REKLAMI GEÇ

PAÜ TERMAL HASTANESİ GEÇ KALMIŞ YATIRIMDIR!

4 Kasım 2019 Pazartesi

 

Geçtiğimiz iki hafta yayınlanan bölümlerimizde, yaklaşık beş-altı yıl önce PAÜ tarafından Karahayıt’ta kurulması gündeme gelen termal tedavi ve rehabilitasyon hastanesi konusundaki gelişmeleri, birinci el bilgi olarak PAÜ Hastaneleri Başhekimliği ile yaptığımız görüşme kaydı olarak yayımladık.

Yaptığımız görüşmede elde ettiğimiz bilgileri özetlemek gerekirse:

Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastaneleri bünyesinde, bağımsız bir ünite olarak planlanan Karahayıt Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesinde inşaatın önemli bir bölümü tamamlanmış durumda. Başhekim Prof. Dr. İbrahim Türkçüer’in verdiği bilgiye göre bu tamamlanma oranı %85. Yüklenici müteahhit firmanın hastane binasını 2020 yılının nisan-mayıs aylarında teslim etmesi bekleniyor. Hastane yönetimi bu süreç boyunca bilimsel altyapıyı oluşturmak üzere çalışmalarına devam ediyor. Kamuoyunda söylenegeldiği gibi, mali sıkıntı nedeniyle “inşaatın durduğu doğru değil” diyorlar. Ödeneklerin Pamukkale Üniversitesi bütçesinden değil, Bakanlık bütçesinden karşılandığını hatırlatıyorlar. Hakediş ödemeleri de ilgili Bakanlık tarafından yıllık dilimler halinde yapılıyormuş. Bu nedenle PAÜ ile Karahayıt’ta inşaat halindeki hastane arasında doğrudan mali bir yükümlülük ilişkisi yokmuş. PAÜ Karahayıt Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesinin şimdiki durumuna ilişkin yetkililerin verdiği bilgilerin kısa özeti böyle.

Röportajımızın ilk bölümünde de belirtmiştik; sorduğumuz soruların dışında başka sorular sormak mümkündü. Ancak bilmek ve öğrenmek üzere odaklandığımız konuya dair yeterli bilgi alabilmek için o soruların bazılarını sormadık. Neydi bu sorular? Merak edilen ilk şey, hastane projesinin üniversitenin başına nasıl kaldığıydı. Çünkü 2000’lerin başından beri bu konuda yapılan çalışmalar, (PATERO projesinde olduğu gibi) daha çok bölgede işletme sahibi turizm şirketlerinin, ağırlıklı olarak turizm işletme belgeli otellerin başını çektiği girişimlerdi.2000’lerin ilk on yılı boyunca süren arayışlar, çoğunlukla özel girişimlerin devlet desteği sağlanarak projelendirilmesi fikrine dayanıyordu. Nitekim PATERO böyle bir girişimdi. Fransızlar, Bakanlık ve Denizli Valiliği desteğini elde eden, Karahayıt otellerinin oluşturduğu birlik statüsü ile sonuç almaya en yakın ve en etkili girişim olmuştu.

Peki, 1992 yılında kurulan ve 1994 yılında kadrosunu tamamlayan PAÜ, o yıllar boyunca neden kenarda kalmıştı? Ya da kenarda kalıp izlemeyi mi tercih etmişti? Bu günden bakıldığında en azından bu izlenimi edinmek hala mümkündü.

Gerçeğin böyle olup olmadığını öğrenebileceğimiz kişi ya da kişiler, o dönemin üniversite yöneticileri olabilirdi. Nitekim öyle oldu. Yeni binyıla doğru PAÜ’nün işletme müdürü sıfatıyla mali ve idari yetkilisi olan isimlerden Prof. Dr. Bülent Topuz, sanıldığı gibi kenarda kalıp izleyici olmadıklarını, üniversite olarak yapılabilecek girişimler konusunda yeterince duyarlı davrandıklarını açıkladı. Bu konu ilgi çekiciydi. Hem üniversite girişimlerinin, hem de diğer sivil faaliyetlerin toplamından bir “Pamukkale termal hikayesi” çıkarmak imkanı demekti. Öyle ya, şimdiye kadar birkaç valinin basına yansıyan girişimi ya da idari yöneticinin doğruluğu tartışmalı demeçlerini aşmayan bilgiler, arka plan itibariyle kazın ayağının öyle olmadığını anlatıyordu.

Prof. Dr. Bülent Topuz, Denizli kamuoyunun yakından tanıdığı bir isim. Üniversite öğretim üyeliği ve KBB uzmanlığı ile eğitim kuruluşu yöneticiliği yanı sıra, PASVAK gibi sosyal yardım faaliyetleri ve basında yaptığı çalışmalarıyla çok geniş bir kesim tarafından izlenip tanınıyor. Bu ölçüde tanınırlığını kolaylaştıran başka bir faktör ise kişisel girişimciliği. Ayrıca Denizli’nin bugün en önemli özel hastanelerinden sayılan birinin mimarlarından. Dolayısıyla çeşitli konularda ortaya koyduğu deneyim, 1990’ların sonuna doğru PAÜ’de başladığı işletme müdürlüğü birikimiyle birlikte, sağlık sektörü ve sağlık turizmi alanlarında kendisine söz söyleme olanağı veriyor. Ayrıca termal ve rehabilitasyon tedavisi konusuna yabancı olmaması, kendisini yaptığımız çalışma için önemli bir kaynağa dönüştürüyor.

Röportajımızda görüleceği üzere, PAÜ tarafından Karahayıt’ta yapılmakta olan Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon hastanesi ile ilgili gelişmeler, son 3-5 yılda durup dururken kendiliğinden ortaya çıkmış değil. Yaklaşık 20 yıllık bir dönemin fikri ve deneysel çabalarının bir sonucu. Aşağıdaki yayımladığımız röportaj bize bu hikayeyi anlatıyor.

KURACAĞIMIZ MODEL ÇOK ÖNEMLİYDİ

Hocam, PAÜ Karahayıt’ta bir hastane yapıyor. Uzun zamandır beklenen bir hastaneydi. Sizin yönetimde olduğunuz dönemlerde bu konuda görüşünüz neydi? Eğer bunun bir hikayesi olacaksa, o zamanlardan başlaması gerektiği söylenebilir.

Bir yandan eşimin Fizik Tedavi rehabilitasyon uzmanı olması nedeniyle konunun mutfağına hakimim, diğer taraftan da sekiz yılı aşkın bir işletme müdürlüğü sürem içinde, PAÜ’nün yapılanma, kurumlarının gelişme dönemlerinde, termal kaynakların bolca bulunduğu bir coğrafyada ne yapılabilir, bu kaynaklarla üniversite nasıl buluşabilir süreçlerinin içinde bir işletme müdür olarak bulundum. Çünkü herhangi bir şekilde üniversitenin dışına taşan; bu Karahayıt olabilir, Pamukkale olabilir, bir dolu termal kaynağı üniversiteye taşıdığımızda bunun işletmesini nasıl yapacağımızla ilgili konular önemliydi. Bunu nasıl yapacağız? Özel işletmelerle mi, ya da başka bir kamu kuruluşu ile ortak olarak mı, ne tür bir işletme modeli kurulabilir açısından, mevzuat çerçevesinde hep içinde oldum.

RİCHMONT İLK ESKİZİMİZ OLDU

İşletme Müdürlüğü yaptığınız dönemde ilk kez nasıl bir girişimde bulundunuz?

Bu konuda ilk girişimimiz Mustafa Aksoy’la oldu. Richmont otellerinin sahibidir kendisi. Bu iş için bir bodrum katı ayırdı üniversiteye. “Burada termal tedavi işini yapın” dedi. Biz bu konuda Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon bölümünün rehberliği ve önderliğinde birkaç aylık bir çalışma yaptık. Termal suyla buluşturan nasıl bir rehabilitasyon merkezi olabilir diye. Burada yatırımcının beklentisi konaklamaktan para kazanmaktı. Yoksa verilen hizmetlerden para kazanma modelini tam oluşturmadık. O dönem sanırım 2001 kriziydi. Pek çok yerde olduğu gibi bizde de tüm yatırımlar durdu. Bu çalışma bizim için bir eskiz oldu. Ne yapılabileceği ile ilgili çok güzel fikir vermiş oldu. Bu tür çalışmalar nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, her zaman ileriye dönük olarak elinizin altında veri oluyor.

PASVAK SAĞLIK KURULUŞU AMAÇLI KURULDU

O dönem PASVAK kuruluyor. Şimdiki işlevinden çok başka amaçlarla kurulduğunu biliyoruz. Neydi böyle bir vakıf kurmaya sizi yönelten?

Bunu sonradan yine Karahayıt’ta dört kişilik yatırımcı grubuyla bu sefer yepyeni bir yatırım girişimi olarak yaşarken yaptık. O zaman PASVAK kuruldu. Pamukkale Sağlık ve Eğitim Vakfı. Temel fonksiyonu şu olacaktı; yatırımcı üniversiteden bir kuruş para istemeden, 3000 m²’lik kapalı alanı olan termal tedavi merkezi yapacaktı. Üniversite, personeli ve cihaz donanımı kendine ait olmak kaydıyla burayı işletecekti ve üniversite bu hizmetten kaynaklanan bütün girdiyi kendisi alacaktı. Yani bir alışverişten ziyade, bir tür kazan-kazan türü sinerji yaratan formül üzerinden çalışacaktı.

KURUMSAL SÜREKLİLİĞİ ÖNEMSEDİK

Vakfın önemi neydi, size neyi sağlayacaktı? Herhalde mali konularda destek olmasını değil de, idari olarak sürekliliği amaçlamış olmalısınız.

Vakfın buradaki önemi şuydu: Yatırımcı hissesini satabilir veya üniversitenin rektörü değişebilir, böyle durumlarda katalizör görevi görebilirdi. Süreklilik vakıf eliyle sağlanabilirdi. Dört yıllık rektörlük dönemine tabi olması önlenebilirdi. Bu çerçevede biz İzmir Balçova, Yalova kaplıcaları, Avusturya’da bir kaplıcayı ve Almanya’da bazı kaplıcaları gezdik. Dünyada bu iş nasıl yapılıyor, görmeye çalıştık ve çok net tecrübeler edindik. Yataklı mı olmalı, günübirlik mi olmalı, termal tedavi nasıl çalışır, insanların beklentisi nedir, Avrupalının beklentisi nedir? Hatta o dönem Faruk Şen Türkiye Araştırmaları Vakfı başkanıydı Almanya’da, Ren-Westfalya eyaletinde. Çok etkili biriydi ve cumhurbaşkanlarıyla randevusuz görüşürdü. Onunla birlikte olup istişare ettik. O bizi bir tür Alman iş yatırım konseyine davet etti. Orada yatırımcılarla görüştük. Sonuçta hep şuraya geldik: Yatırımcı var, yani para var, elini taşın altına koymuyor, işletmeci var, yatırıma el atmıyor. Yani siz yatırım yaparsanız işletecek çoktu. Bizim de o dönem mali gücümüz yeterli değildi. Olmadı. Neticede o iş kaldı.

Sonra PASVAK ne oldu?

Bu yaşananlar sonucu elimizde PASVAK kaldı. Aslında yatırımcı samimiydi. Arsa bile bağışlamıştı. Nitekim biz o arsayı satıp PASVAK’ın şimdiki yerinin arsasını satın aldık. Böylece rahmetli İzmirlioğlu’nun yapmaya çalıştığı şeye doğru evrilerek ihtiyaç sahibi yurttaşlara günlük yemek yardımı işini yaptık, halen oradan yürüyoruz.

UMUT TERMAL DENEYİMİ GÜZELDİ

Bir ara Umut Termal ile ortaklık düzeyinde fizik tedavi ve rehabilitasyon üzerine sağlık hizmeti verildi. O günlerde yaşadığım bir rahatsızlık nedeniyle buna tanık oldum. Neydi bu ortaklığın içeriği?

Bu iş olmayınca… biliyorsunuz Necdet Ardıç burada bir dönem rektörlük yaptı. (Prof. Dr. Necdet Ardıç, 2007-2011 arası PAÜ Rektörü) Onun eşi Prof. Dr. Füsun Ardıç da fizik tedavi uzmanı. Füsun Hanım bizim bu süreçte geliştirdiğimiz formülü, Sarayköy’deki Umut Termal Otelin sahibi Kadir Başoğlan ile Tekke Hamamı’nda uyguladı. Nasıl uyguladı? Biz hizmet ihalesi açtık. Sonra mekan talep ettik. Ardından biraz eleman desteği istedik. Buradaki kazanç paylaşımı üniversite lehine %70’e %30’du sanırım. Ama işletmecinin aslında tüm kazancı konaklama üzerine kurulduğu için hepsi de konaklama derdindeydi. Bu uygulama esnasındaki çalışma o kadar güzel bir hizmetti ki, hastalar memnundu, kamunun güvencesinde kaliteli bir hizmet alıyordu. Yatırımcı memnundu, çünkü kurumu işe yarıyordu konaklamasıyla, çamur banyosu gibi ekstra işlerle, mesela güzellik malzemeleri veya çamur pazarlayıp satmasıyla. Eğitimci memnundu, Türkiye’deki bunca rehabilitasyon kliniği içinde siz farklı bir imkan yaratarak eğitim veriyorsunuz. Öğrenci memnundu, farklı şeyler öğreniyordu. Asistan memnundu, Denizli memnundu.

UMUT TERMAL’İ BAĞCI İSTEMEDİ

Umut Termal ile yapılan ortak çalışma bir süre sonra son buldu. Halen böyle bir çalışma yok. Neydi bu sonlandırmanın sebebi?

Üniversitenin Pamukkale’deki rehabilitasyon merkezini yapması gündeme geldiğinde, bir gün zamanın valisi dedi ki, “Hocam Pamukkale’nin en değerli arsasını üniversiteye verdik. Sence bu iş olur mu?” Ben de dedim ki, “Sayın Valim, ben önce size bir şey söyleyeyim, olup olmayacağına siz o zaman karar verin: Biz hali hazırda Sarayköy’de bir hizmet vermeye çalışıyoruz ve bu hizmeti Karahayıt’a taşımaya çalışıyoruz. Ama biz elimizdeki verimli çalışmayı korumaya dönük bir çaba bile göstermiyoruz. Herkesin memnun olduğu ama süresi tamamlanan ortak çalışma protokolünü yenilemek için en küçük çaba gösteren yok.” Bunun üzerine “öyle deme Hocam, karar verildi, ihale yapılacak” dedi. Ben de, “Sayın valim, hizmet ihaleleri önce yapılır, bitince yapılmaz. Önce yapılır ki, hizmet kesintisiz devam etsin.”

Nitekim Sarayköy’deki işletme ile protokolü yenilemediler. Bir tarafta rektör Bağcı, diğer tarafta eski rektörün hanımı arasında çatışma gibi görüldü yapılan iş. Oysa dönemin rektörü istemedi. Sarayköy’deki Umut Termal’i kayırma gibi görüldü anlaşma. Oysa eski rektör Necdet Hoca veya bir başkası olmasının önemi yoktu. Yapılan iş memnun edici bir hizmetti, ölçü bu olmalıydı, olmadı.

ANA BİLİM DALINDAN SAKLANAN PROJE!

Bu gibi konularda o dönemin Denizli Valisi hayli cabbar girişimlerde bulunurdu. Mesela Pamukkale yolunun hızlanmasında onun rolü vardır. Fizik tedavi hastanesinin PAÜ’nün üstüne kalmasında da onun ısrarı rol oynamıştı. Peki bu tip sorunların çözümünde yardımcı olmuyor muydu?

Bir gün Vali Bey bana şunu söyledi; “Hocam bizim Karahayıt’ta rehabilitasyon merkezi yapım işine biraz karşı çıkıyorlar, moralim bozuldu, sen ne diyorsun” dedi. Karşı çıkanlar, oradaki otelcilerdi. Ben de “bu iş iyi anlatılamamış, orada ne yapacağınızla ilgili daha net bilgi verirseniz, ben size düşündüklerini söylerim. Mesela oraya ayaktan tedavi merkezi mi, hastane mi açacaksınız” dedim. “Hastane açacağız” dedi. Ben de “doktorların haberi yok hastane açacağınızdan” deyince, “nasıl olur” dedi. Ondan sonra sanırım Rektöre, “bana bu konuda bir rapor getir” dedi. O da gidip fizik tedavi kliniğine bir rapor istedi. Fizik Tedavi Rehabilitasyon Ana Bilim Dalı Başkanı sıfatıyla Füsun Hoca’da şöyle kalınca bir rapor verdi ona, kliniğin görüşlerini belirten. Raporun görünce Bağcı çok sevindi. “çok güzel olmuş, ben bunu kullanırım” diye düşündü. Sonra içini açıp okuyunca, raporun, Karahayıt projesinin bu yönetimle neden yürümeyeceğini anlatan rapor olduğunu gördü. O günlerde vali beyi atlatmaya çalıştı ama vali de onu sıkıştırdı. “Topla ekibini bana bir sunum yapın” dedi. Sunum toplantısında Füsun Hanım’a söz verdiler, o da, “ben bu konudan ilk defa bugün haberdar oluyorum, önce siz konuyu anlatın, ben de fikrimi belirteyim” dedi.

İş bu kara mizah safhalardan geçerek bugüne geldi. Şimdi hastane binası yapımı epey ilerlemiş durumda. Son zamanlarda biraz yavaşladı. Nedenini bilmiyorum tam olarak. Ama yine de işi bu günlere kadar getirenlere, emekleri dolayısıyla teşekkür etmek lazım.

%90 ÖRTÜŞEN NOBEL TIP MODELİ

Şimdiye kadar Pamukkale ve Karahayıt otellerinin girişimiyle dört başı mamur bir sağlık hizmeti üretilebilmiş değil. En azından kurumsal bir kimlik oluşturamadılar. Size göre bunun sebebi nedir veya böyle bir örnek var mı?

Karahayıt’ta bu konuda iyi ve verimli olabilecek bir uygulama gelişti. Pam Otel bünyesinde açılan Nobel Tıp Merkezi, benim orada geçmişte yapmak istediğimle hemen hemen yüzde doksan örtüşüyordu. Neydi bu? Bir ayaktan tedavi merkezi yapıyorsunuz, her türlü donanım mevcut ve burası herkese hizmet veriyor. Kapalı sistem çalışmıyor. Yani ikinci sınıf bir pansiyon müşterisinden, beş yıldızlı otel müşterisine kadar herkese hizmet verebiliyordu. Yüzde yüz diyemiyorum çünkü burası şöyle veya böyle, bir otelin içine yapıldı. Benim kafamdaki ise dışarıdan, bağımsız hizmet veren bir birimdi. Bir otelin, başka bir otelin sağlı merkezine hasta göndermesi zor bir işti. Çünkü oteller için asıl önemli olanı konaklama olduğundan birbirlerine müşteri kaptırma korkusu önlenemezdi.

Bu ve benzeri sorunlar dışında, o uygulama benim kafamdan geçirdiğim bir modeldi. Bu uygulamaya da teşekkür etmek lazım. Güzel bir şeydi. O günden bu güne yapılan çalışmaların hepsi kaldı. Geçen zaman boyunca Üniversite ile Karahayıt otelleri arasında veya Sarayköy Tekkehamam tesisleri arasında hiçbir ilişki yok.

AYIRT EDİCİ OLAN TERMAL OLMALIYDI

Termal konusu son yıllarda güncel. Özellikle sağlık amaçlı olarak tesisleşmesi konusunda, Termal otellerin ciddi görüşleri var. “Termal İyi Gelir” türü kampanyaların örgütlü olarak sürdürülmesi bunun göstergesi. Ama yukarıdan beri açıkladığınız gibi termal olgusuna gereken değer gösterilmiş değil henüz. Enerji sektörü gibi doğal zararı tescilli sektörler daha ön plana çıkıyor. Oysa termalin sağlık amacıyla değerlendirilmesi konusu en çok Denizli’ye yakışmıyor mu?

Ben üniversitede işletme müdürü olduğum andan itibaren, bir üniversitenin ayıredici özelliği olması gerektiğini hep önemsedim. Mesela Isparta’daki üniversite ‘Gül Üniversitesi’ olsun. Gülün sadece yağını çıkarmak değil, akla gelen her tür araştırmayı yaparak bir özgünlük yaratsın. İnsanlar orayı öyle bilsin. Ya da Aydın Üniversitesi zeytinin, incirin üniversitesi olsun. Bizim de mecaz deyimle termalin suyunu çıkarmamız gerekiyor. Öyle olmalı ki, termal konusunda sadece Türkiye’de değil, dünyada ilk on içinde zikredilecek bir kurum olsun. Baştan böyle yola çıkılsaydı… 1992 yılında kuruldu bu üniversite. Otuz yıla varıyor. 1994 yılında kadrolaşmaya başladı. Hesap et işte, tam 25 yıl olmuş. Bu zaman zarfında hangi rektör göreve gelirse gelsin, çizgisi bu olsaydı biz bir yere gelirdik.

MALİYE TESİSLERİ ÇÜRÜDÜ AMA BİZE VERİLMEDİ

Sonraları Karahayıt’ta hiç mi mekan bulup bu düşündüklerinizi gerçekleştiremediniz?

O zamanlar göreve ilk geldiğimizde, Karahayıt’taki maliyenin tesislerine talip olduk. Bu tesisler, yılda en fazla altı ay, ortalama 3-4 ay açık kalan, bakımı yapılmayan, defterdarın oradan buradan gelen insanları ağırladığı misafirhane. Dedik ki, burayı üniversiteye tahsis edin, biz burayı donatalım, bakımını yapalım, sizin kaç konaklamanız varsa söyleyin onları da garanti edelim. Defterdar ayak sürüdü sürüdü yapmadı. Dönemin rektörü Hasan Kazdağlı’nın da bürokrasiyle arası iyiydi, bir gün Bakandan bu tesisleri doğrudan istedi. Bakan “ne demek Hocam” dedi herkesin içinde, basının önünde. “Sen böyle bir şeyle geliyorsan, bize yapmak düşer” dedi. Sonra defterdara dönüp, “Hocayı duydun, bu işi savsaklamayın, burası şimdi itibariyle üniversiteye verilmiştir” dedi. Ama sonra o defterdar orayı vermedi bize. Allem-kallem edip vermemeyi başardı.  Şimdi aynı maliye tesislerinden geriye kalan ne Allah aşkına! Oysa ortasında aynı antik havuzu andıran çok güzel bir havuzlu tesis vardı orada.

ULAŞIM PROBLEMİ HER ŞEYDEN ÖNEMLİ

PAÜ Hastane Başhekimi İbrahim Bey ve Yardımcısı Hakan Bey’e sordum, net bir yanıt veremediler; örneğin ulaşım sorununun çözümü? İzmir otoyol ihalesi yeniden iptal edildi. Havaalanı ulaşımı uluslararası uçuşlar konusunda yetersiz, turistler hala buraya Antalya ve Kapadokya ağırlıklı olarak tur otobüsleriyle günlük konaklama için geliyorlar. Siz sürece başından beri yakın duruyorsunuz. O nedenle size de sormak istiyorum, ortaya çıkabilecek sorunlar ve çözümleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu konuda Valilikten bilgi almak lazım. Onlar ne yapıyor ve ne düşünüyorlar acaba? Şimdi ben de merak ettim doğrusu. Ulaşım Pamukkale için pek çok şeyden daha önemli. Sadece Üniversitenin hastanesi için değil, genel olarak turizmin bir üst evreye ulaşması için de mutlaka çözülmesi gereken bir sorun.

YATAKLI DEĞİL AYAKTA TEDAVİ ESAS OLMALI

Hastane 96 yataklı olarak projelendirilmiş. Yani yataklı klasik bir hastane modeli burası. Konuştuğum başka uzmanlara göre yatak sayısı hastane için fazla. Turistik bir hastanede ayakta tedavi ön planda olmalı, konaklama için ise bölgedeki oteller tercih edilmeli. Bu konuda sizin yaklaşımınız ne?

Bir kere şöyle düşünelim ve soralım hemen; neden yapılıyor bu hastane? Şuraya(üniversite kampüsüne) 96 yataklı bir hastane yapmakla, Karahayıt’a yapmak arasındaki fark ne? Neden oraya yapıyorsun da buraya yapmıyorsun? Doktoru burada, ortopedisti burada, beyin cerrahı burada, anestezisti burada…  Yani ekip burada, neden oraya yapıyorsun? Her şey burada.  İlgili bölümlerde tedavisi bitmemiş bir hasta için hastane yanına yapmak varken, oraya neden yapıyorsun?

Oraya yapılan hastanenin ayırıcı özelliği olmalı mı diyorsun?

Elbette. Sen burada, termal denilen oltanın ucundaki yemle büyük balığı yakalamak istiyorsun. Termal tedaviyi önceleyen, yani havuzlarıyla, ayakta tedavi ünitelerinin öncelendiği, yatak kısmının ikinci planda kaldığı bir yer olmak zorundasın. Sebep; üçüncü sınıf pansiyondan beş yıldızlı otel müşterisine kadar herkese faydan olsun. Bırak onlar otellerinde yatsınlar. Tedavi için gelip, yatmak için yeniden oteline dönsün. Yatak problemini de çözeceksen neden oraya gidiyorsun?

Termal dediğimiz suyun öyle aman aman bir özelliği yok. Abartılmasın. Ama insanda bir albenisi var. Sen de modern tıbbı geleneksel hamam kültürüyle birleştirip bir sağlık hizmeti üretiyorsun. İnsanlar sabahtan akşama kadar banyoya giriyorlar, oysa bunun tıbbi endikasyonu toplasan 15 dakikayı aşmaz. Hastanenin yatak sayısının fazla olması bu açıdan sıkıntılı. 30 ila 50 yatak arasında yapılacak bir yerde tedaviye alacaksın. Ayakta tedaviye başlayacak ve öyle devam ettireceksin, zorunlu hallerde yatakları kullanacaksın.

GEÇ KALMIŞ YATIRIM

Hocam epey uzattık sohbeti epeyce de bilgi edindik, teşekkürler. İsterseniz toparlayalım.

Toparlayalım. Üniversitenin bu yatırımı geç kalmıştır. Kuruluşuyla birlikte ele alınmış olsaydı, şimdiye dünyada ilk on hastaneden birisi olurdu. Bugün rehabilitasyon deyince nasıl Gata akla geliyor veya İsrail’de bir hastane akla geliyorsa, burası da öyle olabilirdi. Bu nedenle geç kalmış bir yatırımdır.

İkincisi, projelendirme itibariyle yatak kapasitesi fazladan yapılmıştır. Kendi kendine yeterli olmak üzere bir sistem öngörülmüştür, halbuki çevredeki her türlü yataklı işletmelerle entegrasyon içinde olmalıydı. Üçüncüsü, bu güne kadar yönetici değişiklikleri neticesinde işlerin tamamlanamamış veya gecikmiş olması nedeniyle, işlerin sürdürülebilirliği konusunda ciddi şüpheler oluşmuştur, o nedenle bu projenin de sahiplenildiği konunda, güzel işler olacağına inanıldığı konusu muammadır. O nedenle insan kaynaklarının geçmişte olduğu gibi iyi yönetilemeyeceği konusunda kuşkular devam etmektedir.

O coğrafyanın bize sunmuş olduğu imkanları geçmişte kullanamadık, bundan sonra umarım aynı hatalara düşülmez. Bu arada belirtelim, şimdiye kadar yaşananlar bir kişiye mal edilecek bir şey değil.

 

DEVAM EDECEK

 

Yorumlar

ibrahim   -  Bağlantı 20 Kasım 2022, 07:54

Çok aydınlatıcı makale kaleme alınmıştır. Makalenizde ”Termal dediğimiz suyun öyle aman aman bir özelliği yok” cümlesine katılmıyorum. Nürnberg’te iş kazası geçiren yakınım, tedavisine sadece pamukkale termal suyunun şifa olduğunu beyan etmiştir.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı