REKLAMI GEÇ

VAHŞİ SULAMA BİTMEK ZORUNDA!

10 Ekim 2014 Cuma

denizli-olmeye-yatan-nahir-menderes-vahsi-sulama-kirlilik-yasar-tok-h

Büyük Menderes nehri yukarı havza gezi gözlemlerimizin sonuçlarını değerlendiren yazımızın ikinci bölümünü sunuyoruz.

3. Tarımsal Koruma İlaçları

Tarımsal koruma ilaçları konusunda Çal Ziraat Odası Başkanı ÖmerAyhancı’nın verdiği bilgiler, Konuya ışık tutması açısından kayda değer tespit ve öneriler içeriyor.
“Biz asıl tehlikeyi teşkil eden zirai ilaç atıklarına çözüm bulamıyoruz. Oysa Avrupa’da zirai ilaç kutularının dönüşü için pratik bir uygulama var. Bu kutular zirai ilaç bayilerince geri toplanıyor. Bizim bu sisteme geçmemiz gerekiyor. Toplantılarda sık sık gündeme geliyor ama uygulaması yapılamıyor. Biz kendi odamızla buna girişmek istedik ama büyük bir külfet getirdiğini gördük. Gücümüzü aşıyor. Devlet eliyle bunun örgütlenmesi gerekiyor. Çal’da Belediye Başkanımızla şöyle bir çözüm bulmaya çalıştık: Bazı bölgelere zirai atık çöp bidonları koyduk. Ama baktık ki, hurdacılar bizim bidonları alıp götürüyor veya başka çöplerle dolduruluyor. Buradaki sorunların başında Çivril ve Baklan Ovasındaki sulama sistemi geliyor. Çiftçi orada suyu alıp ilacı kullanıyor ve kutusunu aynı yere, suyun yanına atıyor. Bu yağmur suları ile dağılıyor, hayvanları zehirliyor. İyi tarım uygulaması çalışmalarında bu konuda kısmen bir bilinç geliştiriyoruz. Çiftçi atıklarını evine götürüp depoluyor. Ama öyle yaygın bir durum değil bu. Bizde çok fazla sulama yok. Çivril ve Baklan ovalarında ise vahşi sulama yapılıyor. Biz bunu sıkça gündeme getiriyoruz. Bunun çözümü kapalı sistem sulamadır aslında. Şu anda su sadece kirlenmiyor. Taban suyu yükseliyor, yarın biz de Urfa-Harran gibi olabiliriz. Orada taban suyu hızla yükseldi ve çölleşme başladı. Aynı şey Baklan’da yaşanabilir. Vahşi sulama ile toprak suyu ha bire aşağı çekiyor, yeraltı suları ile birleşerek doygunluk yaratıyor ve toprağın gözeneklerini tıkıyor. Gübre vb. ile oluşan alttaki tabaka basınçla yukarı çıkıyor. Yeraltı suyu zamanla kirleniyor, tuz artıyor, toprak verimsizleşiyor. Menderes’in yatağını geziyorsunuz görmüş olmalısınız, bizim burada attığımız gübre oradan çıkıyor. Dinar’dan, Çivril’den ve Çal’dan çıkıp nehir suyuna karışıyor. Diğer sanayi atıklarına göre zirai kirlenme oranı yüzde beşi geçmez. Kirlilik sıralamasında 3 veya 4. sırada olabilir. Kanalizasyon atıkları bu konuda daha fazla kirletici oluyor. Elbette gübrenin, kimyasal ilaçların zararını göz ardı etmemize gerekçe olmamalı bu durum. Yerleşimlerin atık suyunun değerlendirilmesi hepsinden daha önemli olmalı. Şu anda bulunduğumuz Selcen’de saniyede 7 litre su tüketiliyor. Bunun en fazla 1-2 litresi içme suyu olarak kullanılıyor. Gerisi kanalizasyona gidiyor. İşte bu suyun değerlendirilip yeniden kullanıma sokulması en önemli tasarruf olacak. Oysa tüm bu sular arıtma işleminden geçmeden Büyük Menderes’e gidiyor.”

4

Çivril, Dinar ve Işıklı gölü çevresinde yaptığımız ilk gezilerde bol bol tarımsal atık kutularına tanık olmuştuk. Çevreye rastgele atılmış olan bu kutuların aynı bölgede pilot uygulama ile düzenlenmeye çalışıldığını bize Prof.Dr. Mustafa Duran açıklamıştı. Ancak görünen o ki pilot uygulamanın yaygın biçimde genişletilmesi aşamasına geçilmemiş. Dolayısıyla çiftçinin bilinçli olanı tarafından kısmi önlemler alınıyor olsa da, genel olarak kontrolsüz bir tarımsal ilaç kutuları kirlilik dağılımı devam ediyor.

Aslına bakarsanız, ilaç kutularının denetimsizliği tarımda kullanılan koruyucuların en az kirletici olan boyutu. Asıl zarar elbette ilaçlarda kullanılan koruyucuların kimyasal özellikleri. Bu tehlikeler konusunda ilçe tarım müdürlüklerinin ne kadar eğitici ya da uyarıcı olduklarını kestirmek zor. Örneğin, Tarım Müdürlüğü zararlılara karşı önlem amaçlı ilaçlamanın zamanını belirli aralıklarla çiftçilere ilan ediyor. Peki, bu ilaçların zararları konusunda acaba gereken duyarlığı gösteriyorlar mı? Bu tarımsal üretim yapılan tüm alanlar için geçerli bir soru.

2

Tarım kimyasalları “Tarımsal Koruma İlaçları”nın içeriğini oluşturuyor. Tarım Bakanlığı verilerine göre “01 Mayıs 2002 -17 Nisan 2014 Tarihleri Arasında Ruhsat Alan Bitki Koruma Ürünleri Listesi”ndeki tarımsal mücadele ilaçlarının sayısı 5505 olarak bildirilmiş. Muadil ilaçlarla birlikte bu sayı iki katına ulaşıyor. Yine aynı Bakanlığın belirlediği tarımsal zararlı miktarı ise “yaklaşık 553 organizma” olarak saptanmış. Bu ilaçların detay bilgilerinde yer alan etkin maddeler çok çeşitli. Konuya yakın ilgi gösteren okurlarımız Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının http://www.tarim.gov.tr sitesinden bu bilgilere erişebilir. Bakanlığın ilgili sitesindeki menüde yer alan konuları dikkatle inceledik. Bazı bilgiler için giriş şifreleri istendiği için göremedik. Gördüğümüz kadarıyla tarımsal üretim süreçlerinde kullanılan zirai mücadele ilaçlarının zararlarından korunmak, doğayı, toprağı ve suyu zararlı etkilerden korumak konusunda etkin yöntemler içeren önerilere rastlamadık. Bu konuda bir soruya, “doğa ve çevre koruması bakanlığın işi değil” cevabıyla karşılaşmak büyük olasılık. Ancak, toprağı kullanan ziraatçinin bilinçlendirilmesi, çevresel etkiler konusunda eğitilmesi, dahası bu konuda projeler hazırlanıp uygulanması mümkün olamaz mı? Çünkü rüzgar, su ve yağmurun taşıyıp dağıttığı kirlenme ne kadar önemliyse, kullanıcıların yol açtığı kirlenme de en az diğeri kadar önemli.

10

4. Atıklar ve Arıtma

a. Sanayi Atıkları

Uşak sanayinin (deri-tekstil-mermerve şeker fabrikası gibi) atık suyunu taşıyan Dokuzsele deresi, dünyanın ikinci büyük kanyonu olarak gösterilen Ulubey Kanyonu ortasından akıyor. Ulubey kanyon çıkışından sonra Banaz çayına bağlanan Dokuzsele deresi, yukarı Menderes havzasının en büyük kirlilik kaynağı. Karahallı bölgesinde, Paşalar deresi mevkiinde yer alan antik dönem su kemeri-köprüsü Clandras’tan itibaren takip ettiğimiz Banaz çayında kirlilik yok denecek kadar az. Oysa Dokuzsele deresi ile birleştikten sonra tümüyle değişiyor. Adıgüzel barajının kuzeyindeki yüksek tepelerden gözlediğimiz Banaz kanalından gelen su ile barajın birleştiği yerdeki koyu su zemini, çökelmiş kirliliğin derecesi hakkında fikir veriyor. Yukarı havzanın aşağı havza ile birleştiği Sarayköy ovasının durumu ayrı bir incelemede ele alınabilir. Denizli sanayinin, ovadaki tarımsal üretimin ve evsel atıkların yol açtığı kirlilikten en fazla etkilenen bölge Aşağı Menderes havzası. Sarayköy’den başlayıp Söke ovasını aşarak denizle buluştuğu deltaya kadar her adımda üstüne koyarak kirleniyor. Su dümdüz yolculuğu boyunca nispeten durgun akıyor. Kirlilik çökeltisi için derin ve geniş havuz ve göl oluşumları bulunmuyor. Bu bölgede yapacağımız gezi-görüşme ve gözlemlerden sonra daha net ve detaylı bilgiler ortaya koyabileceğimizi umuyorum.

5

c. İşletme Atıkları

Bölgedeki işletmelerin çoğunluğu arıtma tesisine sahip görünmekte. Yasal bir zorunluluk olarak tümü arıtma tesisi kurmak ya da kullanmak zorunluğuna tabi. Balık üretme çiftlikleri için böyle bir arıtma ya da arınma zorunluğu var mı bilmiyoruz. Ancak, sanayi, evsel ve zirai atıkların yanında su ürünleri üretiminin zararı kısmen masum kalıyor diyebiliriz.

Doç.Dr. Yusuf Güner’in 2009 tarihli bir yazısında verilen bilgiler arıtma tesis konusunda Türkiye’de izlenen politikaların vehametine ışık tutuyor. “ülkemizde” diyor Güner, “endüstriyel işletmelerde arıtma tesisine sahip olanlar ancak %9’dur. Arıtma tesisi bulunmayan kuruluşlardan; özel sektörün oranı %16 iken, kamu sektörünün oranı ise %84’tür. Ülkemizde faaliyette bulunan organize sanayi bölgelerinden sadece %14’ünde arıtma tesisi bulunmaktadır. Ülkemizdeki turistik tesislerin ise %81’inde arıtma tesisi bulunmamaktadır… Endüstrinin ürettiği zehirli ve ağır metaller ihtiva eden atık sulara gelince; yılda 930 milyon metreküp endüstriyel atık suyun sadece %22’si arıtılmakta, %78’i ise arıtılmaksızın doğrudan göl, ırmak ve denizlere verilmektedir. Deniz ortamına giren ve kirletici olan azot ve fosfor kaynakları incelendiğinde en sorunsuz kaynağın su ürünleri üretimleri olduğu görülmektedir.”

Büyük Menderes yukarı havzasında işletme yoğunluğu yok. Bölge neredeyse baştan sona tarım arazileri ile kaplanmış durumda. Menderes sulama kanalları bu arazilerin sulanması için orta ölçekli bir yeterliğe sahip. Dolayısıyla lokal tarım işletmeleri dışında fazla girişim yok. Var olanların arıtma tesisleri ise çoğunlukla ya çalışmıyor, ya da yetersiz kapasitede. Yukarıda sıkça değindiğimiz bölgesel kirlenmelerde bu işletmelerin rolü olduğu hem ilgili kurumlarca yapılan uyarı ve kesilen cezalardan, hem de su kirlenmesi sonucu ortaya çıkan su ürünleri zayiatından anlaşılıyor.

6

Özellikle Çal-Bekilli-Güney bölgesinde yoğunlaşan üzüm işletmeleri, bölgede sayıları en fazla olan tarımsal işletme sınıfı. Üzüm işleme ve şarap fabrikaları ise kendi atıklarını çoğunlukla kendi arazilerinde çözüyorlar. Üç tür atıkları oluyor;üzüm çöpü, cibre ve atık su. Küp Şarapları’ndan Asım Altıntaş kendi çözümlerini sıralarken, çöpün biriktirilip kurutularak gübreye dönüştüğünü belirtiyor. Cibrenin hayvan yemi olarak kullanıldığını, artanının ise yine kurutulup toprağa karıştırıldığını açıklıyor. Atık suyu ise tankerlerde çökeltip, yılda birkaç kez anlaşmalı arıtma tesislerine gönderdikleri bilgisini veriyor. Diğer işletmelerin de benzer yöntemleri kullandıklarını, orta ölçekli ve büyük işletmeler dışında kalan küçük işliklerin ise suyu kanalizasyona verdiğini belirtiyor.

11

Özetle, işletme atıklarının arıtması konusunda çok fazla sıkıntı yaşanmıyor olsa da, zaman zaman balık ölümü haberleri ile gündemden düşmeyen arıtma ve kirlenme olgusu, Büyük Menderes’in yukarı havza bölümünde çözülmeyi bekleyen bir sorun olmaya devam ediyor.

d. Evsel Atıklar

TUBİTAK-MAM tarafından hazırlanan 2011 tarihli Projelendirme çalışmasının EK-8 bölümündeki “B.MenderesHavzasıRapor”undaki genel tespitlerden kısa bir alıntı ile devam edelim.

___________________________________________________

Bahar_imaj_450x150

___________________________________________________

“Atıksu arıtma tesislerinin inşa edilmesinin yanında işletilmesi çok daha büyük maliyetler oluşturmaktadır. Ülke genelindeki mevcut örneklere bakıldığında, özellikle küçük ve orta büyüklükteki yerleşim birimlerinin atıksu arıtma tesislerini işletmekte zorluk çektiği bilinmektedir. Bu nedenle müşterek atıksu arıtma tesisleri inşa ederek belediyeler arasında birlikler oluşturmak izlenmesi gereken bir stratejidir. Ancak topografik şartlar ve arazi kullanımları göz önünde bulundurularak hazırlanmış olan söz konusu atıksu arıtma senaryolarının uygulanabilmesi için sosyo-ekonomik şartların da göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Herhangi bir müşterek atıksu arıtma tesisinden faydalanan yerleşim birimleri arasında oluşan maliyetlerin paylaşılması sırasında sıkıntılar yaşanabilmektedir. Benzer şekilde müşterek atıksu arıtma tesisinin yer seçimi esnasında da büyük sıkıntılar yaşanabilmektedir. Hatta İşletmede görevlendirilecek personelin seçiminde bile sıkıntılar ortaya çıkabilmektedir. Tüm bu nedenler göz önünde bulundurularak ekonomik olarak en uygun alternatif olarak görülmesine rağmen seçilen atıksu arıtma senaryosunun havzada yaşayan paydaş kurum ve kuruluşlarla paylaşılarak, ortaya atılacak önerilere göre revize edilmesi gerekmektedir.”

Burada evsel atıklar özellikle ayrılmıyor. Ama atık arıtma tesisi öneri ve tartışmasının merkezinde yerleşim atıklarının bertaraf edilmesi, dönüştürülmesi ve geri kazanımı yer alıyor.

8

Dinar Belediyesi’nin bir atık arıtma tesisi var. Başkan Saffet Acar arıtmanın 24 saat çalıştığı bilgisini veriyor. Büyük Menderes üzerinde bulunan sonraki yerleşmelerde çoğunlukla kanalizasyon atıkları doğrudan nehre bağlanmış. Çivril önceki dönem belediye başkanı Hakkı Aslan, Kufi çayı yoluyla pek çok evsel atığın Büyük Menderes’e karıştığı bilgisini veriyor. Çivril ve Çal arasındaki tüm yerleşmeler atıklarını Menderes’e bırakıyor. Aynı güzergahta çoğu köy yerleşiminde nehir kirliliğinden şikayet ediliyordu. Hayvan ölülerinin bile nehre atıldığını ve hayvanların sulamasında sorun yaşadıklarını söylemişlerdi.

Çal Belediye Başkanı Fethi Akcan, ilçenin arıtması olmadığı ve atıkların Menderes’e bağlandığını belirtti. Aynı bölgede yer alan Akkent arıtmasının ise çalıştırılmadığı ve başka işletme atıkları ile birlikte Menderes’te yoğun kirlenmeye yol açtığı çeşitli kaynaklarca öne sürüldü.

1

Tüm bu bilgilerin sağladığı sonucu özetlemek gerekirse, Büyük Menderes nehri yukarı havzası üzerinde yer alan yerleşimlerin büyük bölümü kanalizasyon sistemine sahip. Merkezileşen bu atıklar önceleri daha lokal biçimde yok ediliyordu. Fosseptik çukurları vb. gibi önlemler yerini sistematik olarak toplanıp biriktirilen ortak kanalizasyonlara bıraktı. Bu birikimin bertaraf edilmesi için ise Menderes kullanılmaya başlandı. Tün atıklar nehir yoluna verildi. Aralarda yer alan göl(Işıklı) veya barajlar(Adıgüzel-Cindere) bu suyun kısmen çökelmesini sağlasa da, bağlı suyollarından (Kufi çayı, Banaz Çayı vb.) gelen sanayi alaşımlı kirlenme oranı daha da arttırdı. Nehrin kendi kendini doğal arıtma yoluyla temizleme kapasitesini aştı. Bu durumun Sarayköy’den itibaren başlayan aşağı Büyük Menderes havzası boyunca artarak devam ettiği ise aynı bölgedeki gözlem istasyonlarında periyodik ölçüm yapan bilim insanlarının verdikleri bilgiler arasında.

3

5. Sonuç

Büyük Menderes Nehrinin yukarı havza bölümündeki serüvenimizin bölümler halinde sunduğumuz tespitleri bize yeterince bilgi veriyor diye düşünüyorum. Temel olarak nehir suyunun kirlenme sürecini ele alan yaklaşımımızın, ilk yola çıkışımızda saptadığımız hipotetik öngörülerden pek farklılık arz etmediği sonucunu elde ettik.

Suyun kirlenmesine yol açan etkenleri dört ayrı başlık halinde topladık. İlki suyun tarımsal kullanımından doğan kirlenmeydi. Buna öncelik verme sebebimiz, bölgenin geniş tarım arazilerine sahip oluşu ve bu arazilerde son yıllarda artan üretim şikayetleri, sulama sorunları, arazi toplulaştırması ve ürün çeşitliliğinin giderek verimlilikten uzaklaşmış olduğu iddialarıydı. Gözle görülür biçimde olmasa da, şikayetler devam etmekte. Ama asıl önemlisi, tarımsal arazilerde su kullanımının yol açtığı doğal kayıpları telafi edecek önlemler konusunda elle tutulur girişimlere tanık olunmuyor. Tarımsal kirleticiler çeşitlenirken, bu kirleticilerin kaynağına yönelik bir düzenleme çabasına rastlanmıyor. Yavaş ve tedrici bir değişimin izlerine rastlanmıyor değil ancak, çeşitli biçimlerde ilgili ve yetkili ağızlardan duyduğum “tarımda her şeyin para olmadığı çiftçiye artık anlatılmalı” düşüncesinin izleriyle pratikte karşılaşılmıyor.

9

Suya bağlı işletmeler konusunda yapılan çalışmalar nelerdir bilmek olanağı yok. Zaman zaman ortaya çıkan balık ölümleri, görünenin sadece buz üzerindeki kısmı bile değil. Ama buna karşın, izlenen affedici politikalarla bu işletmelerin cesaretlendirildiğini söylemek abartı olmayacaktır. Cumhurbaşkanlığı döneminde Demirel’in sarfettiği “Buraya büyük yatırım yapacaklarsa, Çankaya köşkünün bahçesini bile onlara tahsis ederim” zihniyeti, bürokrasinin neredeyse temel hastalığı. İstihdam varsa her şey mubahtır. Gerisi önemli değil. Sorunun kaynaklarından birisi sanırım bu.

Sanayi atıkları konusunda da aynı yaklaşım geçerli. Adıgüzel’e dökülen Uşak sanayinin atık suları için hala bir önlem alınmayışına başkaca nasıl bir açıklama getirilebilir ki? Uzun yıllar “Menderes Havzası Koruma Birliği” adı altında, Valiler düzeyinde devam eden birlik çalışmalarının en heyecanlı valisi o zamanlar Uşak Valisiydi. Ama ne onun döneminde, ne de sonraki dönemsel başkanlığı üstlenen valiler zamanında hiçbir şey yapılamadı. Nitekim bu verimsiz ve hantal yapıdan olsa gerek, başka gerekçelerle 2013 yılı sonlarında birlik oluşumu lağvedildi.

7

Büyük Menderes nehri için başlayan gezi, gözlem, izleme ve ‘okuma’ serüvenimiz henüz sonuçlanmadı. Devamında nelerle karşılaşacağımıza ilişkin öngörü mümkünse de henüz bir kanaat oluşturamıyoruz. Dolayısıyla şimdilik yalnızca Yukarı havzada gerçekleşen gezi serüveninin gözlem sonuçları ile noktalıyoruz.

(Yarın: Prof.Dr. Mustafa Duran’ın değerlendirmesi)

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı