REKLAMI GEÇ

KRİZDEN MAĞDURİYET ÇIKARMAK!

17 Ağustos 2018 Cuma

4 Kasım’da erken seçim olasılığı siyaset alnının çeşitli aktörlerince bu günlerde daha fazla dillendirilmeye başlandı. Son olarak Saadet Partisi Genel Başkanı Karamollaoğlu’nun bir TV programında “Allah aşkına” yakarışıyla gündeme getirdiği erken seçim girişimi öyle anlaşılıyor ki, dolardaki gidişat ve ABD ile yaşanan krizin evrimine göre biçimlenecek.

Olası senaryo ne olabilir, çok önemli değil. Önemli değil, çünkü zaten 24 Haziran seçimlerinden sonra muhtelif nedenlerle güncel tutulan konu, hem iktidar partisi üyeleri hem de iktidarın destekçisi siyasi parti mensuplarınca müteaddit defalar medyada ve başka platformlarda bir arzu olarak seslendirilmeye devam etmişti.

Gerçi CB Erdoğan ve AKP temsilcilerince bu ‘söylenti’ birkaç kez yalanlandı ve 31 Mart 2019 tarihi işaret edildi. Ancak o dönemin konjonktürü ve ekonomik açmazlar, bir erken seçim için yeterince elverişli değildi. Oysa şimdiki çatışma halinin yarattığı toplumsal haleti ruhiyenin sürmesi durumunda 4 Kasım tarihi, olası erken seçimde elde edilmesi muhtemel kazanımları çoğaltabilir görünüyor.

Ayrıca CHP içinde süren karışıklığın derlenip toparlanmasına vakit kalmadan yapılacak bir seçimin kazanım hanesine fazladan artı yazması, olasılıktan öte bir olanak olarak değerlendiriliyor olabilir. Her demecinde parti içi karışıklığa benzin döken Muharrem İnce’nin tutumu ise AKP kurmaylarınca el ovuşturarak izleniyor olmalı.

Ne diyor CB.’lığı Sözcüsü Kalın: “Krizi fırsata çevirmek üzereyiz.” Bunu sadece ABD ile yaşanan ekonomik yaptırımlar krizi olarak anlamak doğru değil. Her krizden bir mağduriyet çıkarıp oy hesabında başarı gösteren AKP söz konusu olduğunda ise hiç değil!

***

Gerçekte tüm bu hesapların ayakları hangi zemine basıyor? Mevcut gidişat, yapılacak bir erken seçim için nasıl imkanlar ve zorluklar içeriyor, siyasal partilerin bu süreçteki rolleri neler olabilir, kısaca değerlendirmeye çalışalım.

***

Birincisi, yerel seçimleri erken bir tarihe almak Anayasal açıdan kolay değil. Çünkü seçimlerin yapılacağı 5 yıllık dönem Anayasa hükmü ile güvence altına alınmış durumda. Yani erken seçim kararı almak kanun veya kanun hükmünde kararnamelerle değil, ancak Anayasa’nın ilgili maddesinin halkoylaması sonucu değişmesi ile veya Meclis çoğunluğunun üçte ikisinin oy çokluğu ile mümkün. Çünkü Anayasa bu hükmün, meclisin herhangi bir birleşimindeki çoğunluk kararıyla değişmesinin yolunu açık tutmamış.

***

Kısa sürede bir referandum yapılamayacağına göre, iş meclisteki 600 milletvekilinden 400’ünün evet diyeceği bir oturuma kalıyor. AKP’nin meclis çoğunluğu ve MHP desteği bu rakamı bulmuyor. İyi Parti’nin desteğini de alsa 400’ü bulmuyor. Bu durumda anahtar parti HDP. Parti olarak HDP’yi mecliste meşru görmemeleri ise bir handikap olmalı. Başta AKP Genel Başkanı Erdoğan olmak üzere mecliste temsiliyeti bulunan tüm muhafazakar partiler HDP’yi dışlayan, onu ‘terörizm’ destekçisi gösteren politikalar üretmeye özen gösteriyorlar. Bu durumda MHP başta olmak üzere milliyetçi sağın temsilcileri, HDP ile aynı “evet” oyu için kaldıracakları parmakları nasıl sindirebilecekler acaba?

***

İşin HDP açısından çıkmazlarına bakalım. Erken seçim sinyaline yeşil ışık yakması, Kürt seçmenin yoğun olarak yaşadığı bölgeler dışındaki seçmen açısından ciddi rahatsızlıklar yaratmaya aday. Özellikle batıda yaşayan seçmen kitlesinin böylesi bir pragmatizme sorgulayıcı bakacağı öngörülmeli. Kayyum atanmış onca belediyenin seçimlerle geri alınacağını düşünmesi doğal görünse de, aynı kayyum senaryosunun kısa sürede uygulamaya sokulmayacağının garantisi yok. Üstelik bu kez daha belirgin biçimde buna vurgu yapan Erdoğan’ın kendisi. HDP konusunda uzlaşmaz demeçleri ve dışlayıcı politikaları, yerel seçimde elde edilecek başarıyı tırpanlayacağının bariz göstergesi.

Bu güçlü olasılığa, parti tabanının çok önemli bir kesiminin evet demeyeceğini varsayabiliriz. Çünkü on yıllardır tüm baskı ve yoksunlukların asıl yükünü çeken Sol’un, kısmi belediye başarılarına odaklanmış güncel siyaset üreten partiden fazlasına ihtiyacı var. Üç günlük ömre sahip belediye imkanları dışında daha başka kamusal-demokratik talepleri var.

Bu emraelere rağmen genel kanaat, HDP’nin olası bir erken seçim teklifine mecliste evet diyebileceği. Eğer evet derse, 2013 yılındaki güvensizlik ortamını yeniden yaratmış olacağını şimdiden öngörmek kehanet olmayacaktır.

***

Genel seçimler öncesi “hodri meydan” diyen Kılıçdaroğlu ve CHP ne yapacak? Buna net bir yanıt vermek mümkün görünmüyor. Partinin yaşadığı iç bunalım, seçmenin üzerine ölü toprağı serpmiş durumda. Umutsuzluk, güvensizlik, dirençsizlik tabanda gözle görülür hale geldi. Bir yanda şimdiki yönetimin basiretsizliği, diğer yanda Muharrem İnce’nin CB seçimlerinde kazandığı güvenin giderek erimesi ve yakın dönem için derlenip toparlanma belirtilerinin ufukta görünmeyişi, CHP’yi pasif muhalefet partisine dönüştürmüş durumda.

Böyle bir ortamda yaşanan derin ekonomik krize karşı güçlü bir retorik geliştiremeyişi ise klasik Parti tabanında yer almayan ancak yakınlığı olanların uzaklaşmasıyla sonuçlanacak gibi.
Erken seçim teklifi, tam da bu karışıklığı ortasında meclise gelebilir. CHP’nin en zayıf olduğu dönemde yani. Doğal olarak daha önce “hodri meydan” diyen Kılıçdaroğlu ve parti bir açmaz düşebilir. Kamuoyu gözünde zayıflamış parti liderliğinin basireti burada ortaya çıksa da, iş işten geçmiş olmaz mı?
Sonuçta iktidarın erken seçim teklifine CHP’nin evet dememesi gereken bir süreç yaşanıyor. Bu durumda önceki efelenmeler kendisine yönelik bir kara propaganda silahına dönüşecek. İtibar kaybına yol açacak. Ama parti içinde yaşanmakta olanlardan sonra ne kadar itibar kaldığını kimse bilemez ki!

***

Son 16 yıldan beri iktidarı elinde tutan ve devlet aygıtında ciddi bir dönüşüm sağlayan AKP’nin erken seçimi gerçekleştirecek imkanları çok fazla. Erken seçime CHP’nin olası karşı çıkışı ya da Karamollaoğlu’nun yakarışı bu sürecin sadece fon müziği olabilir. Atı alan yeniden Üsküdar’ı geçebilir ve CHP bu kez çok daha derin bir parti içi krize yuvarlanır.

***

Son olarak şunu belirtmeden geçmeyelim.

Toplumun tüm hücrelerini saran ekonomik kriz, sosyolojinin bütün kurallarını yıkarcasına sonuçlar üretmeye devam ediyor. Yoksulluğun artması, dar gelirli kesimlerin kazançlarının erimesi, çalışanların ücretlerinin hızla değer yitirmesi öyle anlaşılıyor ki, klasik teorideki “aşağıdakilerin eskisi gibi yönetilmek istememesi” noktasına henüz ulaşmamış. Siyasetin kurmayları, ekonomiyi çekip çevirecek yetenekten yoksun görünse de, ulusal çaptaki genel ekonomik imkanlar onların yetersizliğini gizleyecek kadar güçlü olmayı sürdürüyor.

Seçim başarısı dediğimiz şeyin temelinde bu durumun belirleyici olduğunu unutmamak gerekir.

***

Başka bir yazının konusu olabilecek bir noktayı daha hatırlatalım: AKP ve yandaşı partilerin orta ve uzun vadeli hedefleri, Cumhuriyet’e ait kurumsal, siyasal ve toplumsal niteliği, başka bir yapıyla değiştirmek. Bunu onlar da saklamıyor zaten.

Bu doğruysa eğer, CHP açısından kaçınılmaz olan şey, ortadan kalkmaktır. Çünkü kendisi kurduğu devletin varlığı ile daim oldu ve bundan sonra da o devletin son kırıntılarıyla beraber parçalanıp küçülmeye ve yok oluşa doğru bir evrim gösterecek. Nedeni, artık kuruluşunu temsil ettiği bir devletin yerini başka bir devlete bırakmış olması olacak. Devlet nitelik değiştirdiyse neyi temsil edecek?

Şimdiki CHP kurmaylarının şapkayı önüne koyup üzerinde düşünmesi gereken asıl sorun bu bence.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı