REKLAMI GEÇ

OVADAKİ CENNET: UCARI GÖLETİ

4 Ekim 2016 Salı

ic_kapak

Dalaman Çayı seferlerimiz, yavaşça Acıpayam Ovası’na uzandı. Gölhisar topraklarını çay yolu civarında terk ederken asıl sorunlu bölgeye ulaştığımızı ve yazılarımızın epeyce bir süre Acıpayam Ovası’nda kalacağını belirtmiştik. İşte şimdi o safhadayız. Burada işin ekonomisi ya da kültürü, turizmi gibi faktörlerden çok, çevresel unsurları yazacak ve konuşacağız. Yıllardır tıpkı Büyük Menderes ya da Anadolu’da herhangi bir ırmak gibi, kirlilik sorunları kangren olmuş bir nehrin çevre kirliliğini en fazla yaşadığı bölgedeyiz çünkü!

TEKNOLOJİ IN, ÇEVRE OUT!

Dalaman Çayı yolculukları çevre duyarlığımızın pratik bir sonucudur. O nedenle daha çok çevresel etkiler üzerine gözlemler yapıyor oluşumuz umarım doğal karşılanıyordur. Zaten başka türlüsü mümkün mü? Ekonomi boyutunu ele alalım. Toprağı işlemenin verimi neye göre ölçülür? Piyasa unsurlarını, genel tarım politikalarını, ürün yetiştirme tekniklerini, yerel yönetim tercihlerini… Yani harici olarak tasarımlanmış olan kısmını geçersek herhalde en başta toprağın kalitesi, suyun kalitesi, havanın, iklimin kalitesine göre! Birinci derecedeki bu doğa unsurlarını bir araya getirdiğimizde elimize geçen kocaman bir çevre faktörü olacaktır. Dolayısıyla bizim yolculuklarımızın ana eksenini çevre gözlemlerinin oluşturması doğal karşılanmalı.

Çevre demişken, geçen son yüzyıl boyunca dünyanın hiçbir bölgesinde çevre unsuru, ülkeleri yönetenlerin tercihlerinden bağımsız olmadı. Ülke kalkınmaları ve sermaye birikimleri karşılığında ödenen bedel çoğunlukla çevresel doğa kayıpları oldu. Teknolojinin gelişme eğrisi yukarıya doğru tırmandıkça, doğal çevre ve ekolojinin devamlılık eğrisi aşağıya doğru inişe geçti.

“NO LOGO!”

2000’lerin başına doğru Kanadalı aktivisit gazeteci ve yazar Naomi Klein, küresel markaları öfkeli ama yer yer eğlenceli bir dille “hedef tahtasına” koyduğu “No Logo” adlı kitabında, ucuz emek-astronomik kar çelişkisine dikkat çekerken, bu markaların (Nike’tan Disney’e, Microsoft’tan Mc Donald’a kadar) aynı zamanda çevrenin kirlenme ve yok oluşundaki inanılmaz rollerine de değinir. Küresel markaların dünyanın neredeyse her ülkesindeki varlığına ve bu varlığın yol açtığı sorunlara vurgu yapar. (No Logo, Naomi Klein, Bilgi Yayınları, Ankara 1999)

Söz konusu markaların küresel tahribatından haylice ‘nasiplenen’ Avro-Asya ülkelerinin başında her halde Türkiye geliyordur. Ucuz emek mi, alası var. Çevre tahribatı mı alası var. Tüm bunları kolaylaştıran yasal boşluk veya düzenleme mi, alası var! Hem ne sendika, ne sosyal güvence, ne emek değeri ve ne de demokratik hak ve özgürlükler, bunca kadük seyrederken daha iyisi can sağlığı sayılmalı!

DEVLETİN SABIKASI

Türkiye’de gündemi kaplayan ekoloji ve çevre sorunları bu kadarla kalsa iyi. Devletin her beş-on yılda bir bu konudaki ‘milli çevre sorunları yaratma’ sabıkasını yenilemekte üstüne yok. Son otuz yılı göz önüne getirin:

Örneğin 80’lerde Gökova termik santrali için verilen mücadeleyi, Örneğin aynı yıllarda başlayıp onyıllarca devam eden Aliağa rafinerisi ile ilgili mücadeleyi, 90’larda Yatağan termik santrali ve kömür madeni kirliliğine karşı süren işçi ve çevreci mücadelesini, 2000’lerde Bergama köylülerinin yıllara damga vuran efsanevi hukuk ve çevre direnişini, Son yıllarda Akkuyu nükleer santralinde somutlaşan sorunlara karşı uluslararası düzeyde gelişen çevre direnişini… Soma’da kitlesel madenci kıyımını, zeytin ağaçları katliamını, Ermenek’te madenci katliamını…

Gezi direnişini anlatmaya gerek var mı? Hala üç ağaç için başladığı rivayetini sanki bir olumsuzlukmuş gibi kullanmaya kalkışırlar ya bir de!

CERATTEPE’DE DOĞA VE HALK KAZANACAK!

Bunca şeyi neden anlattık? Sözü Cerattepe’ye getirmek için. Her şey kamuoyunun gözü önünde gelişiyor. 80’lik ninelerin-dedelerin başkaldırdığı bir çevreci direniş destanı yaşanıyor. Son olarak Mahkeme hakimini reddeden müdahil avukatların protestosu eklendi bu destana. Çevresel Etki Değerlendirmesi(ÇED) raporunu iptal davası mahkemede nasıl sonuçlanacak şimdilik belirsiz. Ancak Anayasa ve yasalara aykırı uygulamalara(Mahkeme günü ve öncesinde Artvin İl Valiliğinin getirdiği OHAL yasaklarına ilişkin Anayasa Profesörü İbrahim Ö.Kaboğlu’nun iddiası bu yönde) rağmen belirgin olan bir şey var, o da Artvin, Rize ve tüm Karadeniz insanının Cerattepe’de olan bitene duyarsız kalmadığı! Tüm ülke insanının kalbinin burada attığı! Bundan sonra da bu duyarlığın artarak çetin bir mücadeleye dönüşeceği! Kazanan kim olacak derseniz, şimdiden söyleyelim, Cerattepe halkı ve doğa olacak. Başka yolu yok! Altın peşinde, dünyanın sayılı iklimlerinden birindeki eşsiz özelliklere sahip çevreyi yok etmek, altın aramak kadar ‘ucuz’ olmamalı. Bedelini, günü geldiğinde bizzat doğanın ödeteceğinden asla kuşku duyulmamalı!

(Not: Beklenen oldu. Bu yazının yayına hazırlandığı saatlerde basına düşen habere göre Cerattepe ÇED Raporu iptal davası, mahkemenin red kararıyla sonuçlandı. Temyiz yolu açık olan karara göre Cerattepe’de doğa katliamının yolu açıldı.)

***

OVADA UZUN YOLCULUK

Dönelim Dalaman Çayı gezilerimizin bu günkü etabına.

Ağustos’un son günleri! Havalar serinleyeceğine dair bir işaret taşımıyor. 40’lı dereceleri bulan bunaltıcı sıcaklarda geziyoruz, yollardayız yine.

O sabah çıkıp tüm ovayı gezeceğiz. Yetmezse akşam çadır kurup ertesi günü devam edecek, olmadı, daha ertesi güne kadar ovada kalacağız. Yine kahvaltıyı erteliyoruz. Acıpayam’da, Merkez Lokantası ilk durağımız oluyor. Sabah çorbası uzun sürmüyor, kalkıyoruz. Zamanı optimum değerlendirmek zorundayız.

Ova giderek gözümüzde büyüyor. Ama bu yolculukların olmazsa olmazı tam da bu ova. Ovanın henüz bilmediğimiz kaynakları, bağlantıları hakkında ne kadar bilgiye sahip olursak, amacımıza o kadar yaklaşmış olacağız.  Çorba faslını geçip ikmale başlıyoruz. Su en önemlisi! Yanı sıra hafif atıştırmalıklar bizi gezi boyunca güçlü tutuyor.

Yol üstündeki bakkaldan ihtiyaçları karşılayıp Gedikli yoluna girdik. Henüz çevre hakkında bilgimiz olmadığı için geçip gidiyoruz. Oysa o ilk gün girdiğimiz yol sonradan defalarca dönüp gireceğimiz, görmek istediğimiz pek çok şeyin üzerinde yer aldığı bölgeye uzanıyormuş. Adını taşıyan Gedikli Köprüsü, tam da tüm kirlilik sorunlarının günahkarı gibi duran Kurudere’nin üzerinden geçmekte. Gedikli mahallesinin yakınlarında olması nedeniyle köprüye bu ad verilmiş. Dahası, Kurudere olarak bilinen DSİ ana kanalına da bölge insanı o yörede “Gedikli Kanalı” adını vermiş. Bize çevreyi anlatanlar, yer yer bu adı kullanıyorlar. Ama sanırım sadece bu yakınlardakiler kullanıyor olmalı. Çünkü kanal Serinhisar açıklarından başlayıp, Bedirbey Mahallesi’nde Dalaman Çayı’na bağlanana kadar kesintiye uğramıyor. O nedenle yaygın olan Kurudere adı genel geçer bir kullanıma sahip. Biz de bu nedenle, yeri geldikçe Kurudere adını kullanacağız.

1

Kurudere ile ilgili o ilk gün tuttuğum ilk notu özetleyerek aktarmak istiyorum.

“Kurudere; Ucarı, Karahöyük, Apa, Ovayurt, Yassıhöyük ve Corum civarındaki tüm kurutma ve sulama kanallarını birleştirip Dalaman Çayı’na bağlayan ana kanal. Burdur Güney taraflarından gelen Karaçay da aynı kanal yoluyla Dalaman Çayı’na bağlanıyor.”

2

Bu notta yer verdiğimiz bilgilerin ne kadar yetersiz olduğunu sonraki gezilerimizde daha iyi anlayacaktık. Ancak o gün için iyi bir başlangıç olmuştu. Aklımızda hayali bir harita oluşturup, elde ettiğimiz bilgileri o harita üzerinde yerli yerine oturtmamıza yardım etmişti. Böylece ovaya genel bir kavrayış geliştirmiş, aynı çerçeve içinde su kaynakları, kanallar, atık suyolları ve yerleşim sıvı atıklarının Dalaman Çayı’na nasıl bir macerayla ulaştığını kavrayabilmiştik.

UCARI: OVADAKİ CENNET

Acıpayam Ovası’na ilk gezimizin ilk durağı Ucarı Köyü olmuştu. Yola çıktığımızda kimseyi tanımıyor, bilmiyorduk. Ovadaki kirlilik şikayetlerini biliyorduk, şikayete konu olan işletme, yerleşme vb. konusunda isim olarak bilgimiz vardı ancak coğrafyaya tamamen yabancıydık. Kimin kapısını çalabilir, kime başvurabilirdik?

Bu tür durumlarda ilk başvuracağınız yöntem, klasik gazetecilik yöntemidir. İlçe mülki yönetiminin kurumlarını ziyaret etmek, onlara derdimizi anlatıp medet ummak çözüm olabilirdi. Ancak amaca ulaşır mıydık, kuşkulu. Zaten OHAL yönetiminde sorunlu bir siyasal dönem yaşıyorken, herkes istim üzerindeyken kim ağzını açıp iki söz ederdi ki?

5

Biz başka bir yol seçtik. Birkaç aydan beri görmediğim bir arkadaşım, Denizli’nin eski grafikerlerinden Ramazan Çalık, Acıpayam Belediyesi’ne ait bir gölet projesinin düzenlemesine nezaret ediyordu. Bir gün önce akşam saatlerinde telefonla görüştüğümüzde, projenin hala devam ettiğini, kendisinin projenin başında olduğunu, ziyaretimi beklediğini söyledi.

Bu iyi bir başlangıç olur muydu bilmiyordum. Ama bir başlangıç yapmalı, hiç olmazsa çevrede “su” ile ilgilenen birileriyle ilişki kurmalıydım. Sonradan gördüm ki, Acıpayam Ovası gezimize iyi bir başlangıç yapmışız. Ramazan bize yaptığı işi anlattı. Gölet Ovanın orta yerindeki Ucarı Köyü’ndeydi ve adını köyden alıyordu: Ucarı Göleti.

Bölgenin en sulak arazisinde olduğumuz söylendi. Bu çok yanlış değilmiş. Sonraları etraflıca yaptığımız keşif ve görüşmelerde bu bilgi sıkça doğrulandı. Ucarı Mahallesi’ndeki ‘konukluğumuz’ biraz uzun sürdü.

Gölet hakkında bilgi aldık. Özetle; bölgenin en sulak alanında yer alıyor. Doğal kaynaklarla, aşamalı olarak, sulama amaçlı açılmış bir gölet. 15 dönümlük bir arazide yer alıyor. Derinliği ortalama bir metreyi geçmeyen yüzey gölü. Sözünü ettiğimiz kurutma kanalları vasıtasıyla Dalaman Çayı’na bağlanıyor. Göletin bağlı olduğu kanal, bölgedeki en büyük özel tarım işletmesinin arazisinden geçmekte. Aynı işletme bu suyu kendi arazisinde ekili olan yonca tarlaları için sulama amaçlı olarak değerlendiriyor. Şimdilerde uygulanmakta olan Ucarı çevre düzenleme projesinin amacı, göleti doğal park alanına dönüştürmek. Burada doğal yaşam korunuyor. Sazan ve çay balığı yetişiyor. Kuşlar için yaz-kış iyi bir barınak işlevi üstleniyor. İkinci bir gölet hayvanları koruma amaçlı proje olarak hazırlanıyor. Gölün biyolojik arıtma sistemi ile arıtması öngörülüyor. Leylekler için korunak düşünülüyor, Göletin ortasında yer alan adacık park alanına dahil edilerek, kara bağlantısı ahşap bir köprü ile sağlanıyor. Balıkların yanı sıra su yılanı, kaplumbağa, kurbağa, martılar, balıkçıl kuşları göletin hayat verdiği canlı hayvan grubunu oluşturuyor. Yürütülmekte olan çevre düzenleme projesinin Eylül Ekim aylarında tamamlanması bekleniyor.

Bu bilgileri çay ve su eşliğinde tamamlanan söyleşide alıyoruz Ramazan Çalık’tan. Ama ova çok geniş ve su bağlantıları, kanallar, kaynaklar pek fazla. En azından bu bölgeyi çevreleyen yerleşme ve kaynakları görmek istiyoruz.

6

KARAÇAY’IN KURUSU

Ucarı köyünden Mehmet Yılmaz “ben gezdirebilirim sizi” diyor. Burada doğup büyümüş, bölgeyi iyi bilen birisini buldunuz, hiç kaçırmayın. Biz de öyle yapıyoruz.

Hazırlanıp Karahöyük içinden Burdur yoluna çıkıyoruz. Arada gördüğümüz ve altından kaynak suyu akan köprünün “Takatak” köprüsü olduğunu söylüyor Mehmet. Kurudere’ye bağlanıyormuş.

Karahöyük’ten dönüp Burdur yönüne, devam ediyoruz. Aynı yönden yola paralel akıp gelen Karaçay deresinin(dere yaz aylarında kuruyor) yatağına girip bir süre geziyoruz. Uğradığımız kısımda uzun yıllar kum ocağı işletilmiş. Şimdilerde terk edilmiş gibi. Hareket yok, çalışma yok, tesisi işaret eden bir belirti yok. Sadece yatay biçimde genişçe açılmış kum yatağının çukuru kalmış geriye.

8

Çıkıp yoldan devam ediyoruz. Eşeler Dağı’ndan gelen sırçalık deresindeki su akıntısına girip bir süre de burada oylanıyoruz. Buradaki suyun zaman içinde bollaştığı belli oluyor. Yer yer elli cm. derinliği bulan yerlerde irili ufaklı çay balıkları oynaşıyor. “Bu su da kış aylarında Karaçay yoluyla Kurudere’ye ve Dalaman Çayı’na bağlanıyor” diyor rehberimiz Mehmet.

7

Devam ediyoruz. Burdur il sınırlarına girdik. Eşeler Dağı yanı başımızda. Giderek yükselen karayolunun yanından akan derede yer yer su akıntısı görünüyor. Bir süre sonra suyu biriktirip sulamaya aktaran küçük bir beton gövdeye rastlıyoruz. Ancak su o kadar az ki, sulama kanalına girdikten bir süre sonra ‘buharlaşıyor mu acaba’ diye akıl yürütüyoruz.

Dönüş yoluna girdiğimizde gün öğleyi aşmıştı. Sıcak ovada bastırmış, yer yer esen yel sıcak hava akımına dönmüştü. Pes etmeyip eşeler dağı silsilesine ait ama yerel adı Corum dağı olan, Corum köyü topraklarının yaslandığı dağın önünden Acıpayam Ovasına yeniden giriyoruz. İlk orada görmüştüm Dalaman Çayından gelen büyük sulama kanalını. Daha sonraki gezilerimde ise o noktanın, kanalın uzun yolculuğunun sonu olduğunu belirledim. Bulunduğumuz noktadan Acıpayam Ovasının önemli bir bölümü kuşbakışı izlenebiliyordu. Corum Göleti’ni, özel bir tarım işletmesine ait 24 bin dönümlük araziyi, Ovadaki yerleşmeleri, yine özel yatırım başka işletmeleri, su kanallarını bir arada görebiliyorduk.

4

OVAYA HARİTA ÇİZMEK

İlk sayfalarda sözünü ettiğim hayali haritamız böylece vücut bulmaya başlamıştı. Ovayı gözümüzün önünde tasarlayabiliyor, işletmeleri, yerleşmeleri, su kaynaklarını, kanalları, kirletici unsurları, bağlantılarını öngörebiliyorduk.

Sırçalık’tan dönüp Corum dağı eteklerinden, Dalaman’a bağlı sulama kanalı yoluna girip Corum köyüne geldik. Burası da sulak bir arazi. Hemen yanı başında Corum Göleti var. Şimdi göletten eser yok gibi görünse de kaynağındaki su kurumuş değil. Nitekim göl yatağının sazlıklarla sıkıca örülmüş olması bunun kanıtı. Ayrıca göletten Kurudere’ye bağlanan bir kurutma kanalı bulunuyor. Taşkın ve kaynak suyu tahliyesi amacıyla açılmış. Başka bir kanıt ise bu kanalda her dönem su seviyesinin ortalama düzeyin altına düşmemesi. En kurak yaz aylarında bile balık tutmak için kanala olta atanlara tanık olduğumuzu söylemek sanırım su miktarı konusunda söylediklerimizi teyit eder.

O gün tüm gezimiz bu bölgeye ayrılmıştı. Akşam olup yükseklerde, Bozdağ eteklerindeki çeşme başına kurduğumuz çadır ve masa sandalyede önce yemeğimizi yedik, biraz dinlendik. Sonra Acıpayam Ovasını haritalandıran tespitlerimizi bilgisayarımıza notladık.

10

ACIPAYAM KURUDERE NOTLARI

  • Kurudere, Seferihisar’dan başlayıp Acıpayam altlarından geçerek Dalaman Çayı’na bağlanıyor.
  • Geçtiği güzergahtaki irili ufaklı pek çok yerleşim doğrudan ve dolaylı bağlantı yollarıyla atıklarını Dalaman’a taşıyor.
  • Seferihisar çıkışından itibaren 11. km.de Yatağan ve Yüreğil’den gelen kolla birleşiyor.
  • Yatağan ve Yüreğil’e giden kol 4. km’den itibaren ikiye ayrılıyor. Birisi Yüreğil’e, diğeri ise Yatağan’a ulaşıyor.
  • Her iki kol, birbirine neredeyse bitişik olan yerleşmelerin sırtını dayadığı dağdan inen dere yataklarıyla birleşiyor.
  • Bu iki yerleşimin yanında üçüncü bir yerleşim alanı olarak Kuyucak var. Onun atıkları ise daha dolaylı biçimde, başka kanallara aktarılıp ovada dağılarak geliyor.
  • Adı geçen yerleşimlerin her üçü de dağın güney eteklerine yaslandığından, arazi yüzeyleri eğimli ve kodu ova düzeyinden yüksekte kalıyor.
  • Seferihisar ve Yatağan yönlerinden gelen kanallar Yassıhöyük’e 1.5 km. kala birleşerek Denizli Antalya karayolundan ayrılıp Salda-Burdur istikametine giden yol ayrımının 3. km’si üzerindeki köprü altından geçerek ovaya açılıyor.
  • Burada önce yerleşim alanları kanala bağlanıyor. Yassıhöyük, Ovayurt, Apa!
  • Acıpayam Bez Tekstil fabrikası Yassıhöyük’te kurulu. Atıksu kanalı Kurudere, hemen önünden geçiyor. Fabrika atık sularını Kurudere’ye bırakıyor. 10 bin ton/gün iplik boyama kapasitesi var. Şirketin İnternet sitesinde yer alan kurumsal bilgiler iplik boyama ünitesinin 2004 yılında devreye alındığı belirtiliyor. Boya ünitesi bu günkü kapasitesine, 2006 yılındaki genişlemeyle ulaşmış. Sitede atık su arıtma tesisi ile ilgili olarak, “iplik boya işletmemiz, kurulmasıyla aynı anda devreye alınan fiziksel ve biyolojik artıma tesisine sahiptir” bilgisine yer verilmiş.
  • Bu noktadan itibaren kanalın her iki yanında yer alan araziler ve yerleşmelerden gelen muhtelif kanallar, ana kanal olarak Kurudere’ye bağlanıyor.
  • Bağlantı kanallarının önemli bir bölümü ovadaki bataklıklarda biriken suyu tahliye amacıyla açılmış ‘kurutma kanalları.’
  • Kurutma kanallarına bağlanan ya da ayrı olarak akan başka tahliye kanalları, aynı zamanda çevredeki irili ufaklı mahalle yerleşmeleri ve Acıpayam’ın atık sularını Kurudere’ye taşıyor.

***

Buraya kadar olan kısmıyla sanırım Ovadaki suyun nasıl bir dönüşüme aktığını özetledik. Bundan sonrasını birlikte izleyebileceğiz. Gezerek, soruşturarak, röportajlarla ve araştırarak veriler elde edip bunları başka bilgi ve belgelerle yorumlayacağız. Bilim insanlarıyla suyoluna gidip ölçümler alacak, bu ölçümlerin sonuçlarını yayınlayacağız. Yörenin eski kasaba belediye başkanlarıyla imkan ölçeğinde görüşmeler yapacağız. Elde ettiğimiz her bilgiyi siz okurlarımızla paylaşmaya devam edeceğiz.

(Devam edecek)

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı