REKLAMI GEÇ

DENİZLİ: TERMALDEKİ SAĞLIK

16 Aralık 2019 Pazartesi

Denizli’de termal sağlık turizminin altyapısına dair bölümler halinde üç aydan beri devam eden yazılarımız, kuşkusuz konuya bütünlüklü bir yaklaşım değil, spesifik değerlendirmeler getirdi. Bu değerlendirmelerin genel eğilimi ise termal konusunu tarihsel ve ekolojik bağlamı itibariyle ele almak oldu. Turizm ve sağlık gibi birbirinden bağımsız ve her biri toplumu başlı başına etkileyen alanların, “Sağlık Turizmi” adı altında birlikteliğinin temel nosyonu ise ekonomi olabilir. Kavramın değişkenlerine hangi açıdan bakarsanız bakın, bu gerçek değişmez. Dolayısıyla bizim tarihsellik bağlamını ihmal etmeden sürdürdüğümüz yazılar, konuya ekonomik fayda/yarar ilişkisi çerçevesinde alaka gösterenlerin ilgisine yeterince karşılık vermemiş olmalı.
Yukarıda belirttiğimiz neden bizi, yaptığımız araştırma boyunca dikkatle izlemeye çalıştığımız Sağlık Turizmi Koordinasyon Kurulu (SATUR) yayınlarına odaklanmaya sevk etti. Bu yayınlar içinde 2011 yılında hazırlandığını tahmin ettiğim, imzasız (kurul tarafından hazırlanmış olmalı) bir çalışma var. Tam da bizim eksik bıraktığımız, termal sağlık turizmi konusunda nispeten güncel sayılabilir verilerle ve Denizli coğrafyasındaki termal kaynaklarla ilgili. Başlığı “Türkiye’de Termal Sağlık Turizmi.”
Yayın sadece Denizli’yi değil, Türkiye’nin her bölgesindeki termal kaynaklar ve bunların turizm açısından değerini inceliyor. Daha doğrusu bir tür termal kaynak rehberi/kaynakçası gibi düşünün.
Biz bugün işte bu belgedeki Denizli termal kaynaklarıyla ilgili bölüme yer vereceğiz. Belge bir kamu kuruluşuna ait olduğuna göre, kamu alanı ile paylaşılmasında bir sakınca bulunmasa gerek.
Bazı kamu bürokratları bu konularda gösterdikleri işgüzarlıkla akıllardaki yerini hala koruyor. Bundan yıllar önce, dönemin Denizli İl Kültür Müdürü, kurumun internet sitesine yüklediği fotoğrafların köşesine, izinsiz kullanılamayacağını belirten ibareler yerleştirmişti. Düşünün, bir kamu kuruluşu, kamuya ait bir internet sitesinde, kamusal olması gereken paylaşımları keyfince özelleştirebiliyordu. Bu konuda yazdığımız bir köşe yazısı sonrası o fotoğrafların kullanımı serbest kalmış ancak fotoğraflar üzerindeki ibare kalkmamıştı. O nedenle, aşağıda yer verdiğimiz SATUR kaynaklı bilgilerin kamu yararı gözetilerek kullanıldığına dikkat çekmek istiyorum.

DENİZLİ: TRAVERTEN’DE SAĞLIK
Denizli ilinin üç iklim kuşağının ortasında bulunan iklimi çeşitli turizm faaliyetlerine elverişlidir. Sağlık turizminde kullanılabilecek termal su kaynaklarına ve jeotermal kaynaklara sahiptir. Sahip olduğu tarihi ve kültürel değerler alternatif turizm çeşitleri oluşturmaya imkân vermektedir. İlin coğrafi konumu itibariyle geçiş güzergâhında bulunması, pek çok yeri birbirine bağlayan köprü konumunda olması önemli bir fırsattır. Dünyanın sayılı harikalarından olan Pamukkale bu şehirde termal kaynaklara yakın olarak bulunmaktadır. Çeşitli ulusal ve uluslararası festivallerin yapılıyor olması il adına güçlü bir yöndür. İlin farklı yörelerinde, yöreye özgü değerlerin adına düzenlenen festivaller, tanıtım için kullanılabilecek fırsatlardır. Bu tür festivaller, farklı kişi ve kurumlan bir araya getirdiği için farklı fırsatlar yaratmaya elverişlidir.

Şehirde bir üniversitenin ve üniversite hastanesinin bulunması ili dinamikleştirmektedir. Pamukkale Üniversitesi ve Pamukkale Üniversitesi Hastanesi şehir için önemli bir araçtır.

Yamaç paraşütü, dağ turizmi, sağlık turizmi gibi farklı turizm alanlarının birleştirilebilmesine elverişli bir şehirdir. Çökelez Dağı eteklerinde Pamukkale bölgesinde, Çameli’nin Yaylacık Dağında, Göveçlik Kasabası bölgesinde yamaç paraşütü etkinlikleri yapılmaktadır. Honaz Dağı ve Karcı Dağının yüksek tepelerinde kışın kar bulunmasından dolayı kış sporları için elverişlidir. Sıcak termal sularının bulunmasından dolayı da termal turizm faaliyetlerinin yapılmasına elverişlidir. Farklı konseptlerde düzenlenen alternatif tur programları geliştirilebilir.

Bazı ülkelerde uzun tedavi sıralarının bulunması, sigorta şirketlerinin her tedavi masrafını karşılamaması nedeniyle sağlık turizmi faaliyetine yönelen insanlara, daha kısa sürede ve daha az masrafla hizmet sunabilme potansiyeli mevcuttur. Denizli’de bulunan 21 adet çeşitli büyüklükteki kamu ve özel hastanenin, 2123 yatak kapasitesi ile hizmet veriyor olması, bu imkânı sağlamaktadır.

ÇÜRÜKSU (LYKOS) VADİSİ
Denizli Çürüksu (Lykos) Ovası termal su kaynaklan açısından doğal kaynakların en cömert davrandığı bölgelerden biridir. Bu nedenle ovadaki ilk yerleşim izleri günümüzden 500.000 yıl öncesine kadar dayanmaktadır ve günümüze kadar kesintisiz devam etmiştir. Bunun üç ana nedeni vardır; termal su, coğrafi konum ve iklimin uygunluğudur.

Bu bereketli topraklara iki önemli ırmak hayat vermektedir. Büyük Menderes ve Çürüksu (Lykos) Irmakları. Küçük, fakat verimli ovaya adını veren, Lykos (Çürüksu) Nehri; Honaz (Kadmos) Dağı eteklerinden doğarak Lykos (Çürüksu) Ovasının ortasından geçip, Sarayköy yakınında Büyük Menderes Nehrine karışmaktadır. Çürüksu (Lykos) Vadisi Afyondan başlayan ve Aydına kadar uzanan fay hattına bağlı olan termal su kaynaklarına sahiptir. Bu nedenle Çökelez Dağı ve Honaz Dağı eteklerinden Kaklık çevresine kadar olan alanlarda çok zengin ve kaliteli traverten ocakları yer alır. Termal su vadide insanlar tarafından binlerce yıldır tedavi amaçlı kullanılmış ve görkemli hamamlar yapılmıştır.

ANTİK DÖNEMLERDE DENİZLİ VE ÇEVRESİNDE TIP
Denizli ve civarı Helenistik öncesi en önemli yerleşimi, Herodot ve Xenephon’da da adı geçen Kolossai antik kentidir. Helenistik Dönem yerleşmelerini ise Ova ortasında yer alan Laodikeia, Attouda (Sarayköy-Hisarköy), Trapezopolis (Babadağ-Bekirler köyü), Karura (Sarayköy-Tekkeköy), Büyük Menderes Nehrinin batı yanında Tripolis (Yenicekent), Laodikeia’nın kuzeyinde ise Hierapolis (Pamukkale) olarak sıralayabiliriz. Polemon Hanedanlığının başlangıcından çok önce, bir öğrenim merkezi olan Laodikeia’da kuşkucu filozoflar, Antiokhos ve Theiodos yetişmiştir. Tıp öğreniminin de çok önemli olduğu Laodikeia’da, Strabonun zamanında Zeuxis tarafından büyük bir grup Herophileian (antik dünyanın en ünlü hekimi) tıp okulu kurulmuştur, şüphesiz bu tıp okulunda hem su terapisine bağlı tedavi, hem de diğer tedaviler yapılıyordu. Bu da Denizli’de suyla gelen sağlık tecrübesinin 3000 yıllık olduğunun bir delilidir. Antik dönemde Denizli çevresinde yer alan; Hierapolis, Laodikeia, Attouda, Karura, Herakleia Salbace ve Eumeneia kentlerinde tıp, bir bilim dalı olarak kabul edilmiştir.

Antik kaynaklardan Strabon M.S.9 yılında Çürüksu Vadisine gelmiş olup, Laodikeia, Attouda ve Karura arasında büyük saygı gören Men Karou tapınağı ve tapınak yanında yer alan önemli bir tıp okulunun varlığından söz etmiştir. Strabona göre, bu tıp okulu Herophileion adı altında Zeuksis tarafından kurulmuş ve onun zamanında bu okulun yöneticisi Aleksandros Philalethes’tir. Yine Strabon bu okulun tıp alanında öneminin Hikesios’un kurmuş olduğu Erasistrateion (Ünlü hekim ve anatomi uzmanı Teos’lu-Sığacık’lı Eristratos) kadar önemli olduğunu bildirmiştir. Bu bilgiler özellikle Lycos Vadisinin antik dünya da çok önemli bir tıp okuluna sahip olduğunu göstermektedir. Bölgenin en önemli antik kenti olan Laodikeia’da (Merkez Goncalı-Eskihisar köyleri) bir tıp fakültesi yer almaktaydı ve sözü edilen dönemde kentlerin tıp doktorları bu fakültede eğitilmekteydi.

Herakleia Salbace antik kenti Herakles adına kurulmuş olmasına rağmen, kentin temel simgeleri Asklepios ve karısı Hygeiadır. Bu da antik kentin tıp alanında ne kadar ileriye gittiğini ve antik dönemde burada yetişen doktorların tüm dünya da ün saldıklarını göstermektedir. Ayrıca Herakleia Salbace antik kentinde kabartmalar ve heykeller üzerinde sağlık kökenli Asklepios ve karısı Hygeia sıkça betimlenmiştir. Hierapolis termal yerleşmesinin arkeoloji literatüründe Kutsal Kent olarak adlandırılması, kentte bilinen tapınak, yapı ve sıcak su kaynaklarının varlığından kaynaklanmaktadır.

Roma döneminde kent, kaplıcaları sayesinde önemli bir tıbbi merkez haline gelmiş ve şifa bulmak niyetiyle Anadolu’nun birçok yerinden gelen hastalar burada yaşamlarının sonuna kadar kalmışlardır. Roma Nekropolü, çoklukla bu hastaların mezarlarından oluşmakta ve kültürel çeşitlilik içermektedir. Hierapolis’teki Nimfeum (Antik Çeşme) ve Roma Hamamları, kentin bu özelliği nedeniyle inşa edilmiş ve bu yapılar, günümüze kadar gelmiştir.

Büyük Menderes Irmağı yanında kurulmuş olan Tripolis antik kentinin kuruluş amaçlarından biri de günümüzde Yenicekent Kaplıcaları olarak bilinen termal su kaynaklarından tedavi amaçlı yararlanılmasıdır. Yine Sarayköy-Tekke Kaplıcaları olarak bilinen bölgede antik dönemde Karura adında bir kent kurulmuştur. Bu kentin kaplıcalarının sağlık ve tedavi amaçlı olarak kullanıldığı antik kaynaklardan bilinmektedir. Binlerce yıldır Denizli’de bilime dayalı tıp ve termal suya bağlı tedavi uygulanmaktadır.

GÜNÜMÜZÜN SU VE SAĞLIK KENTİ; DÜNYANIN EN ZENGİN TERMAL SU KAYNAKLARI
Günümüzde termal kaynaklara bağlı sağlık turizmi dünya da önemli bir yer tutmaktadır. Türkiye jeotermal kaynaklar açısından dünya da ilk yedi ülke arasında yer alırken, Avrupa’da birinci, kaplıca uygulamaları konusunda ise üçüncü sırada yer almaktadır.
Denizli termal su kaynakları bakımından dünyanın en zengin alanları içinde gösterilmektedir. Diğer turizm türleri ile entegre olabilecek ve destinasyon oluşturabilecek kapasiteye sahip olan öncelikli geliştirilecek bölgeler içinde yer alan Denizli’de, termal marka kent oluşturulmak üzere; Çardak Beylerli, Buldan Yenicekent-Bölmekaya, Sarayköy İlçesinde Tekkeköy, İnsuyu, Babacık ve Kızıldere Bölgesi, Akköy İlçesi Gölemezli Bölgesi Kültür ve Turizm Bakanlığınca 2006 yılında Termal Turizm Merkezi ilan edilmiştir. Buna ilave olarak Sağlık Turizmi Koordinasyon Kurulunun (SATURK) ilk toplantısından beri bu bölge için özgün planlamalar yapılmaktadır.

SARAYKÖY TERMAL MERKEZİ
İlçe, Menderes ovasında kurulu olup, Denizli- Aydın- İzmir Karayolu üzerinde bulunmaktadır. Denizli il merkezine 22 km, Ege Denizine 220 km mesafededir. İlçede önemli jeotermal tesisler bulunmaktadır. Bunların başında Karataş Köyü yakınındaki Hamamaltı Mevkiindeki jeotermal alandır. Tırkaz- Tekke köylerinde 4 (dört) adet tesis bulunmaktadır, suyun sıcaklığı 80°C de olup, Romatizma, Deri, Kadın Hastalıkları, İdrar Yolu rahatsızlıklarına iyi gelir.

AKKÖY – GÖLEMEZLİ TERMAL MERKEZİ
Akköy- Gölemezli Termal Turizm Merkezi alanı Pamukkale Özel Çevre Koruma Bölgesi sınırlarına bitişik olarak, bu bölgenin kuzey batısında yer almakta, Akköy İlçesine bağlı Gölemezli Beldesi, Çeşmebaşı ve Kavakbaşı Köyleri yerleşim alanlarını da içine alacak şekilde yine Akköy İlçesine bağlı Belenardıç Köyünün yerleşim alanı dışında güneydoğu bölgesi ile Denizli merkez İlçeye bağlı Haytabey ve Eymir Köylerinin yerleşim dışındaki güney-batı bölgelerini kapsamaktadır. İlçede jeotermale dayalı seracılık yapılmaktadır. Jeotermal MTA kaynak 4 (dört) adettir. Kaynaklar nitelik bakımından birbirinden farklıdır. Birisi çamur hamamı olarak kullanılır. Sıcaklıkları 35-60 0C arasındadır. Kaynak sularının bileşiminde karbondioksit, sülfat, sodyum ve kalsiyum bulunmaktadır.

Gölemezli Çamur Kaplıcaları: Merkez ilçeye bağlı Gölemezli Kasabasındaki su Deri, Sedef, Mantar, Egzama, Hemoroit, Kireçlenme, Romatizma gibi hastalıklara iyi gelir.

BULDAN – TRİPOLİS TERMAL MERKEZİ
İlçe Pamukkale Tepeköy, Gölemezli ve Akköy yolu üzerinden 20 km Menderes Nehri vadisinde Tripolis Antik Kenti yakınında yer almaktadır.

Çizmeli (Yenice) Kaplıcaları: Buldan ilçesine 16 Km uzaklıkta, Suyun sıcaklığı 56oC de olup, Romatizma, Kalp-Damar Sertliği, Hemoroit, Karaciğer Yetmezliği, Deri, Mide, Böbrek ve Kadın Hastalıklarına iyi gelir.

Buldan Maden Suyu: Buldan ilçesine 2 Km uzaklıktaki maden suyu kaynakları iki ayrı çeşmeden akmaktadır. Sindirim sistemi ve Karaciğer işlevleri üzerine olumlu etkisi vardır. Sofra suyu niteliğindedir

ÇARDAK – BEYLERLİ TERMAL MERKEZİ
Beylerli Belediyesine ait kaplıcalarının Beylerli şehir merkezine mesafesi 3 km, ilçe merkezine 20 km, il merkezine 78 km olup yolu asfalt kaplama yoldur.

PAMUKKALE TERMAL SULARI
Denizli’ye 18 km uzaklıkta (Hierapolis Antik Kenti) Pamukkale de 35oC deki su; Doktor muayenesini takiben hastanın durumuna uygun olarak kalp-damar sertliği, tansiyon, romatizma, raşitizm, felç, deri, göz, sinir sistemi ve Damar Hastalıkları, Damar İltihabı gibi rahatsızlıklarının tedavisinde önerilmektedir. Ayrıca ılık olarak içildiğinde mide spazmında, idrar söktürmede ve iltihaplarında, böbrek ve kum taşlarının tedavisinde tavsiye edilmektedir.

Travertenlerin oluşumunu sağlayan sular, termal turizmde Pamukkale’nin önemli ve benzersiz bir yer edinmesini sağlamıştır. Pamukkale’nin bulunduğu coğrafya, Çürüksu Vadisi termal su kaynakları ile özel bir yapıya sahiptir. İnsanlar binlerce yıldır termal suyu tedavi amaçlı olarak kullanmış, buralarda işlevsel ve gösterişli hamamlar yapmışlardır.

Hierapolis’in termal sularından kaynaklanan ünü, Roma Döneminde Anadolu’ya yayılmış, hastalar sağlık turizmi kapsamında şifa bulmak için buraya gelmişlerdir. Kaplıcaları ile tıbbi merkez konumuna gelen kentte, hastalar tedavi amaçlı geçici ya da kalıcı olarak konaklamışlardır. Roma nekropolünde kent dışından gelen ve ömürlerinin sonuna kadar kalan hastaların mezarları bulunmaktadır. Termal kaynakların bulunduğu yerlerde Antik Dönem>de dini ayinler yapılmış, halkın katılımı ile şenlikler düzenlenmiş, devlet yöneticileri ve zenginler tedavi için burayı tercih etmişlerdir. Yapılan araştırmalar tedavilerin din adamları ve hekimlerce yönetildiğini göstermektedir.

Termal amaçlı yapılıp, günümüze ulaşan tarihi yapılar arasında Antik Çeşme (Nimfeium) ve Roma Hamamları mimari yapıları ve ihtişamları ile dikkat çekicidir. Günümüzde Hierapolis kentinin bulunduğu alanda, tarihi yapılarla kucaklaşan termal sularda kalıntıların arasında yüzme imkanı vardır. Travertenleri oluşturan karstik alanlardan çıkan sular; bünyesindeki kireç çözeltisi, buharlaşma ve sudaki karbondioksitin ayrışması sonucu, çökelmiştir. Genellikle beyaz renkte ve pamuk yığınları andıran kalker tüfleri ise Pamukkale travertenlerini oluşturmaktadır. Pamukkale termal suyunun tedavi edici özelliği, çok eski çağlardan beri anlaşılmış, yüzyıllar sonra şifa niteliği bilimsel olarak kanıtlanmıştır. UNESCO Kültür Miras Listesinde yer alarak, özenle korunan Pamukkale, şifalı termal suları ile ziyaretçilerine pek çok alternatifli tedavi olanakları sunmaktadır.

PAMUKKALE TRAVERTENLERİ
Traverten sözcüğü, İtalya’da geniş traverten çökellerinin bulunduğu Tivoli’nin, Roma zamanındaki adı olan “Tivertino”dan gelmektedir. Traverten çok yönlü, çeşitli nedenlere ve ortamlara bağlı, kimyasal reaksiyon sonucu çökelme ile oluşan bir kayadır. Termal su kaynaktan çıktıktan sonra, 320 metre uzunluğunda bir kanal ile traverten başına gelmekte ve buradan, 60-70 metrelik çökelmenin olduğu traverten katkatlarına dökülmekte ve ortalama 240-300 metre yol kat etmektedir. Kaynaktan çıkan 35.6°C sıcaklığında, içinde yüksek miktarda kalsiyum hidrokarbonat bulunan suyun havadaki oksijen ile olan teması sırasında kalsiyum karbonat çökelmekte ve traverten oluşumuna sebep olmaktadır. Çökelti ilk etapta jel halindedir. Beyazlığın oluşumunda hava şartları, ısı kaybı, akışın yayılımı ve süresi etkilidir. Çökelme, termal sudaki karbondioksit, havadaki karbondioksit ile dengeye gelinceye kadar devam eder.

Travertenler kartlarda ve broşürlerde göründüğü gibi her zaman su ile temas halinde değildir. Su dolu travertenler daha güzel ve hoş göründüğü için fotoğrafları genellikle su dolu iken çekilir ve her zaman su dolu sanılır. Travertenlere termal su kontrollü olarak belirli bir program dahilinde verilmektedir. Fazla miktarda ve uzun süre aynı yere akıtılan termal su yosunlaşmaya ve dolayısı ile beyaz traverten alanlarında hoş olmayan kirliliğe sebep olmaktadır. Hem bu kirliliğin önüne geçmek hem de başlangıçta jel halinde olan çökeltiyi sertleştirmek için traverten alanları belirli süreler kurutulmak zorundadır. Ana traverten alanlarına girmek travertenin ilk oluşumda yumuşak jel halinde olması ve yüründüğünde ezilme ve kırılma meydana gelmesi sebebiyle her ne kadar yasaksa da gelen turistlerin suyla temasını sağlamak amacıyla eski araç yolu üzerinde oluşturulan yapay havuzcukların olduğu bölüm ve Güney Kapısı tarafında sonradan oluşturulan 5000 m2’lik traverten alanı turistlerin kullanımına açıktır.

Pamukkale Termal Kaplıcası sisteminin bir kolu sayılan bu kaplıca, Pamukkale’nin 5 km kuzeyinde, Karahayıt kasabasındadır. Suyunun bileşimi, Pamukkale kaynağına benzemektedir. Ancak sıcaklığı daha fazla olup, serbest karbondioksiti daha azdır. Radyoaktivitesi yüksek olan kaplıca suları, üç kaynaktan çıkar, kaynakların sıcaklıkları 42 °C, 50 °C ve 56 °C’dir.

Hipertermal, hipotonik bir maden suyudur. Sülfat, bikarbonat, kalsiyum, karbondioksit yönünden zengin bu termal sular Kubbeli Hamam Kaynağı, Cami ve Kızılağan kaynaklarından çıkmaktadır.

KARAHAYIT KIRMIZI SU VE TERMAL ÇAMUR
Yılın her mevsiminde ana kaynağından 58 °Cde çıkan Karahayıt’ın kendine has kırmızı renkli şifalı termal suyu ve termal çamuru, Ege Üniversitesi hidroklimatoloji enstitüsünün vermiş olduğu rapora göre içerdiği zengin mineralleri ile eşsiz bir sağlık kaynağıdır. Karahayıt’ta bulunan turistik tesislerde (Otel, Apart Otel ve Pansiyonlarda) Kırmızı Su ve Termal Çamur sayesinde pek çok hastalık ve sağlık problemine şifa amacıyla insanlar gelmektedir.

İl ve özellikle Pamukkale-Karahayıt bölgesi antik çağlardan beri kaplıca tedavi merkezi olarak kullanılmış olmasına rağmen günümüzde termal ve sağlık turizmi bakımından hak ettiği ilgi ve değeri görmemektedir.

Pamukkale-Karahayıt bölgesini 2011 yılı içerisinde 1.730.000 (1.400.000 yabancı) turist ziyaret etmesine rağmen konaklama tesislerindeki ortalama kalış süresi 1,5 gündür. Ziyaret sebebi Pamukkale’yi görmektir. Bölgedeki tek gecelik olan konaklama süresinin artırılmasına yönelik yeni projelerin hayata geçirilmesi bölge ve ülke ekonomisi açısından zaruridir. Bölgeye benzer yurt dışı merkezlerinde ”kür” amaçlı ziyaretçilerin ortalama kalış günleri 14 gündür.”

DEVAM EDECEK…

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı