REKLAMI GEÇ

Çağın vebası; AIDS

Dünya AIDS Günü ile ilgili açıklama yapan DDH Başhekim Yardımcısı, Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Uz. Dr. Yusuf Polat, “Bir dönemlerin frengi ve veba hastalığı, tüberkülozu, dünyayı nasıl etkilediyse AIDS hastalığı da günümüz dünyasını o derece etkilemektedir” diye konuştu.

/ DENİZLİHABER / 30 Kasım 2007 Cuma, 01:00

AIDS’in ilk olarak 1981 yılında ABD’de tanımlanan AIDS( Acquired Immuno Deficiency Syndrome), HIV denilen virüs tarafından oluşturulduğunu ve ‘Vücutta sonradan edinilmiş yetersiz bağışıklık sendromu’ olarak bilindiğini ifade eden Başhekim Yardımcısı, Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Uz. Dr. Yusuf, virüsün kendisi değil, vücutta meydana getirdiği savunma sistemindeki yetersizlik sonucu fırsatçı enfeksiyonların oluşturduğu klinik ölümden sorumludur” dedi.

AİDS de bulaşma yollarına değinen Polat, temel bulaşma yolları seksüel birleşme, ortak kullanılan enjektörler ve kan transferansı olduğunu belirterek, AIDS mikrobunun dış ortam şartlarına çok dayanıksız ve dezenfektanlara çok duyarlı olduğundan bulaşma da dokunma, öpüşme, solunum, evcil hayvanlar, tuvalet, tabak ya da bardaklardan bulaşmasının söz konusu olmadığına dikkat çekti. Polat, “Bu nedenle insanların AIDS’li hastalara yaklaşmaması ya da onların toplumdan dışlaması hem gereksiz hem de yanlış bir tutumdur. AIDS hastalığında iki risk grubu vardır. Birinci grup; kontrol edilebilir risklerdir. Bunlar çok eşli yaşam sürdürmek, eşcinsel ilişkide bulunmak, damar yolu ile uyuşturucu madde kullanmak gibi. Bu riskler bulaşma riskine sahip kimselerin dikkatli olmasını gerektirir. İkinci grup; kontrolümüz dışında olan risklerdir. Bunlar, AİDS mikrobu taşıyan annelerin doğum yapması, test edilmemiş kan ve kan ürünlerinin kullanımı, AİDS mikrobu taşıyan cerrahi aletler, iğneler ile akupunktur ve dövme yapılmasıdır ki bu riskler, işlemi uygulayan kimselerinde dikkatli olmasını gerektiren durumlardır” dedi.

‘Tanı aşaması çok önemlidir’

Günümüzde tüm dünyada 33,2 milyon taşıyıcı tanımlanmakta iken ülkemizde 1921’i taşıyıcı olmak üzere 2544 AİDS hastası tanımlandığını belirten Polat, Denizli Devlet Hastanesi verilerine göre ise ilimizde 4 AİDS hastasının olduğunu söyledi. Polat, “AIDS’teki en önemli sorunlardan biri taşıyıcıların tespit edilememesi ve bu durumda bulaştırıcılığın devam etmesidir. Şunu biliyoruz ki, HIV ile karşılaşan bir kimsede şikâyetlerin ve klinik tablonun oluşması çok uzun süre alabilmekte hatta 10 yılı bulabilmektedir. Bu süre zarfında, adı konulmamış taşıyıcılar, çevredeki insanlar için tehdit unsuru oluşturmaktadır. Bu nedenle tanı aşaması çok önem arz etmekte ve 3 grupta ele alınmaktadır: Birinci grup tarama testleri dediğimiz Anti HIV-ELİSA’dan oluşmaktadır. Bu testler hastanemizde her gün 2–3 CC’lik kan alınarak çalışılabilmekte ve 3–4 saat içerisinde sonuçlanmaktadır. Şüpheli durumlardan hemen sonra çalışılması her zaman HIV varlığını göstermeyebilir. Çünkü vücutta antikor cevabının oluşulabilmesi ve dolayısıyla HIV varlığının anlaşılabilmesi için en az 4–8 hafta, hatta bazen 1 yıla varan süreler geçmesi gerekebilir. Bu nedenle bu tür durumlarda testlerin 6 ay aralıklarla şüpheli kişilerce tekrarlanması gerekir. İkici grup testler, doğrulama testleridir. (Anti HIV-Western Blot testi ve RT-PCR) Bu testlerde tarama testlerinde tespit edilen pozitifliklerin doğrulanması, viral yük miktarının saptanarak kesin tanının konulması sağlanır.

Üçüncü grup testler ise; takip testleridir. p24 core antijen tayini ve p24 antikor tayininden oluşur. Hastaların takibi amacıyla doktor tarafından kullanılır” diye konuştu.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı