REKLAMI GEÇ

KÜLTÜREL BİR MARAZ: MÜZESİZLİK

20 Kasım 2015 Cuma

ic_kapak

Denizli’de müzelerin iç karartan tablosunu Denizli Haber geçen hafta sütunlarına taşıdı.

Habere göre kentte hepi topu 2 tane müze var. Birisi Atatürk Etnografya Müzesi, diğeri ise Hierapolis antik Roma hamamındaki Arkeoloji müzesi.

“Bu neyin İstatistiği” başlığıyla yayınlanan haberin kaynağı TÜİK Denizli Bölge Müdürlüğü. Yayınladıkları TÜİK verileri, antik kentleri ve tarihi mekanları ile tam bir açık hava müzesi olan Denizli’de müze bakımından durumun hiç de iç açıcı olmadığını ortaya koydu. Verilerine göre Aydın’da 14, Muğla’da ise 11 olan müze sayısı Denizli’de yalnızca 2 tane.

TÜİK’in resmi internet sitesinde yayınlanan bilgiye göre 2014 yılında Denizli’deki 2 adet müzeyi ve ören yerini ziyaret eden sayısı 2 milyon 412 bin 361 iken, Aydın’da bulunan 14 müzeyi 499 bin 478 kişi, Muğla’daki müzeleri ise 759 bin 470 kişi gezdi.

Müze fakiri Denizli, müze kart satışlarında ise Aydın ve Muğla’nın çok önünde. Denizli’de 2014 yılında 43 bin 67 müze kartı satışı yapılırken, Aydın’da 5 bin 64, Muğla’da ise 13 bin 782 kişi müze kart sahibi oldu. Müze ve ören yeri ziyaretlerinden Denizli 40 milyon 149 bin 309 lira, Aydın 3 milyon 526 bin 670 lira, Muğla ise 7 milyon 314 bin 54 lira gelir sağladı.

TÜİK’in, “2014 yılında müze sayısı 2’ye ulaştı” şeklinde duyurduğu müzelerin ilkini Denizli Müze Müdürlüğü’ne bağlı Hierapolis’teki Pamukkale Arkeloji Müzesi, diğerini ise Atatürk Evi Etnografya Müzesi oluşturuyor.”

AZ MÜZE ÇOK GELİR ALDATMACASI

Habere konu olan verilerin birkaç detayı var.

En dikkat çekeni, müze ziyaretçi sayısı. Denizli’de müze sayısı neredeyse yok denecek kadar azken, ziyaretçi sayısı ve gelir miktarı, istatistikte karşılaştırmalı olarak yer alan Muğla ve Aydın’dan birkaç kat fazla.

Bu bir övünç vesilesi olabilir mi? Gelirin yüksek olması, diğer kentlerdeki müze sayıları ile orantının gelir tablosu üzerinden bakıldığında ‘biz iki adet müze ile harikalar yaratıyoruz’ şeklinde övünç payına kolayca dönüşmesi mümkün. Acaba öyle mi olmalı?

Önce müze sayısı ne demek, ona bakalım. Müzeler modern toplumların kültürel kimlikleridir. Bir kent ya da ülkede ne kadar müze varsa, o topluluklar, çağdaş dünyanın o ölçüde bilincinde, varoluşlarının aynı biçimde farkında olurlar. Çünkü müze, adı üstünde sergileme aşamasına gelmiş bir mirasın korunmasını temsil eder. İnsan, doğa, nesne, hayvan, bitki, uzay gibi akla gelebilecek her türden nesne ve varlığın kültürel olarak temsil aşamasındaki bir tür kimliğidir. Ondandır, yok olmasına kıyamadığımız bir kültürü her zaman ‘müzelik’ tanımıyla ifade ederiz. Gerçekten müzeliktir çoğu zaman. Çünkü var olan hiçbir şey köksüz değildir. Neden-sonuç ilişkisi bağlamındaki tüm gelişme süreci, başka bir zamana transfer edilebilir, o başka zaman diliminde yeni varoluşlar için kültür mayasına dönüşebilir, bilginin birikip deneyimleneceği bir tür kristalize embriyo olarak işlev üstlenebilir.

Müzeler bunun için vardır. Müzelerin çok olması, kültür çeşitliliğindendir, toplumsal yaşamın kültürel zenginliğindendir.

Ne kadar para, o kadar etki mekanizması doğru değil. ‘Müze sayısı az ama onların birkaç katı geliri var!’ Varsa ne olmuş? Parayı kasasına koyan için müzenin ne ifade ettiği çok önemli mi acaba? Sorun burada.

Müze ve örenyeri gelirlerinin önemli bir kısmı yasa gereği yine aynı bölgelerin bakımı, kazısı, restorasyon ve konservasyonu, imarı, şusu-busu için harcanmak zorunda. Gerçekte ne kadarı harcanıyor dersiniz? Kültür Bakanlığının 2015 yılı örenyeri gelirlerinden yasanın emrettiği payı ayırıp ayırmadığını merak ediyorum doğrusu. Bir de Müze vb. gibi daha doğrudan kültüre hizmet edecek yatırım paylarının ne olduğunun merakındayım.

Sözün kısası: Ölçünün para değil, mekan sayısı ve mekânsal çeşitlilik olduğunu belirtmek istiyoruz. Müze sayısı hantal bir rakam değildir. Aksine zenginliğin aslı odur. Pamukkale örenyerini tüketerek bunu müze geliri gibi göstermek, sadece Denizli’nin müze konusundaki trajik yoksulluğunun üstünü örter.

MÜZE GELİRİ DENİZLİ’NİN GELİRİ Mİ?

İkincisi sadece sanırım benim dikkatimi çekiyor. Haberin burada yer alan metnindeki ikinci paragrafta “Müze ve ören yeri ziyaretlerinden Denizli 40 milyon 149 bin 309 lira, Aydın 3 milyon 526 bin 670 lira, Muğla ise 7 milyon 314 bin 54 lira gelir sağladı” ibaresi yer alıyor.

 “Denizli … gelir sağladı” ibaresi istatistik bilgilerini gönderen TÜİK açıklamasında da aynı biçimde yer almasa da, haberi okuyan için böyle bir algı kolayca oluşabilir.

Önce bunun bir Denizli kazancı değil, Denizli örenyeri bölgelerinden TÜRSAB ve Kültür Bakanlığı kazancı olduğunu belirtelim. Nedenine daha önce defalarca değindik, bir kez daha derli toplu açıklayalım. Daha önce Denizli İl Özel İdaresi uhdesinde olan Pamukkale örenyeri işletme hakkı, hiçbir neden gösterilmeden, tamamen keyfi ve yasal olduğu şüpheli bir biçimde TÜRSAB’a devredildi. O nedenle kazanç Denizli’nin kasasına giren bir akar değil. Yerel yöneticiler, bürokratlar ya da kurumsal temsilciler için Denizli kazancı ibaresi pek çekici ve kazanç hanesine yazılacak prestij gibi durabilir ama ne yazık ki işin doğrusu ortada ve açık.

Bu devir işlemi için yasal olduğu şüpheli diyoruz, çünkü aynı kurumun 2010 yılında, aynı yöntemle işletmesini ele geçirdiği 48 örenyeri ile ilgili olarak, bu yılın bahar aylarında Ankara 3.İdare Mahkemesi, Danıştay’a uyarak ihaleyi iptal kararı verdi. Yani şu anda, sadece ‘kamu yararı’ gibi oldukça muğlak ve tartışmalı bir gerekçenin ardına sığınarak, mahkeme kararını hiçe sayan Bakanlık o örenyerlerini hala TÜRSAB’ın işletmesine izin veriyor. Hukukçular Danıştay görüşü ve mahkeme kararının emsal olduğunu belirtiyor. Bu durumda, Pamukkale işletmesi için açılacak bir dava, daha ilk celsede ihale iptal kararı ile sonuçlanabilir.

İptal işlemi neyi değiştirir?

Her şey bir yana, gelirin, akarın ‘Denizli geliri’ olmasını sağlar. Kentin yerel yönetiminin kasasına girmesini ve böylece kent için üretilecek hizmete dönüştürülmesini sağlar.

Çünkü, 2013 yılında çıkan Yerel Yönetimler Yasası gerektiği gibi uygulansaydı, şu anda Pamukkale Örenyeri işletmesi Denizli Büyükşehir Belediyesi’nde olacaktı. Hem de orada bu gün TÜRSAB’ın kullandığı özel idare taşınmazlarına da sahip olacaktı. Eğer hakkıyla bir yasal uygulama olsaydı, 2013’ünün son ayına doğru, yangından mal kaçırırcasına, bir tür oldu-bittiyle orası kapanın elinde kalmamış olacaktı.

Kent insanı elini ayağını çektiği Pamukkale’ye hala gidiyor olacaktı.

Çağdaş bir uygulama ile hiç olmazsa haftanın bir günü kent insanına giriş kolaylığı sağlanacaktı.

Gelirlerin önemli bir kısmı Büyükşehir kültür giderlerine ayrılabilecekti.

Kazı ve örenyerleri için ödenek desteği yapılabilecekti.

Pamukkale’de tüketilen hiçbir şey Denizli’den alınmıyor. Her şey merkezi olarak TÜRSAB’ın Ankara, İstanbul gibi temin noktalarından geliyor. İçtiğimiz su, bir bardak bira ya da kola gibi gündelik içecekler dahi kent dışından temin ediliyor.

Büyükşehir hakkı olan işletmeyi alabilmiş olsaydı, tüm bu mali girdiler kent içinde kalmış olacaktı.

Daha da sayabiliriz. Şimdilik bu kadarı bile durumun hiç de adil olmadığını yeterince anlatıyor sanıyorum.

ARTIK MÜZEYİ TARTIŞALIM

Müze konusunu ele alan uzunca bir yazı hazırlığımız var. Denizli’de müzeciliğin tarihi, müze kurmak için verilen mücadeleyi, müze derneklerini ele alacağız.

Son yıllarda Denizlili bir iş adamının, önceki Kültür Bakanlarından biri ile Laodikeia’da yapılan şatafatlı törenlerle verdiği müze sözü biliniyor. Sonrasında yapılan çalışmalar şu anda kapanmış durumda. Hiçbir faaliyetin olmadığı söylenebilir. Oysa o tören esnasında dinlediğim iş adamı 10 milyon TL gibi bir kaynak ayırdığını, Denizli Müzesini inşa edeceğini söylemişti. Hatta aşka gelip kendini tutamamış, ikinci bir müze sözü de vermişti.

Sonra bu konuda yapılan proje çalışmasından birkaç kez haberdar olduk. Valilikten mi kaynaklandı yoksa başka sebepler mi bilemiyoruz, projenin tüm hatları hiç bir zaman kamuoyu önünde tartışılmadı.

Sonunda Eski Endüstri Meslek Lisesi taş binaları üzerinde çelişkili koruma kurul kararları ortaya çıkınca müze projesinin mahiyeti de belirmiş oldu. Oluşan kamuoyu baskısı, sonrasında mahkeme süreci ve idare mahkemesinin kesin olarak yapıların korunmasına dönük olarak verdiği karar… Müze meselesi, alanın mahkeme kararı ile korumaya alınmasıyla şimdilik uykuya yatmış gibi görünüyor.

Ne kadar, bilinmez. Yine de ehven-i şer bir durum olduğunun altını çizmeliyiz.

Müze meselesi hazır açılmışken tartışmayı sürdürelim.

Haftaya Denizli’de müze tartışmalarının hikayesinin bir bölümünü yazarak devam edelim.

 

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı