REKLAMI GEÇ

JEOPARKLAR İÇİN YASAL DÜZENLEME ŞART!

25 Kasım 2019 Pazartesi

Jeoparklar konusundaki röportajımıza geçen hafta kaldığımız yerden devam ediyoruz. Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeoloji Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Mehmet Özkul ve Dr. Öğr. Üyesi Barış Semiz, sayfamızın konuğu olmaya devam ediyorlar.

İlk bölümümüzde jeopark kavramının nasıl ortaya çıktığı ve nasıl uygulama alanı haline geldiği konusunda etraflıca görüşmüş, termal üzerine konuşmayı bu haftaya bırakmıştık. Konumuz her ne kadar termal tarih ve termal sağlık gibi spesifik ve indirgemeci görünse de, son yıllarda hızla gelişen jeotermal enerji sahalarının yarattığı kirlilik tartışmalarına değinmeden geçmek olmazdı. Başlangıçta “temiz enerji”, “çevreci enerji” gibi ekolojik ihtiyaca karşılık sunulan jeotermal, kısa zamanda görüldü ki, özellikle üretim bölgelerinde yarattığı çok çeşitli çevre tahribatı biçimleriyle, öyle sanıldığı kadar masum değildi. Türkiye’nin ilk jeotermal ünitesi devlet kurumu MTA (Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü) tarafından Denizli’de kurulmuştu. Şimdi o ünite özelleştirildi ve ülkenin en büyük jeotermal yatırım ve enerji üretim tesisine dönüştü. Ardından onlarca başvuruyla aynı saha çevresi jeotermal üretim talebinin merkezi oldu. Halen devam eden bu başvurularla ilgili gelişmeleri başka bir yazı konusu olmak kaydıyla erteleyerek, röportajımıza dönelim.

TERMAL ENERJİDE REENJEKSİYON ÖNEMLİ

Mehmet Hocam, traverten ve yüzey oluşumları açısından baktığımız jeopark olgusuna bir de termal açısından bakabilir miyiz? Son dönemde yeni açılmak istenen kuyular ve kurulmak istenen santraller için yöre halkının yaygın bir tepkisi oluşuyor. Davalar açılıyor, mahkeme dosyaları oluşuyor, bilirkişiler gidip geliyor. En önemlisi de reenjeksiyon sorunu. Galiba sıkıntının temelinde yatan da bu.

Benzer durumlar Aydın tarafında da var. Manisa tarafına, Turgutlu’ya gittiğinizde orada da var. Reenjeksiyon, yani yeraltından çekilen termal suyun geri basılamaması öteden beri bir sorun burada. Eskiden MTA’nın çalışmaları sırasında da onu becerememişlerdi. Ama o zaman üretim çok mütevazıydı, şimdi çok fazla.

TERMAL SU YOKSA TRAVERTEN YOK!

Başka bir açıdan bakmak burada önemli. Jeoparklar için termal sular nasıl bir değer ihtiva edebilir? Çünkü bu aynı zamanda çok yönlü koruma ve denetim unsuru demektir.

Denizli özelinde bizim önerimiz “Denizli Traverten Jeoparkı” olmasıydı. Neden? Traverten sudan oluşan bir kayaç, tortu. Dolayısıyla bu termal kaynak suları olmasa bu travertenler oluşmayacak bu bölgede. Bu bölgede termal suların ortaya çıkması, onlara bağlı traverten oluşumların meydana gelmesi, bölgenin jeolojik yapısıyla alakalı. Burası gerek termal sular, gerekse onların oluşturduğu traverten şekilleri, başta Pamukkale olmak üzere Denizli’nin bir özeli. Dolayısıyla termal sular da değişik amaçlarla tabi ki kullanılacaktır ve kullanılıyor.

ENERJİ ZENGİNİ DEĞİLİZ

Bu doğal oluşumların ekonomik katma değer açısından da dikkate alınması gerekir mi diyorsunuz?

Denizli’de, Pamukkale’den ötede, Kaklık taraflarında traverten ocakları var ve buralarda insanlar yatırım yapıp mermer fabrikası kuruyorlar. Buralarda traverten üretip satıyorlar. Yani halihazırda zaten hem termal, hem traverten ve doğaltaş, hem de turizm yönünden Denizli bundan yararlanıyor.
Bu yararlanma sırasında, Kızıldere jeotermalinde olduğu gibi Türkiye’nin birçok yerlerinde bu sıkıntılar ve rahatsızlıklar başladı. Tabi burada, enerji zengini olmadığımız için devletin enerji konusunda bir önceliği var. Bu amaçla her yola başvuruluyor gibi bir görüntü oluşuyor. Kömür varsa hemen çıkaralım, enerjiye dönüştürelim, jeotermal varsa onu hemen enerjiye dönüştürelim gibi bir acelecilik görüyorum ben şahsen. Orada birtakım olumsuzluklar da ortaya çıkıyor maalesef. Bizim bunu hem devlet olarak hem toplum olarak daha özenli bağlamamız gerekir. Hani sürdürülebilir yaşam, sürdürülebilir kalkınma deniyor çeşitli kişi ve kuruluşlar tarafından. Ama bunun gerçekten uygulanması lazım.

UNESCO TEMEL KRİTERİ: YEREL KALKINA

Jeopark ilan edilmesi, mevcut durumla çelişmeyecek mi?

Burada tabi ki yerel toplumun bu değerlere sahiplenmesi gerekiyor. Yani bizim bakanlıktan veya valilikten emir alarak jeopark işini yapmamız zaten mümkün kılınmıyor. Yani sizin o bölge insanına bir farkındalık yaratmanız ve sahiplenmeleri için girişimlerde bulunmanız lazım. Öbür türlü, orta ve uzun vadede tahrip olması kaçınılmaz oluyor. Ama orayı bölge insanına bir ihtiyaç olarak, bir değer olarak benimsetebilirsek, öyle olur. Zaten UNESCO kriterlerinin istediği de bu. Emrivakiyle yönetilsin, böyle bir yapılanma istenmiyor. Şu anda halihazırda Pamukkale korunuyor mu, korunuyor. Ama böyle bir durumda, gelişecek yönetim, gelirini giderini belirleyecek ve yönetecek. Geliri de burada kalacak. E bunu da ister mi ister, başta büyükşehir olmak üzere.

TURZMİ ÇEŞİTLENDİRME ANLAYIŞI VAR

Başka bir açıdan bakmaya çalışalım. Jeoparklar genellikle, en azından Türkiye’de böyle, bir turizm merkezine dönüşecektir, esas olarak da böyle algılanacaktır. Ölçüsü de turistik getirisi, katma değeri olacaktır. Turistik açıdan baktığımızda jeoparkların değeri nedir?

Jeoparklar turizm açısından önemli. Mesela Pamukkale’nin günübirlik veya birkaç günlük şeklinde de olsa iki milyon ziyaretçiyi aşan bir turizm gerçeği var. Ama Denizli turizmiyle veya bu işlerle ilgilenen Denizlililer fikir jimnastiği yapıyorlar ki, “çeşitlendirelim.” Nasıl çeşitlendirelim, işte gastronomiyle veya başka benzer yollarla olabilir, bunlar da alternatif. Şimdi dünyanın değişik herhangi bir yerinde çok ender jeolojik oluşumlar var. Ve buralara tur düzenleyen şirketler var. Buna uygun yapılanmalar var. Bakıyorsun adam Avustralya’ya, Çin’e, Tibet’e gidiyor veya Türkiye’ye geliyor. Mesela geçen eylülde Elazığ’da bir toplantı vardı. Orada bazı kaya birimleri var. Bunlar çalışıldı, uluslararası yayınlar yapıldı ve bunu çalışan insanlardan bazıları İngiltere’de veya şurada burada petrol endüstrisine yönelik, “bakın burada çok ilginç şeyler var, işte biz buraya tur düzenliyoruz” dedi. Adamlar her yıl oraya gidip ziyaret ediyorlar, o kişilerin veya bilenlerin liderliğinde oralar tanıtılıyor. Dünya çapında bu türden turlar var.

YELLOWSTON’DA TERMAL ENERJİ ÜRETİLMİYOR!

Dünya’da Pamukkale gibi yerler var mı? Eğer varsa nasıl yönetiliyorlar? Çünkü bize örnek oluşturabilecek yönetim biçimleri lazım.

Mesela Yellowstone. Orası Pamukkale’ye benzer bir yer. 1800’lü yılların sonunda oranın o dönemki başkanı milli park olarak koruma altına alınmasını sağlamış. Ama orası aslında bir jeotermal saha! Yani dünyada sıcak su kaynaklarının toplu olarak en fazla bulunduğu yer orası. Ama bakıyorsunuz öyle santral şu bu yok. Yani biz her gördüğümüz yere santral kurup sondaj vurmak zorunda değiliz. İşte bunlar bizim enerji fakiri olmamızın getirdiği birtakım hoyratça şeyler.

JEOPARK BAŞKA OLUŞUMLARI SINIRLAMAZ

Jeopark alanı içine alınabilecek alternatif bölgelerimiz yok mu? Büyü Menderes’in son buzul çağ sonrası oluşumunda rol oynayan Çivril’deki Kufi Çayı ve Banaz Çayı yatakları, Çal Kısık Kanyonundan itibaren Bekilli kanyonları, Adıgüzel baraj sahası ve Cindere Vadisi ile Yenicekent kum ocaklarına kadar uzanan güzergahtan söz ediyorum.

Denizli’de bir jeopark olsa, bu tür yerler göz ardı edilmez tabi. Eğer jeopark kavramı içerisine bu tür yerler dahil edilebilirse dahil edilir. Ama edilmese bile, bundan buradaki ilgili kurumlar, valilik, belediyeler, sivil toplum kuruluşlarıyla bunların korunup korunması yönünde özen elbette gösterilebilir. Jeopark oluşumu bunlara bir engel teşkil etmez. Her ne kadar jeopark adı sadece jeolojiyi içeriyor gibi görünse de, o bölgenin tarihi ve kültürel değerleri gibi pek çok oluşum içine dahil ediliyor. Yapılaşmanın içinde bunlar zaten öngörülmüş. Mesela Kula’ya her yerden gelenler oluyor, üniversite öğrencilerinden orta dereceli okullara kadar. Festivaller dahil her türlü etkinlik yapılıyor, sınırlandırma diye bir şey yok zaten.

Konuşmamızın başında jeoparklar için yönetim modelinden söz etmiştiniz. Böyle bir yönetim modeli Kula’da var mı ve özellikleri neler?

Kula’da böyle bir yönetim var. Özelliğine gelince, daha önce belirttiğim gibi içinde jeopark, jeosit geçen kanun ve yönetmelikler henüz yok ama çalışmalar yıldan yıla artıyor. Yakın vadede bu çalışmaların olacağını tahmin ediyoruz. Ama şu anki mevcut mevzuat içinde Kula için Belediyeler birliği öngörülmüş. UNESCO tarafından yerelden yönetim öngörülüyor ya!

Röportajımızın buradan sonrası iki kişilik devam etti. Jeoloji Mühendisleri Odası Denizli Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Barış Semiz, zaman zaman Mehmet Hoca ile birlikte söze girerek tartıştığımız konuya müdahil oldu.

YASAL ALTYAPI KURULMUŞ DURUMDA

Bunu biraz açalım. Belediyeler Birliği Kula’ya özgü bir şey değil. Bakanlar Kurulu kararıyla oluşan bir birlik bu. Aynı Osman Zolan’ın “Jeotermal Kaynaklı Belediyeler Birliği” Başkanı olması gibi bir şey bu. Jeotermali kullanan tüm belediyeler ona üye olabiliyor. Şu anda Jeoparkla ilgili sadece Kula yararlandığı için üyesi üçü. Ne olabilir, Denizli’deki jeopark da o sistemin içerisine girip, kendi aralarındaki düzenlemeyle yönetim oluşur. Aslında yasal altyapı kurulmuş durumda Belediyeler Birliğinde. Sonuçta Bakanlar Kurulu kararıyla çıkan bir birlik bu.

Oradaki belediyeler birliği şimdi bunlara yasal maddi destek de veriyorlar. Büyüklüklerine göre bütçelerinin binde 3’ü oranında destek sağlıyorlar. Çünkü bütçesi ve personeli olması lazım. Gelir gideri, bakımı, düzenlemesi vb. için. Mesela şimdi orada üniversitelerden de danışman hocalar falan var. Daha önce orada çalışıp orayı iyi bilen hocalar var, orada devamlı duran uzmanlar, mühendisler var, onlardan oluşan bir ekip burayı yönetiyor.

Yöre halkını yetiştiriyor, kurs veriyorlar. Diyelim biz buradan gittik, giden grubu birisi gezdirecek orada. Onlara kılavuzluk yapıyorlar. Bunlara alan kılavuzu deniyor, bu konuda eğitim alıyorlar. Burada belediye veya UNESCO kimseden bir şey beklemiyor. Buradaki ana amaç, yöre halkının kalkınması. Bir çeşit kırsal kalkınmaya da destek gibi yani. Böylece korunsun buraları yok olmasın, elden çıkmasın.

YENİ YASAL DÜZENLEME ŞART

Bu hedefi idrak ettim tabi. Benim kafama takılan başka bir şey olduğu için sordum yönetim modelini. Biliyorsunuz Türkiye’de o tür işler dışarıdan göründüğü gibi yürümüyor. 2011 yılında koruma kurulları dağıtıldı ve bölünüp yeniden kurgulandı. Kültür varlıkları aynı kaldı ama tabiat varlıkları eskisi gibi olmadı. Müdürlük ihdas edildi bakanlık merkezinde, illerde de nasıl oluştuğu belirsiz, etkisiz ve yetkisiz komisyonlar kuruldu, aynı bakanlığın müdürlükleri bünyesinde. Şimdi böyle idari durumlar yaşanıyorken, Jeoparklarla ilgili yönetim modelinde seçilmiş yerel yönetimlerin yetkinliği konusundan nasıl emin olacağız?

Haklısınız bu zorluklar var, bunları yaşıyoruz. Tüm bunlar yaşanıyor ama her şeye rağmen bir şeyler yapılmaya çalışıyor. O ilk beş öneriden bahsettim, tahmin ediyorum bu sayı giderek artacak. Belki bu konuya özgü yasal düzenlemelerin de yapılması ve yapıların kurulması bekleniyor. Yani bunları aşmamız lazım elbette.

Yani bu işin yasal bir düzenlemeye ihtiyacı var değil mi?

Tabi ki, tabi ki. Ha mevcut yasal mevzuatla bir şeyler yapılamıyor mu, yapılıyor ama birçok başlılık var. Bunun en yoğun yaşandığı yer de burası, yani Pamukkale. Belediyesi var, valiliği var, Pamukkale turizmi günlük gelip geceleyip gitme şeklinde. Ama oradaki jeolojik oluşumları, mesela traverten kanallarını bilgilendiren levhalar assan, yönlendirme levhaları koysan insanlar neden gezmesin? Orada da bilgi çok sınırlı hala. Pamukkale ile ilgili verilen bilgiden söz ediyorum. Onların yenilenip sayının artırılması ve asılması lazım.

Bu da İl Çevre Müdürlüğü’nün işi olarak görülebilir mi?

Yok, orası arkeolojik koruma altında. Girmek, bir iş yapmak, bunun için izin almak çok zor.

Bir restorasyon kararını askıya aldıracak kadar yetkileri varsa, birkaç yönlendirme levhası dikecek kadar da dirayetlidirler herhalde diye düşünüyor insan.

Evet, ki onların da belli birtakım ölçüleri var, ona göre yapılması lazım.

Kula’daki insanlar bu işe başladığı zaman hiçbir şeyleri yoktu. Zamanla bir sürü yatırım yapıldı, emek harcandı, düzenleme yapıldı. Bizde ise her şey hazır neredeyse. O kadar çalışma ve masraf istemeyecek. Burası kolay olabilecek yerlerden birisi. Pamukkale halihazırda UNESCO kriterlerine göre yapılanmış şekilde faaliyet sürdürüyor. Bu açıdan bir avantaj, bu avantajı kullanmak lazım tabi.

Bu arada belirtelim bilim insanı ve özellikle meslek odası olarak biz her türlü desteği vermeye hazırız. Bunu kuruluş aşamasında sadece birileri sahiplensin yeter ki.

Şimdi bir komisyon kurulacak orada ilgili kişilerden oluşan. Tabi bu faaliyetlerimizi de sizlerle paylaşmak isteriz. Bugünden yarına hemen doldur boşalt şeklinde olacak şey değil ama başlamak bile sıfırı bir, biri iki yapmak için önemli. Biz zaten bilim insanı olarak yapılması gerekeni yapıyoruz, yanı sıra bu da bizim gönüllü özverimiz.

MESLEK ODASI BU ÇALIŞMALARI DESTEKLİYOR

Odanın (Jeoloji Mühendisleri Odası) jeoparklarla ilgili tutumu ne?
Sonuçta biz meslek odası olarak kente bir katkı sağlayabilir miyiz diye bakıyoruz. Topluma ve meslektaşlarımıza karşı bir sorumluluğumuz varsa bu da onlardan bir işte. Şimdi bu çalıştayımız bizi uyandırdı. Mesela turizm fakültesi de bir şeyler yapmaya hazır bizim gibi. Mevcut durumu el birliği ile daha ileri noktalara taşıyalım istiyoruz.

Oda olarak sonuna kadar bilime destek olan bir meslek örgütüz. Bu konuda yapılabilecek her türlü çalışmaya hazırız. Zaten bu çalışmalar ne sadece odanın, ne sadece belediyenin gayretiyle olabilir. Ortaklaşa olarak bir ekip çalışmasıyla olabilir. Biz de bu ekip çalışmasına açığız.

Son olarak şunu ilave edeyim: kurulacağını söylediğimiz komisyon, Ankara’da var. Oda genel merkezi de bunlara destek veriyor. Yani iyi şeyler oluyor, bunların kamuoyunca bilinmesi lazım.

Jeopark ve jeositlerle ilgili kurulma aşamasında beklenti ne; bu jeoparklarla ilgili bilimsel bir çalışmanız var mı?

Şimdi Denizli’deki bu traverten jeoparkının alt yapısında var, dünyada aynı bölgede, aynı yer üzerine en çok makale üretilen yerlerden birisi burası. Traverten termal ve diğer jeolojik oluşumlarla ilgili doyurucu miktarda kaliteli yayın var.

Zaten UNESCO’nun kriterlerinde bu da var. Önerilen bölgedeki bilimsel alt yapının da uygun olmasını istiyor. Bizde ise bu alt yapı olanakları hazır halde var. Çok uğraşmayacağız. Üst düzey bilimsel ve hakemli dergilerde çok sayıda yayın yapılmış durumda.

Sizin aracılığınızla şöyle iletelim bunu kamuoyuna ve özellikle idarecilere; Biz bu çalıştayda ulaşamadığımız Büyükşehir ve Merkez Belediye Başkanlarımıza jeopark konusunu aktarmak istiyoruz. Biz şu anda tartışıyoruz ama bunu hayata geçirecek sorumluluk ve kararlar onların olacak. Biz onların kulağına kar suyu kaçırmalıyız.

BELEDİYE BAŞKANLARININ KONUYA İLGİSİ YETERSİZ!

Aslında benim son sorum olacaktı bu. Yerel yönetim belediyeleri UNESCO’nun tercihiyse eğer, buradaki yerel belediyelerin mevcut tutumu ne?

Biz onlara ulaşamıyoruz. Oysa bu işler onların desteği ile sahiplenmesi ile olabilecek bir şey. Bu konuda da artık destek olsunlar. En azından dinlesinler bir kere.

Pamukkale Belediyesi panolara reklam asıyor, “tarih kültür turizm kenti” diye. Hayır! Pamukkale önce bir doğal şehir, bir tabiat harikası. Bu olağanüstü güzelliği, nadideliği, enderliği olmasa burada ne tarih, ne kültür, ne de turizm olurdu.

Biz davet anlamında üzerimize ne düşüyorsa yaptık. Onlar da kendi personelleriyle katılım sağladılar. Ama sorun şu, onlar kendi personellerinden bu konuda ne kadar geri dönüş sağladılar? Yani gelen personeli sorguladılar mı, personel yeterli donanımla başkanı bilgilendirdi mi? Biz bu konuda birifing, toplantı ne gerekiyorsa düzenlemeye hazırız.

Şuna inanıyoruz, önümüzdeki aylar, yıllar geçecek süreçte toplum baskısı artacak. Şimdi siyasiler toplum baskısını kendilerine fayda sağlayacak şekilde transfer edebileceklerse buna önem veriyorlar.

Hocam seçim dönemi geçti, sonraki seçimi bekleyeceğiz artık.

Söyleşi için ikinize de teşekkür ederim. Umarım jeopark konusundaki gelişmelerde adım atılır ve mesafe alınır da, bu konuyu başka bir aşamada yeniden görüşme fırsatı buluruz.

Her iki bilim insanına içtenlikle teşekkürler. Konuyu eksik bırakmadan, tüm boyutlarıyla ele alıp konuştuk. Sadece ben değil, umarım ilgilenen herkesin Pamukkale mucizesi ile ilgili on yıllardır kafasında oluşan yerleşik yargı ve kanaatlerin dışında başka gerçeklere yer açılmıştır. Jeopark kavramını sosyo ekonomik bakış açısına yerleştirmiş, korumanın ve yerel ölçekte sahiplenmenin değerine vakıf olmuştur. Başka bir Pamukkale mümkün! Daha uzun erimli, on yıllar değil, yüz yıllara yayılan korumacı bir anlayışla Pamukkale’yi ve diğer doğal zenginlikleri sürdürmek ve korumak imkan dahilinde. Vahşi kullanımdan uzak, hırpalamadan, kirletmeden, koruyarak! Yeter ki bunun önemini idrak edelim.

DEVAM EDECEK

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı