REKLAMI GEÇ

Hulusi Oral’ın Anılarında “Denizli’nin Hikayesi-4”

15 Şubat 2018 Perşembe

Denizli’ye bir hakim, ardından avukat olarak dönüşü, avukatlık mesleğini icra edişi ve Cumhuriyet’in o ilk inşa döneminde kentin yönetimindeki rolü için anlattıkları içinde çok fazla veri yok. Daha çok taşra eşrafı ile mahkemelerde yaşadığı sorunlar ve bunların mahkemelere yansıyışı üzerine kendi yaşamının çok özel anıları yer alıyor. Ancak bazı genel detayları 2017 Eylül ayında basılan “Denizli Barosu Tarihi” başlıklı kitabımızda görebiliriz. Avukatlık ruhsatını alıp baro kuruluşunda rol oynaması, CHF (Cumhuriyet Halk Fırkası) yöneticiliği, İnanç Dergisi Yayın Müdürlüğü, Halkevi idareciliği, Barolar Haysiyet Divanı üyeliği… Ve birkaç harici hatırat.

“BABAANNEDEN 500 LİRA DEVLETTEN ÜÇ MAAŞ
Şimdi, terhis olduk gittik. Vardık köye çalışıyoruz. Kitapları götürdük yanımızda. Mektup yazdım buradan. Celalettin Arif bizim anayasa hocamızdı. Adalet Bakanı o. (1920-22 arası) Dedim biz ne olacağız? Cevap verdi, ‘şimdi teşkilatımız yok, bir şey yapamayız’ diye. Güzel. Fakülteyi bitirmek lazım, babama söyledim, ‘peki oğlum ama çok zor” dedi.

Biz uğraşırken, babaannenin (eşinin) zaten küçükken bana karşı bir şeysi (özel ilgisi) vardı. Kayınbiraderimle, babaları babamla alışveriş ettiği için onunla da tanışıyoruz. Öteden beri tatillerde hep gelir ve onlarda kalırdık falan. Niyeti varmış, ne bileyim ben!

Deden, yani babam Denizli’ye geldi gitti. Para da az, yok tabi. Üç maaş verdiler bize onu aldık, gideceğim, İstanbul’da çalışıp kazanıp okulu bitireceğim. Dedi ‘beraber gidelim Denizli’ye’ dedi. Peki dedik geldik. Denizli’ye gelince Hulusi dedi, ‘ben seni nikah edip öyle bırakacağım’ dedi. Habibe’yle mi dedim, evet dedi. Çünkü dedi, ‘sen Avrupa’ya gitmek istersin, yaşın ilerliyor, otuz yaşına giriyorsun…’ falan filan. Makul gördüm, peki dedim. Tuttu bizi bir iki gün zarfında nikah etti. Kalktık oradan doğru ikmale. Üç gün kaldım. Babaannem bana 500 lira verdi. İşte onu ödeyemedim. Araziyi onun üzerine kaydettirdim, apartmanı onun üzerine, otomobili verdim. Allah rahmet eylesin, o zamanki para olarak çok değerli. Ama yardım! Hiç kıymet takdiri edilmez, bilinmez onun değeri.

EFENDİM BİZ SİZİN KAYITLARINIZI SİLDİK
Gittim, bir arkadaşım vardı, Rauf Hüseyin. O da benimle aynı sınıftandı İzmir’den, bir de Esat vardı, onlar da oradaymış, bitirmek için gelmişler. Gittik müracaat ettik üniversiteye hukuk bölümüne. Aynı zamanda Hasan Tahsin yine orada. Memur dedi ‘efendim biz sizin kayıtlarınızı sildik’ dedi. ‘Aradan bu kadar zaman geçti’ dedi. Biz sizi silmedik beyefendi dedim. Ben böyle deyince şöyle bir durdu. İşte dedim, biz sizi kurtardık ve geldik dedim. Biz kendimiz mi gelmedik? ‘Haklısınız’ dedi. ‘Ne yapacaksınız’ dedi, bize dedik hususi muamele yapacaksınız. Dersten iltimas istemiyoruz. Biz çalışacağız, imtihan vereceğiz. ‘Olur mu böyle’ dedi, biz yazalım dedik yukarıya. Maarif Vekili Necati Bey ile Adliye Vekili Vasıf Bey’e emir getirtiriz diye. Yazdık, emir verdiler onlar da. ‘Bunları tayin edecekleri müddet zarfında imtihanlarını vermek için kabul edin’ diye. (Yazı) geldi dediler. İki sınıfın imtihanını altı aya taksim ettik. Ve altı ayda o iki sınıfın imtihanlarını verdik üçümüz de. Yine sınıfları pekiyi ile bitirdik. Diplomalar duruyor.

MUĞLA AĞIR CEZA MAHKEME ÜYELİĞİ
Biraz rahat ettik. Sonra beni Muğla Ağır Ceza Mahkemesi aza mülazımlığına yani, muavinliğine tayin ettiler. Arkadaşımın birini de Kula’ya tayin ettiler, kendisi Kulalıydı zaten. Gittik, vardım bir hafta kaldım Denizli’de. Yine eylenmedim. Ben nikahlıyım ya, hemen Muğla’ gittim altı ay orada hakimlik yaptım. Geldim Denizli’de bir koltuk merasimi yaptım, eşimi aldım götürdüm, 1924 senesi Aralık ayının 17’sinde. Oraya götürdüm, beraber kaldık. Muğla’dan Buldan’a tayin edildik. Hüdai tam bir sene sonra dünyaya geldi, 1925 senesi 1 Ekim’inde. Buldan’da dünyaya geldi.
Buldan’da bir buçuk sene kaldık. İki sene müddet bitince avukatlık için istifa ettim. Kabul etmediler, uğraştık falan. Babaanneni Denizli’ye gönderdim, hamileydi. Ertesi sene 19 Ekim’de de Zekai dünyaya geldi. Bir sene farkla. Nihayet ben kendim de Buldan’dan Denizli’ye geldim, istifamı kabul ettiler ve avukatlığa başladım.

AVUKATLIK DÖNEMİ
28 banknotla başladım avukatlığa. Aşağı evde eşimin ailesinin evi vardı orada oturuyorduk. Başladık yavaş yavaş. Bir yıl kadar Avukat Sait Bey (Av. Sait Tokatlı olmalı. Ayrıntılı bilgi için bkz. “Denizli Barosu Tarihi” yeni Medya Denizli Yayını 2017) ile çalıştık, bir yıl sonra ayrıldık. Ondan sonra Allah yardım etti, kendimiz de çalışıyorduk. İşimiz mükemmel şekilde ileri gitti. En mühim davalar bize gelmeye başladı. Böyle devam ederken Tavaslıoğlu’nun çiftlik davası geldi. O zamanın parasıyla dört bin liraya aldım o davayı. Bu günün parasıyla 40-50 bin lira. O parayla işte bu arsayı aldım, evin yerini aldım, sonra Kaklık davalarını aldım, çiftlik davalarıyla ev keresteleri falan.

AVUKATLIK VE GEÇİRDİĞİ SORUŞTURMALAR
Çivril’de bu zaman zarfında başıma gelen şeyi de anlatayım. Siyasi hayata girmeden evvel şöyle oldu: Kaklık davalarını aldığım zaman Mebus Kazım Bey’le (Kazım Samanlı) Yusuf Bey (Yusuf Başkaya) iki taraftı. Birisi şimdiki Baro Başkanı Behçet Çomakoğlu’nun hanımı Hikmet Hanımın babası Hüsnü Beylerin grubu, birisi de amcalarının grubu. Ben bunların aleyhine dava vekiliydim, davaları kazanmaya başladım. Bana bir adam bulup iftira ettiler, ‘bizi öldürtecekti’ diye. İdamdan hakkımda şikayet ederek yalancı şahit buldular. Tahkikat yapılırken yalancı şahit döndü, ‘aslı yoktur kesinlikle, ben hata ettim’ dedi, o dava kaldı. Aşağıya da pusu kurdurdular, Allahtan o gün yanlış yoldan geldim, herif kaçtı. Halil İbrahim isminde bir soytarıydı. Ondan da kurtulduk.

Sonra, Çivril’de bir çiftlik davasını almıştım. İki taraf birbirini vurdu, ben köylülerin vekiliydim. O zaman parti reisiydim. O yaptırdı dediler, buradan falan tahkikat yaptılar. O da öyle gitti. Sonra Cevdet Karakoç diye birisi vardı Diyarbakır’dan sürgün gelenlerden. O ayrıca bir dava yaptırdı. Birisi iki kişiyi öldürmüştü, ‘teşvik etti’ falan diye dava açıldı. Oradan da hakkımda tahkikat yapıldı tabi hepsi boş çıktı.

PARTİ REİSLİĞİ DÖNEMİ
Nihayet parti reisliğini üzerime verdiler 1939’da. Yedi sene tek parti zamanında parti reisliğinde çalıştım. Biliyorsunuz Denizli’de bu günkü hükümet binası 3-4 milyon liralık bir binadır. Talebe yurdu olmak üzere halkın teberruu ile yapıldı. Halkevi binası keza öyle. Bundan başka Sarayköy’de, Çal’da, Acıpayam’da, Tavas’ta halkevleri binaları halk tarafından yaptırıldı teşvikimizle. Köylerde 134 halk odası yaptırdık, teşvik ederek.

Bu yolda devam edip giderken nihayet demokrasi yetişti. Arkasından ben 1946’da milletvekili oldum. 1950’de kaybettikten sonra Demokrat Parti bunların hepsine el koydu ve aldı. Bu suretle siyasi hayatın da sonuna varmış olduk.

1946 SEÇİMLERİNDE MİLLETVEKİLİ
1946’da milletvekili seçtiler, geldik burada, Çalışma Bakanlığının yeni kurulması sebebiyle yeni olan sosyal davaların bütün kanunları benim elimden geçti. Mecliste Çalışma Komisyonu sözcüsü idim. Bu günkü kanunların hepsi benim mazbatalarım ve gerekçelerimle hazırlanmıştır. Elimden geldiği kadar onu yaptım. Allah rahmet eylesin eşimin çok emekleri vardır. Ona yazdırırdım. Öğretmen okulu mezunu ve öğretmendi kendisi. (Editör notu: TBMM arşivinde Hulusi Oral’ın soru önergeleri, bütçe görüşmeleri ve muhtelif kanunlarla ilgili görüş belirtmek için 69 kez söz aldığı kayıt altına alınmıştır)
Bu suretle askeri, siyasi ve içtimai hayatı yönettik ve bitirdik. Yalnız bunu tafsilatıyla verebilmek imkanı yoktur. Çünkü Sultan Hamit devrinden başlayan mutlakıyet yani istibdat devri, Sultan Reşat zamanında olan meşrutiyet devri, Atatürk zamanında olan istiklal harbi ve cumhuriyet devrinin bütün geçişlerinde ben zaman zaman değil, gün görmüş, onun tazyikleriyle yaşamış, onun yoklukları içerisinde bocalamış, hayatımı tarlada ekinler arasında koca orak biçmek suretiyle, yazın çalışmak kışın okumak ve yılmamak suretiyle sonuna varmaya karar vermiş ve yılmadan da Tanrı’nın yardımıyla neticeye varmış bir insanım.

EVLATLARIM NANKÖRLÜK YAPMADI
Nihayet yetiştirdiğim evlatlarımdan Hüdai nankörlük yapmayarak, babasının hakkını helal ettirecek şekilde sadece milletvekili değil, millete faydalı olarak bakan da değil, bakanlık kurmuştur. Diğer oğlum Zekai’de bir hukuk doktoru olmuş, memlekete faydalı hale gelmiştir. Kızım de bir evlat yetiştirmek suretiyle neslimizi devam ettirmiş, memlekete faydalı olmuştur. Fakat bunların hepsinin başında büyük bir saygı ve rahmetle anmaya mecbur olduğum babamın istibdat devrinde yokluk içinde bizi yetiştirmek için bütün kuvvetiyle beni, kaybolan (ölen) ağabeyimi, kardeşim olan Veli’nin çocukları, Amerika’da okuyan makine mühendisi Zühtü gibi, Doktor İlhan gibi, Rıfat gibi daha bir çoklarının torunları yetişmeye amir ve müessir olan bir kudret olarak en büyük hizmeti etmiştir. Takdire, rahmete, her tür anılmaya layık olan benim biricik anneciğim Elif Hanımdır. Tanrı onlara rahmet, bize merhamet, size kuvvet, bütün vatana selamet ve saadet versin…”
***
Yayımına nokta koyduğumuz Hulusi Oral’ın kendi sesinden yaşamını özetleyen kayıt, Denizli 20. Yüzyıl tarihi için tek kayıt olmamalı. Dönem içinde etkili olmuş daha başka şahsiyetlerin de anlatı ve hatıraları var olmalı. Umuyoruz bu bir başlangıç olur ve o başka hatıraların da gün yüzüne çıkıp kamuoyunda ve tarihi birinci el kaynaklardan yazmak isteyenlerin çalışmalarında kaynak teşkil eder. Bizler de böylece tek boyutlu tarih anlatısını aşan, daha farklı çalışmalardan kent tarihini karşılaştırmalı şekilde okuma fırsatına sahip oluruz.
SON…

Yorumlar

bahtiyarbaysan   -  Bağlantı 14 Nisan 2020, 23:58

Hulusi bey amca teşekkür ederim. Bahtiyar Baysan

Fikret   -  Bağlantı 15 Şubat 2018, 13:28

Bu tür seri yazıların, öncesi/sonrası yazılara nasıl ulaşabiliriz ?

atilla çakır   -  Bağlantı 15 Şubat 2018, 10:36

güzel bir çalışma oldu, elinize sağlık.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı