REKLAMI GEÇ

ADALETİN IŞIĞI MI? FENERİN ADALETİ Mİ?

14 Nisan 2012 Cumartesi

Deniz feneri soruşturması 2008 yılından beri devam ediyor. Yüzyılın en büyük yolsuzluğu dediler. Operasyon önce Almanya’da başladı. Almanya da yaşayan Türkler, inançları üzerinden kandırılarak, milyarlarca liralık bağışlarda bulundular. Bu paralar Kanal 7 televizyonu ve Kanal 7’nin Avrupa ayağı üzerinden çanta çanta Türkiye’ye taşındı. Alman savcıları bütün bunları belgelediler ve sorumluların cezalandırılmasını sağladılar.

Paralar Almanya’da toplandı, Türkiye’ye taşındı. Sonrası belirsiz. Organizasyonda eski RTÜK başkanı Zahit Akman, Kanal 7’nin patronu Zekeriya Karaman, Mustafa Çelik, İsmail Karahan ve Mehmet Gürhan gibi isimler ortaya çıktı. Başbakan Yardımcısı Atalay’ında bu organizasyonla bağlantılı olduğu iddia edildi.

Milyarlarca para bu şekilde buharlaştırıldı ve Alman Mahkemesi Almanya’daki yargılamada sorumluları bulup tutukladı ve cezalandırdı. Alman mahkemesi dedi ki, bu organize bir iştir, zimmet ve çıkar amaçlı çok büyük bir örgütlenme vardır. Turpun büyüğü heybede, yani Türkiye’dedir. Soyulan vatandaşlar Türk vatandaşı, soyanlar da öyle. Bize ne kardeşim, kendiniz hırsızınızı kendiniz bulun demedi. 192 sayfalık iddianameyi ve binlerce sayfa suç delili belgeyi Türkiye’ye Adalet Bakanlığına gönderdi.

Adalet Bakanlığı kucağında bulduğu bu topu nereye atacağını bilemedi. 192 sayfalık iddianameyi 2 yılda Türkçe’ye çevirdiler. Aradan 4 yıl geçti, soruşturma ancak dava aşamasına gelebildi.

Soruşturmayı ilk yürüten savcılar birkaç kişiyi tutuklattılar. Tutuklananlar arasında Akman da vardı. Sen misin zülfü yare dokunan. Üç tane savcı toz duman edildi, görevlerinden alındılar, bir de haklarında 10 yıldan fazla hapis istenen dava açıldı.

Şimdi emaneti başka savcılara verdiler, onlar da “bizden” bir tutumla uyduruk bir dava açtılar, açılan davaya göre dolandırıcılık yok, örgütlü suç yok. 3-5 kendini bilmez evrakta sahtecilik suçuna katılmaktan yargılanacak.  Haklarında istenen ceza en çok 3 yıl. Soruşturma yürüten savcılara 10 yıl, deveyi hamuduyla götürenlere 3 yıl. İşte ileri demokrasi ve ileri demokrasinin yargısı. Bu davanın sonu şimdiden belli. Ya zamanaşımına uğrar Sivas davası gibi, ya da paraya çevrilmiş kıytırık cezalandırma.

Oysa bu iktidarın yaptığı ceza kanununun 8. maddesi “Türkiye’de işlenen suçlar hakkında Türk kanunları uygulanır. Fiilin kısmen veya tamamen Türkiye’de işlenmesi veya neticenin Türkiye’de gerçekleşmesi hâlinde suç, Türkiye’de işlenmiş sayılır.” Diyor.

9.maddesi de kaçacak yer bırakmıyor; “Türkiye’de işlediği suçtan dolayı yabancı ülkede hakkında hüküm verilmiş olan kimse, Türkiye’de yeniden yargılanır.”

1970’lerde kadar polis teşkilatı, Polder ve Polbir diye ikiye bölünmüştü. Polisler sağcı, solcu diye ayrılıyordu. Siyasi olaylara karışanlara da ona göre tutum alıyordu. Farklı görüşten bir polisin eline düştün mü vay haline, basıyordu sopayı. Bu gün Türk yargısının durumu o günden beter. Yargı mensupları ve savcılar da artık kimi tutup öpeceklerini çok iyi öğrendiler. Bundan böyle hiçbir savcının yüreği böyle adamlara dava açmak bir yana, ifade almaya bile yetmez.

Hukukçular yüzyılın yolsuzluğuna imza atan deniz feneri hikayesinin aydınlatılmasını beklerken, yargılanması gerekenler yargıçlara ve savcılara hükmeder hale geldi.

Durum bundan ibaret. Durmak yok! Yola devam…

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı