REKLAMI GEÇ

Bir Acil Vaka (2)

Gecenin yarısı.. Saatler epey ilerlemiş durumda. Hava soğuk ve ben, Acil Servis’in o sıcak bekleme salonunda oturuyorum. Gelip gidenlere bakıyorum. Çalışanlara bakıyorum. Acil Servis’in kapısındaki güvenlikçiler, bu kez ağızlarında maskeler ile karşıma çıktı. Şu meşhur “Domuz Gribi bulaşmasın da, görevimizi yapalım” kabilinden. Ama bazıları maskeden sıkılıp çıkarıyor ve cebine atıyor. Doktor veya bir başka sağlık görevlisi geldiğinde hemen cebinden çıkarıp takıyor. Anlayacağınız takıyye yapıyor…..

/ DENİZLİHABER / 14 Kasım 2009 Cumartesi, 23:54

Gecenin yarısı..
Saatler epey ilerlemiş durumda.
Hava soğuk ve ben, Acil Servis’in o sıcak bekleme salonunda oturuyorum.
Gelip gidenlere bakıyorum. Çalışanlara bakıyorum. Acil Servis’in kapısındaki güvenlikçiler, bu kez ağızlarında maskeler ile karşıma çıktı. Şu meşhur “Domuz Gribi bulaşmasın da, görevimizi yapalım” kabilinden. Ama bazıları maskeden sıkılıp çıkarıyor ve cebine atıyor. Doktor veya bir başka sağlık görevlisi geldiğinde hemen cebinden çıkarıp takıyor. Anlayacağınız takıyye yapıyor..
Ama anlayamadığım bir şey var.
Oradaki bütün insanlar maskesiz. Kimse için önlem alınmamış, güvenlikçiler taksa ne olur, takmasa ne olur.
Lakin bu kez içerde ağır yaralılar var. Güvenlikçilerin konuşmalarından duyduğuma göre iki ambulans getirmiş onları. Gerçi durumları o kadar ağır değil ama, yinede doktorların müdahale etmesi şart. Adli Polis bir telaş içinde koşuşturuyor.
Canla başla, kendi yorgunluklarını unutarak insanlarımıza şifa veriyor doktorlarımız. Allah onları başımızdan eksik etmesin, ama onlara da düşürmesin.
Etrafa göz gezdirirken, bu kez 50-60 yaşlarında bir kadın getirdiler.
Kolunu tutuyordu. Sanırım kırılmıştı. Öyle ya, ihtiyarlarımız yağışlı havalarda kendilerine dikkat etmiyorlar. Onlar bizim gibi değil. Eski topraklar. Yağışlı havalarda “evin bir tarafı akıyor mu, ayakkabılar dışarda ıslanıyor mu?” gibilerinden kesinlikle kontrol etmeden duramazlar. Bu kadıncağız da eteğine basarak düşmüş, omuzunu kırmış.
Yüzü acı içinde burkulan ve bir eliyle de oynatamadığı kolunu tutan ihtiyar kadının yanında genç bir refakatçı vardı. Torunu.
Genç adam hemen Acil Giriş kapısında derdini anlattı. Ama kayıt olmasını söylediler.
(Eskiden acil müdahaleye alınır, kayıt ise o sırada veya sonrasında yapılabilirdi. Şimdi düzen değişmiş ve insanlar ne kadar acil olursa olsun, ambulansla gelmedikleri müddetçe içeriye kesinlikle kayıt yaptırarak girebiliyorlar).
Torunu ihtiyarı bir kanepeye oturttu ve kayıt yaptırmaya gitti. Bu arada kayıttaki bayan, gayet rahat telefon görüşmesini yapıyor. Kimsenin yüzüne bile bakmıyor. Genç adam eğildi ve bir şeyler söyledi. Kayıttaki bayan işaret parmağı ile “bir dakika” der gibi işaret etti.
Saatime baktım, tam 15 dakika.
Neyse kayıt yapıldı, ama bu kez güvenlikçiye takıldılar. Kayıp fişini alan güvenlikçi bekletiyor onları kapıda.. Çünkü Ortopedi doktoru çok doluymuş.
Belli ki, kadıncağızın canı da çok acıyor. Yüzündeki ifade bunu zaten anlatıyordu. Bir insan, sağlıkçı olmasa bile, o kadının yüzündeki ifadeden acil vaka olduğunu, müdahale edilmesi gerektiğini anlar. Bana göre, kadıncağız orada oturmak yerine, doktorun yüzünü bile görse acısı dinecek. Çünkü biz öyleyiz. Rahatlamak için illaki doktoru görmemiz lazım.
Neyse, şükür sıraları çabuk geldi. İhtiyar inliye inleye içeri girdi.
Ne kadar kaldılar bilmiyorum. Torunu ile birlikte röntgen çektirmeye çıktı.
Takıldım peşlerine..
Röntgen girişindeki bütün kapılar kapalı. Bir yerinde “Hasta girişi” diğerinde ise, “Personel harici giremez” yazıyor.
Genç çoçuk kapılar kapalı olunca, bir o kapıyı, bir bu kapıyı tıklatıyor. Açan yok.
Nihayet genç adam ninesinin elinden tutup gitmek üzere iken kapılardan birisi açıldı.
Genç birisi “buyrun” dedi.
– Ninemin kolu kırıldı da, doktor bey filminin çekilmesini istedi. İşte evraklar.
– Tamam. Şu kapıdan gireceksiniz.
– Ama o kapı kilitli galiba. Demin baktım, açılmadı.
– İşi olmayanın girmemesi için kilitledim. Ben hemen açıyorum.
İçeriye açılan kapıdan dikkatlice baktım. Gecenin yarısında röntgen mütehassısının ziyaretçisi bir bayan vardı. Oturmuşlar, sohbet ediyorlardı belli ki.
Kapı açıldı ve genç adam ninesini içeri aldı ve filmini çektirip tekrar geriye döndü.
Yarım saat sonra ise ninenin kolu sarılı bir şekilde dışarı çıktılar. Ve evlerinin yolunu tuttular.
Ama onlar kadar şanslı olmayanlar var.
Genç bir kız sancılar içinde oturuyor kanepede. Eliyle karnını tutmuş, iki gözü iki çeşme sanki.
Belli ki sırasının gelmesini bekliyor. Refakatçısı ikide bir güvenlikçilerin yanına gidiyor. Anlatıyor ama nafile..
Bekleyeceksin.
Sanırım hastane ortamında çalışan bu insanlar, olayları o kadar kanıksamışlar ki, sancısı olan insanla, olmayan insanı aynı kefeye koyarak bence sağlık alımını engelliyorlar. Çünkü bunun başka izahı yok.
Genç kızın yanına gittim.
– Neyiniz var kardeşim.
– Bilmiyorum ama, sanırım zehirlendim. Karnımda çok büyük bir sancı var.
– İyi de o zaman böyle anlatın kapıcılara..
– Babam anlatıyor ama, anlamıyorlar galiba.. “Bir iğne vurdurup döneceksiniz. Fazla işiniz yok. Sizden daha acil durumu olanlar var. Ama herkes sıra bekliyor” Demişler. Çaresiz bekliyoruz..
Peehhh.. İğne vurdurup döneceklermiş.
Kim diyor bunu? Sağlık konusunda yeterli bilgisi olmayan bir güvenlikçi…
Sahi, o bekleme salonunda neden bir sağlıkçı yok? Niye güvenlikçilerle birlikte insanların durumlarını kontrol edecek bir sağlık çalışanı görevlendirilmemiş bilemiyorum.
Bu arada, midesi bulanan genç kız, sanırım kusmak için tuvaletin yolunu tuttu. Babası da ardından.
Nihayet onlarında sıraları geldi.
Ha bu arada,
Kapıdaki güvenlikçilere doktorları soruyor hasta yakınları. Onlar da “Doktor bey şu an yerinde değil. Doktor odasında dinleniyor olabilir” diyorlar. Adam gidiyor bakıyor, orada doktor yok. Yani güvenlikçi hastaları ve yakınlarını “başından savmak” için yanlış bilgilendirme yaparak stresi yükseltiyor.
Genç kızın durumunu merak ediyorum.
Tam oturuyordum ki, genç kız koluna takılmış serum ile dışarı çıktı.
Hayret.!!!
Bir hasta kolunda serum takılı bir şekilde dışarı çıktı. Ve hiçbir kimse de “sen nereye gidiyorsun” demedi.
Hadi doktorlar yoğun, gözlerinden kaçabilir. Hemşireler nerede? Hadi onlar da yoğun diyelim.
Peki Kapıdaki güvenlikçilerin işi ne? Sadece içeriye girmeye çalışan hastaları engellemek mi?
Genç kız serumu ile çıktı gitti….
Bu arada, genç bir adam kucağında ağlayan bir bebekle geldi. Çocuk o kadar ağlıyor ki sormayın.
Kayıt yaptırmış sanırım, hemen kapıya yöneldi. Kapıdaki güvenlikçi ile tokalaştılar. Ve akabinde içeri girdi.
Sırada bekleyen insanların şaşkın bakışları altında işini gördü, gitti. Saatlerce sıranın gelmesini bekleyenler, ben sinir harbinden çıkmış bir şekilde Acil Servisi terk ederken, onların gözü isimlerinin çağrılmasında idi….
İkinci günüm de böyle geçti…

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı