REKLAMI GEÇ

SOKAKLAR

Ekonomik kriz ile birlikte tam bir yıldır iç içe yaşıyoruz. “Elhamdülillah” teğet geçen krizin faturası pek de öyle, korkulan kadar kötü olmadı. Sadece ilimizin güçlü birkaç fabrikası kapandı, 32 bin işçi işsiz kaldı. Başbakan’ın “en az üç çocuk” diye tutturduğu bebeler sütsüz kaldı. Velhasılı, Kriz bizi öylesine bir teğet geçti ki, ciğerimizin içinden hissettik. İşte bu kriz bizi teğet geçerken, sokaklarımızdaki manzaralar da değişti….

/ DENİZLİHABER / 28 Haziran 2010 Pazartesi, 10:05

Ekonomik kriz ile birlikte tam bir yıldır iç içe yaşıyoruz.
“Elhamdülillah” teğet geçen krizin faturası pek de öyle, korkulan kadar kötü olmadı. Sadece ilimizin güçlü birkaç fabrikası kapandı, 32 bin işçi işsiz kaldı.
Başbakan’ın “en az üç çocuk” diye tutturduğu bebeler sütsüz kaldı.
Velhasılı, Kriz bizi öylesine bir teğet geçti ki, ciğerimizin içinden hissettik.

İşte bu kriz bizi teğet geçerken, sokaklarımızdaki manzaralar da değişti.
Her gün arşınladığımız, gelip geçtiğimiz sokak manzaraları, artık eskisi kadar iç açmıyor.
Çocuklar sokaklarda artık mendil satmıyor. Kırmızı ışıklarda duran araçlara yaklaşarak, “Abi bir mendil al”, yada elinde bir demet çiçek varsa, “Abi sevgiline bir gül” veya cadde de yürüyen birisine “Abi tartalım” demiyorlar.

Çocukları korumak için çıkardığımız kanun ve genelgelerin bile durduramadığı bu “satıcı” çocuklar, ekonomik kriz ile birlikte bıçak ile kesilir gibi çekildiler sokaklardan..
Neşeli ve güleç yüzleri ile sokaklarımızın neşesi olan ve okul harçlıklarını çıkaran bu çocuklar, neredeyse bir yıldır piyasada gözükmüyorlar.

Peki değişen ne?
Onların yerini babaları, Utangaç yüzleri ile anneleri aldı…
Çocukları kadar neşeli olmasalar da, onlar kadar koşturmasalar da, bir sokağımızın başında evladından devir aldığı “mendil satma” olayını, utana sıkıla yapmaya başladılar.

Hatta bazıları, yaratıcı gücünü kullanarak; çocuklara hitabeden oyuncakları en kalabalık caddelerimizde satmaya başladılar. Ellerinde üç beş tane oyuncak, köşe başında bir ekmek parası için saatlerce oturuyorlar.

En işlek bir caddenin kenarında, ağaca yaslanmış bir adam, gelip geçenlerin tartısına çıkmasını bekliyor. Oğlu gibi “Tartalım abi” diyemiyor ama, akşamüzeri evine bir ekmek götürebilmek için saatlerce bekliyor.

Eskiden, eline bir kalem, bir silgi alan çocukların yerini de anneleri aldı.
Pek çoğumuzun dilenci diyerek geri çevirdiğimiz bu insanlar, utançlarından olsa gerek, tenha sokakların köşe başlarında kalem uzatarak “Allah rızası için ihtiyacım var, alın” diyerek o kalemi satmaya çalışıyorlar.

Yine, sokakların başında bir dilenci ihtiyar.
Felçli, zabıta gelse kaçamayacak kadar halsiz..
Ama dikkat ettim, temiz giyimli birisi. Belli ki, güngörmüş bir insan.
Bizim tabirimizle “Dilenci” ama O, sanki “İnsanların karşısına temiz ve biraz da eski bile olsa düzgün” çıkabilmenin gayreti içinde. Bildiğimiz, tanıdığımız dilenci tiplemelerine uymuyor.
Az deşiyorsunuz. Konuşmak istemiyor ama, Eski bir işveren olduğunu anlıyorsunuz. Eşi vefat etmiş, çocukları bakmıyor. Komşusu her gün onu dilendiği köşeye bırakıyor. Akşam üzeri de alıyor oradan. Ben hiç istediğine şahit olmadım. Sen verirsen, alıyor..

Gecenin ilerleyen saatlerinde ise, sokakları köpekler devir alıyor.
Sokak köpekleri; Başıboş bir şekilde çöpleri karıştırıp, birkaç parça yiyecek bulmanın telaşı içinde sabahlara kadar sürülürle dolaşıyorlar. İnsanlar onlardan, onlar da insanlardan korkarak dolaşıyorlar.

Parklarımızda ise, tinerciler, birkaç bira alıp da “kafa bulmaya çalışan” akşamcılar sabahlamaya başladı.
Anlayacağınız, kriz ile birlikte sokaklarımızın rengi de değişti.

Artık cıvıl cıvıl çocuklar yok, karamsar yüzlü büyükler var. Vitrinlerdeki satılık mallara iç geçirerek bakan insanlarımız var sokaklarda…
Allah daha beter etmesin…

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı