REKLAMI GEÇ

“YÖNETMELİKLER ÇEVREYİ TAHRİP ETMEK ÜZERE ÇIKIYOR”

5 Aralık 2014 Cuma

denizli-olmeye-yatan-nehir-menderes-yasar-tok-kirlilik-h

Geçen hafta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yeni Çevresel Etki Değerlendirmesi(ÇED) Yönetmeliği yayınladı. Aslında yenilik göreceli. İlk olarak 1993 yılında çıkan yönetmelik, o tarihten bu yana tam 16 kez değişmiş. Son değişiklikle 21 yılda 17. değişiklik.

Konu çoğumuzun ilgi alanı içinde değil biliyorum, ama ilgilensek fena olmayacak. Çünkü yıllardır şikayet ettiğimiz yapılaşma, doğal tahribat, sağlıkta yaşanan kimyasal ve biyolojik etkilenmeler, siyasi tercihlerle ortaya çıkan kayırmalar ve son yıl içinde yaşanan maden faciaları düşünüldüğünde, tehlikenin hızla ve günden güne yaklaşmakta olduğunu söylemek abartı olmayacak.

Biz bu konuda TMMOB Denizli İl Koordinasyon Kurulu tarafından yayınlanan Basın açıklamasından sonra çeşitli görüşme girişimlerinde bulunduk. Bunlar, Çevre Mühendisleri Odası Denizli temsilciliği, Mimarlar, Pamukkale Üniversitesinin Biyoloji, Çevre ve İnşaat Mühendisliği bölümleriydi. Bu görüşmelerin bazıları gerçekleşmedi. Kayda değer görüşlerden biri, Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Mustafa Duran’a aitti. Mustafa hoca yeni ÇED yönetmeliğine ilişkin olarak sorduğumuz sorulara şu yanıtı verdi: “ÇED yönetmeliği aslında Türkiye’de eskiden beri içinde sorunlar taşıyor. Bunların en önemlisi, ÇED Raporu uygulamasıdır. Bizde genellikle ÇED raporu projenin tamamlanıp ihaleye çıkma aşamasında uygulanır. Bu ise hem proje tadilatı, hem ihale sürecinde çok fazla işe yaramaz. Çoğunlukla raporun gerekleri ya göstermelik yerine getirilir ya da rapor göz ardı edilir. Oysa yapılması gereken, henüz proje aşamasındayken ÇED raporunu hazırlamak ve o projenin rapora uygunluğu esası üzerinden ihale aşamasına ulaşmaktır. Yeni yönetmelik bu durumu düzeltmiyor, giderek ölçekleri daha geniş tutarak veya muafiyet sınırlarını genişleterek ÇED raporunu neredeyse gereksiz hale getiriyor.

İkinci ve önemli nokta, yeni yönetmelikte bu muafiyet sınırlarının genişlemesine bağlı olarak bazı radyoaktif sökümler için ÇED’in gereksizliğine hükmedilmesidir. Bu, bırakın çevresel tali etkileri, doğrudan insan sağlığına bir tehdit içerir.
Son dönemde hastane binaları konusunda sürdürülen ÇED alınmayacak dedikodusu bu yönetmelikle gerçek olmuştur. Oysa bu yapılar da doğrudan insan yaşamını ilgilendirmesi nedeniyle tehlikeli bir sürece itilmektedir. Özetlersek, yeni yönetmelik eskisini aratır durumdadır.”

Bu görüşün üstüne söylenebilecek ne var bilmem ama yine de isterdik ki diğer görüşme girişimlerinden de sonuç alalım, farklı bakış açılarıyla yapılacak değerlendirmeleri yansıtalım. Olmadı…

1

MENDERES’TEN ÇEVRE MÜHENDİSLERİNE

Çevre Mühendisleri Odası Denizli İl Temsilcisi Tevfik Basmacı ile yaptığımız görüşme Büyük Menderes ve Çürüksu üzerine olacaktı. Ancak görüşmenin seyri bizim üzerinde pek durmadığımız bir konuya odaklandı, Çevre mühendislerinin sorunlarına.

Bunun sakıncası yok. Aşağıda okuyacağınız gibi, aslında ortaya çıkan pek çok çevresel sorun bu konuda yayınlanmış yasa ve yönetmeliklerle doğrudan ilintili. Beraberinde Çevre mühendisliği iş disiplininin bu yasa ve yönetmeliklerle ne dereceye kadar ciddi olarak değerlendirildiğine bağlı.

Çevre Mühendisi Tevfik Basmacı ile yaptığımız röportajda gördük ki, bu konuda hem Çevre Bakanlığı, hem de yasalar gereken özeni göstermekten uzak kalıyor. Özellikle son hafta çıkan ‘yeni’ ÇED yönetmeliğini düşündüğünüzde söylediklerimiz daha da anlaşılır hale geliyor.

2

VATANDAŞ İYİ NİYETLİ OLMALI

Yaşar Tok: Bir giriş olsun diye soralım, Büyük Menderes Nehir güzergahı üzerindeki çevre sorunları nelerdir?

Tevfik Basmacı: Menderes nehri sadece sanayi değil, tarımsal ve evsel atıklarla birlikte kirleniyor. Bizi ilgilendiren yanıyla konuşmak gerekirse, ağırlıklı olarak çalıştığımız iş kolu sanayi tesisleri. Tarımsal kirlilik konusunda çevre mühendisi arkadaşlarımızın yapabildiği çok bir şey yok. O daha çok Tarım İl Müdürlüğü’nün çiftçilerle olan ilişkileri mahiyetinde. Bizim bir etkimiz olamıyor o kısma.
Biz ancak sanayi tesisleri ile ilgili çalışıyoruz. Denizli, biliyorsunuz bir sanayi şehri. Çürüksu boyunca birçok sanayi tesis mevcut. Bunların OSB’lerde toplu arıtma tesisleri var. Veya tekstil boyahanelerinde bireysel arıtmalar var. Denizli’de bu iş yıllardır ciddiye alınmış durumda. Çevre Kanunu ve ilgili su kirliliği yönetmeliğinin gerekleri yerine getiriliyor.
Burada en önemlisi iyi niyetli olmaktır. İnsanlar arıtma tesislerini kurup arıtıyorlar. Düzenli numuneler alınıyor, Çevre İl Müdürlüğü bunları denetliyor. Ancak siz denetimi bıraktığınızda vatandaş iyi niyetli değilse ve gece elektrik sarfiyatını azaltmak için şarteli indiriyorsa bu bir sıkıntı. Bunu önlemek için herkesin iyi niyetli ve çevreci olması gerekiyor.

8

HERKES ÇEVRE MÜHENDİSİ ÇALIŞTIRMIYOR

Y.Tok: Denizli Sanayisinde bu sıkıntı var mı sizce?

T.Basmacı: Bizim sanayiden kaynaklanan kirlilik, arıtma tesisleri düzenli çalıştırıldığı takdirde Menderes ve Çürüksu’yu çok fazla etkilemeyecektir diye düşünüyorum. Çevre Müdürlüğü denetimleri, meslektaşlarımızın tesislerdeki çalışmaları, dışarıdan denetimler, bunlar periyodik yapılıyor. Bu konuda bir sıkıntı yok ancak şöyle bir sıkıntı var: Çevre Bakanlığı’nın 2010 yılında yayınladığı “Çevre Kanununca Alınması Gereken İzin ve Lisanslar Hakkında Yönetmelik” var. Bu yönetmelik 2011 başında yürürlüğe girdi. Şöyle diyordu, “çevreye etkisi olan her türlü tesis çevre mühendisi çalıştırmak ve/veya çevre danışmanlık firmalarından hizmet almak zorundadır.” Kirletici tesislerin çevre mühendisi çalıştırmaları bizim öngördüğümüz bir şey. Doğrusu bu. Yönetmelik, bu istihdamı yapamayacak küçük ve orta ölçekli firmaların bu hizmeti dışarıdan almalarını öngörmüş.
Meslektaşlarımız bu hizmeti verirken gereken önlemleri aldırıyorlar. Dışarıdan birkaç kez giderek bu çalışmalar yapılıyor. Ama burada öncelik olan doğrudan çevre mühendisi çalıştırılması.

Y.Tok: Çevre mühendisi çalıştırılmıyor mu?

T.Basmacı: 2011 yılından beri halen çevre mühendisi olmayan veya bir danışmanlık hizmeti almayan tesisler var. Bu Denizli, Çürüksu ve Menderes’in sıkıntısı. Bu konu önemli. Oda olarak bizim ısrarla söylediğimiz, kamuya çevre mühendisi gerektiği. Oysa bu yılın KPSS muhteviyatı yayınlandığında kamu kurumlarına Türkiye çapında sadece 12 çevre mühendisi alınacağı ilan edilmiş. Bu kamu kurumları içinde ise ne yazık ki Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yok. Adında ‘çevre’ olan bir bakanlığın çevre mühendisi istihdamı yapmaması ilginç.

7

ÇEVRE MÜHENDİSİ İSTİHDAMI YETERSİZ

Y.Tok: Mevcut personel istihdamı yeterli değil mi?
T.Basmacı: Teşkilatın taşra birimlerinde denetimlerin düzgün şekilde yapılamadığı herkes tarafından biliniyor. Nedeni personel yetersizliği. Çevre denetimlerinin titiz bir şekilde yapılamaması dolayısıyla çevre sorunları ve bu bağlamda havzadaki kirlilik gün geçtikçe artıyor. Tüm bu sorunların çözümü için lisans eğitimi alan çevre mühendisleri, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı gibi kamu kurumlarında mutlaka istihdam edilmelidir. Ayrıca tüm belediyelerde çevre mühendisi bulunmalıdır. Denizli Büyükşehir de sıkıntı yok ama küçük belediyelerde de olması bizim arzumuzdur.
Öte yandan, Çevre Kanunu’nda, “çevre görevlisi” diye bir kavram var. Bu kavram bilim dışıdır. Bakanlık bu kavramla özel sektörde istihdam yaratılmasına engel yaratmaya çalışmıştır.

Y.Tok: “Çevre Görevlisi” tanımı kanunda nasıl yapılıyor? Çevre sorunları ve dolayısıyla çevre mühendisliği disiplinini basitleştiriyor mu?

İSTİHDAMIMIZ BALTALANIYOR

T.Basmacı: Şöyle anlatayım, çevre mühendislerinin 4 yıllık süreyle aldıkları eğitimi aramaksızın başka meslek gruplarından fakülte mezunlarına(15 civarında) bir haftalık kursla 70 puanlık bir sınav sonucu “Çevre Görevlisi” belgesi verilmesidir. Yani Bakanlık kurs açıyor, bir hafta kurs veriyor, sonra sınava alıp 70 puan ve üstü alanlara bu belgeyi veriyor. Biz de aynı belgeyi alıyoruz ama biz zaten o eğitimi aldığımız için normal. Ama bizim dışımızda 10-15 meslek grubuna da bu hak tanınmış durumda.

Y.Tok: Dolayısıyla o belgeye sahip olanların yaptıkları işler de, çevre mühendislerinin yaptığı işler oluyor.

T.Basmacı: Yani kamuda istihdamı engellenen, özel sektörde de istihdamı baltalanan çevre mühendisleri adına unutulmamalıdır ki, çevre sorunlarının çözümünde kamu yararı, bilimsel bilgi ve teknik insan kapasitesi temel ilkelerdir. Ülkemizde teknik insan kapasitesi yeterince vardır ve bu görev çevre mühendislerinindir. Bu bizim oda görüşümüzdür.
Türkiye Üniversiteleri 30 yıldır çevre mühendisi mezunu veriyorsa, “çevre görevlisi” kavramını 2010 yılında çıkarmalarının anlamı var mı? Yeterince işsiz çevre mühendisi zaten var. Bu insanlar ilgili alanlarında her türden görev ve sorumluluğu alabilirler.

Y.Tok: Üniversiteler yeterince çevre mühendisi mezunu veriyorsa Bakanlık bu ‘icada’ neden ihtiyaç duyuyor?

4

‘ÇEVRE GÖREVLİSİ’ DEĞİL ÇEVRE MÜHENDİSİ

T.Basmacı: Biliyorsunuz diğer meslek gruplarında da yeterince işsiz var. Onlara da istihdam yaratmak istiyor. Bu yönetmelikler yazılırken Bakanlık bürokrasisinde hangi meslek grubu varsa o kendi grubunu kollayarak yönetmelik veya yasanın içine yerleştiriyor galiba.
Ben soruyorum, hadi fen edebiyat fakültesi mezunlarını, biyologları, kimyacıları koydun, ne de olsa en yakın işleri yapıyoruz. Peki, veterineri neden koydun?

___________________________________________________

Bahar_imaj_450x150

___________________________________________________

Y.Tok: Bu iş bakanlıklarda kanun, yönetmelikleri hazırlayan komisyonların marifeti oluyor anlaşılan.

T.Basmacı: Biz diyoruz ki, bu işlerde çevre mühendisinin sorumluluğu nedir? İşin eğitim ve teknik bilgisini dört yıl almıştır. Eğer bu işi çevre mühendisleri yaparsa çevremiz ve havzalarımız daha temiz kalır. Bir haftada öğrenilen bilgiyle çevre mühendisinin icraatlarını yerine getirmek mümkün mü? Ama yapılıyor ve şu anda uygulama böyle.

Y.Tok: Bir oda temsilcisi olduğunuz için sormak istiyorum, bir başka açıdan bakalım, kentte ya da ülkede çevre mühendisi olmanın sorunları neler?

T.Basmacı: En önemlisi bu “çevre görevlisi” belgesiyle mühendislik formatını zayıflatması. Diğer mesleklere de bu hakkın tanınması, bizim meslektaşlarımızın en önce yaşam standardını düşürüyor. İş bulmalarında zorluklar yaşanıyor, daha iyi yerlerde istihdam edilebilecekken, çıkan kanunla bunun önüne geçiliyor.

Y.Tok: Türkiye’de kaç çevre mühendisi var?

T.Basmacı: Şu anda odamız üyesi 11.000 çevre mühendisi var. Oysa ben biliyorum ki, Denizli’deki çevre mühendislik firmalarında çevre mühendisi haricinde çevre görevlisi çalışıyor. Bu bizim için en büyük handikap. Çevre kanununa bu kavram nasıl ve niye girdi, bunun detayını bilmemekle birlikte, bizim için önemli bir sıkıntı olduğunu söyleyebilirim. Bu konuyu odamız doğrudan Çevre Bakanı’na iletti.

6

YETERSİZ POZİSYONA DÜŞTÜK

Y.Tok: Sizin mesleğin zorlukları herhalde çok yeni değildir?

T.Basmacı: Aslında 1980’lerden beri çeşitli zorluklar yaşıyoruz. Çevre Bakanlığının kurulmasıyla beraber kanunlar ve yönetmelikler yayınlanmaya başladı. İlk başlarda bunlar hava kirliliği, su kirliliği, katı atıklar gibi böyle üç-dört konudaydı. Sonra geçen hafta 16-17.kez değişen ÇED yönetmeliği ilk olarak 1993 yılında yayınlandı. O ilk yönetmelikten sonra meslektaşlarımıza iş kapıları biraz açılmaya başladı. ÇED yapan firmalar kuruldu, böyle böyle mesleğe ilgi başladı. Bunun yanında su arıtma tesisi yapan firmalar vardı, meslek buralarda icra edildi. 1997 sonrası gelişen arıtma sistemleri mühendis çalıştırmaya başladı. Resmi kurumlarda çalışan sayısı o yıllarda da yetersizdi.

Y.Tok: ÇED yönetmeliğinin yeni değişikliği sizin mesleki icraatınız için ne gibi değişiklik veya gelişme içeriyor?

T.Basmacı: 2010’da yayınlanan ÇED Yönetmeliği ile Çevre danışmanlık firmaları hakkında yönetmelik, birlikte güzel yönetmeliklerdi. Fakat onda da işte bu “çevre görevlisi” kavramını soktular ve meslektaşlarımızın istihdamını sağlayabilecekken yine yetersiz pozisyona düşürdüler.

Y.Tok: “Çevre Görevlisi” uygulaması, aynı zamanda çevre denetimi ve çevre tahribatına karşı mücadeleyi de dejenere eden bir sonuç üretmez mi? Çevre koruma kavramını hafifletiyor. Yani ‘artık çevre mühendisi olmasa da idare ederiz’ anlayışı ile işin ciddiyetini zayıflatıyor gibi geliyor bana. Son ÇED yönetmeliği de bunu sanki tescilliyor. Toparlayıp soralım, “çevre görevlisi” kavramı çevre mühendisliği disiplininin hem bilimsel etkisini hem çevre korumadaki rolünü azaltıyor mu?

T.Basmacı: O konuda doğru söylüyorsunuz. Şimdi bu disiplinde eğitim almış, yükseğine devam etmiş, her türlü bilgi, belgeye sahip olmuş arkadaşlarımızın yanında Bakanlığın açtığı bir haftalık kursla diğer meslek gruplarının bu yetkiyi almasıyla, bizim yaptığımız işleri tabi ki onlar yapamaz. Her şeyden önce o alt yapı yok. Bakın üniversite ile görüşmüşsünüz o konuda az çok bilgi sahibi olmuşsunuzdur. Başka sefer gittiğinizde bizim meslekten arkadaşımız Osman Nuri Ağdağ var, onunla da görüşün.

Y.Tok: Kendisi ile telefonda görüştük. Bana döneceğini söyledi ama bir haftadır yeniden not bırakmış olmama karşın hala dönmedi. Nedenini bilmiyorum. Çekincesi var mı yok mu onu da bilmiyorum.

(Not: PAÜ Çevre Mühendisliği Bölüm Başkanlığı görevinde olan ve yakınlarda Teknoloji Fakültesi Dekanlığına atanan Prof.Dr. Osman Nuri Ağdağ, yaptığımız telefon konuşmasında yurt dışından yeni geldiğini söyleyip, konuşma yapmak için rektörün izin vermesi gerektiğini belirtti. Bu işler bir profesöre izinle mi veriliyor anlamıyorum. Başka hesapları yoksa umarız bize yanıt verir diye bekledik. Çok da önemli değil, fikrini açıklama cesareti gösterecek pek çok çevre eğitimi almış insan var. Rektör iznine havale edilmiş görüşmenin hayrına da, bizim çalışmamıza yararına da inanmıyorum zaten.)

5

4 YIL EĞİTİM ALIYORUZ AMA…

T.Basmacı: Biz çevre görevlisi mi, çevre mühendisi mi tartışmalarını dört yıldır yapıyoruz, üniversitelerin birçoğu çevre görevlisi değil, çevre mühendisini destekledi. Bu konuda değişik illerde çok toplantı yapıldı. ODTÜ, İTÜ, Dokuz Eylül, Pamukkale Üniversiteleri başta olmak üzere hepsi bizi destekledi. Dediğiniz gibi çevre mühendisi kavramı olayı zayıflatıyor.

Y.Tok: Çevre görevlileri ile oda arasında bir ilişki var mı?

T.Basmacı: Böyle bir ilişki yok. Bizim sadece çevre mühendisleri ile ilişkimiz var. Meslek içi eğitimlerimizi meslektaşlarımıza veriyoruz. Ama bize de çevre görevlilerine verilen belgeyi almadan mesleğimizi yapma izni yok.

Y.Tok: Yani siz 4 yıllık çevre üzerine akademik eğitim almış olmanıza rağmen bu belgeyi almak zorunda mısınız?
T.Basmacı:Benim Dokuz Eylül Üniversitesi(DEÜ)’nden almış olduğum diploma ve PAÜ’den almış olduğum yüksek lisans yetmiyor, mesleğimi icra etmek için o belgeyi almam gerekiyor.

3

ÇED YÖNETMELİĞİ ZARAR VERİYOR

Y.Tok: Peki, mesleğin sorunları bunlar. Menderes’e dönersek, nehir yolu üzerinde önemli tahribatlar var. Suyun ölçüsüz kullanımı, vahşi sulama, tarım kimyasalları, işletmeler ve atıkları, balık çiftlikleri, yerleşim alanı atıksuları ve doğa tahribatına yol açan HES, baraj gibi çeşitli kuruluşlar. En önemlisi de Uşak sanayi atıklarını taşıyan su bağlantıları ile Çürüksu tesislerinin atıksuları ve tahribatı. Son olarak tüm bunlara orta ve uzun vadede ne gibi önlemler alınmalı, kısaca özetleyebilir miyiz?

T.Basmacı:Soru geniş bir kapsama sahip, bununla ilgili ben geçen hafta yayınlanan ÇED yönetmeliğine atıfta bulunacağım, bu yönetmelikle bile çok şey sanki doğayı tahrip etmek için özel olarak değiştirilmiş. Pek çok şey ÇED’den muaf tutulmuş.Toplu konut projeleri, alışveriş merkezleri, golf tesisleri, hastane projeleri bu muafiyete girmiş. Mesela seramik üreten tesislerde muafiyet sınırı 100 bin tondan 300 bin tona çıkarılmış. Yani 299 bin ton için ÇED raporu hazırlanmayacak.

ÇED muafiyetleri böyle bir genişleme elde edince, ister istemez bizim Çürüksu havzasında yeni kurulacak tesisler, daha önce ÇED raporu almak zorundayken, şimdi bunu almak zorunda olmayacaklar. Oysa bizim havzayı korumamız için tesisler yapıldıktan sonra değil, yapılmadan önce değerlendirmeye alınması gerekiyor.

ÇED Yönetmeliği Ek-1 listesinde yer alan kuruluşların raporlarını Bakanlık değerlendirir, bunlar büyük ölçekli işletmelerdir. Ek-2 deki işletmeleri ise İl Çevre Müdürlüğü inisiyatifine bırakır, bunlarda küçük ve orta ölçekli işletmelerdir. Siz ÇED muafiyetini genişletirseniz Menderes veya Çürüksu havzasında kurulacak pek çok tesis yeterli denetime tabi olmaz. Olsa da ortaya çıkan çevresel etkilere ceza yazmak çözüm olmaz. Kısaca, bu yönetmelik ve yasalar düzenlenirken baştan işi sıkı tutmalı, ama maalesef her şey çevreye zarar verecek şekilde hazırlanıyor.
Denizli’de ne bizim ne de İl Müdürlüğü’nün çok fazla şey yapma şansı yok, bir şey yapılabilmesi için altyapının, kanun ve yönetmeliklerin sağlam olması lazım. Bizim yönetmeliklerimiz maalesef çevreyi tahrip edecek şekilde çıkıyor.

Y.Tok: Denizli’de kaç tane çevre mühendisi var?

T.Basmacı: Bizim oda üye sayımız kayıtlı 78 ancak bunların bir kısmı taşınmış olabilir, kesin sayı 60 civarında diyebiliriz.

***

Büyük Menderes üzerindeki gezi, gözlem ve görüşmelerle devam eden yazma serüvenimiz ilkin 8 Mayıs tarihli notlarımızla başlamıştı. Tam olarak yedi aylık bir serüvenin ikinci bölümünü burada noktalıyoruz. Daha doğrusu şimdilik kaydıyla kocaman bir virgül atıyor ve yakın zamanda aşağı Menderes havzasında devam edecek gezilerimize kadar biraz “mola” istiyoruz. Nefeslenmek, enerji toplamak ve yeni gezilerimizin hakkını vermek için temel bir araştırma zamanına ihtiyaç duyuyoruz. Çok değil, birkaç hafa sonra yeniden gezi ve gözlemlerimizle, notlarımızla ve yazılarımızla bu sütunlarda olacağız.

Yorumlar

kml   -  Bağlantı 20 Şubat 2015, 13:47

Bu haber bayatlamadı mı? haftalardır sitede aynı haberi görmekten gına geldi artık.. ya siteyi güncellemiyorsunuz… ya da köşeyi dolduracak bir haber bulamıyorsunuz..

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı