ŞEHİRLERİN EFENDİSİ TOKİ
11 Ocak 2016 Pazartesi
2012 yılında kabul edilen 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun”la hayatımıza giriş yapan kentsel dönüşümün ne anlama geldiği tam anlaşılmış değil! Belki yasa “isteyen istediği gibi anlasın” tarzı yapılmış. Yasanın çıkış amacında 20 bin kişinin öldüğü, on binlerce insanın yaralandığı 1999 depremi milat olarak alınsa da, uygulamadaki ciddi sıkıntılar nedeniyle afet yasasının, bir afete yol açabileceği endişesi var!
Bu kaygıların başında yatırımcıların kar amacı nedeniyle “riski yüksek bölgeler yerine, rantı yüksek bölgelerin kentsel dönüşümü” geliyor. Oysa Batıdaki uygulama bu değil!
Peki kentsel dönüşümün tarifi ne?
“Kentlerde fiziki yapıları bozulmuş, çöküntüye uğramış veya terk edilmiş alanların, ekonomik, toplumsal, fiziksel ve çevresel koşullarının kapsamlı ve bütünleşik yaklaşımlarla ve çoğunlukla işlev değişikliği ile iyileştirilmesi, kente yeniden kazandırılması kapsamında uygulanan strateji ve eylemler bütünü” Sosyolog, ekonomist, mühendis, mimarlar, plancı ve peyzaj mimarlarının birlikte çalışması gereken bir süreç. Bir de karar verici olarak yerel halkın görüşlerinin alınması şart.
Zaten işin aslı kentsel dönüşüm değil!
Batı; kentsel rehabilitasyon, sağlıklaştırma, canlandırma diyor. Geçmişi 19. yüzyıla dayanıyor. Endüstri devrimi sonrasında ortaya çıkan sağlıksız kentlere karşı başlıyor. Günümüze gelene dek birçok evreden geçiyor. Bizi asıl ilgilendiren kısmı 90’lardan sonraya denk geliyor. Batıda kentsel dönüşümün en yaygın müdahale biçimi, kentsel iyileştirme ve yeniden canlandırma olarak görülüyor. Süreç, çok aktörlü, çok sektörlü işliyor. Gönüllü kuruluşlar, sivil toplum örgütleri ve farklı toplumsal kesimlerin projeye katılmaları için teşvik ediliyor en çok da kentsel koruma kavramı ön plana çıkıyor.
Bugün bizde uygulanan kentsel dönüşüm bu tarife uyuyor mu?
Bu sorunun yanıtı pek olumlu değil!
İstanbul’daki Tarlabaşı ve Sulukule, Denizli’de Karahayıt kentsel dönüşüm projeleri karar süreçlerine yerel halkı katmayan iki olumsuz örnek.
Mimarlar Odası’nın itirazı da burada başlıyor: Oda Başkanı Cüneyt Zeytinci nedenini şöyle açıklıyor: ”Kentsel dönüşüm öngörülen bölgeler için Türkiye’nin her kentinde standart konut projeleri hazırlanmaktadır. Bu projelerle iklime, sosyal yapıya, yerel ihtiyaçlara ve kentsel dokuya, kentsel mimariye duyarlı olmayan mekânlar ve yapılar inşa edilmektedir. Denizli de TOKİ tarafından yönetilen kentsel dönüşüme yönelik plan ve projeler de, kentin yerel şartlarından bağımsız konutlar öngörmektedir. Sosyal faydaları, mimari katkısı, kentsel niteliği göz ardı edilen, sadece ekonomik fizibilite hesaplamalarına dayalı geliştirilen ve katlı bloklar öngören bir konut üretimine Denizli’nin ihtiyacı yoktur. Odamız kentsel dönüşüme ilke olarak karşı değildir. Ancak kente ve kentliye yabancı TOKİ konutları yerine, akılcı yöntemlerle belirlenen duyarlı projelerle gerçekleştirilecek bir kentsel dönüşüm yaklaşımını gerekli görmektedir.”
TOKİ’LESEK DE Mİ DÖNÜŞSEK, TOKİ’LEMEDEN Mİ DÖNÜŞSEK?
Kentsel dönüşümün en önemli aktörü kuşkusuz ki TOKİ (Toplu Konut İdaresi Başkanlığı) Kuruluşu 1984 olsa da şehirleri ele geçiriş tarihi 2002 sonrasıdır. 2004 yılında proje alanında planlama yetkisini, 2005’te arsa oluşturma tekelini, 2008’de depremle ilgili kentsel dönüşüm projelerinin insiyatifini aldı. 2012’de ise 6306 sayılı Afet Yasası ile “risk alanı” ilan edilen yerleşim bölgelerinde her türlü uygulama yetkisine “yürütmeyi durdurma kararı” olmaksızın sahip oldu.
TOKİ şimdi Ak Parti hükümetinin parlayan yıldızı, inşaat sektörünün en önemli oyuncusu. Dar gelirliye toplu konutta yapıyor, zenginlere lüks villa da. Hastane, stadyum hatta hızını alamayarak tatil köyleri bile inşa ediyor! Denizli’ye girişi 2006 yılı sonrası, öncesinde toplu konutlar belediye eliyle yerel müteahhitler tarafından yaptırılıp TOKİ’den ise uzun vadeli krediler alınıyordu. 2006 yılında dönemin Belediye Başkanı Nihat Zeybekci konut işini TOKİ’ye devretti ve sonrası da geldi. Şehrin birçok yerinde TOKİ’ler yükseliyor.
DEPREMSELLİĞİ UNUTMASAK BARİ!
Bilindiğiniz gibi; PAÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü 2000-2010 yılları arasında 55 mahallede 5000’in üzerinde parselde envanter çalışması yaptı. Sonuç: Olası bir depremde 1998’den önce inşa edilen 6 kat ve üzeri eski binaların yüksek risk taşıdığı saptandı. Kent merkezinde riskli yapı stoku yüzde 20-30 olarak öngörülüyor.
Peki durum böyle iken, kentsel dönüşüm nasıl uygulanıyor?
Bu sorunun cevabını çalışmanın başındaki isimlerden İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı ve PAÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şevket Murat Şenel veriyor:
“Yazık ki ilimizde kentsel dönüşüm uygulamaları eskisini yık, yenisini yap şeklinde yürüyen parsel bazındaki uygulamalar ile sınırlı kalmaktadır. Bu türden yaklaşımların orta ve uzun vadede kent dokusuna zarar verme riski bulunmaktadır. Riskli alanların belirlenmesi, geniş ölçekli çalışmalar ile ada veya mahalle bazında kentsel dönüşüm çalışmalarının başlaması gerekmektedir. Bu ise yerel yönetimlere ve idarecilerine önemli görev ve sorumluluklar yüklemektedir. Bunun için bütüncül bir planlama yapılmalıdır”