İstanbul’da Buldanlı Bir Evliyazade Fehmi Erensoy
30 Mayıs 2013 Perşembe
İstanbul’daki Denizli röportajını bu kez bir sağlık problemi yaşayan Mehtap arkadaşımız yerine bendeniz Sedat Kurt gerçekleştirdi. Bu planda olmayan aksilik nedeniyle iş başa düştü diyerek Denizlihaber.com okurları için İstanbul’a gittim. 1970’lerden bu yana dünya devleriyle ticaret yapan bir Evliyazade’ye sizler adına konuk oldum.
Keza, Osmanlı döneminde Ege’nin en önemli ailesi diyebiliriz Evilyazadeler için. O dönemin tarihine meraklı olanlar, Konya’dan 1400’lü yılların başında Buldan’a göçen ve daha sonra bir kısmının İzmir’e yerleştiği Evliyazedeler’in ne denli önemli bir aile olduğunu bilir.
İçinden hem Osmanlı paşaları, hem belediye başkanları çıkarmış Evliyazedeler, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş dönemi ve sonrasında da etkisini önemli ölçüde sürdürmüştür. İttihat ve Terakki, Atatürk ve Adnan Menderes döneminde sürecin ya birebir oyun kurucusu ya da önemli rollerinden birini üstlenen; Başbakan Adnan Menderes, Dış İşleri Bakanları Fatin Rüştü Zorlu,Tevfik Rüştü Aras ve Dr. Nazım bey bu aileye damat olmuştur. İşte bu ailenin günümüze uzanmış ender temsilcilerinden biri Fehmi Erensoy.
1970’lerden bu yana İstanbul’da ticaretle uğraşan ve dünyanın dev firmalarıyla iş yapan bir şirketin başında şu an. İki kardeşiyle birlikte İstanbul’da geçirdiği ve sürekli yükselen başarı grafiğiyle örnek bir ticari hayata sahip olan Fehmi Erensoy kardeşleriyle birlikte karşıladı beni.
Uzun uzun geçmişten bahsettik, geleceğe atıfta bulunduk. Yokluk, yoksulluk ve sıkıntı içinde geçen çocukluk yılları, herkesin gıpta ile baktığı ve dost elini uzattığı gençlik dönemleri, hayatında çok önemli bir kırılma noktası olan askerliği ve sonrasında yaşadıklarıyla Fehmi Erensoy’un yaşam hikayesi kesinlikle tarihe not düşülecek cinsten.
İşte Erensoy’la hayatı üzerine röportajımız
Sedat KURT: Fehmi Bey, siz bir Evliyazade’siniz. Bir Evliyazade Konağı’nda doğdunuz. Buldan’da geçen çocukluk yıllarınız nasıldı?
Fehmi ERENSOY: Biz aralarında ortalama 1-2 yaş olan 3 kardeşiz. Bizleri annemiz büyüttü. Çünkü bir dokumacı olan babam Ahmet Şükrü Erensoy, geçirdiği zatüre hastalığı nedeniyle çok genç yaşta yaşamını yitirmiş. Tabi biz o zamanlar çok küçüğüz. En küçüğümüz beşikte. Annem henüz 23 yaşlarında, 3 çocuğuyla birlikte dul kalmış.
EVLİYAZADE KONAĞINDA DOĞDU
Buldan’da olan Evliyazade Konağı, aslında çok geniş bir avlu içinde çok sayıdaki konaktan sadece biri. Biz o avluda bulunan ve günümüze kadar korunmuş mevcut konağın iki üç misli büyüklükteki bir konakta dünyaya geldik. Ancak, yaşam bizim için oldukça zordu. Annem çok genç yaşta dul kaldığı için hepimiz bir şekilde o zorluğun üstesinden gelmek adına yapabileceğimizin üstünde roller edindik. Ama dışarıya hiçbir zaman bir Evliyazade görüntüsünden öte izlenim vermedik. Yaşadığımız zorluk ve güçlükler konaktan dışarı çıkmadı. Çok yakınlarımız bile yaşadığımız sıkıntıları zerre kadar görmedi.
Sedat KURT: Genç yaşta bir kadının 3 çocuğu ile dul kalması, hele hele o zamanlar çok zordur sanırım. Nasıl geçiniyordunuz?
SABAHIN 4’ÜNDE KALKIP LONCA’YA GİDERDİK
Fehmi ERENSOY: İlkokul çağımda annemin hazırladığı ipekli peştamal dokumaları o zamanlar haftanın belli günlerinde, kardeşimle münavebeli olarak, ilçede kurulan loncaya Egenin farklı kentlerinden ve Denizli’den gelen tüccarlara malımızı satardık. Lonca’nın kurulacağı gün sabahın 4’ünde uyanır, koşa koşa loncaya giderdim. Lonca’da dokumalarımızı gelen tüccarlara satarsak sevinir, satamazsak üzülerek eve döner ilkokul önlüğümü giyerek ilkokula giderdim. Annemin çalıştığı dokuma tezgahının iplerini aydınlatan gemici feneri (gaz lambasının) altında ders çalışırdık. Çok iyi hatırlıyorum. O kadar tasarruflu olmak zorundaydık ki, kurşun kalemim bir iki santim kalıncaya kadar (kamışa takarak) kullanmak zorundaydım. Artık kullanılmayacak raddeye gelince atar, yerine bir yenisini alırdık. Aksi halde kurşun kaleme vereceğimiz bir kuruş para bir eksik ekmek demekti.
YARIM KURUŞ İÇİN AZAR İŞİTTİM AMA!
Bir gün loncada dokumalarımızı satmam gereken birim fiyatın yarım kuruş altında ucuza satmış öyle eve dönmüştüm. Annem neden o fiyata sattığımı sordu. Ben de malların elimizde kalacağı korkusuyla bir hafta parasız ve aç kalmamak ve yapacağımız dokuma için alacağımız iplik toplarının parasını düşünerek zorunlu indirim yaptığımı söyledim. Annem bana bir hesap yaptı. Elimdeki mallara ilişkin yaptığım indirim nedeniyle 125 kuruş zarar etmiştik. Bu annemin hesabına göre 5 ekmek yapıyordu. Ve biz o yüzden takip eden hafta içinde 5 ekmek daha az tüketmek zorunda kalabilirdik. O gün annemin söylediklerinden ucuz yapılan satışta yarım kuruşun bile bizim için ne kadar hayati bir zorunluluk olduğunun farkına vardım.
Sedat KURT: Ya sonra? İlerleyen dönemlerde ne yaptınız?
Fehmi ERENSOY: İçinde bulunduğumuz güçlük, annemin her şeye rağmen, yön veren kişiliği, zekası, çalışkanlığı, güçlü ve örnek karakteri, bize verdiği önem bana her zaman daha büyük bir şevk oldu. İyi bir çocuk olmak, başarılı bir öğrenci olmak için daha çok hırs yaptım. Henüz 13-14 yaşlarımda bilim teknik setlerinin tümünü bitirmiştim. O zamanın insanları bilir çok önemli bir mecmua daha vardı; Bütün Dünya. Ben o yaşta o seriyi de tamamladım. Her şeyi, daha fazlasını öğrenmek, daha çok bilgi sahibi olmak istiyordum. Bu nedenle Fransızca okumama rağmen, ileride geçerli lisan olacak diye İngilizce öğrenmek için Fono denilen bir yayından kendi kendime ingilizce çalışırdım. Ve ben o zamanlar İngilizce de öğrendiğimi de sanıyordum.
Sedat KURT: Peki bu kadar çok okumanız Buldan’da size avantaj sağladı mı?
Fehmi ERENSOY: Henüz 15 yaşındayken yüzlerce davada fenni bilirkişi olarak görev yaptım. O dönemin hakimleri beni çok başarılı bulur ve severlerdi. Yaşım çok küçük olmasına rağmen bana inanılmaz itimat gösterirlerdi. Hatta aralarından İstanbullu hanımı tarafından çok varlıklı bir hakim vardı. Şevket Bey, bana İstanbul’da Topkapı çıkışında bir akaryakıt istasyonu açma teklifinde bulundu. Noter evraklarını imza aşamasına kadar başarı ile hazırladığımı gören hakimler, aynı dönemlerde noter olmamı da önerdiler. Ve Ankara’dan onay geldi. Ancak askerlik mecburiyeti vardı. Hakimler ilgili kurumla konuşup askerliğimi yapmam veya ertelemem halinde noterlik sözünü aldılar. Hatta 16-17 yaşındayken seçimlerde sandık kurulu başkanlıkları da yaptım.
RUMOĞLU SAYESİNDE BATI MÜZİĞİ İLE TANIŞTIM
Sedat KURT: İstanbul’a gelme kararını nasıl verdiniz?
Fehmi ERENSOY: Yaşım gelince beklemeksizin askere gittim. Orada Rumoğlu dedikleri bir arkadaşım oldu. O Royal Çikolatalarının yeğeni, Merbolin fabrikasının hissedarının oğlu idi. Mesela ilk kez batı müziğini onun sayesinde tanıdım. Beni çok severdi. Benden 6 ay önce terhis oldu. Gider gitmez babasına ya Fehmi’yle ortak bir iş yaparız (Ki bu iş Merbolin’in Karaköy’deki Toptan Satış Mağazası ortaklığıydı) ya da gider Londra’ya yerleşir orada yaşarım demiş. Çok iyi bir insandı. İyi bir arkadaştık. Sermayem olmamasına rağmen, bana ortaklık teklif etti. Aslında askerden geldikten sonra bu ortaklığa girmeyi düşünüyordum.
___________________
Sedat KURT: Neden sonra kararırınız değişti?
Fehmi ERENSOY: Ancak o dönemlerde Buldan’la irtibatı güçlü İstanbul’daki Akın Tekstil’in sahibi Rüştü Akın ve kardeşi Haydar Akın da beni mektupla Akın Tekstil’e çağırdı. Şöyle söyleyeyim, o zamanlar Koç Ailesi ve Sabancı aileleri gibi bilinen ve sevilen bir aile konumunda idiler, Rüştü ve Haydar Beyler, hala en samimi aile dostu ve arkadaştırlar. Kendileri dünya devleriyle çalışıyordu. Mektupla Rüştü Bey beni çağırdı. İş görüşmesine gittim ve işe alındım. 1965’in sonlarında, Akın Tekstil ile birlikte İstanbul yaşantım başladı.
7-11 MESAİ YAPTIM
Sedat KURT: Tek başınıza mı gittiniz? Yoksa ailenizi de götürdünüz mü?
Fehmi ERENSOY: Annemiz Makbule Erensoy ve iki kardeşimle birlikte ailem bir sene sonra tamamen İstanbul’a göçtük. Taşkasap’ta kiralık bir ev tuttuk. Kardeşlerimden Mehmet Bey de terziliğe mesleğine devam etti. Ve aylar yıllar sürecek sabah 7 gece 11 mesaim de ilk iş hayatımda başlamış oldu. Hİç erinmedim, dert yanmadım, eksiksiz yıllar boyunca 7-11 mesai yaptım. Çünkü bu kurum benim için çok büyük bir okuldu ve öğreneceğim çok şey vardı. Rüştü ve Haydar Beyler de bana son derece itimat ettiğinden kendimi sorumlu hissediyordum. O yıllarda dünya devlerinin başındaki isimlerle tek tek tanışmaya başladım. Dış ticareti, yani ihracatı, ithalatı, uluslar arası piyasayı öğrenmeye başladım.
Sedat KURT: Yabancı dilde zorlanıyor muydunuz?
Fehmi ERENSOY: Bir gün BASF’den önemli bir konuğu ağırladık. Avrupa’dan gelenlere o zaman İlk muhatap ben olduğumdan misafirimiz, bana İngilizcemin çok yetersiz olduğunu anlatan bir söz söyledi. Toplantıdan sonra Rüştü Bey’in yanına giderek, kendimi ne kadar kötü hissettiğimi söyledim. Bir an önce bir İngilizce kursuna veya okuluna gitmek arzusu içinde olduğumu ilettim. O günlerde en iyi okul olarak Nişantaşı’ndaki HighSchool vardı. Oraya gidip İngilizce öğreneceğimi söyleyince Rüştü Bey bunun üzerine bana ‘Evim nasılsa çok yakın ben de seni her gün o okula kendi arabamla bırakırım dedi. Ve o dönemde ben İstanbul’un en önemli ve en zengin ailelerinin çocuklarının gittiği (Burada gülümseyerek, tabii hepsi İngilizce biliyor. İngiltere ve Amerika’da uzun süre kalmış, hocalarla Espiri yapacak konumda olan bu arkadaşlar, Onların derdi vakit geçirmekti ama benim istikbalim için İngilizce öğrenmeye çok ihtiyacım vardı diyor) bu okulda İngilizcemi geliştirdim. Rüştü Beyler o konuda da bana çok yardımcı oldu.
RÜŞTÜ VE HAYDAR AKIN BEYLER SAYESİNDE…
Sedat KURT: Gördüğüm kadarıyla Rüştü ve Haydar Akın kardeşlerin hayatınızdaki yeri oldukça farklı
Fehmi ERENSOY: Bizim bugünlere gelmemizdeki en büyük etken şüphesiz ünü tüm dünya tarafından bilinen Rüştü ve Haydar Akın beyler ile ve Akın Tekstil’de çalışmamdır. Ben ne zaman takdir ifadesi ile kendilerine teşekkür etsem, aldığım cevap “Bizimle binlerce kişi çalıştı, bir sen çok farklı çıktın. Seninle iftihar ediyoruz” oldu. Fabrika olarak 1950’lerden sonra yalnız İstanbul değil Türkiye’nin en büyük şirketlerinden biri olan bu şirkette tecrübelerim olmasa bu dünya görüşü ve bakışına asla sahip olamayacaktım belki de. Onlar sayesinde dünyanın dev firmalarıyla henüz 22 yaşlarımda tanıştım. Bayer, BASF, Ciba, ICI, Degussa, Peroxit schemi vs… gibi çok büyük firmalarla hem çalışma hem tanışma fırsatı yakaladım. Haydar ve Rüştü Akın Beyler sayesinde dünyaya bakışım ve ufkum, önceden tahmin edemeyeceğim kadar değişti. İstanbul hayatımda her şeye yeni baştan başlayarak, okul dahil, seminer, kurs, toplantı ve belki de yüzlerce konferansa kendi arzum ile isteyerek Rüştü ve Haydar Akın Beyler sayesinde katıldım ve şirketlerimi kurduktan sonra da, her konferansı belki artırımı ve dünya ticaretine entegre olabilmek için, saati yüz bin dolar olan, üst düzey konuşmacıların ve Nobel ödüllü bilim adamları ve sanatkarların bulunduğu konferanslara dinleyici olarak katıldım. Akın ailesi ile kendi işim nedeni ile ayrılışımdan, çok büyük bir zaman geçmesine rağmen ailecek hala görüşür kendilerine büyük hürmet ederim. Haydar bey hala ‘Benim iki kızım bir oğlum var, oğlum sensin’ der. Benim bu dünyada edindiğim en büyük sermayem de bu sözler. Çalışmadaki ilişkileri, samimiyeti, sevgiyi ve saygıyı ve hatta hepsinden önemlisi güveni gösteren sözlerdir bunlar benim için.
Sedat KURT: Kendi şirketinizi ne zaman kurdunuz?
Fehmi ERENSOY: 1970’de Erensoy Ticaret’i kurduk. Eminönü’ndeki Mısır Çarşısı’nın yanındaki Yeni İşhanı’ndaydı şirketimiz. Kimyevi madde ve mensucat boyaları ithalatı ve iç ticaret işi yapıyorduk. Zaten şirketi kurar kurmaz Akın’dan tanıdıkları için dünya devleri kısa süre içinde bizlerle temasa geçti. Hatta o dönemde 2 Musevi geldi, bana ortaklık teklif etti. Yok denecek kadar az bir sermayem olmasına rağmen, kendilerine ‘Kendimi denemek istiyorum. Tek başına iş hayatının içinde başarılı olup olmayacağımı görmek istiyorum’ diyerek teşekkür ettim. Hatta onlardan biri yanılmıyorsam Brezilya’ya gitti, fabrika kurdu. Bir diğeri de Monako’da şimdi.
LÜBNAN’A KOÇ YUMURTASI VE KARİDES GÖNDERİYORDUK
Sedat KURT: Takip eden yıllar peki?
Fehmi ERENSOY: 1982’de Erteks Dış Ticaret’i kurduk. İhracata başladık. Lübnan’a uçakla koç yumurtası, bonfile ve karides gönderiyorduk. Öyle ki daha mal uçaktan inmeden satılıyordu. 1985’te ise Aspaş A.Ş.’yi kurduk. İplik üzerine bir şirket. Erteks 1989’da distribütörlükler almaya başladı. Alman Braun’un Türkiye distribütörlüğünü aldık. Ardından diğer dünya devleri geldi. Şu an halen Erteks ve Erensoy şirketleriyle yolumuza devam ediyoruz. Türkiye’de önemli ne kadar tekstil firması varsa hepsi bizi çok yakından tanır. Aynı zamanda; Tekstil boya ve kimyevi madde üzerine faaliyet gösteren AB ülkelerindeki devlerin hepsiyle de çok yakından tanışır ve çalışırız.
Sedat KURT: İstanbul’daki ticaretiniz aslında dünyadaki yenilikleri Türkiye’ye taşımak üzerine galiba
Fehmi ERENSOY: Gerçekten öyle oldu. Türkiye’de ilk IBM, bilgisayar getirmeye başladı. Belki de Türkiye’de ilk IBM bilgisayarlardan alıp kullananlardan biri biziz. Türkiye’de ilk faks cihazını kullananlardan biri de biziz. Çok iyi hatırlıyorum biz o zamanlar teleks çekmek için 15 gün Sirkeci Büyük Postane’de beklerdik. Bazen gelen cevabı yanlışlıkla başka firmanın kutusuna koyarlar. Bizim işimizi bir ay aksatırlardı. Yurt dışındaki firmalarla böyle haberleşirdik. Ticari bir yazışmayı teleks çeker, cevabının gelmesini en az 15 gün beklerdik.
Sedat KURT: Buldan’la bağlarınız bu arada kopmadı tabi
Fehmi ERENSOY: Genlerimizden gelen aile yapımız, annemizin yetişmemizdeki hassasiyet ve yönlendirmesi ile yardımlaşma faaliyetlerimiz dernek, sosyal kurum ve sosyal yardımlarla başladı. Evet, biz bir süre sonra kendimizi memleketimize daha büyük hayır işlerine adadık. . İlk desteğimiz, annemiz Makbule Erensoy adına Buldanlı hayırseverlerin ortaklaşa yaptığı Hayırseverler Hastanesi oldu. Buldan’daki üniversite tesislerine yaptığımız katkılarla ilk harcı koyanlardanız. Bunu Fehmi-Mehmet-Şükriye Erensoy Ortaokulu takip etti. 18 derslik olarak yola çıktık, yirmi derslik olarak tamamladık. Şimdi 28 derslik olmasına çalışıyoruz.
Sedat KURT: Tabii ki bununla da kalmayacak sanırım
Fehmi ERENSOY: Örneğin Buldan 4 Eylül İlkokulu’nun El Sanatları Müzesini de içine alan Tarih, Sanat ve Kültür müzesinin yapılması için uğraşıyoruz. Böyle bir girişimimiz var. Orayı Buldan Müzesi’ne çevirmek için her türlü desteği vermeye hazırız. Buldan’a yakışır bir otel gelsin diye 45 dönümün üzerinde bir arsa hazırladık. Alımında uzlaştırıcı olarak yardımcı olduk. Colossae Otel’in böylelikle Buldan yatırımı kesinleşti.
BULDAN’A KÜLLİYESİ MEVCUT MODERN BİR CAMİ YAPTIRACAĞIZ
Buldan’a şimdi de bir külliyesi mevcut bir cami yaptıracağız. İçinde çocuklarımızın hem bilgi edinebilecekleri son derece modern bir kütüphane, hem oyun alanları hem de ibadethanenin olduğu bir külliye olacak. Amacımız yalnızca dini merkez yapmak değil, dini ilimle birlikte sunmak.
Sedat KURT: Şimdi de bir Platform var
Fehmi ERENSOY: Buldan Platformu kuruldu. Kurucular kurulu, Buldan’ımızın yetiştirdiği; mesleğinde zirve yapmış, üst düzey fikir ve düşünce üretecek, akıllı, bilgili ve kültürlü, herkes tarafından sevilen ve sayılan her türlü doyuma ulaşmış, güzide insanlar topluluğudur. Lütfettiler bize de Platform’da başkanlık yapma şansını verip, ağır sorumluluk ve beklentisi olan bu güzel mutluluğu yaşattılar. Buldan Platformu, içinde Buldan’la ilgili hayallerimizin tümünü barındırıyor. İnşallah çok güzel çalışmaların altına imza atıp binlerce yıllık köklü geçmişe sahip Buldan’ı geleceğe en iyi şekilde taşıyıp, hayallerimizin gerçek oluşunun mutluğunu beraberce göreceğiz.
Sedat KURT: Çok teşekkür ederim sıcak sohbet için
Fehmi ERENSOY: Bizler de sizlere teşekkür ediyoruz.
Fehmi Erensoy ile röportajımı yoğun bir İstanbul koşuşturmacısının arasına ama ayırabileceğim maksimum zamanla yapmaya gayret gösterirken, röportajın sonunda sürprizi patlattım. İstanbul’daki Denizli röportajlarını sayelerinde hayata geçirdiğimiz Hacı Şerif’in özel bir paketini hediye ettim kendilerine. Ancak gösterdiği tepkiler beni biraz kıskançlığa itmedi değil. İki kardeşleriyle birlikte röportajımıza katılan Fehmi Bey, Denizli’nin markası Hacı Şerif’in yine Denizli’ye özel tatlılarını görünce ve böylesine önemli bir projeye destek olduklarını öğrenince kelimenin tam anlamıyla övgüler yağdırdı. Bizler aracılığı ile bu tatlı ve nazik jest için teşekkürlerini ileten Fehmi Erensoy, telefonda bir gün sonra röportaj metni ile ilgili görüşürken, konuyu bir şekilde Hacı Şerif’e getirdi. Denizli helvasına atıfta bulunup “Özlemişim. Çok güzeldi” dedi. Şimdi bu sözleri kıskanmaz mı insan, kıskanır tabii ki..:))
Yorumlar
Fehmi beyin ‘KENDİMİ DENEMEK İSTİYORUM’ cümlesi beni çok etkiledi ve bazı hususları düşünmeme vesile oldu. Beni aydinlattıkları için kendilerine müteşekkirim. Saygılarımla Dr Efkan MARIM
Fehmi bey
Sizi şahsen tanıyan bir kardeşiniz olarak başarılarınızdan dolayı tebrik ediyorum. Yorumlarınız bizim çocukluklarımıza götürdü.Buldan da geçen günler güzeldi.Son olarak fabrikada görüşmüştük .Tekrar görüşmek kısmet olmadı.Yorumlarınız ve güzel anlatımlarınız ve Buldan a yaptığınız katkılardan dolayı sizi ve nezdiniz de ailenizi kutluyorum.
Sevgi ve Saygılarımla
H.Taştan Kardaşlar