REKLAMI GEÇ

“Hulusi Oral Evi” Trajedisi

30 Ocak 2018 Salı

Uzun yıllara dayanan kamulaştırma çalışmalarından bir sonuç alınamamıştı. Bu nedenle hem evin merkezi konumu, hem de mimari özellikleri duyarlı kesimler tarafından sık sık uyarılarla gündeme taşınıyordu. Ancak tüm uyarılara rağmen önlem alınmadı ve neredeyse göz göre göre bir tarihi/mimari facia yaşandı.

Hulusi Oral evinin ahşap kargir yapı olarak 1930’lu yılların ortalarında, İzmir’den geldiği söylenen gayri-müslim ustalar tarafından yapıldığı biliniyor. İstiklal madalyası sahibi Hulusi Oral tarafından yaptırılan evin, alanı yaklaşık 400 m²’lik bir arsaya sahip. Arka bahçesi içinde küçük bir havuz bulunuyor. Ön cephesi ise üç kemerli bir giriş ve iki yanda kemerli ikişer pencere olarak inşa edilmiş. Giriş kemerlerinin hemen üzerinde bir cumba, onun da üstünde bir kubbe(Cihannüma) yine yoğun ahşap malzeme kullanılarak yapılmış. İki katlı olarak planlanan ve inşa edilen evin iç mekan özelliklerini bilemiyoruz. Neredeyse 30 yıldan bu yana kullanılmayan yapı, son yıllarda tümüyle kaderine terk edilmişti.

ORAL EVİ’NİN ÇİLESİ
Yaklaşık bir buçuk yıl önce kaleme aldığımız yazımız, “Hulusi Oral’ın Çilesi” başlığını taşıyor.

O yazımızın satır aralarını toparlamış ve şu paragrafla özetlemiştik: “Denizli’nin kent merkezinde, sorarım size kaç tane mimari özellikleri öne çıkan eski yapı kaldı? İki elin parmaklarına ulaşır diyen beri gelsin. Bu yapılardan göz önünde ve bilinir olan kaçını sayabilirsiniz? En başta her halde “Hulusi Oral Evi”ni listelersiniz. Çünkü klasik cumbası, çatı sistemi, giriş üslubu, ahşap dokusu ve duvarlarıyla kendine özgü bir özellik sergiler. Peki, bu yapı neden korumaya dönük bir restorasyondan geçmez? Bir gece yarısı çürümüş temelleri üzerine yıkılması veya herhangi bir sebeple çıkacak yangında kül olmasını talihsizlik deyip geçiştirecek miyiz? Çoğu kez duyuyoruz, mirasçılar yüzünden ev bu halde diye. Ne kadar doğru bilinmez ama şimdiki harap haline göz yumanların başında onların geldiği varsayılıyor. İster istemez gözler o mirasçıların üzerinde.”

Bu günlerde çıkan yangın sonucu geriye sadece hayaletimsi isli beton duvarları kalan eski yapının kaderine ilişkin o zamanki öngörümüz bir tahmin değildi. Düpedüz, şehrin mimari dokusunun uzun yıllara dayanan yok oluş serüvenine eklenecek ‘yeni’ halkayı tedirgince beklemekti. Her şey göz önünde ve “geliyorum” diyorken, şimdiki trajik sonucu öngörmemek mümkün müydü?

Ekleyelim, son yıllarda Denizli Belediyesi “büyükşehir” statüsüyle birlikte kaynaklarını koruma ve restorasyona daha fazla ayırıyorken, şehrin en merkezi bölgesindeki söz konusu yapının kamulaştırması ve restorasyonu konusunda ne gibi çalışmalar yaptı? Neden kamulaştırılmadı, gerekçesi neydi?

Diğer soru; konu sadece kent belediyesinin sorumluluğu olarak mı görülmeli, yoksa Kültür ve Turizm Bakanlığı ilgili kurumları da sorgulanmalı mı? Bölge Koruma Kurulu ve Yüksek Koruma Kurullarının, alınan kararlar ve ayrılan bütçelere rağmen restorasyonun 30 yıl gibi hayli uzun bir zaman boyunca gecikmesindeki sorumluluk payları nedir? Örneğin önce 2002’de, daha sonra 2012 yılında bütçe ayrılmasına rağmen Bakanlık restorasyondan neden vazgeçti?

HULUSİ ORAL EVİ NEDEN ÖNEMLİ?
Şehrin muhtelif semtlerinde yok olan çeşitli eski yapıları saymak anlamsız. Kaderleri hepsinin de aynı oldu. Bir kaçı kurtarıldı ve restore edildi ancak anlatılan ya da sararmış eski fotoğraf karelerinde kalanlara bakarak korunan mevcutların binde bir ölçekte olduğunu belirtmek abartı sayılmaz. Onların da önemli bir bölümü kağıt üzerinde korunuyor. Fiilen yıkılmaya, yangına, doğal afete terk edilmiş durumda. Bunlardan en göze batanı Hulusi Oral eviydi.

Oysa Hulusi Oral evi çeşitli nedenlerle önemli. İlkin sahibinin kimliği şehrin siyasal ve tarihi geçmişinde adı silinmez izlere sahip. Keza birinci dereceden mirasçısı olan oğlu Hüdai Oral da öyle.

Evin mimari değerine gelince: 1. Ulusal mimarlık akımı olarak bilinen ve 1908 II. Meşrutiyet’le başlayıp Cumhuriyet’in 1930’lu yıllarının sonunda nihayete eren bir dönemin özelliklerine sahip. O dönem “milli” nitelikli bir mimari üslup yaratmak üzere geleneksel Osmanlı ve Türk mimarisinin çizgilerini aşan pek çok yapı örneği ortaya çıktı. Ancak bu dönem 1940’ların başında son buldu. Alman faşizminden kaçan mimar ve bilim insanlarına Türkiye’nin kucak açmasıyla başka bir mimari üslup dönemine girildi. Böylece Hulusi Oral evinin özelliklerini içeren yapılar,  dönemi temsil eden örnek yapıları olarak kaldı. Bu gün pek çok yerde koruma altına alınıp çeşitli kültürel işlevlerle yeniden kullanıma giren bu tip mimari binaların Denizli’de ne yazık ki örneği kalmadı.

Hulusi Oral Kimdir?
Geçtiğimiz yıl yayınlanan “Denizli Barosu Tarihi”nde Hulusi Oral kısaca tanıtılmış. 1960’lı yıllara kadar avukatlık yapan, Cumhuriyet’in inşa yıllarında önemli bürokratik, siyasi ve idari görevler üstlenen bir şahsiyet olmuş. “Halil oğlu, Çal Denizler Köyü 1894 doğumlu. Çanakkale’den itibaren Kurtuluş Savaşı içinde yer aldı. Gazi Madalyası sahibi. Buldan Asliye Mahkemesi azalığından ayrıldı. TBMM 8. Dönem Denizli Milletvekili. Avukatlık mesleğinin yanı sıra 1920, 1930 ve 1940’lı yıllarda, farklı tarihlerde CHF (Cumhuriyet Halk Fırkası – şimdiki CHP) Denizli İl Başkanlığı yaptı. Denizli Barosu’nun etkin üyelerinden oldu. 1946 yılında Milletvekili seçilene kadar Baro yönetiminde muhtelif görevler üstlendi. 1947 yılına kadar Adliye Vekaleti Haysiyet Divanı üyeliği için Denizli Barosu adayı olarak gösterildi. (1950 yılında) milletvekilliği sona erdikten sonra yeniden Baroya döndü.” 1981 yılında, yazımıza konu olan konak evde vefat etti.

Üç çocuğundan biri Halil Zeki Oral, diğeri kızı Beyhan Oral (Tulgar) ve üçüncü çocuğu 1960’lı yıllarda ilk Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, Anayasa Mahkemesinin kuruluşunda rol oynayan, 12 Eylül sonrası SODEP’in kurucuları arasında yer alan, parlamentoda 5 dönem milletvekili olarak Denizli’yi temsil eden ve 1950 yılından ölümüne dek Denizli Barosu avukatlarından Arif Hüdai Oral.

Mirasçılarından kızı Beyhan Oral ve oğlu Hüdai Oral yaşamıyor. Beyhan Oral’ın mirasçısı oğlu Abdurrahman Hücum Tulgar. O da vefat ettiği için miras eşi Tülin Tulgar ve oğlu Fethi Gurur Tulgar’a kaldı, İstanbul’da yaşıyorlar. 2005 yılında vefat eden Hüdai Oralın ise çocukları Tansu Oral Özkök ve Hulusi Teoman Oral ile eşi Fatma Perihan Oral mirasçı olarak görünüyordu. Anne Fatma Perihan Oral 2016 yılında vefat ettiği için mirasta artık sadece çocukları söz sahibi. Halil Zeki Oral ise hala birinci dereceden mirasçı olarak evin 1/3’üne sahip. Yani yaşayan toplam beş ayrı mirasçı var.

YAPININ KORUN(MA)MA ÖYKÜSÜ
Gelin, önce yapının koruma altına alınmasının resmi kararlara dayanan öyküsüne göz atalım:

Evin kaderini çizen gelişmeler 1980’li yılların başına kadar geriye gidiyor. İzmir II No.lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu 27.01.1984 tarih ve 130 sayılı kararla binayı kültür varlığı olarak tescil ediyor. Ardından 19.02.1992 tarih ve 2485 sayılı kararla restorasyon projesini onaylıyor. (Bu bilgiler, Denizli Belediyesinin-o dönemde henüz büyükşehir değildi-2010 yılında mirasçılar aleyhine kamulaştırma amacıyla açtığı davanın bilirkişi raporlarında görülebiliyor.)

1992 yılında İzmir II No’lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından restorasyon onayının verilmiş olması, Kültür Bakanlığının kamulaştırması ve restorasyonu için önünü açan bir karara dönüşmüş. Nitekim 2002 yılında, Kültür Bakanlığı hazine davası açmış. Denizli 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde 2002/4790 esas numarası ile görülen dava 17.10.2002 tarihinde alınan kararla sona ermiş.

2000’li yıllar içinde evin kamulaştırılmasına dair iki ayrı dava açılmış. İlki yukarıda belirttiğimiz gibi 2002 yılında Kültür Bakanlığı tarafından, ikincisi ise 2010 yılında Denizli Belediyesi tarafından yapılan başvuru ile açılmış.

DAVALAR – BİLİRKİŞİ RAPORLARI – KARARLAR
Mahkeme kayıtlarına göre mirasın 8/24 oranı Halil Zekai Oral’a ait. Diğer üçte bir (8/24) oranında mirasçısı Abdurrahman Hücum Tulgar. Son üçte bir hisse Hulusi Oral’ın Şubat 2005 tarihinde vefat eden gözde oğlu Hüdai Oral’ın mirasçıları arasında pay edilmiş. Eşi Fatma Perihan Oral 2/24, kızı Saliha Tansu 3/24 ve oğlu Hulusi Teoman Oral 3/24 yasal oranlarda hissedar olarak mahkeme kayıtlarında yer alıyorlar. Son mirasçılardan özellikle ikisi kamuoyunun yakından tanıdığı isimler.

Kültür Bakanlığı Kamulaştırma Davası
Önce 2002 tarihli o ilk davanın seyrini özetleyelim. Kültür Bakanlığı 40.000.000.000 TL (şimdiki rakamla 40 bin TL) bedel öngörmüş. Bu tesbite ne diyeceği sorulan, evin 1/3 oranında hissesine sahip Av. Hüdai Oral “idarece belirlenen bedele itiraz etmediklerini beyan etmiş…” Ancak diğer davalı vekilleri oranın düşük olduğunu belirterek itirazla yeniden değer tespiti istemişler. Bunun üzerine mahkeme bir bilirkişi heyeti oluşturarak yeniden değer tespiti yaptırmış. Emsal değerlerin belirlenmesi ve keşiften sonra bilirkişi heyeti 102.838.000.000 TL (şimdiki değerle 102 bin 838 TL) değer tespitinde bulunmuş. Mahkeme heyetin belirlediği rakam üzerinden, davacı Kültür Bakanlığına iki kez 15 gün süre vererek bu rakamın bankaya yatırılmasına hükmetmiş. Ancak son duruşmada Kültür Bakanlığı vekilleri, “davayı takip etmediklerini, kurumun kamulaştırmadan vazgeçtiğini beyan etmiş…” Bu durumda mahkeme hüküm bağlayarak, “davacı tarafın sübut bulmayan davasının REDDİNE…” karar vermiş. Böylece ilk davanın serüveni neredeyse başlamadan son bulmuş.

Denizli Belediye Encümen Kararı ve Denizli Belediyesi Kamulaştırma Davası
12.04.2007 tarihinde Denizli Belediye Encümeni, imar planı sit alanında kaldığından dolayı taşınmazın kamulaştırılması kararı almış. Bunun üzerine kıymet takdir komisyonu, binanın ve arsanın değerlerini ayrı ayrı hesaplayarak toplam 301.080.000 TL kıymet takdirinde bulunmuş. Davalılar uzlaşamamış ve uzlaşmazlık tutanağı ile Denizli Belediyesi mülk hissedarlarına karşı dava açmış. İkinci kez 2010 yılında açılan davanın davacı tarafı bu kez Denizli Belediyesi olmuş. Denizli 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde Belediye Başkanlığı davacı taraf olarak yer almış. Dava dosya numarası 2010/449. Dava konusu “kamulaştırma bedeli tespiti-tescil” olarak belirlenmiş.    Mahkeme bir bilirkişi heyeti oluşturarak tespit raporu istemiş. İçlerinde, halen Denizli Müze Müdürü olarak görev yapan Hasan Hüseyin Baysal’ın da olduğu 5 kişilik bilirkişi heyeti, 06.06.2012 tarihli 4 sayfalık raporun sonunda davalılara 1.444.110 TL ödenmesi gerektiğini rapor etmiş. İtiraz edilmiş, bilirkişiden yeniden görüş istenmiş. Bilirkişi görüşünde ısrar ederek 04.08.2012 tarihli “Ek Bilirkişi Raporu” ile “raporumuzda bir değişiklik olmamış, değerlendirmemiz ilk raporumuzda ki gibidir” diyerek ilk takdirinde ısrar etmiş. Bu durumda Denizli Belediyesi hukukçu vekilleri “Belediyece söz konusu taşınmazın kamulaştırılmasından vazgeçildiğini… davadan feragat ettiklerini” beyan etmiş. Sanki her şey on yıl önce Kültür Bakanlığının açtığı ve sonradan vazgeçtiği davanın sureti olarak yeniden tezahür etmiş.

Hulusi Oral evinin 1984 yılında Aydın Kültür Varlıkları Koruma Kurulu tarafından alınan koruma kararıyla başlayan, geçtiğimiz günlerde yangınla kül olmasına varan kamulaştı(ma)ma serüveninin hukuki süreci sona ermiş.

 

Yarın: Mülkiyet Sahipleri ne diyor?

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı