REKLAMI GEÇ

DÜŞTÜĞÜMÜZ HALLERE BAK!

Biliyorsunuz; Ekonomik krizin ülkemizi “elhamdülillah Teğet geçmesi” ile birlikte, memurundan işçisine, esnafından işverenine kadar bütün kesimler, az veya çok icra dairelerinin kapısında buldu kendini. Kendilerini kurtarmak isteyenler, çabaladıkça battı. Kimileri annesinden babasından, kimileri yastık altındaki birikimlerinden, kimileri eşden dosttan bulup buluşturarak borçlarını ödemeye çalıştılar. Ama hiç imkanı olmayanlar ise, ya araçlarını ya da evlerini kaybettiler. Kimileri var ki, çalıştıkları maaşlarını haciz yüzünden alamaz duruma…

/ DENİZLİHABER / 15 Temmuz 2010 Perşembe, 10:48

Biliyorsunuz; Ekonomik krizin ülkemizi “elhamdülillah Teğet geçmesi” ile birlikte, memurundan işçisine, esnafından işverenine kadar bütün kesimler, az veya çok icra dairelerinin kapısında buldu kendini.
Kendilerini kurtarmak isteyenler, çabaladıkça battı.

Kimileri annesinden babasından, kimileri yastık altındaki birikimlerinden, kimileri eşden dosttan bulup buluşturarak borçlarını ödemeye çalıştılar. Ama hiç imkanı olmayanlar ise, ya araçlarını ya da evlerini kaybettiler.
Kimileri var ki, çalıştıkları maaşlarını haciz yüzünden alamaz duruma geldiler. Ama işten de atılınca, ödeme imkanları da kalmadı.

Kimileri ise; üzerine kayıtlı herhangi bir eşya olmadığından, hatta oturacak evi bile bulunmayan bekar ve sorumsuz insanlar ise, aldıkları paralar ile günü gün etti, sonrasında ise ortadan kayboldular.
Bankaların, peynir ekmek dağıtır gibi, sokak başlarında, satış elemanı dedikleri elemanlarını kapı kapı dolaştırarak “zorla” kredi kartı ve tüketici kredisi verdikleri bu insanlar; ödeme noktasına gelindiğinde verilirken gördükleri muameleyi görmediler. Dost insanlar, biranda ödeme zorluğu içersine girince düşman oldular.

Ve hiçbir banka borcunu ödemeyecek duruma düşen insanlara “derdiniz nedir? Neden bu hale gelindi?” diye sormadılar.
Dil ucuyla yapılan sormaların neticesinde, insanları icraya verdiler… Ana parası bin Tl. olan borcu ödeyemeyen vatandaşlar, 2000 Tl. ödemeye mahkum edildiler. Ödenmeyince de borç dağlar gibi yığılmaya başladı. Yüzde 110 temerrüt faizi uygulayan bankaların bu tatlı karı, elbette insanların halini hatırını sormaz bir zümrenin yetişmesine vesile olacaktı.

Netice de, avukatlar icra pirimlerinden o kadar tatlı paralar kazanmaya başladılar ki; vatandaşların davalarına bile bu kadar büyük özen göstermez oldular.

Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşım yanıma geldi. 23 yaşındaki bekar oğlu, çalıştığı vakitler tüketici kredisi almış. Sonrasında işten ayrılınca ödeyemez duruma düşmüş. Ardından askere gitmiş. Genç askerde iken, ailesine icra dosyaları gelmiş.
Baba haliyle, evladının borcu olduğundan avukata gitmiş, ve borcu indirim yapmak suretiyle ödeyeceğini belirtmiş.
Avukat, aslında baba ödemezse alamayacağı bu parayı kurtarmanın derdine düşeceğine; arkadaşıma güç yeterliği yaparcasına, “Ne biçim evlat yetiştiriyorsunuz? Neden borcunu ödemedi” gibilerinden sert ve anlamsız çıkışlar yapınca; arkadaşımın sinir katsayıları artıyor:
-Bana bak Avukat. Ben nasıl çocuk yetiştireceğimi sana mı soracağım? Senin bankan bu krediyi verirken “beyfendi” dediği, hürmet ettiği oğlumdan, parayı alamayınca ben mi suçlu oldum. Ben kefili bile değilim. Oğlum yetişkin ve reşit birisi. Ve benim evin adresini vermiş ama, benim yanımda durmuyor. Hadi bakalım; alın parayı alabilecekseniz.
Diyerek, çıkıp geliyor.

Sonra bir başka avukat arkadaşına durumu anlatıyor. Ondan yardım istiyor.. Ve parayı ödememe kararı alıyor.
İşte…

Düştüğümüz durum bu..

Alacaklı kapıya dayandı mı, ne ana kalıyor; ne de avrat!
Tabi ki hükümet de bunlara çözüm bulmayınca; olan yine vatandaşa oluyor..
İsyan noktasına gelen insanların “Adaletin bu mu dünya?” demelerine kimse mana çıkarmasın…
Çünkü manası da , sonucu da ortada….
Allah, bizi buralara getirenleri ıslah etsin…

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı