REKLAMI GEÇ

SADIK

9 Haziran 2015 Salı

ic

Bir arkadaşım aradı haberi verdi. Biraz sessizlikten sonra “Gerçekten mi diyebildim”, telefonu kapattık.

Gözlerimi kapattım ve düşündüm. Sadık Emre’yi, geride kalanları, ailesini, sevdiklerini, arkadaşlarını, dostlarını ve kenti… Cemal Süreyya “Her ölüm erken ölümdür” derken belki de bunu anlatmaya çalışmıştı. Bazı insanlar hayata iz bırakıp giderler. Sadık kardeşimiz hiç kuşku yok ki onlardan biriydi. Düşüncelerine katılırız ya da katılmayız sıkı bir mücadele insanıydı. Kentin ve Ülkenin sorunları için kafa yorar, çözüm üretir ve korkusuzca yazardı.

Dedim ya erken kaybettik. En verimli zamanında, çok ihtiyacımız varken aramızdan ayrıldı.

Toplumları öncüler/aydınlar sürükler, ilerletir, yol gösterirler. Bu tarih boyunca böyle olmuştur. Aydın insan Galileo gibi tavır alır, dünya dönüyor ise dönüyor der, Kafam giyotine gider mi diye düşünmez. Ya da İsmet İnönü’nün “Bir memlekette namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur” dediği gibi cesurca fikirlerini söyler. Sadık Emre bunu yapan ve insanları bu konuda teşvik eden bir insandı. Sayfasında tartışma eksik olmaz, sabırla yazar ve cevaplamaya çalışırdı. Ben de kendisiyle daha çok tartışarak fikir birliği yaptığı insanlardan biriyim. Onca tartışmanın sonu hiçbir zaman gerginlikle bitmedi. Büyük bir sabırla katılmadığı yerleri uzun uzun anlatır ve cevabımı bekler sonra çay içme sözüyle ayrılırdık. Son ayrılık olacağını bilemedim. Hastalığı yakıştıramadığımız gibi iyileştiği fikrine kendimizi inandırdık, öyle olmasını hep istedik.

Geleneğimizdir. Savaşlarda Sancak yere düşmez. Son asker şehit olana kadar sancak dalgalanmaya devam eder. Türk milletinin tarihinde esir olan bir sancağımız yoktur. Sadece 57. Alayın sancağı Avustralya’da Melbourne müzesinde sergilenmektedir. 57. Alay Çanakkale’de kahramanlık destanı yazmış Alay komutanı Yarbay Hüseyin Avni ile birlikte 628 askerin tamamı şehit olmuştur. Bununla ilgili o müzede şöyle yazmaktadır ; “Bu Alay Sancağı Gelibolu savaş alanından getirilmiş, ama esir edilmemiştir. Çünkü, Türk Ordusunun Milli geleneklerine göre bir Alayın Sancağı, alayın son eri ölmeden teslim edilemez. Bu sancak, sonuncu muhafızın da altında ölü olarak yattığı bir ağacın dalına asılı olarak bulunmuştur. Kahramanlık timsali olarak karşınızda duran bu Türk Alayı Sancağını selamlamadan geçmeyin”

Sadık kardeşimiz hayatını kaybedince hepimiz çok üzüldük, ama biri daha vardı ki acısı yüreğinin orta yerine oturmuştu. Hep sorarım ne yapabiliriz diye. Yine onu soracaktım. Cenaze de gördüm konuşamadık. Bu yazıyı yazdığımdan Sedat Kurt’un haberi yok. Hep köşe alıp yazmayı konuştuk ama bir türlü hayata geçirmedik, erteledik. Şimdi Sedat’ın bir tarafının eksik kaldığını, kolunun kanadının kırıldığını çok iyi hissediyorum. Sadık Emre’nin yerine değil ama Sancak yere düşmesin diye, mevzi boş kalmasın diye sipere girmek isteği olabilir benimkisi. Belki elimden şimdilik bu geldiği içindir, yazmak istedim. En azından ormandaki yangına su taşıyan karınca tavrını göstermek istedim.

Seni ülkemin en zor günlerinde ama aynı zamanda güzel günlerin de şafağında kaybettik. Vatana bağlılığın, yurtseverliğin, gerçeğe olan inancın ile hatıran hep yaşayacak. Haksızlıklara karşı verdiğin mücadele devam edecek, şimdilik sadece gözün arkanda kalmasın diyebiliyorum. Işıklar içinde uyu kardeşim.

Gökhan DİKMEN
09/06/2015

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı