REKLAMI GEÇ

TUNCAY ÖZKAN’IN KARL MARKS ALEGORİSİ

27 Temmuz 2018 Cuma

Farkında mısınız, son aylarda Tuncay Özkan’ı fenomene dönüştüren gündelik atışmalar, onu CHP tartışmalarının orta yerine yerleştiriverdi.

Kurultay tartışmalarının başladığı günden bu yana neredeyse parti sözcüsü gibi her gelişmeye bulaşıp, verdiği demeçlerle ilgi toplaya başladı.

Son demeci, yıllar önce çoktan yapılmış bir Türkiye siyaset dümeni tespitinin parti içindeki atışmalara uyarlaması oldu. Karl Marks’ın 1848 Fransız devrim günlerini analiz ettiği “Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i” yazılarından devşirdiği alıntı, bir siyasal durum çıkarımıydı: “Sıradan ve kaba bir adamın kahraman gibi gösterilmesini sağlayacak koşulları ve durumu yaratan mücadeleler tarihte ortaya çıkabilirler.”
***
Burada atılan okun hedefi belli. Parti içinde yenilenmeyi savunanların kurultay toplanmasını sağlamak için sürdürdükleri delege imza faaliyetinin öznesi, olası kurultayın genel başkan adaylarından Muharrem İnce!
Nitekim aynı açıklamanın devamında şöyle diyor: “Ama bunların tarihi esir almalarına asla izin verilmez. CHP kendi diyalektiğinden koparılamaz. Tek adamlar değil CHP önemli.”

Yani Tuncay Özkan ezberinde olup her fırsatta tekrarladığı bu ‘Marks vecizesi’ ile Türkiye’de toplumsal yönetim mekanizmasının geldiği noktayı, ilişkilerini, sınıflarını, güçlerini, tek kişinin iktidar hegemonyasına dönüşen sonuçlarını değil, kendi partisi içindeki yönetim muarızlarını hedef tahtasına koyuyor.

Epey ağır bir benzetme olduğu söylenebilir. Bence ağır olmasından çok yersiz bir benzetme. Şaşkınlıktan nereye yöneleceğini bilmeyen bir tasallut.

***

Oysa Marks 18 Brumer’in ikinci baskısı için yazdığı önsözde şöyle der: “Ben…, Fransa’da sınıf savaşımının sıradan ve kaba bir adamın kahraman gibi görülmesini sağlayacak koşulları ve durumu nasıl yarattığını gösteriyorum.” Yazarın bu satırları kaleme aldığı tarih 1869. Yani Dünya işçi sınıfı tarihinin iktidarla sonuçlanmış ilk ayaklanması tezahür etmek üzere. 1871’e iki yıl kalmış. ‘Thiers Cücesi’nin tası tarağı toplayıp sarayı terk etmesinin arifesi.

Marks’ın sözünü burada uygulamak gerekirse, Özkan bunu iktidarı tüm hücrelerine kadar tek bir kişinin insafına terk etmiş durumdaki ülke koşullarına ilişkin sarf etmeliydi.

***

Oysa Tuncay Özkan’ın basite indirgeyen, hatta eserin yazarına hakaret sayılacak yöntemiyle bakacak olursak, 18 Brumaire’in asıl vurguladığı tezlerden birine kendi durumu daha fazla yakışırdı. Aynı Marks, aynı eserinin girişinde şu evrensel alegoriye yer verir: “Hegel, bir yerde, şöyle bir gözlemde bulunur: bütün tarihsel büyük olaylar ve kişiler, hemen hemen iki kez yinelenir. Hegel eklemeyi unutmuş: birinci kez trajedi olarak, ikinci kez komedi olarak!”

Bu Marksist saptamayla Tuncay Özkan’ nasıl ilişkilendirelim?

***

Eski bir kitapçı olarak, onun nasıl bir fenomen yazar olup okuru hipnotize ettiğini az buçuk bilirim. 2000’lerde kurduğu Kanaltürk TV ile AKP iktidarının ilk yıllarında muhalif bir yıldızdı. Her ne kadar bizim gibi armut sapı-üzüm çöpü ayırmayı sevenlerin içine sinmeyen bir yayıncılık olsa da, geniş kitlelerin o dönem adeta “Sözcü”süydü.

Sonra 2007 yılında 27 Nisan e-bildirisi geldi. Tuncay Özkan işte o zaman tutulamadı. Ordunun zımni desteğini (belki de açık destekti, bilemiyoruz) sağlayıp soluğu meydanlarda aldı. Ünlü Cumhuriyet mitinglerinin başkahramanı olup çıktı. Ama bu yapay saltanat çok sürmedi. İktidarın ve Fetullah Gülen cemaatinin baskısıyla TV kanalını satıp ortalıktan çekildi. O zamanlar 25 milyon TL gibi bir devir parası aldığı yazılıp çizildi. Hatta çalışanların ücretleri zaten ödenmezken, satıştan sonra hiç ödenmediği tartışmaları kamuoyunu epey meşgul etti. Ardından tutuklandı ve hayli bir zaman hapiste kaldı.

Marks’a dönelim. Ne demişti; “bütün tarihsel büyük olaylar ve kişiler, hemen hemen iki kez yinelenir. Hegel eklemeyi unutmuş: birinci kez trajedi olarak…

Gerçekten trajediydi yaşadıkları. Ancak ordu ve derin devlet desteğinde süren Cumhuriyetçilik, halkçılık, Atatürkçülük gibi argümanların kıymeti harbiyesi, mumun ömrü kadar olabilirdi, nitekim öyle oldu. Yazdığı onca derinliksiz kitaba olan ilgi, okunmaktan çok yaşadığı trajediye gösterilen ilgiydi.

CHP’den milletvekili seçilip yeniden kendini güncellediğinde Mustafa Balbay ile birlikte medyanın muhalif yüzü olmaları beklenirdi. Ama olmadı. Özkan, Eren Erdem gibi, Barış Yarkadaş gibi basın emekçiliğinden meclise girmeyi başarmış olanların tasfiyesine seyirci kalmakla yetindi. Basamakları çıkarken, kendi meslektaşlarının sırtına basıp onları siyaset sahasından silerek yapmayı marifet belledi.
Son aylarda ise adeta CHP’nin vitrin yüzü gibi davranmaya başladı. Hatırlayın, son seçim gecesi Bülent Tezcan saat 23.00 sularında “sandıkları terk etmeyin” açıklaması yaparken, adeta koruması gibi arkasında bekleyen Tuncay Özkan’dı. Sonraki günlerde gün aşırı demeçleriyle, sosyal medya paylaşımlarıyla CHP’nin grup sözcüsünden daha fazla parti adına konuşmaya başladı.

Yine Marks’a dönelim. Ne demişti; “bütün tarihsel büyük olaylar ve kişiler, hemen hemen iki kez yinelenir. Hegel eklemeyi unutmuş: birinci kez trajedi olarak, ikinci kez komedi olarak!

Ancak bu kez tarihin Aristofanes’ten günümüze miras bıraktığı “Eşek Arıları” türünden bir ironik komedya değil bu!

***

Evet. Gerçekten de “Sıradan ve kaba bir adamın kahraman gibi gösterilmesini sağlayacak koşulları ve durumu yaratan mücadeleler tarihte ortaya çıkabilirler.” Bunun tipik ‘kişi’lerinden biri bana Tuncay Özkan gibi görünüyor. Ama bu “kez komedi olarak!”

Her zaman naif bulduğum, zarafetine saygı duyduğum Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu tür politika ‘kahramanlarına’ nasıl tahammül gösterdiğini ise asla anlayamayacağım galiba.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı