REKLAMI GEÇ

İstanbul’daki Egelilerin başında bir Denizlili…

11 Mayıs 2013 Cumartesi

denizli-İstanbul-egebir-h1

Yaz aylarının müjdecisi güneşin, yüzünü İstanbul semalarına döndüğü bir Cuma günü, kentin en gözde semtlerinden olan Yeşilköy’e doğru yola çıkıyoruz. Tıpkı adı gibi yeşili de içinde barındıran bu muhitte maviden de nasibini alan, denizin hemen yanı başında konuşlanan Yeşilyurt Spor Kulübü’ne ulaşıyoruz. Muhteşem doğası, hijyenik ve ferah farklı spor branşı tesisleri ile göz dolduran kulüpte Hüseyin Reşit Öz ile bir araya geliyoruz.

ic9

Göklere uzanan ağaçların tepelerinde yaza merhaba diyen kuş cıvıltıları eşliğinde buram buram Ege kokan bir sohbete bırakıyoruz kendimizi. Hacı Şerif’in ikramları da doldurunca masayı ‘Bizim gız’, ‘Bizim oğlan’ların diyarında buluveriyoruz kendimizi. İşte doğma büyüme İstanbul’da geçen yaşamına rağmen, nüfus cüzdanında yazan ‘Denizli’nin hakkını veren, memleketi için pek çok sosyal projelere imza atan, içinde 4 Denizli dernek ve vakfının da yer aldığı Egeliler Birliği’ne başkanlık eden Hüseyin Reşit Öz ile iş dünyası, Denizli ve sivil toplum kuruluşlarına dair gerçekleştirdiğimiz röportajımızdan öne çıkanlar…

ic4

Öncelikle Hüseyin mi, Reşit mi? Hangisini kullanıyorsunuz?
Evet, çok sık karşılaştığım bir durum bu. Adım Hüseyin Reşit Öz… Denizli’dekiler Hüseyin diyor, İstanbul’dakiler Reşit diyor… Çift kimlikli gibi hissediyorum kendimi… Siz de hem Denizli’den hem İstanbul’dan olduğunuz için, her ikisini de kullanabilirsiniz.

Peki sizi daha yakından tanıyabilir miyiz Hüseyin Bey?
1960 yılında İstanbul’da doğdum. İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Mühendisliği Bölümü’nden mezun olarak iş hayatına atıldım. Uzun yıllar tekstil ve sanayide görev yaptım. 2001’den itibaren de daha çok ticarete ağırlık vermeye başladık. 1989 yılında da İstanbul’un çeşitli semtlerinde top sahaları açtık. O günden bugüne bu işimiz de devam ediyor. Bunun yanı sıra şu anda sohbetini yaptığımız Yeşilyurt Spor Kulübü’nde uzun yıllar Genel Sekreter olarak görev yaptım. Bu yıllarda da kapalı kortların yapımında, havuzun modernleşmesinde, kapı kontrol sistemlerinde çok emeklerim olduğuna inanıyorum. Bunun yanı sıra İstanbul Teknik Üniversitesi Mezun Derneklerini kurdum. Orada da Mühendishane’yi yapmak bana nasip oldu. Denizli Eğitim Kültür Vakfı’nda görev aldım. Ayrıca Uşak ve Aydınlı hemşehrilerimizle bir araya gelerek Egeliler Birliği’ni kurduk. Daha sonra diğer Ege Bölgesi illerimiz de dahil oldu.

ic7

On parmağınızda on marifet… Bir de bu yoğun tempoya siyaset de eklendi bir dönem galiba…
Evet… Uzun yıllar Doğru Yol Partisi’nde görev yaptım. Hem Süleyman Demirel, hem de Tansu Çiller ve Mehmet Ağar dönemlerinde İlçe Başkanlıkları görevinde bulundum. 2007 yılında da İstanbul 3. Bölge milletvekili adayı oldum. Ayrıca yine partide İl Disiplin Kurulu Genel Başkanlığı’nı yaptım.

Bir tarafta yoğun bir iş temposu, diğer yanda siyaset… Bir de bunların dışında sosyal projeler var… Bu sosyal projelerde bulunma fikriniz nasıl gelişti?
Sorumluluk almasını bilen bir yapıya sahibim. Sorumluluk aldıkça da bu sorumlulukları mutlaka yerine getirilmesi gereken görevler olarak görüyorum kendime. Sanırım bu nedenle bu kadar çok yönlüyüm. Çünkü işinizi ciddi yaptığınız zaman insanlar sizinle birlikte olmaya başlıyor. Sorumluluğu size vermeye başlıyor. Siyasette de böyleydi. Hep görev inancı, açıklık ve dürüstlük üzerine siyasette var oldum. Sevmediğim kişinin yüzüne ‘Seni sevmiyorum’ dedim. Ekibimi kurarken de doğru insanları yanıma almaya çalıştım. Bu zaman diliminde de ister sosyal projelerde isterse de diğer görevlerimde hiç bir seçimi kaybetmedim. Sadece kendi milletvekili seçimim haricinde. Ama baktığınız zaman sivil toplum kuruluşları, dernekçilik, vakıfçılık, particilik, her şey birbirini kovalıyor. Mesela şimdi Egeliler Birliği Başkanı olmam nedeniyle, tüm Türkiye’deki sivil toplum kuruluşları arasında toplantılar düzenleniyor. En son 7-8 Nisan’da Nevşehir’de bir toplantı yapıldı. Orada da sivil toplum kuruluşları adına ben konuştum. Bu onuru da bana verdiler. Dolayısıyla dernekçilik ve vakıfçılıkta da sadece kendi yöremizde değil, diğer sivil toplum kuruluşları ile de birliktelik sağlıyoruz.

ic6

Zaten Egeliler Birliği de bu şekilde bir birliktelikten doğdu galiba…
Evet… Ege Bölgesinde yer alan illerimizde faaliyet gösteren 26 vakıf ve derneğin bir araya gelerek oluşturduğu bir birlik EGEBİR.

Bu kadar çok dernek ve vakfın bir araya geldiği bir birliğin başındasınız. Bu nedenle sorunlarını en iyi bilen isimlerin de başında yer alıyorsunuz… Ülkemizdeki sivil toplum kuruluşlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Değişik açılardan bakmak lazım. Kimisi tamamen hemşehri ve köy dernekleri. Bunun örnekleri arasında; İstanbul’a 70’li yıllarda başlayan göç nedeniyle, bu şehirde bir araya gelen kasaba ve köye mensup kişilerin kurduğu derneklerden bahsedilebilir. Bu dernekler daha kapalı dernekler. Sivil toplum kuruluşlarının bir kısmı da il dernek ve vakıfları… Onlar da yavaş yavaş açılmaya başladılar. Ancak genel olarak en büyük sorun; Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarının hep lideriyle var olması. Bir lider aktifse dernek aktif hale geliyor, bir başka seçilen lider zayıfsa derneğin aktiviteleri azalıyor. Ne yazık ki hiçbirinde bir kurumsallaşma geleneği yok.

ic5

Bazı derneklerde yaş haddini geçmelerine rağmen, koltuk sevdasından dolayı görevini bırakmayan insanlar da var. Onlar da hiçbir şey yapmıyor. Seçiliyorlar ama saygıyla, büyük oldukları için, yaşlarından dolayı hürmeten, ‘Bırakırsa ölür’ mantığı içinde seçiliyorlar. Bu dernekçilik anlayışıyla da başarıya ulaşmak mümkün değil.

_________________________________

haci-serif-don-hel_________________________________

Pek çoğunda siyaset de söz konusu galiba…
Kesinlikle siyaset söz konusu. Bu çok yanlış. Ben mesela; aktif olarak yıllarca siyasetin içinde olsam da Egeliler Birliği’ne asla siyaseti sokmuyorum. Bu kulüpte Genel Sekreter olarak görev yaptığım dönemde aynı zamanda Doğru Yol Partisi İlçe Başkanı görevini yürütüyordum. Ama aynı dönemde her iki sorumluluğu da yerine getirmiş olmama rağmen, kesinlikle kulübün içine de siyaseti sokmadım. Çünkü bu tür kulüp, dernek, vakıf ve birlik gibi topluluklarda her çeşit insan var. O zaman ‘Sendensin’, ‘Bendensin’ ayrımına girmiş oluyorsunuz. Ben başkanlığını yaptığım sivil toplum kuruluşu adına hükümete olduğu kadar ana muhalefet ve muhalefet partilerine de, BDP hariç, eşit uzaklıktayız. Bu ülkeyi seven, askerine polisine silah çekmeyen partilerle bir aradayız. İçimizde her partiyi destekleyen pek çok insan var. Onlar seçimlerinde özgür olduğuna göre, demokrasi de bu yüzden var, bizler de bu birlikteliği korumak durumundayız. Bu nedenle sivil toplum kuruluşlarının içindeki parti ayrımcılığı bizleri de bölmekten öteye geçemez. Geçmişte bunun da örneğini çok güzel yaşadı ve gördü Türkiye. Sizler daha gençsiniz ama 80 öncesi kutuplaşmalarında polis dahi POLDER ve POLBİR olarak ayrılmıştı. Bu sondaki Der ve Bir siyasi görüşlerini temsil ediyordu. Bütün dernek ve birliklerde bu söz konusuydu. Bu şekilde başarıya gidilmediğini yaşadık ve gördük. Bu nedenle başarılı bir sivil toplum kuruluşu çalışmalarından bahsedebilmek için siyaset birliği değil, amaç birliğinden söz edebilmek gerekli.

ic1

Bütün bu sorunların ardından ülkemizde STK’ların hakettiği değeri gördüğünü söyleyebilir miyiz?
Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarının yeni yeni değer bulduğunu söylemek de mümkün. Ama bunun nedeni de yine sivil toplum kuruluşlarının kendileri diyebiliriz. Fikir beyanı yok, güçten yana tavır alma var, kendi kimliklerini, özlerini ortaya koymak gibi bir durumları söz konusu değil. Ben ve bir kaç derneğin dışında çoğu böyle diyebilirim. Ben bir tek şeyi savunuyorum, sözünün eri olmak, toplumda saygın olmak, dürüst olmak, rol yapmamak. Benim bugüne kadar üstlendiğim bütün görevlerde, buna siyaset de dahil, ‘Ben bu işi yaparım’ diye ortaya çıkmadım. Bana hep; ‘Seni ilçe başkanı yapmak istiyoruz’, ‘Seni dernek vakıf başkanı yapmak istiyoruz’, ‘Seni kulübün genel sekreteri yapmak istiyoruz’ dediler. Bu görevlerin hiçbirisi benim talebim doğrultusunda olmadı. Hep bir teklif ve ardından benim kabulümle gerçekleşti.

ic8

Neden sizce bu görevlerde bulunmanız istendi?
Ben söz verdiğim zaman yerine getiririm. Bunu beni tanıyanlar çok iyi bilir. Bir diğer neden de ben ekip adamıyımdır. Ekibimde mutlaka başarıyı getiren kişileri ödüllendiririm. Onların başarılarını sahiplenmem. Yoksa ‘Ben yaptım’ diye ortaya çıkmak çok kolay.

Peki bugüne kadar bulunduğunuz görevlerdeki başarınızı neye bağlıyorsunuz?
Ekip ruhuma ve takipçiliğime. Örneğin birine bir görev verdiğimde ya da kendi bir görev aldığında, işi ne zaman yapacağını sorarım. Salı günü yapacağım derse, ben Salı günü asla aramam ama Çarşamba sabah ararım. Çünkü ‘Salı günü hallederim’ dediğine göre en geç Salı akşamı beni arayıp aldığı işle ilgili sonuca ulaştığının bilgisini vermesi lazım. Ekibimizdeki herkes benim bu konudaki hassasiyetimi bildiği için aldıkları görevleri zamanında ve layıkıyla yerine getirirler. Bu da hem ayrı ayrı birey olarak, hem de genel olarak organizasyon şemasının her birinin bütününde başarıyı getiriyor.

kutu-ic

Egeliler Birliği’ndeki başarınızın sırrı da bu mu?
Egeliler Birliği’ndeki başarımızın en temel noktası da ekibin çıkarsız, tek bir amaç doğrultusunda çalışması. Bünyemizde bulunan her bir dernek ve vakıf ayrı ayrı birbirinden değerli insanlar. Her biri halkına hizmet etmeyi görev kabul etmiş insanlar. Çünkü bu görevlerin hiçbirisinde para kazanılması söz konusu değil. Üstüne üstlük kendinizden para ve zaman harcarsınız.

Peki bu amaçtan bahsedecek olursak… Egeliler Birliği olarak kuruluş amaçlarınız neler?
Her derneğin ve vakfın kuruluşunda öncelikle hemşehrileri bir araya toplamak vardır. Ama bunun ötesinde görünmeyen bazı şeyler de vardır. Örneğin ekonomik birliktelik. Kimisi parası kimisi aklını kimisi de başka olanaklarını koyar. İnsanlar bu dernek ve vakıflarda birbirlerini tanıdıkça iş birliktelikleri de, istihdamlar da doğar. Bir sinerji ortaya çıkar. Kişiler bir anda hiç akıllarında yokken dernek ve vakıfta bir araya gelerek sohbet esnasında projeler ortaya çıkarır ve birlikte ortak projelere imza atarlar. Dernekçilik ve vakıfçılıkta en önemli kaynak insan. Bu nedenle en önemli kavram insanlar arasında birlikteliği sağlamak. Bu birliktelikler arasında kulis yapmak da var elbet…

Kulis yapmak derken, lobicilik anlamında mı?
Aynen öyle. Egeliler bugüne kadar hiç kulis yapmamış. Hiç siyasete bulaşmamışlar İstanbul’da. Geçen dönem İstanbul’da 34 ilçenin hiçbirinde Egeli Meclis Üyesi yoktu. Biz geçen sene 16 kişilik bir liste hazırladık hem AKP’ye hem CHP’ye. Dedik ki; ‘bu kişiler sizlerle çalışan dostlarımız. Biz bu kişileri mecliste de görmek istiyoruz.’ Şu anda 11 Belediye Meclis Üyemiz 3 tane de İl Genel Meclisi üyemiz var. Tabi bunları biz mi yaptık. Hayır. Biz yalnızca teklifte bulunduk ve ön ayak olduk diyebiliriz. Bu ve buna benzer çalışmalar Egelilerin de yönetimde bulunması için lobicilik faaliyetleri de yaparak dernekçilik yapıyoruz.

Pek çok bölgeden çeşitli derneklerle bir araya geliyorsunuz, o bölgeleri ve bölge insanlarını yakından tanıma şansına da sahip oluyorsunuz. Sizce Egelileri diğer bölgelerden ayıran en önemli özellik nedir?
Biz Egeliler hep yalnız oynamayı severiz. Yalnız oynar ama o yalnızlık esnasında da uyumlu oynar. Hiç değişik bir figür oynayan efe gördünüz mü? Ama diğer tarafta örneğin Karadenizliler horon teperken biri elini kaldırmayı unutsa bile yanındaki elini kaldırdığı için o da kaldırır. Ama bizde o şans yok. Ayrı ayrı oynasalar da uyumlu oynarlar. Bu da Ege toplumunun ne kadar uyumlu olduğunu gösterir bize.

ic2

Peki kültürümüz… Sizce yeni nesillere yeterince aktarılabiliyor mu Ege kültürü?
Bu günümüz şartlarında çok zor. Benim çocuklarım İstanbul’da doğdu ve burada büyüyor. Ne kadar yaşayabilirler Ege kültürünü? Ama bu oldukça önemli. Örneğin bir Diyarbakırlı Diyarbakır kültürünü, bir Denizlili Denizli Kültürünü kendi ile birlikte ailesine de yaşatmalı. İşte Egeliler Birliği’nin bir amacı da bu diyebiliriz. İstanbul’daki Egelilere bölge kültürünü anlatabilmek, yaşatabilmek.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı