REKLAMI GEÇ

STRATONIKEIA: MERMERİNE AŞK BULAŞMIŞ!

31 Aralık 2012 Pazartesi

Tarih bir serüvenler manzumesidir.  Arkeoloji onu ete kemiğe büründürür, mitoloji ise o bedene can verir.

 

Stratonikeia’da tüm bunları kronolojik değil ama akıl sırasıyla takip edebilirsiniz. Hala yaşayan bir organizmadır adeta. Geçmişle geleceğin aynı organizma içinde yaşayageldiği bütünlüklü bir coğrafya.

 

TUTKU: ORADA ÖLMEK ORAYA GÖMÜLMEK
Kazı Başkanı Bilal Söğüt serin çınar yapraklarının gölgesine sığınarak yürüyüp yanındakileri yolcu etmeye hazırlanıyor. Uzaktan göz göze geliyor, birbirimize el sallıyoruz. Yavaşça yürüyorum ki zaman kazansın, misafirlerini yolcu etsin, yanına ulaştığımda ‘hoş geldin’ faslında baş başa kalalım. Belli, antik kenti gezmeye gelenlere rehberlik yapmış.

Bir ara not: Sanırım tüm kazı başkanları, sorumluluğunu üstlendikleri bu tür antik yerleşmeleri gezdirmekten özel bir haz alıyorlar. Neden almasınlar ki? Orası artık bir tür kendi kentleri değil mi? Nitekim Aphrodisias’ı 30 yılı aşkın bir zaman yöneten ilk kazı başkanı Kenan Erim Hoca, “ben hiçbir kadınla evlenmedim, ama Aphrodisias ile evliyim, benim aşkım bu kent” mealinden bir vurguyla kendini nitelemiş, vefatından sonra aynı kentin en güzel mimari örneğinin(Tetraphylon) gölgesine gömülmüştü. Tutkulu başka bir örneği beş yıl kadar önce yaşadım. Ortaokul düzeyinde 10 kadar öğrenciyle düzenlediğimiz yaz atölyesini bir Kaş kampı ile tamamlayıp, son günü Patara antik kentini gezmeye ayırmıştık. Kentin o dönem (yirmi küsur yıldan beri) kazı başkanı olan Prof. Fahri Işık Hocayı arayıp, öğrencilere antik kenti gezdirecek bir rehber vermesini istediğimde, rehberlik yapmayı kendisi üstlenmiş, yarım gün boyunca Patara sıcağında çocuklarla taştan taşa sekmişti. Hem de büyük bir keyifle… Sonraları gördüm ki, Stratonikeia kazı başkanı Doç.Dr.Bilal Söğüt’ün de hamuru aynı undan ve sudan karılmıştı. Aynı keyfi birlikte yaptığımız kent içi gezilerde çokça yaşadık.

Bir başka not: Her antik kentin ayakta kalmış belli başlı yapıları, genellikle kamu yapılarıdır. Bunlar tiyatro, kutsal tapınak, sunaklar,  tören alanı ya da yolu, agora, stadion, gymnasion, hamam kompleksi, kral yolu ya da kapıları, bouleuterion, çeşmeler(nympheum), nekropol alanı vb.dir. Bu tür yapılar genellikle güçlü mimari yapılar olarak inşa edilir ve blok mermer ya da taş kullanılır. Herhangi bir afet durumunda (yangın, savaş, deprem vb.) ahşap kısımları ortadan kalksa bile, ayakta kalırlar ve yüzyıllar-binyıllar boyunca kalıntıları varlığını sürdürür. Doğanın ya da insanoğlunun yıpratıp yok eden tutumuna direnirler. Pek çoğunda olduğu gibi, Stratonikeia’da da aynı kalıntılar varlığını hala sürdürmektedir.

ANTİK ÇAĞDAN CUMHURİYETE
Bilal Hoca’nın misafirperverliğinin peşrevi çay, kahve, hafif kahvaltı ile tamamlandığında, kalktık. Hemen kazı ekibi dinlenme yeri olarak kullanılan eski köy meydanının arkasına düşen ve hala tüm görkemiyle görenleri şaşırtan Gymnasion kalıntılarına yöneldik. Kalıntılar ince taş işçiliğinin en güzel örnekleriydi. Mimari stilin karakterini hocadan dinlerken, bir yandan da gördüklerimize ilişkin sorularla anlamaya çalışıyorduk. İlgimizi çeken ve zorla ayakta duran ahşap köy evlerini sorduğumuzda, işin en ilginç kısmını, belki de Stratonikeia antik kentinin en özel boyutunu açıklayıverdi Bilal Söğüt. “Bu evler” dedi, “Cumhuriyet dönemi yapısı. Biraz sonra göreceğimiz Bouleuterion’un hemen yanındaki ayakta kalmış yapılar, Osmanlı dönemi mimarisi. Geriye doğru, neredeyse her dönem yerleşmelerinin karakterini yansıtan mimari örneklere rastlayacaksınız. Burada, Gymnasion etrafındaki yapılarda hala yaşayan insanlar var. Toplam dört-beş aile kaldı. Antik kent 1950’li yılların ortalarında boşaltılmış olmasına karşın, bazı aileler hiç terk etmemiş. Yaş ortalaması neredeyse seksene gelmiş bu ailelerin burayı ölene kadar da terk etmeyeceklerinden eminim.”

Aphrodisias’ı ilk gördüğümde kendi kendime mırıldanmış, “bu insanlar, Karia halkının son evlatları olsa gerek” diye söylenmiştim. Aynı duygu burada da aklımı sarıverdi. Büyük olasılıkla aynı halkın evlatlarıydılar. Binlerce yıl geçmiş, ama hiç topraklarını terk etmemişler. Nice imparatorlar, krallar, hanedanlar görmüşler, nice savaşlara tanık olmuşlar, kentleri yakılıp yıkılmış ama bunların tümü geride kalırken, baki kalan Kar halkı ve coğrafyası olmuş. Toprağını, kültürünü, yaşama arzusunu, taşını-suyunu hala koruyan ve sürdüren, üstelik Karia topraklarının orta yerinde bir halk. Bir analojik ilişki kurmak gerekirse, Aphrodisias’ın son adını hatırlayın, Karya’nın bu günkü dilin biçimlendirdiği diyalekt ile adı hala Geyre! İşte öyle bir süreklilik, öylesine bir yerleşiklik!

 

ÖLMEYE DİRENEN KENT
Hoca anlatıyor, biz dinliyoruz ama durmak yok. Her taşın, her sokağın ve her yapının önünden geçerken kısa bilgiler geçen hocanın anlatımını sindirmeye çalışıyoruz. Kentin nekropolünü merak ediyorum bir ara. Öyle ya, her antik kentin en göz alıcı yeri mezarlıklarıdır. Yağmacıların, mezar kazıcılarının en gözde yerlerinin ne kadar zarar gördüğü, hasarının boyutlarını merak ediyoruz. “Sıkıntı yok” diyor hoca. Şu anda mezarlık nerdeyse yok. Çünkü Yatağan Termik Santralinin ürettiği kül dağlarının altında kalmış. Öyle ki, kentin kutsal tören alanı Lagina’ya giden yol bile aynı kül dağının altında kalmış. Eskiden kentten görünen Lagina(yanlış hatırlamıyorsam4 kmkadar uzakta) artık dağın gerisinde ve ulaşılamaz hale gelmiş. Yaklaşık8 km.lik bir araç yolculuğuyla ve dolaşarak ulaşılabilir mesafede olmuş. Yağmacılar sadece mezarlıklara dadanmazlar. Kent girişlerindeki takların, tören alanlarının ya da kamu yapılarının süslemelerini, heykellerini, mozaiklerini söküp parça parça satmakta oldukça mahirdirler. Stratonikeia nekropolü bu yağmadan kurtulsa da, diğer alanları pek kurtulamamış.

Gezimiz sütunlu caddeye uzanıyor ve şimdiki haliyle bile oldukça büyüleyici bir görünüm karşımıza çıkıyor. Ne yazık ki, kuzeye doğru devam eden, Lagina yolunun da yer aldığı alan kül dağları ile kesildiğinden, hayal gücümüzle devamını kurgulamak zorunda kalıyoruz. Ama kent içine devam eden haliyle çok güzel bir görüntü sergiliyor. Çeşitli yüzyıllarda yol farklı amaçlar için bölünmüş ve ilk halini bozmuş olsa da, kullanılan malzemenin pek değişmemiş olması güzelliği fazla bozmuyor.

“Peki hocam, bu kül dağından kentin kalanı nasıl kurtulmuş?” diye soruyorum, “tesadüf” diyerek bize şakayla karışık yanıt veriyor Hoca. Anlaşılan o ki, devlet belli bir döneme kadar tarih ve arkeoloji bilincini vatandaş kadar bile sergileyememiş. Buna karşılık yaşayan bölge halkı yaşam alanını korumak için daha çok direnmiş. Köyü terk etmemiş, camisini, meydanını, meyve bahçelerini, çeşmelerini, velhasıl yaşama kültürünü korumuş.

__________________________________________________

__________________________________________________

BOULEUTERION
Yürüyerek geç dönem yapılarının sokak aralarından çıkıyor, geniş bir alana ulaşıyoruz. İleride bir anıtsal yapı kalıntısı var. “Burası Bouleuterion” diyor Bilal Hoca. Kentin Meclis binası diyebiliriz. Yapı duvarını oluşturan dış cephede çok düzgün eski yazılar dikkatimizi çekiyor. “Latince ve Grekçe” diyerek açıklamaya girişiyor Hoca. “Roma Dönemi’nde Stratonikeia’da satılan mallar ve bunların fiyatları Grekçe ve Latince olarak yazılmış. Böylece kent içindeki satışlar kontrol altında tutulmuş ve olası enflasyon önlenmiş. Yapı, mimari özelliklerine bakarsak İ.S 1. yy başlarında inşa edilmiş olmalı.”

Yapının çevresini geçip güney-batı duvarının yer aldığı sokağa giriyoruz. Daha başta sözü edilen Osmanlı yapıları başlıyor. Sokağın verdiği fotoğraf, düzenlemedeki işlevselliğe hayran kalmamak elde değil. Her dönemin hayat ve mekanları iç içe.

Gün devrildi, sıcağın yakıcılığı sürse de, hafif bir esinti geziye ara vermek gerektiğini hatırlattı. Yemek için dönüp köy meydanının yolunu tutuyoruz. Meydanın köy içine doğru çıkışındaki bir başka meydanda kazı ekibinden bir grup, çalışıyor. Yaklaşık10 metreçapında bir dairede kazı çalışması devam ediyor. Göz atıp geçiyor ve hemen yemeğe oturuyoruz. Ekipten kadrolu PAÜ elemanlarının bazıları ile tanış çıkıyoruz. Kimisiyle okuldan göz aşinalığı, kimisiyle Tarihin Peşinde çekimleri zamanından kalma yakınlık var. Yabancı hissetmiyorum kendimi. Asırlık çınarların gölgesinde, açık havada, su çeşmesine sırtımızı vererek rahat bir yemek yiyoruz. Çay kahve faslını kısa tutup yeniden ayaklanıyoruz. Daha çok yer var gezecek.

TANRILAR BİZİ İZLİYOR
Arada Bilal Hoca’ya bizim sorularımız oluyor, yol boyunca o her soruyu yanıtlıyor. Ya da yol üzerindeki yapılardan gerekli gördüğü üzerine bilgi veriyor. Tiyatro’ya geliyoruz. Grek tarzı tiyatro önemli  ölçüde ayakta. Oturmalıkların (cavea) orta bölümü epey zarar görse de, iki yıl önce konser düzenleyecek kadar iş görür durumda. Sahne alanının sağında ve solunda giriş merdivenleri var. Sahneye paralel, caveanın başladığı noktadan devam eden istinat duvarları tiyatro en üst basamaklarına kadar yükseliyor. Sahne ve orkestra epey karmaşık görünüyor. Bilal Hoca’ya sorduğumuzda, Roma döneminde önemli değişiklikler geçirdiğini öğreniyoruz. Sahne ve orkestra o dönemde kazılmış yerine başka bir yapı, üç katlı sahne yapısı inşa edilmiş. “Kaç kişilik” diyoruz, “yaklaşık 15.000 kişilik” diyor Hoca. Kazı çalışmaları yoğun olarak tiyatro çevresinde, özellikle sol istinat duvarlarının bulunduğu toprak yığını üzerinde devam ediyor. Her gün onlarca sikke bulunuyor diyerek, kazının artılarına dikkat çekiyor.

Kısa bir çay molası veriyoruz. Eski bir teneke sobada yakılan ateş üstünde demlenen çay için bir kişi görevli. Çay her an servise hazır. Bir zeytin ağacı gölgesine atılmış masaya çörekleniyoruz birkaç kazı ekibi öğrencisi ile. Biraz sohbet, biraz çay, derken tiyatrodan yukarı tırmanıyoruz.

Yukarıda bir tapınak var diyor hoca. Tiyatro caveasının üstündeki terasta yer alıyor. Sütun parçaları, frizler, alınlıklar kısmen korunsa da, asıl olarak yapı temeli ve zemini duruyor. Temel dikdörtgen stilde bir mimariyi gösteriyor. Sonraki gidişlerimde, hazırladığı 3D hareketli örnekte gördüğüm haliyle çok güzel bir roma tapınak örneği.

Gezimizin son durağı burası oluyor. Hemen yanımızda Milas-Yatağan karayolu uzanıp gitmekte. Garip bir durum diye geçiriyorum içimden. Tapınak burada ve neredeyse10 metresonra karayolu var. Üstelik bulunduğumuz yerden bir o kadar metre derin. “Kent aslında buradan ileri devam ediyor” diye açıklıyor Bilal Hoca. Zamanında Karayolları korumaya alınmamış olan antik kenti ortasından bölmüş ve şimdiki yolu geçirmiş. Nitekim, bir deneme kazısından sonra, yolun neredeyse içine uzanan bazı kalıntılar ortaya çıkarılmış. Şimdi o karayolundan geçenler gördüğünde, eminim, tıpkı benim ilk zamanlar yaptığım gibi şaşkın şaşkın bakıp, “ne ola ki bunlar?” diye kendine soruyordur.

 

MERMER AŞK VE GLADATÖR
Stratonikeia için kazı başkanlığının hazırladığı tarihçeden kısa bir özetle serüven yazımızı noktalayalım.

 “Karia Bölgesi’nin iç kesimindeki kentlerinden birisi olan Stratonikeia, Muğla İli, Yatağan ilçesi, Eskihisar Köyündedir. İlk bilimsel kazılar 1 Ağustos 1977 tarihinde Prof. Dr. Yusuf Boysal başkanlığında bir ekip tarafından başlatılmıştır. Bu ekibin çalışmaları 1997 yılına kadar sürmüştür. Daha sonra 2003-2006 yılları arasında ise Prof. Dr. M. Çetin Şahin başkanlığında kazılar yapılmıştır. Şimdi Doç. Dr. Bilal SÖĞÜT başkanlığında bir ekip, burada araştırma, kazı ve restorasyon çalışmalarını yürütmektedir. 

Antik yazarlardan Herodotos (V, 118), Strabon (XIV, II, 25), Pausanias (5, 21, 10) ve BizanslıStephanos (Ethnika, 696)’nın verdiği bilgilere göre, burada Khrysaoris / Idrias adında bir yerleşme vardı. 

M.Ö. 281 yılından sonra, kısa bir süre içinde Seleukos kralı I. Antiokhos tarafından, önceden üvey annesi ve sonrasında eşi olan Stratonike adına bu kentin adı değiştirilmiştir. Stratonikeia ve içinde bulunduğu bölge, Hellenistik Dönem boyunca, Seleukos, Ptolemaios, Makedonyalılar, Rodos ve Roma arasında el değiştirmiştir. Roma İmparatorluk Dönemi boyunca hep önemini koruyan kent, devamlı bir gelişim ve imar faaliyeti içinde olmuştur. Erken İmparatorluk Dönemi ve M.S. 2. yy’daki yapılaşmadan en iyi şekilde yararlanmasını bilmiştir. Bizans Dönemi’nde Stratonikeia Piskoposluğu bölgedeki diğer kentler gibi Aphrodisias’a bağlıdır. 

Kentin Türk Dönemi ile ilgili tarihi henüz kesin olarak aydınlanmış değildir. M.S. 11. yüzyıl sonlarında başlayan Anadolu’nun fethi ile birlikte ilk Türk uç beylerinin güneybatı Anadolu Bölgesi’ne kadar geldikleri bilinmektedir. Kentte M.S. 14-15. yy Beylikler ve sonraki dönemde de yerleşim devam etmiştir. Özellikle Geç Osmanlı Dönemi’nde köyde Ağaların çok olduğu bilinmektedir. Bugün Eskihisar Köyü tamamen yeni yerleşim alanına taşınmış olmasına rağmen, halen daha antik kentte içinde tarihi köy evlerinde oturan 5 aile bulunmaktadır. 

Stratonikeia antik kentinin sur duvarlarına bağlı olarak sınırları bilindiğinden, büyüklüğü kolayca anlaşılabilmektedir. Ancak kent içinde sadece belirli yapılarda kazılar yapılmıştır. Bu nedenle kentin planında bilinen yapı sayısı oldukça sınırlıdır. Kazısı yapılan yapılar ve tespit edilen cadde sokak sistemine göre, kentin ızgara planlı inşa edilen düzenli kentlerden birisi olduğu düşünülmektedir. Bilinen yapılar, sur duvarı, anıtsal çeşmesi ile birlikte şehir kapısı ve devamında sütunlu cadde, gymnasion, bouleuterion, hamam, tiyatro, tapınak ve su yapısıdır. Ayrıca Beylikler Dönemi’nden (M.S. 14-15. yy) bir hamam ile 19. ve 20. yy’a ait bir cami, sokak dokusu ve kahveler, evler, dükkanlar bulunmaktadır.      

 Stratonikeia Antik Dönem ile Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi yapı ve kent dokusunun birlikte görülebileceği nadir yerlerden birisidir. Farklı dönemlere ait pek çok yapının olması ve tarihi ortam kenti gezecekler için bulunulmaz bir fırsat olarak değerlendirilmektedir.”

 

***

O ilk gezimiz burada sona erdi. Kenti çok sevdik. Sonra yaz sonu bir grup fotoğraf meraklısı arkadaş gidip fotoğrafladık. O fotoğraflardan oluşan bir sergiyi Mimarlar Odası ve Makine Mühendisleri Odası Denizli şubelerinin desteği ile hazırladık. Kültür Bakanı Günay’ın da katıldığı bir seremoniyle PAÜ’de açtık.

Yolculuklarımız boyunca hala bir nefes alma, mola verme ya da dostça karşılanacağımız ziyaretlere vesile etme merkezi olarak kenti ziyarete devam ediyoruz.

Size önerim, yolunuzun düştüğü bir yolculukta direksiyonu kırın ve antik kente girin. Kazı Başkanı Bilal Söğüt Hoca bildiğim kadarıyla hafta sonları yaz kış sürekli oraya uğruyor. Eğer kendisini yakalarsanız, ki yaz kazılarında hiç ayrılmıyor, onu bulun ve kenti ondan ya da öğrencilerinden dinleyin. Oturup Stratonikeia Cafe’nin meydana serili masalarında çay-kahve için, yeşilin, suyun, tarihin ve kültürün sizi başka bir boyuta taşıyacağı o evrene kısa da olsa bir selam vermiş olun.

Yorumlar

metin şahin   -  Bağlantı 14 Ocak 2014, 17:10

KaRDESİM m.çETİN şahin BURANIN KAZI BAŞKANIYDI.2007DE DEGERİ BİLİNMEYİNCE AYRILDI.YAZIK OLDU

kadıkale konut yapı koop   -  Bağlantı 5 Temmuz 2013, 13:55

süper bir kent ne diyebilirim

Bilal Söğüt   -  Bağlantı 3 Ocak 2013, 22:03

Yaşar Bey,
Teşekkürler. Kalemine ve gönlüne sağlık. Sen söylenecekleri söylemişsin. Senin davetin bizim davetimizdir. Senin dediğin gibi. Yazmaya devam et.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı