REKLAMI GEÇ

Ekinci’nin Denizli’ye vasiyeti neydi?

23 Ekim 2013 Çarşamba

oktay-ekinci-denizli-ye-vasiyeti-h

SEVAL UYSAL
Ömrünü şehirleri korumaya adamış yüksek mimar, yazar, gazeteci Oktay Ekinci’yi geçtiğimiz hafta kaybettik. Bundan yaklaşık bir yıl önce 9 Aralık 2012’de, Denizli Mimarlar Odası’nın kentsel dönüşüm paneli için geldiğinde, yönettiği forum sonrasında dar bir vakitte röportaj yapmıştık. Yağmurlu bir akşamdı. Ticaret Odası’na en yakın bulabildiğimiz kafede sıcak çaylar eşliğinde konuşmuştuk. Denizli’ye özel bir düşkünlüğü olduğunu, mezun olduktan sonra stajını Denizli’de yaptığını o akşam öğrenmiştim. Denizli ile ilgili bütün haberleri yakından takip ediyordu. Cumhuriyet’teki köşesinde Denizli’deki uygulamalar konusunda sert yazılar da yazıyordu. En son Vilayet binası konusunda Vali Erkmen ile karşı karşıya gelmişti. Bu koca cüsseli, sert bakışlı ama çocuk gibi temiz yürekli adamın bir daha Denizli ile ilgili yazamayacağını, Denizli hakkında konuşamayacağını o gün elbette bilemezdim. Oktay Ekinci’den geriye kalan bu röportajı, Denizli için uyarılarını vasiyeti kabul edin, eminim kendisi de böyle isterdi.

KARAHAYIT’A DİKKAT EDİN!

Seval UYSAL: Son günlerde önümüze sıklıkla kentsel dönüşüm çıkıyor. Kentsel dönüşüm nedir?

Oktay EKİNCİ: Kentsel dönüşüm aslında kentler var oldukça var olan bir şeydir. Kentler dönüşür, eğer dönüşmeseydi biz şu anda Hierapolis’te konuşuyor olacaktık. Ama esas önemli olan şu: Kentler yıpranıyor. Gerek planlama eksikliğinden kaynaklanan sorunlardan, gerek kötü kullanmaktan, gerekse rant amaçlı projelerin öne çıkmasından hatta savaşlar ve depremler nedeniyle kentler yıpranıyor. Yıpranan kentlerin sağlıklaştırılmasıdır mesele. Dünya da bunun bir ismi var. Onun da adı kentsel rehabilitasyondur. Rehabilite etmek, sağlıklaştırmaktır. Biz okulda böyle öğrendik, şehircilik öğrencilerine böyle öğretilir.

KENTİ ORTADAN KALDIRARAK SAĞLIKLAŞTIRAMAZSINIZ

Seval UYSAL: Demek ki arada fark var?

Oktay EKİNCİ: Kentsel sağlıklaştırma sözü ile kentsel dönüşüm sözü arasında dağlar kadar fark vardır. Kentsel sağlıklaştırma dediğimiz zaman, o bölgede yaşayan insanların daha sağlıklı çevrelerde yaşamasını ön görmektir. Ama orada yaşayan insanların oradan ayrılmadan, oradan kovulmadan, uzaklaştırmadan, daha sağlıklı çevrelerde yaşamalarını sağlayacak projelerdir. İkincisi, kentsel sağlıklaştırma dediğimiz zaman kent dokusunun sağlıklaştırılmasıdır. Kent dokusu binlerce yılda oluşur, kent dokusu “hadi bir kent dokusu yaratalım da yarın bir kent dokusu olsun” olmaz. Birikimlere, deneyimlere, yaşanmışlıklara, mirasa, kültürel mirasa bağlı olur. Şimdi bunun çeşitli tahribatlar nedeniyle olumsuz olması durumunda sağlıklaştırılması, kentin sağlıklaştırılmasıdır. Kent ortadan kaldırılarak sağlıklaştırılmaz. İnsandan örnek verelim. Ben bugünlerde biraz rahatsızım. Beni sağlıklı hale getirmek için ortadan kaldıracak mısınız? Yeni bir Oktay mı yaratacaksınız? Beni yaşatarak sağlıklaştırma esastır. Kent için de böyledir. Yoksa “ben bu kenti ortadan kaldıracağım. Sıfırdan bir kent yaratacağım” demek bambaşka bir şey.

ic5

ÇİMENTO SEKTÖRÜ BUNALIMDA

Seval UYSAL: Peki biz kentsel dönüşümü niçin şimdi konuşmaya başladık?

Oktay EKİNCİ: Çimento sektörü bunalımda. AB çimento fabrikalarını yasakladı. Artık Avrupa’da yeni bir çimento fabrikası açmak mümkün değildir, mevcutların da 10 yıl içersinde kapanmaları söz konusu. Türkiye’ye çimento fabrikalarını kakalıyorlar. Bakın Türkiye’de son zamanlarda ormanda çimento fabrikası kuruluyor, tarım alanında çimento fabrikası kuruluyor, kıyı da çimento fabrikası kurmak için kıyı kanununu değiştiriyorlar. Dünya çimento sektörü neredeyse kendisine fabrika kurmak, çimento üretmek için Türkiye gibi ülkelere üşüşmüş durumda ve çimento sektörü çimento tüketimini ön gören bir vizyon peşinde kentsel dönüşüm bunun en önemli araçlarından biri. İki: Emlak rantı. Eğer ekonominiz üretimden kopmuşsa, tarımdan tamamen uzaklaşmışsa ve sadece rant ekonomisi dediğimiz gayri menkul geliri üzerinden oluşan ekonomi söz konusuysa bunu sürdürebilmenin tek yolu inşaattır. Ama inşatta kalkınma olmaz, dünyanın hiçbir ülkesi inşaatla kalkınmamıştır. Tam tersi inşaat para harcanan bir şeydir, eldeki birikimlerinin harcanmasıdır. Elbette ki inşaat olumludur, inşaat olmalıdır ama kalkınma inşaatla olmaz. Şimdi bu kentsel dönüşümde emlak rantını, emlak rantını maksimize etmeyi, inşaat sektörünü canlandırmayı böyle bir ekonomik vizyonun en önemli getirilerinden birisi olarak görüyorlar. Depremi buna bahane ediyorlar mesele orada.

ic4

TEMEL POLİTİKA İNSANA HİZMET ETMELİ

Seval UYSAL: Çimento sektörünü canlandırmak, emlak rantı elde etmek tamam. Ancak mevcutta sağlıksız yapılaşmalar var ve biz bunu iyi yönde kullanamaz mıyız?

Oktay EKİNCİ: Mümkün ama onun için temel tercihlerinizi değiştirmeniz lazım.

_________________________________________________

Flash Player Kurmak İçin Tıklayınız

________________________________________________

Seval UYSAL: Ne yapmak gerekiyor?

Oktay EKİNCİ: İnsana hizmet etmeli. Önce insana, önce kente, önce kültüre yönelik politika geliştirmeniz lazım. “Ben bir yandan emlak rantını çoğaltacağım, bir tarafta bana bağlı yeni emlak şirketleri yaratacağım, bir tarafta işsizliğe çare için inşaat sektörünü sübvanse unsuru olarak kullanacağım” deyip, onun peşinden zaten kentsel sağlıklaştırma yapamazsınız.

Seval UYSAL: İkisi bir arada yürümez yani?

Oktay EKİNCİ: Yürümez. Temel politikanızı insandan yana, kalkınmadan, üretimden, kültürden yana belirlemezseniz mümkün değil.

ic3

ROMANLAR ÇİL YAVRUSU GİBİ DAĞILDILAR

Seval UYSAL: Avrupa’da örnekleri var değil mi?

Oktay EKİNCİ: Sayısız. Almanya’da, İspanya’da Fransa’da, İtalya’da var. Ama kentsel sağlıklaştırma olarak var. Kentsel dönüşüm olarak yok. Zaten demokratik bir toplum, kentsel sağlıklaştırma dışındaki çözümlere asla yanaşmaz ve kabul etmez. Dünyanın hiçbir demokratik gelişmiş ülkesinde bir toplum “beni buradan kovun, beni gönderin şehir dışında acayip acayip gaz tenekesine benzeyen konutlara sokun. Benim öteden beri kullandığım arazileri alın, lüks konutlar yapın ve pazarlayın” demez. En azından buna göz yummaz, boyun eğmez.Bakın en popüler örnek Sulukule ne oldu? Romanlar çil yavrusu gibi dağıldılar. Sulukule’de bir tek roman kalmadı. 60 kilometre ötede gaz tenekesi binalara yerleştirmeye kalktılar. Neden? Çünkü Sulukule sürecinde çok prestijli, tarihi bir merkez haline gelmişti. Orayı dümdüz yıktılar, arsaya dönüştürdüler. Satılık lüks daireler villalar yaptılar. Denizli Karahayıt’ın da ona dönüşmesinden endişeliyim.

Seval UYSAL: Mimarlar Odası’nın düzenlediği panel ve ardındaki forum sırasında yönelttiğiniz sorularınız kimi gülerek, kimi üzülerek izlendi.

Oktay EKİNCİ: Bu proje kimin dedik? O sorunun cevabını net alamadık. Proje derken mimari projeyi çizen mimarları kastetmiyorum. Fikir kimin aklına geldi.

KARAHAYITTA FAY ÜSTÜNDE KAÇAK YAPILAR BAHANE EDİLDİ

Seval UYSAL: Sizce kimin fikriydi?

Oktay EKİNCİ: TOKİ’nin. TOKİ her türlü yerde satılık konut, satılık villa yapıyor. Karahayıt’ta fay üstünde kaçak yapılar bahane edilerek, birbirine benzer tip bloklar yapılıyor. Onları yarın satılığa çıkaracak. Karahayıtlı alabilirse alacak, alamazsa başkası alacak.

Seval UYSAL: Karahayıt’taki Türkiye’de ilk uygulama galiba?

Oktay EKİNCİ: Turizm açısından öyle ama önü açık, başka yerlerde de yaparlar. Side’de Manavgat’ta, Kaş’ta Kalkan’da bunun örnekleri doğabilir.

ic2

Seval UYSAL: Halka rağmen mi gerçekleşiyor?

Oktay EKİNCİ: Halkı bir kahvede, bir düğün salonunda, bir stada toplayarak “Hey halk bizim aklımıza şöyle bir proje geldi ne diyorsunuz?” diye sorulmaz, bunun adına katılım denmez.

Seval UYSAL: Nasıl olmalıydı?

Oktay EKİNCİ: Örgütlü. Önce halkın örgütlenmesi lazım. Ya bir kooperatifte ya da bir dernekte örgütlenecek, örgütlü halka muhatap olarak, işlerinizi katılımcı bir hale getirebilirsiniz. Yoksa bu kandırmacadan başka bir şey değil.

BU MİMARLAR ODASI’NIN GÖREVİ DEĞİL

Seval UYSAL: Bundan sonra ne yapabilir?

Oktay EKİNCİ: Birinci aşamayı yapacaklar, inşaata başlamışlar. Bundan sonraki aşama için gerçekten halkın örgütlenmesi lazım. Buradaki CHP ne iş yapıyor, muhalefet partisi ne iş yapıyor bilmiyorum. Bu işlerle uğraşsınlar.

Seval UYSAL: Peki odalar aynı şekilde duyarlı mı?

Oktay EKİNCİ: Odanın görevi değil ki bu. Ben yıllarca mimarlar odası başkanlığı yaptım. Mimarlar Odası’nın görevi değil ki bu. Mimarlar Odası’na ne? Odanın görevi halkın doğru bir projeye kavuşmasının kavgasını yapar. Ama o projenin elde edilmesini, örgütlü halkı kim sağlayacak?

Seval UYSAL: Siyasi bir duruş mu gerekiyor?

Oktay EKİNCİ: Elbette siyasi duruş gerekiyor. Onun için siyasi partiler var. Herkes görevini bilmesi lazım. Artık toplumun TOKİ denen canavara karşı örgütlenmesi misyonunu da mı mimarlar odası üstlenecek? Böyle bir şey olabilir mi? Bunu parti yapacak?

ic1

BİR BAŞBAKAN “EY TOKİ DENİZLİ’DE MİLLETİN ARSALARINI AL İNSANLARI KOV”DEMEZ

Seval UYSAL: Panel’de “Başbakan TOKİ’nin kulağını çekmeli” dediniz. Sizce TOKİ, Başbakan’dan bağımsız mı davranıyor?

Oktay EKİNCİ: Şimdi ben, T.C başbakanı kim olursa olsun, bu kadar yanlış işlerin lideri olabileceğine inanmıyorum. T.C vatandaşı olarak, mimar olarak başbakanımın bu kadar yanlış işlerin lideri olabileceğini düşünmek istemiyorum. Onun için TOKİ’nin bütün bu yanlışları başbakanın haberi olmadan veya ona başka türlü anlatarak yaptığı şeklinde içimde hala bir kanı var. Yoksa ben düşünemiyorum bir başbakanının “Ey TOKİ git, Denizli’de milletin elindeki arsaları al. İnsanları oradan kov, satılık daireler yap. Kovduğun insanların asla yanına yaklaştırma, öyle fiyatlar ver ki, zengin takım bunları alsın, insanlarda sürüm sürüm sürünsün. Bir başbakan böyle söyler mi?

Seval UYSAL: Peki Karahayıt belediyesi için ne diyorsunuz? Kararın içinde olmuş ama halkı bilgilendirmekte eksik kalmış.

Oktay EKİNCİ: Karahayıt Belediyesi ne de olsa bir belediyedir ve yöreye sahip çıkma geni vardır. “Hayır ben bu yöreye sahip çıkmıyorum” dese zaten belediye olmaz. Ama anladığım kadarıyla TOKİ’ye bir umut bağlamışlar. Protokole “TOKİ’nin onayladığı durumlar” diye bir madde koyunca o zaman uyanmışlar. Uyanmışlar ama geç uyanmışlar.

BEN DENİZLİ’Yİ YAKINDAN TAKİP EDİYORUM

Seval UYSAL: Siz Denizli’deki vilayet binasıyla ilgili oldukça sert yazılar yazan, Denizli’yi yakından tanıyan bir yazarsınız.

Oktay EKİNCİ: Ben Denizli’yi birkaç arkadaşım sayesinde takip ediyorum. Süleyman Boz, mimarlar Odası’nı yöneten arkadaşlar sayesinde takip ediyorum. Yakın zamana kadar Ahmet Yoldaş sayesinde takip ettim.Bu arkadaşlar Türkiye çapında mimarlar odasında birlikte çalıştığım arkadaşlar, Türkiye’nin bir çok ilinde arkadaşım var. Dolayısıyla sadece Denizli değil, bütün illerdeki sorunları arkadaşlarım sayesinde takip ediyorum. Ama özel olarak Denizli’ye ilişkin bir yakınlığım var. Denizli’de hatıralarım var. İlk mezun olup da belediye imar müdürü olduğum zaman örnek kent diye bana Denizli’yi göstermişlerdi. Gelip Denizli’yi öğrenmiştim.

Seval UYSAL: Örnek kente dair şimdi ne diyorsunuz?

Oktay EKİNCİ: Denizli büyük hatalar yapan bir kent değil, büyük hatalar yok. Ama arkadaşların sayesinde, mimarlar odasının sayesinde, Süleyman Boz’un sayesinde. Denizli Allahtan bu arkadaşların gözetimi altında.

Seval UYSAL: Ne yapıyorlar, hatalar oluşurken durduruyorlar mı?

Oktay EKİNCİ: İyi denetliyorlar. Görevlerini iyi yapıyorlar.

Seval UYSAL: Cumhuriyet Gazetesi’nde yazmaya ne zaman başladınız?

Oktay EKİNCİ: İlk yazımı 1975’te verdim, 1978 yılından itibaren düzenli yazmaya başladım. Ancak benim alanım mimari, sadece mimari alanı ilgilendiren konularda yazıyorum.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı