REKLAMI GEÇ

“RECOKRASİ”

“RECOKRASİ”

CHP Merkez İlçe Sekreteri Ömer Yurtseven 8 yıllık AKP iktidarına literatüre girecek bir deyimle yaklaştı: Recokrasi

/ DENİZLİHABER / 1 Mart 2010 Pazartesi, 18:11

Cumhuriyet Halk Partisi’nde hafta sonunda gerçekleştirilen il kongresinde söz talep eden fakat o konuşmayı yapmayan Merkez İlçe Sekreteri Ömer Yurtseven’in ‘yapmadığı konuşmasında neler olduğunu’ www.denizlihaber.com ele geçirdi.

NEDEN KÜRSÜDEN OKUMADI?
Her kongrede olduğu gibi il kongresinde de serbest konuşmaların adaylar hariç on dakika ile sınırlanması gündeme geldi. Konuşmalarda süre sınırlamasına gidileceğini önceden tahmin eden bazı konuşmacılar, raporlara dair söz aldı. Raporlara dair alınan sözlerde kısıtlamaya gidilemeyeceği gerçeğinin farkında olan konuşmacılar raporlara dair açıklama yapmak yerine genel konuşmalar gerçekleştirdi. İşte bu genel konuşmaların uzaması kongrenin de geç saatlere kadar sürmesine neden olan etkenlerden biriydi. Kongrede aday yeterlik sayısı konusunda itirazların yaşanması ve divana yapılan itirazların bir hayli uzun sürmesi, konu hakkında divanın sık sık bilgilendirme ve çağrılarda bulunması da kongreyi geciktiren etkenlerdendi.
Özellikle uzak ilçelerden gelen delegelerin gece yolculuk edecekleri de dikkate alındığında oy kullanma işlemleri de bir hayli geç başladı. İlçe Sekreteri Yurtseven, kongreyi daha da geciktirerek uzak yerlerden gelen partilileri sıkıntıya sokmamak için divana söz talebinde bulunmuş olmasına rağmen konuşmasını yapmadı.

O KONUŞMADA NE DİYECEKTİ…
Aşağıda tam metnini verdiğimiz o yapılmayan konuşmada Ömer Yurtseven ne diyecekti? Türk siyaset hayatına yepyeni bir deyim kazandıran Yurtseven konuşmasında önce demokrasinin ardından da Recokrasi’nin tanımını yapacaktı. Demokrası için ‘Halkın kendi kendini yönetmesi’ Recokrasi için ise ‘Recep’in tek başına Türkiye’yi yönetmesi’ ifadelerini kullanacak olan Yurtseven belki de bir anda Türkiye’nin gündemine oturacak olan kişi olacaktı. www.denizlihaber.com bu yapılamayan konuşmayı ısrarcı haberciliği sayesinde ele geçirdi ve satırına dokunmadan yayınlıyor.

İşte o konuşma metni:

“1979 yılında Denizli gazetesiyle başlayan ve 17 yıl Cumhuriyet gazetesi Denizli temsilciliğiyle devam eden 25 yıllık gazetecilik yaşamımdan sonra 2008 yılında CHP‘ye üye oldum. Gazetecilik dönemindeki çizgimi, tarikatlarla mücadelemi ve siyasi olaylardaki duruşumu bu salonda bulunan çoğu arkadaşım yakından bilir.
Gün geldi. Korkutulmak istendik, gün geldi ölümle tehdit edildik, ama hiçbir zaman kalemimizi satmadan kararlılıkla yolumuza devam ettik.

Meslek yaşantımda her zaman organik bağımı sürdürdüğüm sol düşünce içinde bugün siyaset yapıyorum.2009 yerel seçimlerinde Denizli Belediye meclis üyeliğine aday oldum. Partim 13.sırada aday gösterdi ama seçilemedim. Ancak sıralamadaki yerime bakmaksızın aday gösterilmemden büyük onur duydum. Mesleki ve siyasi birikimimi enerjimle birleştirerek yerel seçimlerden sonra örgüt çalışmalarına tam destek verdim ve 2 ay önce yapılan kongreyle merkez ilçe yönetim kuruluna seçilerek merkez ilçe sekreterliğine getirildim. Bu gelişme siyasi hayatımda 2.kez bir onur yaşamamı sağladı. Şimdi görevimin hakkını verebilmek için yaşadığımız süreçte tarihsel bir sorumluluğumun olduğu bilincindeyim.

Kongrede konuşmam gerektiğine inanınca önce düşündüm, hangi konu üzerinde yoğunlaşmalıyım diye. Sonra sevgili ağabeyim demokrasi şehidi Uğur Mumcu ile değerli mesai arkadaşım şimdi Ergenekondan’dan tutuklu sevgili Mustafa Balbay’ın tarzından yararlanmaya karar verdim. Bu yüzden önce Recokrasiye değineceğim
Türkiye demokrasiyi değil recokrasiyi yaşıyor

Yoldan geçen birine sorsanız Demokrasi nedir diye, en basit anlatımla halkın kendi kendini yönetmesidir der, Recokrasi nedir diye sorsanız öylece yüzünüze bakar. bilmez çünkü ilk defa duymuştur belki de ama aşina olduğunu da düşünür.

Demokrasi hedefe ulaşmak için amaç değil araçtır, derseniz hemen kafasında şimşekler çakar. Dünyada ilk kez Türkiye’de uygulanıyor Recokrasi hem de 8 yıldır diye ipucu verirseniz soruyu hemen çözer ve sana Recep’in tek başına Türkiye’yi yönetmesidir diye yanıt verir. 2002 den beri yaşadıklarının demokrasi değil de recokrasi olduğunu anlayınca mecliste ağlayan adamın medyaya tuh size sözünün ne anlama geldiğini de anlar. 40 yıldır bizi fişlediler şimdi sıra bizde diyen bir AKP milletvekilinin söylediklerini hatırlar. İçinden fişleriz diyenleri biz de sandıkta oylarımızla şişleriz diye öfke kabarması yaşar. Bu kadar fikir jimnastiğimden sonra bir başka AKP’ li Milletvekili’nin muhalifleri için söylediği kanı bozuklar sözüne takar kafaya. İyice gerilmiştir artık. Çünkü kanı bozuk lafı kanına dokunmuştur. Birden geçen 8 yılda yaşananları düşünür. Domuz gribinde olduğu gibi demokrasinin mutasyona uğrayarak recokrasiye dönüştüğünü, tedavi için tek ilacın oyları olduğunu fark eder. Başını sallayarak yanınızdan ayrılırken bir şey söylemez. Çünkü ne yapacağı bellidir artık.

Değerli Cumhuriyet Halk Partililer
Hükümet olarak asli görevi ülkemizin en önemli sorunu işsizliği ve yoksulluğu çözmek olan AKP iktidarının bir hazırlığını anlatacağım. TBMM Adalet Alt Komisyonu’nda bekletilen bir tasarı var. Adı devlet sırrı kanun tasarısı. kamuoyunun henüz haberi yok. Komisyonda olduğu için doğal olarak çoğu milletvekillerinin de bilgisi yok. Bu tasarı, özü itibariyle AKP dönemine yasal bir kılıfla en az 50 en fazla 75 yıl dokunulmazlık zırhı getiriyor. Yani iktidardan düşse bile AKP dönemi dokunulamayacak. Son 2 yıldır başta ordu ve yargı olmak üzere her kuruma dokunanlar kendilerini dokundurmayacak. Başbakan 2 gün önce il başkanlarıyla yaptığı toplantıda kimse dokunulamaz, kimse hesap sorulamaz değil. Dedi. Burada duralım ve Yargıtay C.Başsavcısının AKP’yi kapatma davası iddianamesindeki konuya ilişkin sözlerini anımsayalım. Diyor ki Başsavcı:

“Demokrasinin kendisini korumaya ilişkin kural ve kurumlarının takibinden kurtulmak için kaynağını da yine şeriat düzeninden alan takiye yöntemini kullanmaktadırlar’’

İşte yaşadıklarımızın özü ve AKP’nin gerçek yüzü en geniş anlamıyla bu cümlede özetlenmiştir.

Sizlere yine bilmediğiniz başka konuya dikkatinizi çekmek istiyorum.ordu haberleriyle gazetecilik yapan Taraf Gazetesi ne zaman yayın hayatına başladı.15 kasım 2007 de. Gazeteyi yayınlayan Alkım Basım Yayın Dağıtım Tic. Ltd. Şirketi daha gazete kurulmadan 10 ay önce, 15 ocak 2007 de teşvik için hazineye başvuruyor ve 85530 nolu teşvik belgesiyle eski parayla 3 trilyon 653 milyar 543 milyon lira destek alıyor. Dikkat edin 10 ay sonra da gazete kuruluyor. Kısacası taraf gazetesi AKP’nin kucağına oturuyor. Bununla bitmiyor sıkı durun şimdi. Bu gazetenin internet sitesinin sinyallerini takip ettiğinizde karşınıza Pusula Bilgi İşlem Ltd. Şirketi çıkıyor. Adresleri güya www.pusulabilgiislem.com. Girmeye çalışıyorsunuz, ama giremiyorsunuz. Peki bu şirket interneti nereden alıyor. Teksas’tan cemaatin cennet mekanından yani the planet.com’dan bu planet kimleri ağırlıyor sörvırlarında. Allah’ın çok ilginç bir lütfu ki karşınıza fgülen.com ve fgülen.net adlı cemaat siteleri karşınıza çıkıyor. Recokrasiyi çözen insan gibi bunu da anlayacağınız için konuyu daha fazla uzatmama gerek yok sanıyorum..

Şimdi de tekel işçileriyle ilgili bir skandaldan söz edeceğim.
Biliyorsunuz tekel işçileri 2 ayı aşkın süredir yağmur çamur demeden Ankara’nın ayazında Türkiye’ye adeta demokrasi mücadelesi örneği veriyor. İşçiler fabrikalarımızı arsalarımızı sattınız, bizi ortada bıraktınız, işimizi aşımızı geri verin diyor. Başbakan da bu ülkede çalışmadan yatarak para kazanmak yok diye karşılık veriyor. Tekel kaça satıldı, 292 milyon dolara. alan 5 ay sonra kaça sattı, 900 kusur milyon dolara. Gayrimenkulleri adeta peşkeş çekildi. Unkapanı’ndaki 3000 m2 arsa üzerinde 5 katlı 2500 m2 kapalı alanlı yer bir tarikata verildi. Şimdi de kartal cevizli de pırlanta değerinde Tekel’in 292 bin m2 lik arsası iktidara yakın bir vakfa üniversite kursun diye 49 yıllığına ihalesiz habersiz bir şekilde kiralandı. Hem de 1 trilyon 600 milyara. Kim bu vakfın başkanı? Ne yazık ki iktidara yakın Yeni Şafak Gazetesi’nin yazarı Ahmet Özel’dir. Yani yandaş takallatundan.

Değerli dostlar Türk insanı bu gerçekleri bilmek zorundadır. Yolsuzluk ve yoksulluğu dayatıp Cumhuriyetle hesaplaşma içine girenlerin gerçek yüzünü halk artık görmüştür. Barış isteyerek savaşı, birlik isteyerek ayrılığı, eşitlik isteyerek sömürüyü, demokrasi isteyerek baskıyı kolayca yapılandıranlardan mutlaka hesap sorulmalıdır. Atatürk dönemine diktatörlük diyenlerin demokrasi diye diye recokrasiyle nasıl kendi krallıklarını kurduklarını sadakaya muhtaç hale getirilen insanlarımıza mutlaka anlatmalıyız. Çocuklarımız bugünleri gelecekte tarih kitaplarından okuduklarında belki de bizleri hiç affetmeyecek. Belki de saygı duymayacaklar köklerine. çünkü Türkiye kendi tarihinin kara sayfalarını yazıyor. Bugünlerde Cumhuriyeti savunanların içeri tıkıldığı zimmet, yalan beyan, suistimal, sahte belge düzenlemek, dolandırıcılık ve sahtekarlık suçundan sanık ve şüpheli olanların yargılanamadığı tersine yönettiği bir ülkedir burası. Elbette tarih kitapları bunları yazacaktır. Yüz kızartıcı suçların itibarlı ve iktidar olduğu… Ama Atatürk ve devrimlerini ağzına alanların suçlu sayıldıkları bugünler iri harflerle yazılacak Türkiye’nin alnına…Tarihin kara sayfalarının yazıldığı günlerdir bugünler. Ne olur iyi izleyelim ve iyi izletelim. Çünkü, karşımızda 72 milyon insanı kendi anlayışı doğrultusunda hizaya sokmak isteyen bir zihniyet var.

Şimdi sormak istiyorum tüm salondaki dostlarıma lütfen yanıt verin… 72 milyonun hizaya geçirilmesine izin verecek miyiz?

Atatürk döneminden bize miras kalan ancak gelecek nesillerden emanet aldığımız Cumhuriyetimize sahip çıkacak mıyız.?

Öyleyse yapacağımız tek bir şey var. o da Türkiye’nin kurtuluşu için CHP’yi tek başına iktidara getirmektir. Önce siyasi çıkarlarımızı değil partinin çıkarlarını temel ilke kabul etmeliyiz. CHP’nin altı okunu kendimize değil rakiplerimize saplamalıyız. Yarından itibaren her birimiz bir nefer gibi ayırım gözetmeden yollara dökülüp halkla kucaklaşmalıyız.

Sarayköy ilçe kongremizde duyduğum bir Afrika atasözünü sizlere ileterek konuşmamı tamamlamak istiyorum. Sular yükseldiği zaman balıklar karıncaları yer. ancak sular çekildiği zaman da karıncalar balıkları. Kimin kimi yiyeceğini suyun akışı karar verir. Kendini balık zannedenler halkın suyuyla hep karıncaları yiyeceğini zannetmesin. Çünkü bu halk yeri geldiğinde suyu keserek balıkları yemesini de bilir.

Türk insanını karınca görüp yiyenlerden hesap sormak ve CHP’yi halkın gerçek umudu olarak tek başına iktidara taşımak dileğiyle herkese en içten duygularla sevgi ve saygılarımı sunuyorum…

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı