REKLAMI GEÇ

Tevafuk mu, İlahi İkaz mı?

Tevafuk mu, İlahi İkaz mı?

Tevafuk mu, İlahi İkaz mı?

Haber Merkezi / DENİZLİHABER / 6 Mayıs 2025 Salı, 10:11

Bir kaç gün önce ilginç gelişmeler yaşandı. Üstelik aynı gün içinde.

Sıradan diplomatik başlıklar değildi bunlar.

Birbiriyle bağlantısız gibi görünse de, yan yana konulduğunda dikkat çekici bir tablo çıkıyor ortaya.

Katil İsrail’in sözde kuruluş yıl dönümüydü.

Ve bu yıl dönümüne, tarihi boyunca belki de en büyük afet eşlik ediyor.
Orman yangınları, acil durum, yardım çağrısı…

Katil İsrail hükümeti, ilk kez bu düzeyde olağanüstü hâl ilan etti.
Tüm dünyaya yardım çağrısında bulundu.

Ama beklediği ilgiyi göremedi.

Savaş teknolojisine milyar dolarlar ayıran bir devletin, yangın söndürme filosunun 24 uçak ve sadece 3 helikopterle sınırlı olması, ciddi bir zafiyetin de göstergesiydi.

Üstelik bu, yıllardır sivillere yönelik operasyonlarda gösterilen “hazırlıklı devlet” imajının da sorgulanmasına neden oldu.

Askeri üstünlük başka şeydir, kriz yönetimi başka.

Aynı gün, İsrail’in en güçlü diplomatik destekçilerinden biri olarak bilinen İngiltere’den iki kritik mesaj geldi.

Birincisi, İngiltere Başbakanı, Filistin Başbakanı’nı Londra’da ağırladı.

İkincisi ise İngiltere Dışişleri Bakanı çıktı ve dedi ki:
“Filistin’i devlet olarak tanımak seçeneklerimiz arasında.”

Ve Filistin… Kan, Gözyaşı, Sessizlik

Katil İsrail, Gazze’de insanlık suçu işlemeye devam ediyor.

Kadın, çocuk, yaşlı demeden sivil yerleşim yerleri vuruluyor.

Hastaneler hedef alınıyor. Okullar bombalanıyor.

Ve dünya, bu katliama gözlerini kapatıyor.

Bu bir savaş değil. Bu bir direniş değil. Bu bir soykırım.

Sadece silahlarla değil, açlıkla da öldürülüyor insanlar.

Abluka altında kalan masum insanlar, temiz suya ulaşamıyor. Ekmek yok. İlaç yok. Elektrik yok.

Sivil halk açlığa ve susuzluğa mahkûm ediliyor. Gazze’de bebekler yetersiz beslenme nedeniyle hayatını kaybediyor.

Birleşmiş Milletler’in verileri ortada. Uluslararası sivil toplum kuruluşlarının raporları ortada. Ama hâlâ ciddi bir yaptırım yok. Hâlâ uluslararası hukuk sessiz.

Dünya bu acıya seyirci kalırken, biz sessiz kalamayız.

Türkiye, her platformda bu zulmü dile getiriyor.

Her fırsatta, her ortamda, her zeminde Filistinli kardeşlerimizin hakkını savunmaya çalışıyor.

Gazze’nin sesi oluyor, zalimin karşısında, mazlumun yanında duruyoruz.

Bu sadece bir dış politika meselesi değil.

Bu bir insanlık meselesi.

Bu, hangi değerlerin yanında durduğumuzun sorusu.

Ve cevabımız net…
Zulmün karşısında susan dilsiz şeytansa, biz konuşmaya devam edeceğiz.

Filistin’in yanında olmak, sadece bir coğrafyayı savunmak değil, adaletin, vicdanın ve insanlık onurunun yanında olmaktır.

İngiltere Dışişleri Bakanının açıklaması, sadece bir diplomatik jest değil.
Aynı zamanda Batı’da değişen algının, İsrail-Filistin dengesinde yaşanan kırılmanın da habercisi.

Yıllardır “iki devletli çözüm” laflarının gerisinde duran Avrupa’nın, bu söylemi eyleme dökme sinyali vermesi son derece önemli.

Ve Türkiye…
Aynı gün, İngiltere ile savunma sanayi iş birliğini kurumsallaştıran TUDIC Şartnamesi’ni imzaladı.

Bu da rastgele bir gelişme değil tabi ki.

Türkiye’nin uluslararası arenada “denge gözeten ama gerektiğinde tavır koyan” çizgisi dikkatle takip ediliyor.

Bir yandan Filistin’in yanında kararlı bir duruş sergileyen Ankara, diğer yandan Batılı ülkelerle savunma ve teknoloji alanında stratejik ortaklıklar kuruyor.

Diplomasi, artık çok katmanlı bir zeminde yürüyor.

Bir ülkeyle iş birliği yapmak, başka bir meselede tavır koymaya engel değil.

Türkiye’nin pozisyonu da tam burada kendini gösteriyor.
Adaletin yanında durarak stratejik aklı elden bırakmamak büyük önem kazanıyor.

Şimdi dönelim başa…

Tüm bu gelişmelerin aynı güne denk gelmesi sadece bir tesadüf mü?

Yoksa dünyada yeni bir dönemin habercisi mi?

Siyonist İsrail’in sözde kuruluş yıldönümünde yaşadığı yalnızlık…

Batı’da Filistin’e yönelik artan sempati…

Ve Türkiye’nin çok yönlü diplomatik hamleleri…

Bu tablo, bize şunu söylüyor olabilir.
Eski ezberler bozuluyor.

Zulümle ayakta kalmaya çalışan sistemlerin meşruiyeti her geçen gün sorgulanıyor.

Müslümanların sesi, daha önce hiç duyulmadığı kadar geniş kitlelere ulaşmaya başladı.

Sosyal medya, diplomatik baskılar, kamuoyu tepkileri artık sadece iç siyaseti değil, uluslararası dengeyi de etkiler hale geldi.

Görünen o ki,
Bu coğrafyada güç dengeleri yeniden şekillenirken, Türkiye hem vicdanın hem aklın sesi olmayı sürdürürse, sadece bölgesel değil, küresel bir aktör olma iddiasını daha da sağlamlaştırmış olacak..

Dün yaşanan gelişmeler belki birer olay gibi görünüyor olabilir.

Lakin aslında, temeline baktığımızda, yarının başlıkları şimdiden yazılıyor.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı