üzerinden sürdürülen genel çatışma havasının arka planını merak etmek gerekiyor.

Ben de öyle yaptım. İlk kez değil ama bir kez daha yıllardır yaşadığımız bu ‘eziyetin’ ne kadarının gerçekçi olduğu sorusuna odaklandım. Vardığım sonucu uzatmadan özetlemek istiyorum:

Son yıllarda özellikle Doğu Perinçek’i Ermeni sorununda seferber eden resmi devletin gözünü açması 80’li yıllara kadar uzanır.

1980’lerin sonunda, geçen seçim dönemi “dinsiz CHP” gafıyla partisinde bile gözden düşen Yusuf Halaçoğlu tarafından başlatılan ‘Osmanlı belgelerini açma’ fikri, aslında bir tür ‘cımbızlama’ yönteminden başka bir şey değildir. Halaçoğlu o dönem Türk Tarih Kurumu’na asil üye olup, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı görevine atanmıştır.

Çapsızlığına uygun argümanlarıyla zaman zaman Ermeni sorunu ile ilgili tartışmalarda boy göstermeye çalışsa da, pek ciddiye alındığı söylenemez.

Asıl belge Doğu Perinçek’in oğlu, Rus Filolojisi mezunu Mehmet Perinçek tarafından bulunup yayınlanır. Birden fazla derleme ve kaynak çalışması yapmış olmasına karşın, en bilineni Ohannes Kaçaznuni’nin 1923 yılında sürgünde(Bükreş’te) toplanan Taşnak Partisi Kongresi kayıtlarıdır. Eski Ermeni Meclis Başkanı Kaçaznuni bir rapor sunar ve raporda bu gün o çok bilinen ifadeler yer alır.

“Türklere karşı ayaklandık. Barışı sabote etmek için savaştık bile. Artık hepimiz, Türkler’in düşmanı olan itilaf devletlerinin kampındaydık. Türkiye’den “denizden denize Ermenistan” talep etmekteydik. İtilaf devletlerinin ordularını Türkiye’ye göndermeleri ve hakimiyetimizi temin etmeleri için Avrupa ve Amerika’ya resmi çağrılar yaptık. Nihayet şu da var ki, var olduğumuz sürece aralıksız olarak Türkler’le savaştık, öldük ve öldürdük. Artık, Türkler’e ne gibi bir güven telkin edebiliriz ki?”

Buraya kadar anlaşılmayacak bir şey yok. Ama bundan sonrasını mutlaka anlamak gerek.

Taşnak Partisi neden sürgünde kongre yaptı? Kaçaznuni o sırada nerede ve ne işi yapıyordu? Kongreye sunulan Raporun akibeti ne olmuştu? Sorular burada bitmiyor. O tarih aralığında Anadolu’daki siyasal yönetim kimlerin elindeydi? Sistem neydi? Atatürk ve Cumhuriyet bu sırada ne durumdaydı(!)

*****

Taşnak Partisi, 1920’de Troçki’nin başında bulunduğu Sovyet Kızılordu’su tarafından dağıtılır. Milliyetçi önderlerinin çoğu yurtdışına kaçar. Kimisi tutuklanır, kimisi de Bolşeviklere katılır. 1918-19 arası Ermenistan’da Başbakanlık yapan Ohannes Kaçaznuni, 1920’de Sovyet Birlikleri tarafından tutuklanıp hapse atılır. Bir yıl sonra serbest kalır ve yurt dışına çıkar. 1921-24 arası Bükreş’te yaşar. Taşnak Partisi 1923 kongresi o döneme denk gelir. Fakat iki yıl sonra görüleceği üzere Kaçaznuni yüzünü bir süredir Sovyetler Birliğine dönmeye başlamıştır. 1925 yılında yurda döner ve Erivan Üniversitesinde ders vermeye başlar. Zaten birkaç yıl geçmeden profesör olur. Ne ki 1930’ların ‘temizlik’ hareketinden nasiplenir ve hapiste ölür. Taşnak Partisi’nin eski kadrolarından geri kalanlar giderek erir.

Kaçaznuni’nin 1923 yılında Bükreş’te kongreye sunduğu raporu, “partinin geçmişiyle keskin bir hesaplaşma ve özeleştiri niteliğindedir.” İngilizce “The Armenian Revolutionary Federation (Dashnagtzoutiun) has Nothing to do Anymore”, adıyla ve Almanca “Für Daschnakzutyun gibt es nichts mehr zu tun” adıyla yayımlanır.

Bu kısım için son cümle: Merakım şu, Kaçaznuni 1923’lerde, Sovyetler’e dönüş ışığı görmemiş olsaydı, hala aynı parti politikasında ısrar etmek zorunda kalmayacak mıydı? Bu durumda, bizi bu gün mal bulmuş mağribiye döndüren o rapordaki satırları yazar mıydı? Ne de olsa, eski konumuna dönüşü mümkün değildi, varoluşunu nedenleyen başkaca sebebi yoktu. Bir de milliyetçi kimliklerin dünya da bambaşka bir evrimden geçtiği küresel değişim dönemiydi. Eski usullere ve inançlara özellikle kendi ülke topraklarında yer yoktu. Onun bu koşullarda dönüş umudunu korumak için politik bir manevra yapmaya, eski radikal milliyetçi görüşlerini revize etmeye, Sovyet komünarlığına daha yakın durmaya ihtiyaç duyması eşyanın doğasına aykırı sayılmamalı.

İşte bu çok yönlü etkileşime sahip Kaçaznuni tezleri sizce ne kadar tutarlıdır? Sadece hislerimize tercüman olduğu için sarıldığımız bu tezlerin arka planına hiç başka türlü bakmışlığımız var mı?

*****

Aynı tarih dönemlerinde, Anadolu’ya dönüp baktığımızda manzara-i umumiye: ‘Hasta Adam’ Osmanlı’nın son dönemidir. İttihat ve Terakki’nin tüm kifayetsizliğiyle ipe un serdiği dönem. İngiliz işgali altında bir İstanbul, ya da tümüyle işgal atında bir Anadolu!

Sonrası malum. Zorlu bir Anadolu Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyetin ilanı, Mustafa Kemal’in Osmanlı ailesini (tıpkı Lenin’in Romanov ailesine yaptığı gibi) sürgüne göndermesi… Mal varlığını kamulaştırması, yeni bir ekonomik, askeri ve siyasi sistemin net olarak inşaası!

Cumhuriyet ilan edilmiş, eski toplumla keskin bir kopuş gerçekleştirilmiş, deyim yerindeyse “zorunluluk-sıçrama”(S.Savran) bir doğa yasası olarak işlemiş, yeni ve modern bir toplum o yıkıntıların üzerine inşa edilmiştir.

Tek bir örnek verelim: 1923 yılında Bükreş’te Taşnak Partisi Kongre yaparken Mustafa Kemal’in kılı kıpırdamış mıdır acaba? Olan biteni üzerine alındığını hiç sanmıyorum. Cumhuriyet ve Meclis belgelerinde bu konuda bir ize rastlayan varsa beri elsin. Buna vakti bile olmamış olmalı çünkü aynı tarihlerde o meşhur İzmir İktisat Kongresi’ni toplamakla meşguldü.

Bu sıçrama zorunluluk kavramlaştırması üzerine kafa yoralım isterim ama şimdilik yerim dar.

Kıssadan Hisse: Birinci Büyük Savaş içinde yaşanmış, başka bir toplumsal (feodal) sisteme ait, adını duyunca tüylerinizin kabardığı Osmanlı döneminin insanlık suçundan niçin ‘eziyet’ çekmekteyiz?

Ya şu Cumhuriyet’e baştan sona doğru dürüst sahip çıkın ve Osmanlı kalıntısı sorunların sorumluluğunu üzerinizden atıp hafifleyin;

Ya da adamın kaçak sarayına, oradaki Osmani(!) yaşam biçimine, zaman zaman bornozlu gösterilerine dil uzatıp durmayın!

Söyleyin siz Osmanlı mısınız? Cumhuriyetçi mi?

Bizzat Cumhuriyetin İstiklal Mahkemeleri değil miydi, 1912 ve sonrası Osmanlı kadrolarını ipe çekip kurşuna dizen?

Size sadece şu kadarını söyleyebilirim: bu kafayla Mustafa Kemal bile sizi sopayla kovalardı!

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı