REKLAMI GEÇ

Romantik Anarşist Bilirdik Onu!

16 Kasım 2016 Çarşamba

Şimdi terörist İn, Anarşist out!

O nedenle yeni kıyıcıların gözünde Leonard Cohen’in kıymeti harbiyesi nedir bilmem.

Ama romantizmine de, anarşizmine de meftunluğumuz hala başladığı yerde. Hiç bitmeyecek!

“Hallelujah” gibi yeryüzünün en çok dinlenen ‘hit’i ona ait.

Sayısız şarkının romantizm çemberinden geçip duyguların ateş çemberi tarafından kuşatıldığı izlekleri onda görüp öğrenmiştik.

Anarşizmi orada başlardı.

Buna ister isyan duygusu deyin, ister Nirvana’ya ulaşmışlık!

Yüzünün Latin çizgilerine esmerliği eşlik ederdi, gitarına Latin aurası.

O ve diğerlerinin gen zincirleri çok önceleri metamorfoza uğramış olmalı.
Ve bu mutasyon olmalı ruhumuzu tutsak edip, o şarkıların büyüsüne iksir veren.

***

İlki 1970’lerin başından, çocuklukla ilk gençlik arasındaki aklımızın bize hükmedemediği dönemden bir kesit:

O yıllarda büyük kentte oturuyorsanız; günlük gazete, dergi, kitap gibi kültür nesnelerine kolayca ulaşabiliyorsanız; iyi kötü konser salonu, spor salonu, tiyatro salonu, yazlık-kışlık sinema salonu varsa, şans size pek çok kapıyı açmış demektir. İster varoşta oturun, ister ‘güzide’ bir semtte! Yeter ki müziğin içini doldurduğu ilk gençlik ruhunu ucundan yakalayın.

Ben bundan fazlaca nasiplendim. İlk kitabımı İstasyonda, Sema kitabevinin bir ayağı aksayan Sema’sından, ilk müzik dergimi yine aynı dönemlerde İstasyondaki ‘kırk yıllık’ gazete bayisinden aldım. Cumhuriyet gazetesiyle ilk tanışmam, ama hemen birkaç saat sonra bu tanışıklık nedeniyle okkalı bir tokat yemem de o yıllardadır.

Uzatmayalım. Hey Dergisi Türkiye’de, benim kuşağımın dimağına müzik kültürünü zerk eden tek yayın organıydı. Onlarca yıl sürdü. Adını ilk orada duydum Leonard Cohen’in.

Ama müziğine çok ilgi göstermedim. Kim bilir, belki de onun müziğini dinlemek için çok erkendi. Biraz olgunlaşmak, o müziği okuyacak kapasitede olmak gerekiyordu. Bir de galiba Santana’dan vazgeçmek ya da birlikte sevmek!

Elton John, Ruhi Su, Miles Davis gibi karmakarışık dinlemelerden keyif alırdım. Bir de Türkçe sözlü hafif müzik yerine Anadolu folk-rock geçmişti.

Müziğin isyanını kimimiz Orhan Gencebay’ın “Batsın Bu Dünya”sında, kimimiz Ruhi Su yorumlarında, kimimiz tarif edemediğimiz ama başka olduğundan emin olduğumuz karmaşık türlerde bulurduk.

Ama Leonard Cohen’e henüz sıra gelmemişti.
***

Betales yerini Lennon’a, o da Pink Floyd’a bıraktı.
“Le it be”, “İmagine” ile yer değiştirdi, onun yerini de The Wall aldı.
***

Bir gün bir kaset getirdiler. Dinledim. Giderek sertleşen müzik dinleme kültürümüz bir anda yumuşadı. Sadece Türkçe hafif melodilerde, ‘70 ortalarından sona İlhan İrem şarkılarında yarım yamalak yakaladığımız lirik havayı yeniden keşfediverdim. Ya da bir anlık teslimiyet diyelim. Hızlı bir dönüşüm de diyebilirsiniz. Cohen beni çağırıyordu.

***
1980’li yılların en karanlık ayları! ‘Maksat asmak olsun’ diye başlayan ‘bir onlardan, bir şunlardan’ ard arda idam sehpalarında sallandırma törenleri!

İçimiz kıyılıyor, yürekler param parça. Ruhumuz uçup gitmiş, kül rengi bakışlarımızla arafta bekliyoruz.
Bir gün eski arkadaş çıktı yoluma. Derken günler ayları kovaladı, biz birlikte İzmir’in arşınlamadığımız sokağını bırakmıyoruz.

Akşamları, paramız yeterse, Alsancak’ta eski bir Rum evinin nemli bodrumunda kiraladığımız pansiyon odası kadar ucuzundan bir şişe şarap, kırık dökük, çalamadığımız bir gitar, biraz kız arkadaş, biraz peynir…

İlk on yıl boyunca uzak durduğum müziğini; hiçbir zaman tanımadığım ve tanıyamayacağım kuşağımın soylu insanlarını birer birer idam mangaları önünde yolcu ederken, işte o nemli pansiyon odasında Rodrigo’nun gitar konçertosu “Concierto de Aranjuez”le birlikte keşfetmiştim Cohen’in!

Biliyorum bundan sonra çok arayacağız!

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı