REKLAMI GEÇ

Köchler’e PAÜ’den fahri profesörlük

Köchler’e PAÜ’den fahri profesörlük

Pamukkale Üniversitesi Senatosu kararıyla Avusturya Innsbruck Üniversitesi Felsefe Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Hans Köchler’e fahri profesörlük unvanı törenle verildi.

/ DENİZLİHABER / 16 Ekim 2008 Perşembe, 00:00

Pamukkale Üniversitesi’nde fahri profesörlük töreni yapıldı.
Inssbruck Üniversitesi Felsefe Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Hans Köchler’e
verilecek fahri profesörlük unvanı törenine Rektör Prof. Dr. Fazıl Necdet
Ardıç, yabancı üniversitelerden konuk rektörler, rektör yardımcıları,
akademisyenler ve çok sayıda öğrenci katıldı. Törende Elleda Necefova Piyano
Resitali ile konuklardan büyük alkış aldı.

Pamukkale Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fazıl Necdet Ardıç,
PAÜ’nün 16 yaşında genç bir üniversite olmasına rağmen, kurumsal değerleri,
akademik kadrosunun üretkenliği, 
enerjisi ve geleceğe bakışı ile hızla büyüyen ve farklılaşan bir kurum
olduğunu söyledi. Rektör Ardıç, “Amacımız, ülkemizin kalkınmasına odaklanmış
uluslararası bir araştırma üniversitesi olmaktır. Eğitim programlarımızı,
araştırma olanaklarımızı, yönetim politikalarımızı hep bu hedef doğrultusunda
geliştiriyoruz.  Birçok farklı ülkeden
iyi üniversitelerle özel anlaşmalar yaparak onların olanaklarını
üniversitemizdeki araştırmacılarımıza ve öğrencilerimize kazandırıyoruz. Bilim
insanları arasında iletişimi arttırmak, 
Pamukkale Üniversitesi’ni bilim dünyasının odak noktalarından biri
haline getirmek için, kongre, sempozyum, konferans gibi etkinlikleri özel
olarak destekliyoruz” dedi.

PAÜ’nün, insanlığa büyük katkısı olan bilim insanlarına
onursal unvanlar verdiğini söyleyen Ardıç, “Bunun en önemli amacı, dünya
çapında başarılı çalışmaları olan, insanlığa, ülkemize ve üniversitemize büyük
katkıları bulunan kişilere, yaptıklarını bildiğimizi, takdir ettiğimizi, onları
hiç unutmayacağımızı ifade etmek ve bunu bütün dünyaya ilan etmektir. Hangi
alanda eğitim görürse görsün, hangi konuda araştırma yaparsa yapsın, bütün
öğrencilerimizin ve bilim insanlarımızın dünyada başarılı olmuş, bilime,
insanlığa hizmet etmiş kişileri tanıması, onlara kendisini yakın hissetmesi,
örnek alması üniversitemizin geleceğine de büyük katkı sağlayacaktır. Senatomuz
Avusturya Inssbruck Üniversitesi ‘nden Felsefe Profesörü, uluslararası hukuk
uzmanı,  uluslararası ilerleme örgütü
kurucusu, birçok üniversite ve uluslararası örgütün danışmanı Prof. Dr. Hans
Köchler‘e  Pamukkale Üniversitesi Fahri
Profesörlük unvanı verilmesini kabul etmiştir” dedi.

Rektör Ardıç, Prof. Dr. Hans Köchler’in, her toplumu
dinleyebilecek, onları anlayabilecek, farklılıkları anlatabilecek ve yeni bir
dünyada onları birlikte barış ve refah içinde yaşatabilecek bilim adamı
olduğunu belirterek, “Kendisine Pamukkale Üniversitesi’nin verdiği bu unvanı
kabul edip bizimle birlikte olduğu için teşekkür ediyorum” dedi.

Konuşmanın ardından Rektör Prof. Dr. Fazıl Necdet Ardıç,
Inssbruck Üniversitesi Felsefe Enstitü Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hans Köchler’e
senato tarafından kabul edilen fahri profesörlük beratı verdi, cübbesini
giydirdi.

Daha sonra söz alan 
Inssbruck Üniversitesi Felsefe Enstitü Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hans
Köchler ise, “Geçiş Döneminde Küresel Düzen(sizlik)- Gelişen Çok Kutuplu
Dünya’da Türkiye’nin Rolü” konulu konuşma yaptı, uluslararası alandaki
gelişmeleri ve Türkiye’yi bekleyen konuları anlattı.  Köchler şunları söyledi:  “Küreselleşme dediğimiz çağda çok-kutupluluğa
doğru yönelirken Türkiye’nin konumu ve olası rolü ne olabilir? Daha dün küresel
bir hegemon olarak ortaya çıkmış olan bir devlet bu konuda yetersizliğini
kanıtlamıştır. Tek-kutuplu bir dünya düzeni kendini artık zorla kabul
ettiremiyor. Özellikle coğrafya ve siyasal açılardan duyarlı olan birçok
bölgede o çevrenin güçlü devletlerinin ortaya attıkları yeni stratejiler var.
Zbygniew Brzezinsky’nin kullandığı “Büyük Oyun” sözcüklerinden hareket ederek
bu kavramın, Avrupa, Asya ve Afrika’yı kapsar bir şekilde, bölgesel ve
jeopolitik etkilere açık olduğunu bilmeliyiz. Bu yeni gelişme, başka yörelere
ek olarak, özellikle Kafkaslar, Orta Asya ve Ortadoğu için doğrudur. Buralarda
çözümlenmemiş Filistin ile Afganistan’ın işgâli ve İran ile nükleer silâh edinme
sorunu gibi çözüme kavuşturulmamış görüş ayrılıkları vardır. Türkiye bu
bölgelerin arasına yerleşmiş önemli bir ülkedir. Bu konumuyla yeni bir
Doğu-Batı yarışının, belki de çatışmasının sınırlarında yer alan etkili
devletlerden biridir. Bu karşılıklı etkileşmeye daha yansız bir deyimle,
yalnızca “dinamizm” de diyebiliriz ama bu çevrede (a) Rusya ve Batı, (b)
Müslüman dünyası ve Avrupa (c) Arap ülkeleri ve Avrupa (ç) Arap ülkeleri ve
İsrail gibi kutuplaşmalar söz konusudur.

Bunun yanı başında kültürel ve benzeri etkiler de söz
konusudur. Ancak, Türkiye coğrafya yönünden yerleşimi, şimdiki ve ilerideki
ekonomik varlığı ve askerî gücü yönünden dikkate alınması gereken bir ülkedir.
Bu nitelikleriyle (a) hem Kafkaslar, Orta Asya ve Orta Doğu’da bölgesel bir siyaset
oyuncusu olacak ve (b) hem de, Avrupa başta olmak üzere, Batı ile öteki
jeopolitik birimler arasında bir istikrar öğesi rolünü oynayacaktır.

Önemli olan Türkiye Cumhuriyeti’nin (a) bölgedeki sınır
komşuları ile bağlantılı olarak, (b) bölgenin kendi genel çerçevesi içinde ve
(c) ABD, Rusya ve Avrupa gibi büyük güç odakları açısından nasıl bir dış
siyaset izleyeceğidir. Türkiye tüm bu bölgelerde yalnız yakın erimli bir
gelecekte değil, daha uzun bir süre içinde barış ve istikrar için görmezden
gelinemeyecek önemi bulunmaktadır.

Gene önemli olan Türkiye’nin dış siyaset ereklerini, kendi
bölgesini ve daha geniş olarak Avrupa kapsamını düşünse bile, kendi hakları ve
çıkarları temelinde tanımlamasıdır. Anımsamalı ki, Türkiye aynı zamanda
Avrupa’nın doğu sınırındaki bölgesel güçtür. Kendinin dışında hiçbir güç
Türkiye Cumhuriyeti’ne kendi istencini zorla benimsetme yolunu denememelidir.
Hele dışarıdaki yabancı bir güç odağının kendi çıkarına uygun olarak Kuzey Irak
ya da Türkiye’nin Akdeniz siyasetini etkilemek için açık ya da kapalı baskı
yolunu denemesi hoş görüyle karşılanamaz.

Küresel barışı ve istikrarı etkileyen ve çözümlenmemiş
çatışmalardan ötürü ve ayrıca büyük devletlerin bu bölgeyi kendi üstünlükleri
için bir büyük satranç masası gibi görmelerinden ötürü, Türkiye Cumhuriyeti’nin
önüne dizilen sorunlar küçümsenemez. Ancak, inanıyorum ki, ister Kafkaslar’da
ister Yakın Doğu’da olsun eski bölgesel rakipleriyle yeni ilişkiler kurarak
Türkiye’nin ileriye doğru atacağı yürekli adımlar ve gene Türkiye’nin önde
gelen uluslararası örgütlerinde hak ettiği konumu bu sorunların üstesinden
geleceğinin kanıtlarıdır.

Bugünkü dünya düzensizliği içinde, yani tek-kutupluluktan
yeni biçimde çok-kutupluluğa geçiş sağlanırken bölgelerin rolü daha fazla önem
kazanıyor. Örneğin, Avrupa Birliği tasarısı Batı’daki birçok ülke kendilerini
geleceğin çok-kutuplu dengesi içinde küresel roller oynayabilecekleri ayrı bir
küme gibi görmektedir. Türkiye’nin bu oluşuma kendi ağırlığıyla katkıda
bulunması kesinlikle gerekir. Yeni bir Doğu-Batı çatışması yaşanmak
istenmediğine göre, Türkiye Kafkasya, Orta Doğu ve Orta Asya üçgeninde yeri
doldurulmaz bir güçtür. Türkiye’nin bu yeni oluşumlardan asla küçümsenemeyecek
kendi gücüne dayalı olarak, hem kendi haklarını koruyarak, hem de bölge ve dünya
barışı adına gereği gibi yararlanabileceğini düşünmeliyiz.”

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı