REKLAMI GEÇ

PAMUKKALE’YE GİTTİM GÖRDÜM ÜZÜLDÜM!

2 Ağustos 2018 Perşembe

Yaz geçiyor.

Turizm sezonu istatistikleri, son üç yılın zirvesini zorlamakta.

Neredeyse her gün ‘turizm patlamasın’ yaşamaktan patlama şoklarına müptela olduk.

Gün geçmiyor konuk sayısı artmasın, kişi başına düşen gelir çoğalmasın, yataklı turizm merkezlerinin memnuniyetine ilişkin yetkili demeçleri basına düşmesin!
“Adım atacak yer yok”, “sahiller tıklım tıklım”, “otellerdeki doluluk oranı rekor kırdı” cinsinden medya pazarlaması kokan haberler manşetlerden inmiyor.

Bir de Pamukkale gibi dünyanın sayılı turizm destinasyonlarından olduğu söylenen merkezler var. Eline su dökene aşk olsun!

***
Birkaç yıldan beri fırsat buldukça yaptığımız gözlem gezileri ve turizm yazılarıyla az buçuk konuya vakıf olduğumuz söylenebilir. O nedenle söz konusu haberleri ve duyuruları yakından izlemeye çalışıyorum. Fırsat bulursam kentin ören yerlerini, turizm merkezlerini ve gezi bölgelerini tavaf ediyorum.
Denizli Valiliği tarafından ‘müjdesi’ verilen Hierapolis merkezli haberler en fazla dikkatimi çekenler. Her duyuru sonrası açıklamaya konu olan bilgiye dair alanları kendi gözlerimle görmek için soluğu Pamukkale civarında alıyorum.

Bu amaçla dün yine Pamukkale-Hierapolis’e gidip, turizm nasıl patlamış, ziyarete açılacağı duyurulan “Cehennem Kapısı” hazırlıkları hangi aşamada görmek istedim.
Gittim gördüm, üzüldüm.


***
Pamukkale sadece fiziki güzellikleriyle görülmeye değer bir alan değil. Benim için hiç değil. Onu asıl değerli kılan toprakları üzerinde farklı çağlarda yaşanmış dinsel, siyasal, kültürel ve ekonomik; zengin tarihsel mirası. Bu mirasa ait toplumsal yaşamın izleri, hala günümüz toplumlarının yaşam biçimlerinde şu ya da bu ölçekte devam eden alışkanlık, değer ve gelenekleri temsil ediyor oluşu. Anıtsal yapıları, hamamı, çeşmesi, tiyatrosu, tapım alanları, inanç merkezleri, suyu ve travertenleri, görkemli kapı ve caddeleri, eşsiz mezarlığı… Bir de tüm yetersizliklerine karşın, 20 küsur antik kenti barındıran milyonluk kentin yetersiz de olsa tek arkeoloji müzesinin içinde oluşu. O müze ve bahçesini dolduran inanılmaz kültürel mirası: heykelleri, anıtları, tarih öncesinden kalma buluntuları, sadece arkeolojik değil, mitolojinin belli başlı söylencelerinin kabartmalarında vücut bulmuş mermer, tarverten yontuları…


***
Dün Hierapolis’i gezdim.

Amacım gezip görmekti ama turistik girişlerin yapıldığı Güney kapısının halini görünce ilk olarak ayrıntıları gözlemlemek istedim.

Kapının satış büfeleri civarındaki yerleşim şekli kasaba panayırından hallice bir düzenlemeydi. Köfteci, dondurmacı, su satıcısı ve gelişigüzel yerleştirilmiş plastik masa sandalyeli kafe en ön bölümleri işgal ediyordu. Aralarda ve arkalarda birkaç hediyelik eşya satış büfesi göze çarpıyor, bu tür yerlerin adeta en önemli başvuru yeri olan resmi Information (danışma) merkezini bulmak için aramak gerekiyordu.

Bakanlık işletmesi DÖSİM (Döner Sermaye İşletmeleri Müdürlüğü) tarafından hazırlanan parlak ve gösterişli tanıtım, köfte ve dondurma reklamı yapan afişlerden ibaretti.

***
Gişelerden girip 20 metre ilerlediğimde, yukarıdaki yönlendirme ve tanıtım levhalarını gördüm. Bomboş, hiçbir işareti bulunmayan, üzerindeki bilgileri zaman içinde silinip gitmiş “Frigya Hierapolis’i” başlıklı tanıtım levhaları. Arka arkaya aynı manzara! Sur kapısı geçip içeri girdiğimde de durum değişmiyordu. Anlaşılan uzay çatı altındaki Information bürosunu bulup bir rehber edinmeye çalışma meşakkatine girmesi gerekiyor ziyaretçinin. Yoksa içeride gezdiği lokal bölgenin tanıtım levhalarından medet umarsa yandı!

Bu çirkinliğe ve terk edişe son vermeli.

Peki bununla kim ilgilenmeli? Kentin İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü olmalı herhalde. Peki böyle bir müdürlük var mı Denizli’de? Varsa eğer ne iş yapar kaç zamandır?


***
Özellikle “cehennem kapısını” merak ediyordum. Geçen yıl gördüğümde pejmürde bir görüntüsü vardı. Çürümüş kirli suyun gölcük oluşturduğu kapı ürkütücüydü. Ama bekçi Hades ya da üç başlı köpeği Cerberus imgesinden dolayı değil. O suyun çamurlu bulanıklığının iç karartıcılığından.

Şimdi düzenleme yapılmış. Madeni korkuluklu, ahşap basamaklı bir merdivenle iniş planlanmış. Çevresi de tiyatroya kadar tel örgü ile çevrilip korumaya alınmış. İki sütun dikilmiş ve Cerberus’un mermer bir kopyası sütunların önüne yerleştirilmiş. Buraya kadar fena değil.

İş bundan sonrasını hayal etmekle başlıyor.

Kimilerimizin Plutonium olarak bildiği, Türkçe adıyla “Cin Deliği” dediğimiz ve tapınak olarak ilk bilinen yer koruma teli bölgesine alınmamış. Hemen yanından güney yönüne doğru devam eden Roma tipi kesme taş duvarın ne bakımı, ne de kazısı yapılmamış. Oysa topoğrafyada bu duvar iç bölgede ziyarete açılması planlanan cehennem kapısına kadar geniş bir alanı kapsıyor. Birkaç sütun, bir iniş merdiveni, birkaç yıl önce keşfedilen yeraltı kapısı ile sınırlanmış her şey. Kazının devamı ve yapının görkemine dair hiçbir iz yok ortalıkta. Doğrusu haylice aceleye getirilmiş bir turizme açma çabasını aşmıyor yapılması planlanan şey. Zaman zaman bu sütunda zikrettiğimiz gibi yapılan iş “turistik hafriyata” dönüşmüş. Sanki Hierapolis’ten emekli olan önceki kazı başkanı Prof. D’Andria için giderayak veda tesellisi sunulmak isteniyor izlenimi ediniyor insan.

Denizli Valisi ve diğer zevatın şaaşalı ‘açılacak’ gösterisi böyle bir sığlık üzerine yapılmış görünüyor. Vali Bey’in işin farkında olduğundan kuşkuluyum ben. Zaten çok fazla ilgisi de yok ören bölgelerine. Verilen bilgiyle yetinip bu gösteriye katılmayı kabul etmiş olmalı.

Tembel ziyaretçi için hayli uzak geldiğinden olsa gerek İsa’nın havarilerinden St. Philippus’un mezarı 2011’de bulunduktan sonra, hac turizmi beklentileri gerçekleşmedi. Dönemin kazı Başkanı D’Andria istediği tanıtımı yapamamıştı. Ya da Hierapolis ziyaretçi profili için arzu edilen çekiciliğe sahip değildi. Ama iz bırakmaya pek hevesli D’Andria Hoca en sonunda kendini kentin adıyla ölümsüzleştirecek yapıyı ortaya çıkardı. Bu fırsat tam da emeklilik günlerine denk gelse de, kaçmamalıydı. Cehennem kapısı tamamlanmamış olsa da turizme açılmalı, yeni kazı başkanı ve ekibi kendi başının çaresine bakmalıydı.

Çıkışta Hierapolis’in yerleşim planını gösteren büyük tabelanın önünde durup yeni ziyaret alanlarına baktım, yoktu. Neredeyse 6 yıllık bir tabela. TÜRSAB zamanından kalma. Henüz cehennem kapısını, Philippus’un mezarını işaretleyip tabelayı yenilemek zahmetine katlanılmamış.

***
Geçtiğimiz ay antik havuzun kuzey duvarı çökmüştü. Yapılmış mı, eğer yapıldıysa restorasyonu kim yapmış, nasıl yapmış görmek istedim. Ama değişen bir şey yok hala. Çökmenin sonucu toprak bölge olduğu gibi duruyor. Duvar çökmesi, ziyaretçi baygınlık ve ölüm hadiselerinden sonra güney tarafındaki havuza giriş turnikeleri kaldırılmış mı ne? Göremedim. Eğer kaldırıldıysa iyi olmuş. İşkence gibiydi orada durup turnikeyle uğraşmak.


***
Müze bildiğimiz gibi. Düzenlemenin değişen bir yanı yok. Oysa bu şehre bağlı 6 ayrı merkezde örenyeri kazısı yapılıyor. Her yıl yüzlerce yeni buluntu envantere kaydediliyor. Başka sergileme alanı yok çıkan eserleri. Bildiğim kadarıyla Laodikeia’da dostlar alışverişte görsün cinsinden bir sergileme salonu var. (Belki görmeyeli biraz daha gelişmiştir, haksızlık etmeyelim) Hierapolis Müzesinde bu envanterin değerli pek çok buluntusu birkaç yılda bir sergilenemez mi? Objeler yeni buluntularla değiştirilemez mi? Böyle bir düzenleme elbette zordur. Tarihleme, dönemleri anlatan levhalar, bilgi doğruluğu, görsel estetik vs. işi zorlaştıran başlıca faktörler. İyi ama madem turizm bu kadar küsur gelir bırakıyor, müzecilerin işi ne?
***
Pamukkale’de alkol satışı yok! Yani serinlemek için bir bira almak mümkün değil. Henüz birkaç yıl öncesine kadar hem yukarıda, hem de aşağıdaki kocaçukurda serbestti. Birkaç yıl içinde ne değişti de yasaklandı? Yoksa bu da “Yeni Türkiye”nin yeni turizm politikasının gereği mi? Eh, turizm böyle de ‘patlıyorsa’ ilelebet yasaklamanın bir sakıncası yok demektir. Pamukkale ilçe belediyesi aynı bölgede alkol ruhsatı vermeyi kesmemiş miydi? Neden şaşırıyorum ki?


***
Uzatmayalım. Yazılacak pek çok ayrıntı var. Eleştirilecek şeyler sadece giriş ücretleri, satış büfelerinin pahalılığı, dondurmacının külah hesabı falan değil ama. Asıl konu Hireapolis’in nereye gittiği! Sayfalarca üzerine yazılabilir, analiz edilebilir, işletmeciden yönetime her şey kritik masasına yatırılabilir.

Bu yapılmalı. Hem de acil olarak. Eğer yapılmazsa birkaç yıl içinde Hierapolis’in Polis’i (şehir) gidecek, geriye pamuğu kalacak. Bu kültürel çoraklıkla Pamukkale, travertenlerde kaydırak oynayan turist çocuklarıyla turizm istatistiği tutacak.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

kamil   -  Bağlantı 3 Ağustos 2018, 10:36

Denizlimizin Dünyaya açılan kapısıdır Pamukkale. Ne yazık ki gerektiği gibi değerlendirilmiyor ve işletilemiyor. Denizliliyim ve kendimi bildim bileli pamukkale için bir şeyler yapılmaya çalışılıyor (!)

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı