REKLAMI GEÇ

DENİZE DOĞRU BÜYÜK MENDERES

16 Nisan 2015 Perşembe

denizli-ölmeye-yatan-nehir-menderes-yazi-dizisi-h“Büyük Menderes üzerindeki gezi, gözlem ve görüşmelerle devam eden yazma serüvenimiz ilkin 8 Mayıs 2014 tarihli notlarımızla başlamıştı. Tam olarak yedi aylık bir serüvenin ikinci bölümüne şimdilik kaydıyla kocaman bir virgül atıyor ve yakın zamanda aşağı Menderes havzasında devam edecek gezilerimize kadar biraz “mola” istiyoruz. Nefeslenmek, enerji toplamak ve yeni gezilerimizin hakkını vermek için temel bir araştırma zamanına ihtiyaç duyuyoruz.”

Bu satırların üzerinden 4 ayı aşkın zaman geçti. Birkaç haftalık ‘molayı’ şimdiye kadar uzattık. Çeşitli etkenlerce geciken yazılarımıza yeniden başlıyoruz. Yine Büyük Menderes nehri, yine nehrin sorunları ama bu kez denize doğru, aşağı havzada…

***
Uzun zamandır ara verdiğimiz Büyük Menderes nehriaşağı havza gezi yazıları için hazırlıklarımızı tamamladığımız bu günler, Akkuyu Nükleer Santrali’nin temel atma töreni ile çakıştı. Türkiye ve uluslararası düzeyde çevreci aktivistlerin ısrarla karşı çıktıkları, ilgili bilim insanlarının ciddi eleştirileriyle karşılaşan santral çalışmasının neler getirip götüreceği bir yana, yazı konumuzdan önce Akkuyu santraline ilişkin kamuoyundaki gelişmelere kısaca göz atalım.

Mersin Silifke’nin Akkuyu mevkiinde kurulması planlanan nükleer santral için geçtiğimiz hafta Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’nın katılımıyla bir temel atma töreni düzenlendi. 394 milyon dolara ihale edilen deniz yapıları kompleksinin temel atma töreni çevrecilerin aktif direniş ve protesto eylemlerine sahne oldu. Yıllardır süregelen eleştiriler yeniden gündeme geldi.

Akkuyu’nun öyküsü yeni değil. Serüveni 1970’li yıllara kadar dayanıyor. 1972 yılında Nükleer Santraller Daire Başkanlığı Kuruluyor, 1974-75’te ilk nükleer santral yeri seçim çalışmaları başlıyor. 1976 yılında Akkuyu sahası nükleer santrale uygun görülüp lisanslanıyor.

1977 yılında zemin etüt çalışmalarına başlanıyor. İlk sorunlar da o günlerde fark ediliyor. 1977 yılında zemin etüdünde işçi olarak çalışan Hüseyin Sarı“Burada zemin sağlam değil” diyerek fark ettiği sorunu özetliyor:”Yeraltından çıkardığımız toprak kaya değil, kırık kum şeklinde gelirdi. Bir uzman ekibin çıkan taşları inceleyeceğini duyduk. Hemen Sinop’tan bir tır dolusu taş getirttiler. Akkuyu’dan çıkan toprağı tıra, Sinop’tan gelen taşı da incelenmesi için sandığa boşalttık. Akkuyu yerine Sinop’un taşına sağlam raporu verildi. Yeraltındaki boşlukları doldurmak için her gün 25-30 ton çimento basıyorduk; çimento 300 metre öteden denizden çıkıyordu.

Altyapı işlerinde çalışmış olan Süleyman Aytekin ise tanıklığını şöyle ifade ediyor:”Sahildeki engebeyi düzeltmek için vurduğumuz matkaplar bazı yerlerde 10 metre indiğinde deniz seviyesine denk geliyor, su çıkıyordu. Biz ne olacağını sorduğumuzda susturmak için tehdit ediyorlardı.

Massachusetts Institute of Technology’den, 1972’de “Bilim Doktoru” ünvanı almış olan Prof. Dr. Tolga Yarman’a göre santralin lisansı günümüz şartlarını kapsamıyor. Lisans 1970 yılından kalma verilerle 2013 yılında güncellenmiştir ve o dönem çevresel etki değerlendirmesi, turizm etki değerlendirmesi ve meyve sebze etki değerlendirmesi gibi ölçütler yoktur. Ayrıca Three Mile Island, Çernobil reaktör kazası, Fukuşima Nükleer Santrali kazaları sonrasında güncellenen lisans güvenlik gereksinimleri Akkuyu Nükleer Enerji Santrali için alınmamıştır.(Bir hatırlatma, geçtiğimiz 2014 yılının son aylarında, 2013 yılında Akkuyu santrali lisansını güncellemek için esas alınan ÇED yönetmeliği o lisansı yenileyen Bakanlık tarafından bir kez daha değiştirilmiştir. Y.T)
Tamamlandığında Türkiye elektrik enerjisinin %6’sını karşılayacağı öngörülen santralin ne zaman üretime başlayacağı henüz belli değil. Ancak ilk gündeme alınışından 40 yıl sonra temeli atılan tesisin neler getireceğini zamanla hep birlikte göreceğiz.
4
İlk Durak Nazilli
Eski tarihin resmi geçidi için en ehven durak Nazilli’dir. Hem doğuya, hem batıya açılan kapıdır. Karya ve İyon kültürlerinin giderek yoğunlaştığı batıya buradan gidilir. Frigya’nın zengin topraklarına gitmek için de buraya uğramak zorundasınızdır. Suyun, dağların ve ovanın senfonik bütünlüğü büyüleyicidir. O nedenle dağlarından yağ, ovasından bal akar. İnsanları ülkenin en uzun yaşayan insanlarıdır. Büyük Menderes’in bereketi Ovayı ihya eder, zeytini ve söylencesi dağlarını masala dönüştürür. Ozanın deyişiyle “üzümü, inciri, narı”nı ovası, suyu, dağları üretir. İçinden geçip gideriz ya hep, geçip giderken bile nefesimizi biraz orada bırakırız. Farkında olmadan, usulca
6
Büyük Menderes’in ilk gezi yazılarına başladığımız yukarı havza bize yakın ve izlemesi nispeten kolaydı. Yıllardır bu bölgede geziler yapıyorduk. Tarihsel yerleşimleri, antik kentleri ve suyolu uygarlıklarını başka bir proje kapsamında kaleme döküyor, görüntülüyorduk. Hatırı sayılır bir bilgi ve birikim sahibi olduğumuz söylenebilirdi. Dolayısıyla nehrin hem fiziksel, hem ekonomik ve hem de çevresel durumuna ilişkin yeterince önbilgiye sahiptik.

Ama aşağı havza olarak bilinen Sarayköy-Söke arasındaki bölge için aynı şeyleri söylemek mümkün değil. Aydın-İzmir güzergahına ulaşım için kullandığımız ana yol dışında, nehir üzerindeki yerleşmelerden neredeyse bihaberdik. Su kültürü ile ilgili varsayımlarımız duyduklarımız, okuduklarımız ve anlatılanlarla sınırlıydı. Yollara düşme zamanı geldiğinde işte bu ahval içinde ve biraz şaşkın, acemi, ürkek durumdaydık.

1İlk görüşme randevumuzu bölgede nüfus yoğunluğu bakımından en büyük ilçe olan Nazilli Belediye Başkanı Haluk Alıcık’tan alıyoruz. Tarımsal arazi ve işletmeler, orta ölçekli sanayi işletmeleri, yerleşim yoğunluğu gibi faktörleri dikkate alarak Nazilli’yi seçiyoruz. Büyük Menderes, Buharkent’ten Aydın il sınırlarına giriyor, Horsunlu, Pamukören, Kuyucak üzerinden gelip Nazilli’nin hemen yanıbaşından geçiyor.

Aşağı Menderes havzası yukarı havza kadar belirgin sorunlara sahip mi bilmiyoruz. Önümüzdeki dönemde bu soruya yanıt vereceğimizi umuyoruz. Ama yukarı havza için sanayi kirliliği, çevre sorunları, arazi sulaması, HES’ler, yerleşimler vs. gibi pek çok konu belirgin ve gözle görülür haldedir. Banaz, Çürüksu gibi sanayi deşarj yolları, Bekilli ve Güney kanyonlarıyla vadilerdeki HES’ler, barajlar, Çivril-Baklan ovasındaki sulama sorunları, tarımsal işletmeler, balık çiftlikleri ilk akla gelen unsurlar olur. Ama aşağı havza ile ilgili dillendirilen Bor kirliliği ne kadar gerçektir, güncel ölçüm sonuçları nelerdir, tarım işletmeleri ve yoğunlaşan insan yerleşmelerinin atıkları bu kirliliğe ne nasıl etki ediyor; tüm bunları şimdilik bilemiyoruz. Diyebiliriz ki, henüz el yordamıyla konuya tutunmaya çalışıyoruz.

Nazilli Belediye Başkanı Haluk Alıcık bizi bekletmeden makamına alıyor. Konuyu ve geliş sebebimizi kısaca açıkladığımızda hatırlıyor ve telaş içinde geçen mesaisine bizi de eklemiş oluyor. Onun telaşının geçmesini bekliyoruz bir süre. Gelen giden misafirlerini hızla yolcu edip bize dönüyor, “ne yapabilirim sizin için” diyor. Aslında bizim için bir şey yapması gerekmiyor. Aydın’ın tıpkı Denizli gibi Büyükşehir statüsüne geçmesiyle birlikte, bizim ilgilendiğimiz alanlar zaten onun tasarrufundan çıktı. Özellikle sulak alanların ıslahı, atıklar, arıtma tesisleri vb. tümüyle Büyükşehir ilgili birimlerinin denetim ve kontrolünde. Dolayısıyla ne sorsak istediğimiz biçimde yanıt almamız zor. Ancak genel durumun bir muhasebesini yapabilir ve biz de öyle yapıyoruz. Genel olarak, Büyükşehir yasasının uygulamaya başlandığı 2014 Nisan’ı sonrası yaşanan sıkıntıları, yetki karmaşasını ve yerel müdahaleden yoksunluğun yol açtığı çaresizliği konuşuyoruz.

___________________________________________________

Bahar_imaj_450x150

___________________________________________________

Aydın’da Büyük Menderes Toplantısı
Bu kısa girişten sonra, Başkanı yalnız bırakmanın yolu çoğu zaman yaptığımız gibi ondan bize rehber vermesini istemek oluyor. Bize araziyi tanıyan birini versin ki, biz gidip nehri, çevresini ve ilgili alanları kendimiz görüp fotoğraflayalım. Bu isteğimize hemen olumlu yanıt veriyor Başkan Alıcık. Özel kalem Müdürü Engin Tulumbacı’yı çağırıp bizi nehir yolunda gezdirmesini istiyor.

Engin Bey genç bir müdür ama ilçenin güncel sorunlarına vakıf. Bizim ne istediğimizi anlıyor. Fazla oylanmadan Başkan’a teşekkür edip ayrılıyoruz.

“Belediye çevre mühendisi istihdam ediyor mu” diye sorduğumda, doğruca Çevre Mühendisi Tülin Kandemir’in odasına yöneliyoruz. Tülin Hanım kibar bir kadın. Kısa konuşmamızdan anlaşılan o ki mesleğini seviyor, çevre sorunlarına ilgi gösteriyor. Bizim yaptığımız işi en iyi anlayacak olanlardan birisi o. Nitekim çaylarımızı yudumlayıp ne yaptığımızı özetlerken, bakanlığın Aydın’da yapacağı bir toplantıdan bahsediyor. Zaman zaman yaptığımız bazı röportajlarda dile gelmişti, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bünyesinde Büyük Menderes Havzası ile ilgili bir proje hazırladığı biliniyor. İşte o proje ile ilgili olarak Aydın Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü sorumluluğunda bir toplantı bu. Başlığı, “Büyük Menderes Taslak Havza Yönetim Planı bilgilendirme ve kapsamlaştırma toplantıları.” Toplantının ilki bizim gidişimizden iki gün önce, 30 Mart günü yapılmış, ikincisi ise 2 Nisan Perşembe günü yapılacak. Biz 1 Nisan günü oradayız. Çevre Mühendisi Tülin hanım bu toplantıya katılın mutlaka, tam da sizin ilgilendiğiniz alanla ilgili diyor.

Bu bilgi bizi önce heyecanlandırdı. Acaba basına açık mı, herkes dinleyici veya izleyici olarak katılabiliyor mu, bilmiyoruz. Öğrenmek ve gitmek gerekirse sorunsuz katılabilmek için Denizli Çevre ve Şehircilik İl Müdürü Fikret Büyüksoy’u aradık. Müdür Bey hemen ilgilendi ve geri dönüp katılımın basına açık olduğunu söyledi.

Sonrasında o toplantıya katılmadık. İki nedeni vardı bunun, birincisi, asıl bilgilendirme toplantısını kaçırmıştık, ikincisi, toplantı tarihinden bir gün sonraya aldığımız Aydın merkez Efeler Belediye Başkanı ile görüşme randevusu için yeniden bölgeye gelmek zorundaydık. Ayrıca toplantıya davet edilenlerin sadece Aydın Bölgesi bürokratik idari kurumlarıydı ve bu tip toplantılarda ne söz hakkınız olurdu, ne de çok sesli bir tartışma ortamı doğardı. Sivil sayılabilecek tek kurum olarak EKODOST (Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği) vardı listede. Sonuç olarak o toplantıyı izlemedik.

2
“Aşıklar Köprüsü”
Nazilli Belediyesi Özel Kalem Müdürü Engin Tulumbacı ile belediye hizmet araçlarından birine atlayıp Bozdoğan yolu üzerinde Büyük Menderes kenarına yollanıyoruz.Burada köprü yenilenmiş, yol bölünmüş, eski köprü kullanımı iptal edilmiş. Nehir suyu bulanık ve gür. Son yağmurlar ovada su yer yer su taşkınlarına sebep olmuş durumda. Bulunduğumuz noktada taşkın emaresi yok ama suyolu boyunca ilerlemek istediğimizde taşkın sonrası çamura dönmüş toprak yollarda ilerleyemeyip geri dönmek zorunda kalıyoruz.

3Eski köprü bir tür aşıklar yolu gibi kalmış. Hoş bir mimarisi var. Beyaza boyanıp zemini renkli parke taşları ile döşenmiş. Bozdoğan’a doğru sağda kalan ve nehir kodundan az yüksekte inşa edilmiş restoran dışında yapı yok. Göz alabildiğine tarım arazisi. Bir de bulutlarla dans eden ilkbahar güneşinin yer yer gölgelerle bezediği panorama… Ama en çok adına bundan böyle ‘Aşıklar Köprüsü’ diyeceğim eski Bozdoğan Köprüsü kalıyor aklımızda.

Birkaç kare fotoğraftan sonra geri dönüyoruz. Buraya yeniden gelmek gerekecek. Suyolunu izlemek, yol boyunca neler olduğunu görmek gerekecek. Yerleşmelerin, sanayi ve işletme atıklarının nehirle ilişkisine bakmak gerekecek.

5Murtaza’nın Tesisi
Engin Bey’le yol boyun yaptığımız sohbet esnasında, ilçenin arıtma tesisi nerede diye soruyorum. Meğer yanı başından geçiyor muşuz. Girebilir miyiz, fotoğraf çekebilir miyiz; neden olmasın?

Görebilmek için epey dolandığımız arıtma tesisi ile ilgili teknik bilgi alabilecek birisi yok. Bekçi ya da sorumlu birine de rastlamadık. Tesis yatay biçimde geniş bir araziye kurulmuş. Çevresinde Belediyeye ait başka tesisler var. Araç bakım tesisleri, altyapı hizmet tesisleri, geri dönüşüm tesisleri vs. bazıları ya özelleştirilmiş ya da yerel belediyeden çıkıp Büyükşehir’e devredilmiş. Arıtma tesisi de Büyükşehir’e devredilenlerden. Sorumluluk onlarda. Tesisten sorumlu personel de onlara ait.

Araçtan inip genel olarak bakıyorum. Tesisin klasik arıtma tesisi unsurları göze çarpıyor ama en çok merak ettiğim çalışıp çalışmadığı. Yüksek havuz duvarlarından bunu tespit etmek imkansız.

Yakındaki bir kulübenin merdivenli teras kısmına çıkıyorum. Yüksekçe bir yer. Tüm havuzları üstten görebiliyorum. İleride iki ayrı havuzda biyolojik arıtma devam ediyor. Yani tesis çalışıyor. Hızla birkaç kare fotoğraf çekiyor ve iniyorum. Sonrasında arıtma bölgesinden ayrılıyoruz.

Burada çıkan krizden kısaca söz edelim.

Arıtma tesisinde toplam beş dakikayı geçmeyen gezimiz biraz sonra belediyeler arasında krize yol açtı. Arıtma tesisinde, beş dakika boyunca etrafta görünmeyen tesis sorumlusu (ben ona Murtaza adını taktım) çay kahve içmek için mola verdiğimiz ilk durakta rehberlik eden Engin Bey’i aradı. Sonradan öğrendiğim kadarıyla niçin fotoğraf çekmişiz, bunun için izin almış mıyız, yoksa Nazilli belediyesi kendine göre başka işler mi çeviriyormuş, bundan Büyükşehir’in haberi var mıymış… gibi bir dizi saçma sapan sayılacak soruya muhatap kaldı Özel kalem Müdürü Engin Tulumbacı. Yaptığı hiçbir açıklamanın fayda etmediğini görünce, benim adımı, gazetemi ve telefonumu kendilerine bildirmesini istedim. Olmadı, ben açıklayacağım kendilerine bu durumu.

Nitekim akşama doğru aradılar. Kendime ait bilgileri verip ne yaptığımı anlattım. “Ölmeye yatan nehir” yazı dizisinin çıkan bölümlerini referans verdim ve isterlerse başka ilgili ve sorumlu müdürleriyle konuşabileceğimi söyledim. Aramadılar. Ya ikna oldular, ya da biraz tatlı-sert tonda yaptığım açıklama kendilerine azar gibi geldi, cesaret edemediler.

Bu aşamada anlamadığım şu oldu, Nazilli ya da bir başka yerleşim alanına hizmet veren arıtma tesisi kamusal bir işletme. Doğal olarak herkesin gözü önünde ve saklanacak bir duruma uygun mekan değil. Ayrıca kamusal özelliği nedeniyle saklanacak bir şeyin olmaması da gerekiyor. Buradaki telaş ve tedirginliğin tek bir sebebi olabilir, o da tesisin kurallara uygun olarak arıtma işlemi yapmıyor oluşu. Eğer durum buysa zaten suç işleniyor demektir. Ancak gördüğüm kadarıyla tesis çalışıyordu ve bunu bir gazetecinin yerinde görüp fotoğraflamasından sakınmak bir yana, daha fazla yardımcı olmak gerekmekteydi. Ne yazık ki, bilmediğim sebeplerle iş bir ‘belediyeler arası kriz’ eşeğine kadar geldi.

***
Aşağı Havza yazıları için ilk gezimizin serüven boyutu böyle noktalandı. Görüp izlediklerimizden çok fazla sonuç çıkmadı ama, en azından zor olan şeyi, başlangıcı yapmış olduk.

Haftaya Aydın’dayız. Daha verimli ve yararlı bir gezi olacağını umuyorum.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı