REKLAMI GEÇ

Herakleia’da 2 bin yıl sonra mesleki buluşma

23 Mayıs 2013 Perşembe

tarihin-pesinde-herakleia-2-h

Birkaç ay önce Kızılcabölük Belediye Başkanı A.Kadir Uslu’ya telefon ettik. Başkan o günlerde yurtdışı gezisine çıkmak üzere olduğundan görüşme olanağımız olmadı. Sonrasında yaptığımız telefon görüşmelerine rağmen bir türlü buluşamadık. Ya o bir yerlerdeydi, ya da bizim işimiz ziyarete elverişli değildi.

ic9

Sonunda bir sabah kalkıp gittik, Belediye’de görevli arkadaşların yardımıyla Herakleia kutsal alanı(Herakleia Hieronu)’nın son fotoğraflarını çektik. Amaç son bir yıl içindeki durumunu tespit etmekti. Değişen bir şey yoktu elbette. Çünkü koruma altındaki alanlara ancak Bakanlığın uzun prosedürlerden geçen izni olmadan müdahale edilmesi bir yana çivi dahi çakılamazdı ve salt bu nedenle alanda hiçbir değişiklik olmaması doğaldı.
Son olarak birkaç gün önce yolumuz yine aynı bölgeye düştü. Bu kez ziyaret sebebimiz, Kömürcüoğlu Heykel Kolonisi sanatçıları ile yaptığımız hafta sonu gezisi oldu. Önce Aphrodisias’ı gezdik, dönüşte soluklanmak için uğrak yeri olarak seçtiğimiz Kızılcabölük’te heykel sanatçılarını Herakleia Hieronu’na götürdük. Tümü de devasa mermer bloklara binlerce yıl önce yontulmuş rölyef tanrı ve tanrıçaları büyülenmiş gözlerle incelediler. Hasılı keyifli bir gözlem gezisi oldu.

ic10HİERON: KUTSAL TAPIM ALANI
Yukarıda yazdıklarımızdan anlaşılacağı üzere, geçtiğimiz bölümde adından sıkça söz ettiğimiz Herakleia Hieronu bu haftaki gezi alanımız.
Önce arkeolojide bir terim olan Hieron sözcüğünün anlamına göz atalım.
Klasik Arkeoloji Sözlüğü’nin yazarı Yasemin Er, Hieronu “Bir tapınak ya da kutsal alan” olarak tanımlıyor. Aynı tanımlama farklı kaynaklarda aynı biçimde yer almakta.
Herakleia Hieronu, kaynaklarda Herakleia Salbace antik kentinin kutsal alanı olarak anılıyor. Eski Antik kente yaklaşık 4 km, şimdiki Kızılcabölük yerleşimine ise 1-1,5 km uzaklıkta.
Salbace(Babadağ)’ın eteklerinde, Tavas ovasına hakim bir tepe üzerine inşa edilmiş. Hala belirgin bir yolu yok ve muhtemel ki antik dönemde de kullanılan patika yollarla ulaşım sağlanmakta.
Alan Denizli Müze Müdürlüğü eliyle Kültür Bakanlığı’nın koruması altında. Son yıllarda hem etrafı çitlerle çevrilmiş durumda, hem de gece-gündüz tayin edilen bekçiler tarafından korunuyor.
Tapım alanı yaklaşık olarak 1500 metrelik bir arazi üzerine kurulmuş.

ic6
“KARIA’DAKİ HERAKLEIA SALBACE”
Yapının mimari özelliklerine geçmeden önce, modern çağda ilk tespiti, tarihsel saptamalar, yabancı gezgin ve arkeologların ziyareti, sonrasında üzerine yapılan çalışmalar konusunda özet bilgileri, Alman Arkeoloji Enstitüsü üyesi Robert Fleischer’in aynı kurum adına hazırladığı yapıtın 405-453. sayfaları arasında yer alan bölümden aktaralım.
Fleischer’in yapıtı “Artemis, Apollo ve Leto için Kutsal Bir Yer: Karia’daki Herakleia Salbace” başlığını taşıyor. Bölüm çevirisi Mustafa Koç’a ait.

ic1
Yazar ve araştırmacı Robert Fleischer’in bölgeye gelişi ve Herakleia Hieronu’na ilgisi sonrası yaşadıkları oldukça ilginç. Örneğin, yazar bir program hazırlayarak kazı planlaması yapıyor. Bunun için Alman Araştırma Birliği’nden yardım sağlıyor, ayrıca sponsorlar buluyor ve programı Denizli Müze Müdürlüğü’ne sunuyor. Anlaşılan kabul ediliyor. Ancak tüm planlama yola çıkmadan 4 gün önce iptal ediliyor. 1710 sayılı yasanın 40. Maddesine takılıyorlar. İşin içinde başka ‘ayak oyunları’ var mı bilinmez, varsa da yazar bunlardan bahsetmeyi pek ahlaklı bulmadığından olsa gerek fazla söz etmiyor. (Ayak oyunu konusunda bu şehrin arkeolojisi kanımca pek muzdarip. Bakmayın siz hiç kimsenin ağzını açıp söz söylemediğine. Hele Denizli’de son yıllarda iyice ayyuka çıkan cehaletten arınamamış benmerkezci(egocentric) türedi arkeolog tiplerinin kendi çevreleri ve arkeolojiye yaptıkları içi boş medyatik gösteriler hatırlanırsa, konu daha da anlaşılır olacaktır.)

ic2
İlk olarak 1974 yılında Herakelia Hieronu gezisi yapan Fleischer bölgeye ikinci kez 1993 yılında geliyor, gözlem, inceleme ve yorumlarını 1998 yılında kaleme alıyor. Bu arada 1995-96 yıllarında Denizli Müze Müdürlüğü tarafından bir tür tespit kazısı diyebileceğimiz çalışma gerçekleşiyor. Bu kazı çalışmasıyla önemli ölçüde yer altında olan ve rölyef-heykellerle süslü devasa yontu taşlar gün yüzüne çıkarılıyor. Yazarında ifade ettiği gibi, bu satırlar henüz yayına girmeden güncelliğini yitirmiş oluyor. Ancak Robert Fleischer’in yayını hala alana ve konuya ilgi duyanlar için başlıca bilgi kaynaklarından biri. Çünkü henüz 19.yy’dan başlayarak tüm 20.yy boyunca kutsal alan üzerine yapılan geziler ve incelemeleri derli toplu özetliyor. Kendi çalışmaları, bu çalışmaların zamanın bürokrasisi tarafından nasıl karşılandığını açıklıyor. Giderek, Dünya insanlık tarihinin ilk yerleşme alanlarından olan Anadolu topraklarında arkeoloji biliminin geçirdiği evreleri, ‘gelişememiş gelişmişlik’ini, kısaca trajedisinin ipuçlarını veriyor.

ic8
GEZGİNLERİN İLGİSİ
“Alan üzerinde modern araştırmaların yapılmasının tarihi 170 yıl gerilere kadar gitmektedir” diyor Robert Fleischer. İlk araştırmacı gezgin olarak L. De Laborde’nin adını zikrediyor. Laborde bölgeyi 1828 yılında ziyaret etmiştir. Onun asıl amacı bu harabelerde Hristiyan mezarlarının kalıntılarını bulmaktır.
B.Poujoulat ikinci ziyaretçi gezgin olarak 1837 yılında bölgeye gelir. Dört yıl sonra 1841’de A.Schönborn buraya gelir ve tutmuş olduğu günlüğünde “ Kızılcabölük köyünün arkasında kel bir tepe üzerinde büyük kesme taşlar dağınık bir şekilde durmaktaydı. Bu harabeleri yakından incelediğimizde bir kilisenin kalıntıları olduğu görülmektedir. Temel duvarları eksik olmasına rağmen büyük kesme taşlar ve heykel parçaları buna işaret etmektedir” notunu düşer. (Buradaki ‘kilise’ ifadesi, sanırım yalnızca kutsal alan olduğuna işaret ediyor. Hristiyanlığın kutsal mekanı anlamını çıkarmıyorum ben. Y.Tok)

_____________________________________

Camlik_denizlihaber________________________________

Bir başka gezgin E.Falkener 1844 yılında harabeleri ziyaret eder ve ören yerinin, Halikarnas Mozalesi adlı kitabında bir rekonstrüksiyonunu çizer. Ama bu hayali bir rekonstrüksiyondur ve açıkça Halikarnas Mozolesinden esinlenmiştir.

ic11Falkener’in rekonstrüksiyon denemesi (1851)

“Sonraki gezgin P.Tremaux bir mimardı ve 1854-1856 yıllarında gerçekleştirdiği seyahatinde benim 1993’te gördüklerimden daha fazlasını görmüş olması muhtemeldir” diyor Fleischer. Çünkü Tremaux bir çatı ve kemerli bir sütunu çizimleri arasına ekler.
Fleischer’in yazdıklarına dönersek, yazar sonraki yıllarda bölgeye gezginlerin uğramadığını şu satırlarla belirtir: “1854-1856 yıllarından sonraki 77-79 sene içerisinde bu alan araştırmacı gezginler tarafından ziyaret edilmemiş gözüküyor. Yıllar sonra ilk defa 1933’te W.H.Buckler ve W.M. Calder buraya gelmiş ve heykel ve kaide sütunları hakkında kısa bir görüşmeyi yayınlamışlardır… Bundan sadece 1 yıl sonra 1934 yılında L. ve J. Robert ören yerini ziyaret etmiş ve o ana kadar yapılan araştırmaları derleyerek tarihi resimler ve kendi fotoğraflarıyla beraber yayınlamıştır. 24) Bu iki araştırmacı da kabartmaların anlamlarının ayrıntısına inmemiştir.”

ic4
ARTEMİS, APOLLO VE LETO İÇİN KUTSAL BİR YER
Bölgede, aynı ovada ve neredeyse aynı çizgi üzerinde, tanrı ve tanrıçalara adanmış kentler en ihtişamlı dönemlerini Roma İmparatorluğu ile yaşıyorlar. Ayrıca Sebastapolis(Kızılca Kasabası) gibi İmparatorlara adanmış kentler var ya da Aphrodisias’taki gibi Sebasteionlar. Tümünün kutsal mabetleri hala büyük ölçüde kalıntılarını koruyor. Herakleia Hieronu bu mabetlerin içinde görsel malzemesi en fazla ayakta kalmış olanı. Gezginlerin notlarından, çıkarımlarından ve yorumlarından da anlaşılacağı üzere Karia bölgesi ile Frigya bölgesi arasındaki geçiş yolu üzerinde olması onu zamanında oldukça önemli kılmış. Daha da önemli hale getiren ise, Herakleia Salbace kentinin bir sağlık merkezi olması. Kentten yola çıkıp Hierapolis’te kutsanmak ve termal sularında sağlığına kavuşmak isteyenler, Herakleia Hieronu’nu bir tür mola yeri, soluklanma alanı ve bu vesileyle tanrı ve tanrıçalara dua edip tapınma alanı olarak kullanmışlar. Yıldızlardan medet ummuşlar, bu beklentilerini taşlara kazıdıkları burç hayvan ya da insan figürleri ile ölümsüzleştirmişler.

ic7

Çok farklı dinsel inanç kültleri olan kent ahalisinin ihtiyacı çeşitli tanrıların bir arada simgelendiği yontulara konu edilmiş. Burçlara olan inanç, frizlere, alınlıklara ve daha başka mimari mermer malzemeye işlenmiş.
Bu varsayım kutsal alanın inşasında kullanılan mermer malzeme üzerine işlenmiş antik çağ tanrı ve tanrıçaların gösterdiği çeşitlilikle güçleniyor. Artemis, klasik antik kompozisyona bağlı kalınarak bir geyik ile resmedilirken, Zafer tanrıçası Nike zafer duruşuyla simgeleniyor. Helios’un atlı arabası cins atlarıyla koşuyor. Apollo, Artemis ve Leto aynı kabartmanın ortak figürleri olarak bir başka blok üzerinde yer alıyor. Persephone ve Hades ise yine bir başka kabartmaya konu ediliyor. Erkek ve kadın Nobidlerin yanı sıra, Apollon kabartmasına çocuk nobidler eşlik ediyor. Hera ve Zeus’un yer aldığı kabartma bloğun yanısıra, tapım alanına adını veren Herakles mermer blok yüzeyinde Hesperid ağacı ile resmediliyor. Eros ve Afrodit kabartması ise çeşitliliği çoğaltan bir başka örneği oluşturuyor.
Bu arada alanın kutsallığını tescil eden kabartma örneklerine rastlanıyor. Buna en iyi örnek Tanrıya kurban sunusunu simgeleyen Kurban Töreni kabartması.

ic5

GERÇEKÜSTÜNÜN GERÇEKLİĞİ
Herakleia Hieronu için pek çok satır karalamak mümkün. Ancak bir gezi yazısı için zaten yeterince ağır olan yukarıdaki bilgileri sindirebildiyseniz, merakınız da çoğalmış demektir. Gerçeküstü olanın büyüsüne kapılmışsınız demektir, çok tanrılı ve çok inançlı eski çağlar insanlarının birlikte aynı mekanları paylaşarak kendilerini o inançlar içinde nasıl ikame ettiklerine olan duyarlığınız artmış demektir.
Evet, burası tam anlamıyla gerçeküstü bir mekan. Issızlığın ortasında, uzun Salbakos sıradağlarının insanın dayanıklılığını sınadığı bir yalnızlık içinde, tüm Tavas Ovasını, Apollona adanmış kenti, Tabae antik şehrini, çok sayıda tarihöncesi höyük yerleşmesini kuş bakışı gözlediği hakim küçük bir tepeciğin üstünde…

ic-abdulkadir-usluA.KADİR USLU VEFASI
Dizi yazılarımızın birinde not ettiğimi hatırlıyorum, Kızılcabölük Belediye Başkanı A.kadir Uslu’ya bir kez daha böyle bir alanı bize tanıttığı için teşekkürler. Şimdilerde ise aynı alanın korunaklı ve güvenli bir ören yeri haline gelmesi için gösterdiği kişisel çabayı takdir etmek ödevimiz.
Sadece o bölge insanının değil, tüm Tavas bölgesinin sahip çıkıp tanıtmakla yükümlü olduğunu düşündüğüm Herakleia Hieronu, geleceğe taşınmayı çoktan hak etti. Kazılarak, restore edilerek, konservasyon işlemleri ile yaraları biraz sarılarak bu gerçekleşebilir.
Bu çok mu gerekli diye soranlara kişisel yanıtım şu olabilir: Bence çok gerekli! Bu tür antik çağ mirası ören yerlerinin çoğunda estetik ve mimari olarak buradaki kadar bile korunagelmiş malzeme bulunmaz. Buna en yakın örnek, kutsal alana adını veren Herakleia Salbace kenti. Hemen 4 km uzağındaki Vakıfköy’e yolunuz düşerse karşılaştırma olanağınız olabilir ve ne demek istediğim daha iyi anlaşılır.
İnancım o ki, bir gün o tapınak ayağa kalkacak ve büyüleyen yapısıyla görenleri kendine tutsak edecek. Umarım bizim yaşam süremiz o günleri görmeye uzanır.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı