REKLAMI GEÇ

Büyüleyen sanatın Denizli’deki ilk temsilcisi oldular

17 Haziran 2014 Salı

denizli-kutahya-cini-is-dunyasi-kahve-sohbetleri-engin-unal-h
Efsane şöyle: Gizemli bir kadın, özel bir toprağı keşfeder ve o topraktan yaptığı çömlekler, görenleri büyüler. Sorular karşısında sessizliğe bürünen kadın, ser verir sır vermez. Ancak bu çok uzun sürmez ve meraklı halkın takibiyle özel toprağın çıkarıldığı yer öğrenilir. Çininin öyküsü de böylece başlar. O toprağın bulunduğu yer de bugünkü Kütahya’dır.

Çininin bin yıllık geçmişini özetleyen yukarıdaki efsanenin kahramanı bir kadındır. İş Dünyası ile Kahve Sohbetlerine konuk olan ve Kütahya’nın, İznik’in efsanelerini Denizli’ye taşımaya kararlı görünen üniversite eğitimli iki arkadaş da kadındır. Biri Denizlili Cevriye Işlak Gökgöz, diğeri İstanbullu Pelin Ertürk.

Cevriye Işlak Gökgöz ve Pelin Ertürk, Mareşal Fevzi Çakmak Caddesi’nde Denizli’nin “ilk çini atölyesini” açarak, Kütahyalı gizemli kadının yarattığı büyüyü, bu kez Ege’nin biraz daha iç kesimlerine taşımanın gayreti içindeler.Kafa kafaya veren, KOSGEB’in girişimci kredisiyle küçük bir atölye kuran iki arkadaş; bir yandan çininin hamurunu hazırlayacak, diğer yandan onu motiflerle süsleyip birer vazo, tabak, kupa, kase, sürahi ve benzeri ürünlere dönüştürecek. Sonra da yüzlerce derece ısıda fırınlayacak. Malzemenin kıvamını kuyumcu hassasiyetiyle hazırlamaları gerekiyor ki, yüksek ısıda pişerken renkler ve desenler birbirine karışmasın, çatlamasın, oradan alındıktan sonra un ufak olup tüm emek uçup gitmesin.

Tabii bir başka zorlukta, her şey hazır olduktan sonra da pazar bulabilmekte… Çünkü “çini” denilince Kütahya ve İznik’i anımsayanlara bu sanatın Denizli’de de yapılabildiğini duyurmak kolay değil. Zor bir yolculuğun henüz başında olan Gökgöz ve Ertürk, her aşaması el emeği göz nuru isteyen çini sanatını sevmenin sıkıntıları aşmak için iyi bir neden olduğunu belirterek, ilk olmayı avantaja çevireceklerini dile getiriyorlar.Biz de onlara “kolay gelsin” diyoruz.

ic-7

AĞIR BASAN ÇİNİ SEVGİSİ
Çini denildiğinde ilk akla gelen Kütahya ve İznik’tir. Denizli’de bu işi yapmak nereden aklınıza geldi?

Cevriye Işlak Gökgöz: 2000 yılında Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Meslek Yüksekokulu Çini İşleme Bölümü’nü bitirdim. Bu bölümü severek okudum. Eğitim süresince boş durmadım, kendim sürekli bir şeyler yaptım. Okul bittikten sonra Denizli’ye döndüm. Kütahya’dan malzeme getirip burada kendim işledim. Ancak bunların ürün haline dönüşmesi için fırınlanması gerekiyordu, o Denizli’de yoktu. Benim de o fırını kuracak maddi gücüm. Mesleğimi sürdürecek ortam bulamayınca, tekstil sektöründe çalışmaya başladım.

Bu arada eşimle tanıştım. Bana “Neden buradasın, neden kendi işini yapmıyorsun?” diye sordu. Evlendikten sonra beraber Kütahya’ya gittik, bir fırınla anlaştık ve bir miktar malzeme getirdik. Burada dekorladım, kolileyip fırınlamak üzere Kütahya’ya gönderdim. Toplam sekiz parçaydı, geri gönderdiklerinde üç parçası kırık çıktı. Oturup bu üç parça için üç defa ayrı ayrı ağladım. Böyle olunca şevkim yine kırıldı. “Bu iş olmayacak, Denizli’de yapamayacağım” dedim ve bıraktım.

 

_________________________________________________

_________________________________________________

Ancak, aklımın bir köşesinde çinicilik hep vardı. Vardı ama bir bütçe olmadığından fırın kuramıyordum. İnanılmaz pahalıydı ve fırın alıp bir atölye açma şansım yoktu. Tekstilde çalıştım, farklı sektörlerde çalıştım. Çocuklarım olunca onları büyütmek için 5,5 yıl evdeydim. Derken İstanbul’da ikamet eden arkadaşım Pelin (Ertürk) ile haberleştik. Pelin’in bir aktiviteye dahil olduğunu öğrendim. Geleneksel el sanatları üzerine bir akademinin çini ile ilgili çalışmasına katılmış. Çok sevindim, çünkü ikimizde bu işi yapmayı çok istiyorduk. O başarabilmişti. Ben hiçbir şey yapamadığım için kendi adıma üzüldüm. Fakat Pelin’in başlamış olması bana şevk verdi ve “kendim ne yapabilirim” diye düşünmeye başladım.

GİRİŞİMCİLİK KURSU YOLUNU AÇTI
ic-3Artık bir yerlerde maaşlı çalışmak istemedim. Para kazanamasam bile kendi işimi yapmam gerektiğini kesinlikle anladım. Ne yapabilirim diye araştırmalara başladım.Belediyenin açacağı kurslarda usta öğreticilik yapabileceğimi düşündüm. Bunu yapabilmem için yetkililere ulaşmam gerekiyordu ama onlara ulaşamadım. “Kendim atölye açayım” dediğimde orada da tıkanıyorum, maddi sıkıntı var.
Bir taraftan zaman akıp gidiyordu ve edindiğim bir bilgi üzerine Kent Konseyi’ne üye oldum. O sırada Kent Konseyi, KOSGEB ve TOSYÖV işbirliğiyle girişimcilik kursu açıldı. Kursa alınan 30 kişiden birisi oldum. Dokuz günlük bir kurstu. Kurs bitince sertifikamızı aldık. Kursiyerler arasında en dikkat çeken proje benim “çini atölyesi” projem görüldü. Duyan “aaa çini mi” dedi, herkesin ilgisini çekti. Herkesten “mutlaka yapmalısın. Bak, sertifikaya alıp da öyle bırakma. Sen bu işi yaparsın” gibi motive edici sözler duydum.

Tüm bunlar üzerine bir defa daha düşündüm. “Bu işi burada tutabilir” diye düşündüm. Pelin ile de sürekli irtibat halindeydim. Kendisine “Denizli’de çinicilik yapmak istersem gelir misin?” diye sordum. “Arkandayım arkadaşım” dedi. Bende arkamda değil, yanımda olmasını istediğimi, beraber yola çıkmamızı istediğimi ifade ettim. “Yaparız” yanıtıyla yola çıktık, atölyemizi açtık. Çalışmaya başladık. Atölye KOSGEB’in hibe kredisiyle açıldı.

ic-2

KOSGEB ne kadar destek sağladı?

Cevriye Işlak Gökgöz: KOSGEB’in desteğini nakdi olarak henüz almadım. Projeye dayalı bir hibe bu. Projemin onaylanabilir kapsamda olduğunu öğrendim. 30 bin lira kredi verilecek toplamda. 15 bin lirası makine ve diğer ekipman için. 12 bin lirası kira, elektrik, su, eleman için ve ayda 1.000’er lira şeklinde. Üç bin lirası da açılış masraflarında kullanılmak üzere verilecek. Bu 30 bin liranın yüzde 70’i hibe şeklinde.

TURİZM EL SANATLARINA PAZAR YARATABİLİR
Pelin Hanım, İstanbul nire, Denizli nire? Anlaşılan sıkı arkadaşlık bağı sizi buraya çekmiş. Sanatınız ile şu an bulunduğunuz kenti yan yana koyduğunuzda neler geçiyor aklınızdan?

Pelin Ertürk: Denizli’nin turistik bir kent olmasından dolayı sanatsal çalışmalar için çok elverişli bır ortamın olduğunu düşünüyorum. Ama ben İstanbul’da yaşıyorum ve dışarıdan baktığınızda çok fazla bir bilgi sahibi değilim.

ic-5Örneğin Pamukkale’ye gidiyorsunuz. Oradaki hediyelik ürünlere bakıyorsunuz, onlar bile Kütahya’dan, başka yerlerden alınmış. Pamukkale’de küçük atölyeler kurulabilir. Dışarıdan gelenler, Denizli’de Buldan dokumalarından başka ürünlerle ilgili bilgi sahibi değil. Dolayısıyla turizm potansiyeli kullanılarak, bizim meslek ve diğer el sanatlarına üretim alanı, pazar yaratılabilir. Bunun için kurslar açılabilir. Belediyelerin desteğiyle bunların öne çıkarılması lazım. Biz, insanların ilgisini artırmak, dikkat çekebilmek adına böyle bir şey düşündük. Ben, daha başarılı olabileceğimizi düşündüğümden İstanbul’dan Denizli’ye geldim. İstanbul’da zaten birçok atölye var.

“HEP ‘İLK’ DİYE ANILACAĞIZ”
İlk olmak hem avantaj, hem dezavantaj. Geriye dönüp baktığınızda, yaşadığınız sürece göre avantajlarınız neler? Karşınıza neler dezavantaj olarak çıkabilir? Karşılaştığınız olumsuzluklar size git-geller yaşatıyor mu?

Cevriye Işlak Gökgöz: Şu an bir şey söylemek için erken. İlk olmanın avantajları kadar, dezavantajlarının olması da muhtemel.Ama biz işin kötü tarafını hiç düşünmek istemiyoruz. “Ya olmazsa” demiyoruz. Karamsarlığımız yok. Benim içimde başarılı olacağımıza dair his var. Çiniyi Denizli’de bilen kadar, bilmeyenler de var. İnsanlar geleneksel el sanatları konusunda bilinçlenmeye başladı. Çini, ebru, tezhip gibi…

ic-10

Tabii şöyle bir şey de var. Bir ürüne bakıyor, beğeniyor, “ooo çok güzelmiş” diyorlar. Ama fiyatını öğrenince “çok pahalıymış” şeklinde bir tepki veriyorlar. Ama bu makine ile yapılmıyor, el ile yapılıyor. Ürünün büyüklüğü, desenine göre üretim süresi değişiyor. Bir ürün için belki 60 gün uğraşıyorum, belki bir ürünü bir günde tamamlıyorum.Fiyat konusunda bize gelenleri bilinçlendirmeye çalışıyorum. Ürünün geçtiği aşamaları detaylarıyla anlatıyorum.

İlk olmanın avantajına gelince… Bir kere ilk olmak çok güzel bir şey. İşte çini ürünü alacak, burada bir atölye var, adı da Denizli, zaten bu nedenle de atölyeye Denizli adını verdik. Kütahya Çini var, e bir de Denizli Çini olsun istedik. Benim memleketimin ismini taşısın istedik.

Yeni yeni atölyeler açılabilir, açılmalı da… Ama biz hep “ilk” diye anılacağız. İnsanların kafasına “ilk çini atölyesi açanlar” olarak yerleşeceğiz. Bu nedenle de dezavantaj kısmını çok düşünmüyoruz. Bana olacak gibi geliyor. Yaptığımız iş karşılığını bulacaktır.

ic-4

3-5 LİRAYA DA ÜRÜN VAR 200 LİRAYA DA
Satışa sunduğunuz ürünlerin bir fiyatı var. En düşük ve en yüksek fiyat nedir?

Atölyemizde 3 liraya, 5 liraya da ürün var; 200 liraya da… Ama 20, 30, bilemediniz 50 liraya çok şık hediyelik ürün alabilirsiniz. Markalı olan, fakat fabrikasyon üretimle piyasaya verilen birçok ürün bizim el emeği ürünlerimizden daha pahalı olabiliyor. Biz, Denizlililerin nadide eserlere ulaşabilmeleri için fiyatlarımızı makul seviyede tutma çabasındayız.

Pelin Hanım, çininin hammaddesini Denizli’de bulmanız mümkün değil ya Kütahya’ya gideceksiniz ya da İznik’e. Bu maliyeti artıran bir unsur değil mi?

Pelin Ertürk: Tabi ki bir maliyeti olacak bunun. Ancak hammadde temini konusunda sıkıntı çekmeyiz. Eskiden ulaşım problemdi, şimdi öyle değil. Bir telefonla siparişiniz kargoya veriliyor ve kısa sürede size ulaştırılıyor.

ic-9

DENGİZLİ.COM İLE PAYDAŞLIK
Cevriye Hanım, sizinle bağlantı kurmamızı sağlayan Umut Termal Otel Genel Müdürü Ahmet Başoğlan oldu. Ahmet Bey’in “dengizli.com” projesi, sizin gibi el sanatları üzerine üretim yapanların tanıtımı açısından iyi bir fırsat olacak. Biraz da işin o bölümünden söz eder misiniz?

Cevriye Işlak Gökgöz:Ahmet Bey ile tanışmamıza bir arkadaşım vesile oldu. Denizli.com’u kurduğu zaman el işi yapan sanatçılarla çalışmayı planlamış. Sitesine başlangıç için birkaç ürün koyduk, gerçi hala satamadık ama biz denizli.com için ürün tasarlayıp, üreteceğiz. Bizim için artı bir durum. İnternet üzerinden geniş bir kitleye ürünlerimizi beğeniye sunmuş olacağız. Bunu biz kendi işletmemiz adına kuracağımız internet sitesinden çok fazla duyuramazdık. Ahmet Bey ile tanışmamız, ortak çalışma içine girmemiz bizim için bir şans.

ic-1

Workshopçalışması ise işin en güzel tarafı. İnsanlar karşımıza geçip üretim yaparken bizi izlemeli; objeyi, fırçayı nasıl tuttuğumuzu görmeli, boya nasıl uygulanıyor görmeli. Ürün nasıl alınır öğrenmeli? Bunlar hepsi birbirinden farklı şeyler. Ve yapmak isterlerse desen yapmaları için malzeme verelim. Böylece o sanatın nasıl bir şey olduğunu anlamaya çalışsınlar. Temas ve görmek el sanatları için çok önemli. Bir objeyi vitrinde görmek ile yapılışını görmek arasında çok büyük fark var.

Diyorsunuz ki workshop emeğin ve ürünün daha iyi anlaşılmasını sağlayacak…

Evet, aynen öyle…

ic-6

ÇİNİCİLİK DENİZLİ’DE YAYGINLAŞABİLİR
Sizin meslekte tanıtım ve öğretim için kurslar kadar, akademi adını verdiğiniz çalışmalar da önem taşıyor. Siz İstanbul’da bu çalışmaların içinde bulundunuz, Denizli’de de böyle bir çalışma potansiyeli var mı? Böyle bir gözlemleme yaptınız mı?

Pelin Ertürk:Çini sanatına her yerde bir ilginin olduğunu düşünüyorum. Ama eğitim konusunda imkan sağlanamayabiliyor. Eğer imkan sağlanırsa bu işin Denizli’de de yaygınlaşmaması için bir engel yok.

İmkanı kim sağlayacak?

Halk eğitimler, belediyeler, özel kurslar… İstanbul’da bile eskiden yeteri kadar halk eğitimlerin açtığı kurs yoktu. Ama artık çok sayıda kurs açılıyor. Mesela benim gittiğimi akademi bir belediye tarafından destekleniyor ve çok profesyonelce çalışma yapılıyor. Bu çalışmanın sonunda sertifika veriliyor.

ic-8

ATÖLYEYE DAVET
Sohbeti şöyle bitirelim mi? Denizlililer çiniye dokunmak için artık Kütahya’ya, İznik’e gitmek zorunda değil. Hemen yanı başlarında iki bayanın açtığı bir atölye var. Denizlililere nasıl bir çağrıda bulunacaksınız?

Cevriye Işlak Gökgöz: Çini sanatına ilgi duyan herkesi atölyemize bekliyoruz. Gelsinler, görsünler, dokunmak istiyorlarsa dokunsunlar, boyamak istiyorlarsa boyasınlar ama gelsinler. Kapımız herkese açık.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı