Çökelez dağının ardı: Çalçakırlar…
28 Temmuz 2016 Perşembe
Çal denildiğinde ilk akla gelen kuşkusuz üzüm ve üzüm bağlarıdır. Bu açıdan bakıldığında ciddi bir havzadır Çal yöresi ve tabii ki komşusu Bekilli’ de. Büyük Menderes nehrinin güneyinde kurulu olan Çal ilçe merkezi tarihi süreçte hep adından söz edilen bir yöredir. Burada kurulu olan Kayı Pazarı ve şimdilerde piknik alanı olarak değerlendirilen Kumral bölgesi de geçmişte önemli bir değer olarak bilinen yerlerdendir.
Büyük Menderes akarsuyunun Aşağıseyit köyünden geçtikten sonra girdiği dar geçitlerden yoluna devam edip Kısık kanyonuna girerek Kumral yakınlarında tekrar düze çıkıp sakinleşmesi de görülmesi gereken güzellikler olarak değerlendirilir. Kayı Pazarının da bu noktalardan başlayarak geniş bir alana yayıldığı söylenir.
Güzelliklerin harman olduğu bu yörede çok şeye tanık olunur ama tüm bunlar içinde bir farklı yöre hep dikkatimi çekmiş ve o tarafa yolum düştüğünde mutlaka uğramaya çalıştığım nokta olmuştur. Hem de yaz , bahar, kış hiç fark etmeden…
Zamanın güzelliklere adres olduğu anların birinde beraber fotoğrafçılık eğitimi yaptığımız fotoğraf sever arkadaşımla yönümüzü o bölgeye çeviriyoruz. O hep uğradığım, gezip görmekten zevk aldığım, kimi zaman hüzünlenip kimi zaman keyiflendiğim ayrıcalıklı yere Çalçakırlara ulaşmayı hedefliyoruz. Benim kişisel amacım arkadaşlarımın da bu güzelliklerden haberdar olup tanışması ve fotoğraflaması açıkçası.
Yokuşbaşı rampasını bitirip Çivril-Çal yolundan sola dönüp Çal-Bekilli yoluna girerek önce isabey de bir çay molası verip ortama uyum sağlamaya çalışıyoruz. Bundan sonra hedefimizdeki noktaya ulaşacağız. Ancak ondan önce Aşağıseyit köyü ile Yukarıseyit köyleri arasında yer alan değirmenler bölgesine uğruyoruz.
Vakti zamanında onlarca değirmenin olduğu ifade edilen farklı bir bölgedeyiz. Akarsuyun sağı ve solundaki bu değirmenler coğrafyanın avantajı kullanılarak inşa edilmiş ve yakın tarihe kadar faaliyetlerini sürdürmüşler. Şimdilerde yöre insanlarının kültürel kaygı taşıyanları tarafından bazı değirmenlerin restore edilerek korunmaya çalışıldığına tanıklık ederek yörede çekimler yapıyoruz.
Mevsim gereği tarlasında çalışıp dönmekte olan Yukarıseyitli bir aile ile tanışıp bolca fotoğraflarını çekiyoruz arkadaşlarımızla. Ama en çok değirmen kalıntılarının durumu bizi etkiliyordu. Azalmış suyu ve sessiz akışıyla Büyükmenderes buralarda öksüz çocuk mahcubiyetiyle karşılayıp uğurluyor bizi.
Yolumuza devam etmek üzere grup arkadaşlarımızla aracımıza binerek Çal yönüne devam dönüyoruz. Yolumuz üzerinde uğranacak çok yer olmakla beraber fazla zaman kaybetmeden Çal ilçe merkezi, Hançalar, Akkent üzerinden yolumuza devam ediyoruz. Akkent’te yine yerleşim yerlerine paralel akan Büyükmenderes üzerinde tarihi bir köprüye ulaşmaya çalışıyoruz. Ama o kadar çok tarif alıyoruz ki yolları karıştırınca geri dönüp bildiğimiz yoldan Çalçakırlara devam etmeye karar veriyoruz.
Bu hatta önümüze çıkan yerleşim alanlarından biri de Çalkuyucak oluyor. (Yörede yerleşim alanlarının önüne getirile “Çal ve Baklan” isimleri her iki ilçede de aynı isimli yerleşim yerlerinin olması kaynaklı) Çal Kuyucak’a tepeden bakmak istediğimiz yerde mezarlıkla karşılaşıyoruz. Temizlik amaçlı her şeyi kesilip yakılmış olan mezarlık biraz üzüntü verici geliyor bizlere. Temizlik yapmak, yakıp yok etmek olmamalı diye düşünüyoruz. Zira yok olan-yok edilen belki de çok önemli değerlerdir. Kim bilir ki? Ama iyi biliyoruz ki mezarlıklar, toplumların kültür genlerinin saklandığı özel yerlerdir.
Çalkuyucak köyünden çevreyi de gözlemliyor burada da fotoğraflar çekip grup arkadaşlarımızla fotoğraf eğitimi kapsamında farklı tekniklerle çekimler yapıyoruz.
Buradan ayrılıp bir sonraki yerleşim alanına geldiğimizde başlangıçta belirlemiş olduğumuz hedefe ulaştığımızı biliyoruz. Çalçakırlar’dayız artık. Aracımızdan indiğimiz meydan demenin biraz iddialı olacağı noktada kahvehaneye uğruyoruz. Kahve köyün hayvanlarının sulanması amacıyla yapılmış yağmur sularıyla beslenen havuz manzaralı.
Biraz nefeslenip Çalçakırlar yerleşimini yakından görüp fotoğraflamak için sokaklara dağılıyoruz. Herkesin gözü ve algısına bağlı olarak fotoğraflar çekmek amacımız. Ama en önemlisi bu yerleşimin diğer yerlerden ayrılış noktası olan planlaması ve yapı malzemelerini tanımak oluyor.
Kayalıklar üzerine kayrak taşları kullanılarak inşa edilmiş yapılar, sadece yayaların ve hayvanların geçebileceği daracık sokaklar. Az sayıda insanın yaşadığı eski evler ve terk edilmiş eski yapılar. Bakımsız kaldığı için yıkılmaya devam eden öksüz evler, sahipsiz gibi kalan bahçeler ve oralarda açmaya çalışan çiçekler. Yaşlıları ile söyleşip fotoğraf çektiğim evlere mekanlara uğruyorum. Ama şimdi buralarda hiç kimsenin kalmadığını kiminin öldüğü kimilerinin göç ettiğini öğrenip hüzünleniyorum. Çalçakırlar’a yaklaşık 16 yıldır aralıklarla gidip geldiğim için buradaki insanların bir kısmı ile samimiyeti ilerletiyoruz çünkü.
Çok ilginç ve özel olduğunu düşündüğüm sokakların üstünden evleri çatılardan(dam başlarından) birbirine bağlayan köprülerin kaldırıldığını görmek ise bir başka üzüntüm oluyor. Güya bunlar tehlike oluşturduğu için resmi kurumlarca kaldırılmış. Oysa onlar buradaki yerleşimi diğer yerlerden ayıran en önemli özellikti.
Üzüntü ve sevinç kardeştir denir ya. Öylesi bir zamanı yine burada yaşıyoruz. Cami ve Cemevinin komşu olduğu bu yerleşim alanındayız. Zamanın öğleye geçtiği sıralar.
Grup arkadaşlarım sesleniyorlar uzaktan. Bu tarafa gel diyerek. Merakla o tarafa yöneliyorum. Nedir? Ne oldu? bir şey mi soracaklar acaba diye meraklanarak.
Yaklaşınca anlıyorum ki köy sakinlerinden birinin hayır yemeği varmış ve Cem evinde bizi de konuk etmek istemişler. Ne yapalım diye soruyordu arkadaşlarım. Yapacağımız şey açık. Davete icabet edeceğiz elbette.
Ortamdakilerin bir çoğu gördüğüm bir kısmı ile de tanışık olduğum insanlardı. Serin ve geniş bir odaya alınıyoruz. Sofralar kurulmuş, bizden önce gelenler yemeklerini yemişler ama sofra toplanmamış. Bize de yemekler getiriliyor, yorgunluk üzeri biraz da farklı bir ortamda farklı insanların göz hapsinde yemeklerimizi yiyor ve açıkçası pek de seviyoruz ortamı. Hoş ve farklı yemekler tadıyoruz doğrusu.
Bizim yemeğimizi bitirmenizi bekleyen oradaki yaşlı insanlarla beraber dua yapılıyor ve sofralar ondan sonra kaldırılıyordu. Çaylar yudumlanıp sohbetler koyulaştırıldıktan sonra hatıra fotoğrafı çekiliyor ve izin isteyip teşekkür ederek vedalaşıyoruz ortamdaki insanlarla. Mutfaktaki kadınların ısrarı ile bizi bekleyen şoförümüze de pakette yiyecek alarak ayrılıyoruz.
Tekrar köyün kalan kısımlarını gezip fotoğraflıyoruz. Binaların altından geçen sokaklardan geçip farklı ortamları tanıyan arkadaşlarımın keyfi de yerine geliyor sıcağa rağmen. Onların yeni yerler görmek farklı kültürlere tanık olmaktan aldıkları keyfi – mutluluğu gözlerinden okumakta mümkün oluyordu.
Tarlalarından gelen köylülerin atlarını, katırlarını sulayıp bakımlarını yapmaları, onlarla ilgilenmelerini fotoğraflamak bizim kazancımız oluyordu.
Tekrar kahveye uğradıktan sonra aracımıza binip kente geri dönme saatinin geldiğini anlıyoruz ağırdan. Çalçakırlar’ı ardımızda bırakıp geri dönerken bir yarımız hala oralarda mı kaldı ki diye düşünmeden edemiyoruz!
Bu bölgeye gelmişken uğramadan geçilmeyecek yerlerden biri de tabii ki Bahadınlar köyü yakınlarındaki yöre insanınca “Bahadınlar Asarı” denilen “Apollon Lermanos” tapınak kalıntılarıdır. Adıgüzeller baraj gölü manzaralı bu yer aynı zamanda BüyükMenderes akarsyunun önüne kurulan ilk barajın üst bölümüdür.(Bölge ayrı bir yazı konusu olacağı için burada detaya girilmemiştir) Burada da fotoğraflar çekip çevreyi gezip gözlemledikten sonra dönüş yolumuzu Sakızcılar – Irlıganlı olarak belirleyip bölgeden ayrılıp kente geri dönüyoruz.29,
Çökelez dağının ardında bir yerlerde kaybolup farklı mimari ve yerleşim yerleri tanımak isterseniz bir gün; bilerek kaybedin yolunuzu ve Çalçakırlar’a uğrayın ansızın!
Pişman olmazsınız!
Pratik bilgiler:
Çalçakırlar bölgesine Denizli il merkezinden 2 yol ile ulaşmak mümkün. Bunlardan ilki Çal ilçesi üzeriden gidiş, diğeri ise Denizli Pamukkale yolundan Irlıganlı üzerinden gidiştir. İkincisi tırmanış ve dolambaçlıdır. Bunun dışında Güney tarafından dolanarak ulaşmak mümkündür ama mesafe çok uzayacaktır. Mesafe Çal üzerinden 90 km. dir.
Yörede lokanta ve benzeri mekanlar yoktur. Dolayısıyla yemek konusunu Çal merkezi ya da Sazkıcılar köyündeki Asma altı şelalesi/Ağlayan Kaya da bulunan lokantadan gidermek mümkün. Ancak yanınıza yiyecek alırsanız köylerdeki kahvelerde yemek ihtiyacınızı karşılayabilirsiniz.
Düzenli otobüs/dolmuş seferi yoktur. Onun için kendi aracınızla gezmeniz önerilir.Dileyen bölgede çadırlı kamp kurarak da gezebilir ancak bunun için güvenli yerler konusunda yöre idarecilerinden yardım alınmalıdır.