REKLAMI GEÇ

YA OTOKRASİ YA DEMOKRASİ!

20 Ocak 2015 Salı

Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu politik iklim bir rastlantı değil.Mevsim doğal döngüsünü tamamlayıp,ülkeyi zemheri koşullarında ağır bir atmosfere kendiliğinden atmadı. 

Aksine her adım dikkatle planlandı. Dönemsel hasımlar ve ittifaklar belirlendi, verilecek tavizler, korunacak mevziler, saldırı hedefleri ve taktiksel müttefikler önceden belirlendi, hukuki ve siyasal meşruiyetler hazırlandı, ideoloji örgüsü ve kurumsal örgütlenme böyle tamamlandı.

Demokratikleşememiş Cumhuriyet yönetiminin boşluğunda en etkili silah ‘demokrasi’ olurdu, hazırlanan yapı onu bir zırh gibi üzerine giydi. Yaklaşık elli yıl boyunca seçim kavgalarından başını kaldıramayan geleneksel devlet yönetimi ne olup bittiğini anlamadan onu karşısında buldu.
İşte o aşama saldırı aşamasını oluşturdu.

***

Önce küçük yoklamalarla başlayan atışlar, demokrasinin henüz oluşturulmaya başlanan küçük alanlarında napalm etkisi yarattı. Alan savunması yapması gerekenler bu ilk saldırıda dahi ya tek tek teslim bayrağı çekti ya da olabildiğince gözden ırak köşelere çekildi.

Ardından daha büyük hedefler belirlendi. Kurumsal nitelikli bu hedefler de daha ilk top atışlarına teslim oldu. Önce sicili anti-demokratik ne kadar kurum varsa onlar hedeflendi. Ordunun ipi çekildi. Demokrasi zırhına bürünmüş olmak, ulusal ve uluslararası düzeyde sempati yarattı. Beraberinde gelen “Balyoz”, “Ergenekon” vb. davalarının planlaması başlangıçta yeni sempatilere yol açtı.

***

Hukuk alanı karın ağrısı olmaya devam ettiği sürece başarıyı taçlandırmak kolay değildi. Çünkü kısmi özerkliğe sahip sivil ya da resmi kurumlar kontrol edilemiyordu. İşte bu amaçla başlanan “Kanun Hükmünde Kararname”ler dönemi yolu açtı. Sağlık, hukuk, ekonomi ve teknik hizmet kurumları bir bir elden geçirilip dönüştürüldü. Sivil inisiyatifler, konfederasyon örgütlenmelerinin bir kısmı, dernekler ve bilim kurumları bağlı ve kontrol edilebilir hükümlerle bertaraf edildi. TÜBİTAK tasfiyesi, TMMOB tasfiye girişimi, Tabip Odaları pasifleştirmesi ve daha başka düzenlemeler bu dönemlerde başladı.

***

Gün geldi, Gezi bir milat oluşturdu. Geriye dönüp bakmayan bu yapı, kendi açığına yakalanmıştı. İlk çatlaklar o dönemde su yüzüne çıktı. İttifaklarda sarsıntı belirdi. Demokrasi zırhının yavaşça üzerinden kaymakta olduğunu fark edemeyen yapının aklı başına geldi. Ama artık ok yaydan çıkmıştı. Bundan sonra ağzıyla kuş tutsa demokrasiyi sürdürülebilir bir araçsalimkan olarak kullanamazdı.

Otokratik karakteri açığa çıkaran bu sürece sahiplenmekte geç kalınmamalıydı, nitekim öyle oldu.

***

Çıkar ilişkilerinin bağlamından ayrı kurgulanmayan ittifaklar, aynı çıkar ilişkilerine kurban gitti. 17 Aralık tarihi, Gezi’den sonraki ikinci milat oldu.Ve sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı.

***

Başlık sizi yanıltmamalı. Otokrasi mi, Demokrasi mi sorusu öyle mevcut yapının karakterinin kaderini belirleyecek bir tercihe ilişkin sorulmuyor. Otokrasi zaten tercih edilmiş yapısal özellik olarak sunulmuş durumda. Böyle zamanlarda ortaya çıkıp gündeme müdahale eden figüranların sahneledikleri roller bunun tipik örneğini oluşturuyor. “90 yıllık reklam arası” repliği sanıyor musunuz kendiliğinden sarf edilmiş bir sosyal medya gevişi?

Ya da saray demeyi pek sevdikleri azametli absürd yapının iç mekan merdivenlerinde post-komik giysileriyle 16 devlet ırkçılığının medyatik gösterisi neye delalet sanıyorsunuz?

***

Kırılgan bir dönemden geçiyor ülke.
Başarısızlıklar üzerinden hükümet eden Erdoğan ve yetersiz seleflerinin bu gücü ne kadar sürer bilmem. Ama artık iki şeyden birine karar vermek zorunda bu halk. Otokrasi mi, Demokrasi mi?

Eski bakanların yüce divan sevki için bu günkü oylamanın sonuçlarının yargılama yolunu açmaya dönük olarak müspet çıkacağını pek sanmıyorum. AKP’den küskünler, 3.dönemciler falan filan diye yapılan 55 vekillik hesabın da elle tutulur bir yanı yok. Üstelik yüce divan yargılaması neye ve kime yarar sağlayacak? Demokratik güçlerin mevzi kazanmasına mı? Sosyal adaletin tecellisine mi? Eski ittifak ilişkilerindeki kirliliğin teşhirine mi? Özgürlük alanlarının genişlemesine mi?.. Neye yarar?

***

Ya Otokrasi, Ya Demokrasi! Buna karar verecek olan halktır. Ama gözü bağlı, kulağı tıkalı, dili tutulmuş bir halk değil. Özgürlüğü de, demokrasiyi de, sosyal adaleti de sonuna kadar isteyen, bunun için her kapıyı zorlayan bir halk. Seçimlere kadar yaklaşık 4.5 ay var. Bu zaman dilimini bir uyanışa, direnişe dönüştürebilirse muzaffer olmanın kapısını aralayabilecek.

Yoksa birkaç yolsuz bakan eskisinin yargılanmasına bel bağlamak, tıpkı on yıl önce olduğu gibi kuzuyu kurda, demokrasiyi otokrasiye feda etmek anlamına gelecek.

Eğer mümkün olmazsa?

İşte o zaman demokrasi bize küsecek, biz otokrasiye fazla olmaya devam edeceğiz.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı